29 Şubat 2016 Pazartesi

İLETİŞİM, AMA NASIL?


                                           İLETİŞİM, AMA NASIL? (*)



                                                                                           Recep Nas

                                                                                 recepnas@uludag.edu.tr





     İletişim sözcüğünü komünikasyonun karşılığı olarak kullanıyoruz. Komünikasyonun kökeninde communicare sözcüğü var. Bunda da bağlantı kurma, başkalarıyla birlikte olma, bilgiyi, haberi paylaşma anlamı var. 

     İnsan bir iletişim varlığı, iletişim ağı içinde de yaşar. Bebek doğar doğmaz çevresiyle iletişim kurmaya başlıyor. Acıkıyor, ağlıyor. Altı ıslanıyor, ağlıyor. Ağlamak, tek iletişim kurma yolu onun için. Ama sonra konuşmayı öğrenecek, işittiklerini anlamaya başlayacak. İnsan dinler, konuşur, görür, koklar, dokunur, dahası okur, yazar, böylece iletişim kurar çevresiyle.

       İletişim, paylaşma sürecidir. Duyguların, bilgilerin, düşüncelerin, becerilerin, haberlerin paylaşıldığı bir süreç bu.(1) Bazı kaynaklarda ‘çift yönlü iletişim’den söz ediliyor. ‘Çift yönlü’ demek gereksiz, fazlalık, üstelik yanıltıcı… İletişim çift yönlüdür zaten, tek yönlü olan iletimdir.

       İletişimin özünde anlaşma var, iki kişinin, iki birimin birbirini anlaması söz konusu. Ama anlamanın doğru olması gerekir, yanlış değil. Bir deyimimiz var ya, “Ben derim bayram haftası, o anlar mangal tahtası…” Böyle yanlış anlamayacak, eksik de anlamayacak.

      Bir duvar yazısı vardır, bayılırım ben ona, ne zaman aklıma gelse acı acı gülümserim ama. “Hayatta bir tek sen beni anladın, ama sen de yanlış anladın.” Yazık, Sinoplu Diyojen’in güpegündüz fenerle insan aradığı gibi, aramış aramış, oh be, onu anlayan birini bulmuş, ama sevinmeye kalmadan bakmış ki-karşısındaki anlamasına anlamış da -yanlış anlamış.

        Herman Amato’nun (Çev. Can yücel) bir şiiri geldi aklıma:

 En uzak mesafe

 Ne Afrika’dır

 Ne Çin

Ne Hindistan

Ne seyyareler

Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan

En uzak mesafe

İki kafa arasındaki mesafedir

Birbirini anlamayan



        Demek ki iletişim hiç de öyle kolay bir iş değil. Kendini, meramını tam ve doğru anlatacaksın, karşıdaki de tam ve doğru anlayacak. Konuşmak, yazmak yetmiyor, ileti kodlama becerisine sahip olacak kaynak konumunda olan kişi. Alıcının da işitmesi yetmiyor, etkin dinlemesi gerekiyor. Düz okuma da yetmez, eleştirel okumak gerekir. Başka bir deyişle, alıcıda da kod çözme becerisi olacak. İnsanlar kimi durumda kaynak, kimileyin de alıcı olduklarına göre, her insanın hem kodlama(dil bağlamında konuşma-yazma)hem de kod çözme(dil bağlamında dinleme –okuma)becerisi edinmiş olmaları gerekir. Kısacası, sağlıklı, etkili bir iletişimin oluşması için iletişim becerisi bir önkoşuldur, bu da eğitimle kazanılabilir.

      Anlaşmazlıkların, çatışmaların temelinde iletişimsizlik yatıyor. Yaralanma, ölüm olmayan trafik kazalarında polis çağrılmıyor epeydir. Güzel, ama toplumca dinlemeyi biliyor muyuz, karşımızdakiyle empati kurabiliyor muyuz? Konuşmayı etkili bir iletişim aracı olarak kullanamayan, sözcük dağarcığı sınırlı bir insanın ağzından kolayca kötü sözler, sövgüler çıkabilir.

       Ağabeyim, uzaktan eniştemiz olan birine,

       “Enişte, büyüğümüzsün, bize örnek olacaksın, ama her söze sövgüyle başlıyorsun” demiş.      

        Enişte diyor ki,

        “Haklısın be kayınço, ama sövgüyle başlamadan lafı doğrultamıyorum.”

         Diyelim, arabasına arkadan çarpılan birisi arabasından hışımla inip, “Ulan, ben senin…” diye ağzını açıp gözünü yumarsa nasıl konuşup dinleşip anlaşacaklar?

        Temel’in arabası yolun ortasında bozulup kalmış. Temel arabadan inmiş, elinde anahtar, motorun orasını burasını kurcalıyor. Arkada biriken arabaların sürücüleri dururlar mı, dat dat, habire kornaya basıp duruyorlar.

        Temel, sakince arkadaki arabaya yaklaşıyor, sürücüye diyor ki,

         “Çalışmay, al anahtarı sen çalıştır, kornaya ben basarım.”   

        İnsanlar birbirlerini anlamak isteseler, anlamak için de konuşup dinleseler, çatışmalar çok çok azalır. Çatışma çıksa da bu yine etkili, sağlıklı, empatik iletişimle, yapıcı çatışma çözme yöntemiyle çözülür, şiddetle değil.

        Doğan Cüceloğlu’na bir okuyucusu şu olayı anlatmış: Minibüs bir durakta duruyor, inenler var, binenler var, yer kapmaya çalışanlar… Ortalık karışıyor bir an, ana-baba günü… Muavin bu duruma sinirlenmiş, önüne gelene-o da yaşlı bir adammış-bir tokat patlatmış. Tokat yiyen karşılık verir, bu da doğal sayılır. Ama bu yaşlı adam bunu yapmamış, sakince demiş ki,

        “Haçan sen pa’a furdin… Ama ben anlamadım neden furdin… De pakayım neden furdin?”

        Muavinin söyleyebileceği hiçbir şey yok. Bu sakin tutum karşısında, şaşkın, ağzı öyle açık, kalıvermiş. Görüyorsunuz, sakinlik başlı başına bir güçtür.

        Çağımız için ‘iletişim çağı’ da deniliyor. Doğru, kitle iletişim araçları gelişti, yaygınlaştı. Ne ki kitle iletişim araçları arttıkça, cep telefonları, bilgisunar (internet) yaygınlaştıkça insanlar birbirinden uzaklaşıyor. İnsan insana, insan sıcaklığıyla, insan sesiyle yoğrulan göz göze iletişim de gitgide zayıflıyor. Jean Lue Godard’ın dediği gibi, “Artık sadece iletişim araçları var, iletişimin kendisi yok.”

        Ama Buscaglia’nın (2 ) uyguladığı, 600’ü aşkın kişinin yanıtladığı sormacanın (anket) sonucuna göre,

  • Birincil derecedeki ilişkilerin sevgiyle ve gelişerek sürmesi için en önemli etken
    sağlıklı iletişimdir.
  • Sevgi dolu, gelişen bir ilişkiyi yıkan en önemli etkense iletişim yokluğudur.

         İletişimde kaynağın da alıcının da sorumluluğu var. Ama öncelikle kaynak sorumludur. Sıkça duyuyorum, karşısındakine “Sen anlamadın” ya da “Sen yanlış anladın” diyen çok insan var. Bu hem çok kaba, küçük düşürücü, suçlayıcı bir söz, hem de sorumluluktan kolayca kaçış yolu. Belki sen anlatamadın, bunu düşünmez bile. Hele bizim siyasetçilerimiz, maşallah, ‘allame-i cihan’ oldukları için doğruyu, doğru biçimde söylerler hep. Ama biz, cahilliğimizden olacak, onları anlayamayız ya da yanlış anlarız. Onlarsa çok çok ‘maksadını aşan konuşma’ yaparlar.



  1. Çilenti, Kâmuran (1988) Eğitim Teknolojisi ve Öğretim (3. Baskı) Ankara: Kendi Yayını
  2. Buscaglia, Leo (1986) Birbirimizi Sevebilmek (Çev. Nejat Ebcioğlu) İstanbul: İnkılâp Kitabevi

    (*) Bu yazı Çağdaş Bakış (Aralık 2014 Sayı: 13) dergisinde yayımlanmıştır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder