30 Ocak 2023 Pazartesi

KONUŞMAK

                                                            KONUŞMAK (*)

                                                                                                                    RECEP NAS

                                                                                                      recepnas@uludag.edu.tr

          Konuşma Becerisi

 

     Düşünceler öncelikle dille dışa vurulduğuna göre insanın - yaptığı iş ne olursa olsun - konuşma becerisi kazanması gerekir.

     Dinlenebilmesi, anlaşılması için insanın doğru, düzgün konuşması gerekir. Böyle bir konuşma yetenekten çok bir beceri işidir. Bu beceri çalışarak kazanılabilir. Ses organlarında iyileştirilemez biyolojik, fizyolojik bir sorun yoksa her insan düzgün konuşma becerisi kazanabilir. Belli çalışmalarla ses bozuklukları, kusurları giderilebilir. Bunun en çarpıcı örneği Demosthenes'in (MÖ: 384-322) başarısıdır. Demosthenes sabırla, kararlılıkla çalışarak doğuştan gelen fizyolojik kusurlarını (kekemelik) gidermiş, usta bir konuşmacı olmuştur (Özkırımlı, 2001).

     Beceriler yapıla yapıla kazanılır. Konuşma eğitimle edinilen bir beceridir. Bu beceri, elverişli bir ortamda uygulamayla kazanılır (Taşer, 1982).

     "Dinlemeyle bütünleşen konuşma yalnzca bir anlatım aracı değil, aynı zamanda bir anlaşma ve etkileşim aracıdır. (...) Kişi doğru ve düzgün konuşmalıdır. Çünkü doğru ve düzgün olmayan konuşma yetersiz iletişime, yetersiz iletişim de anlama, anlatma ve anlaşma yetersizliğine, hepsi birden başarısızlığa neden olmaktadır"( Taşer, 1982).         

     Doğru, düzgün konuşmak gerekli de yeterli değil, ayrıca etkili konuşmak gerekir. Bunun içinse insanın çok okuması gerekir. Okudukça sözcük dağarcığı varsıllaşır, düşünme, anlama gücü gelişir. Bir sözcüğü anımsamayınca 'şey', 'hım' diyeceğine sözcüğün eşanlamlısını, o da olmazsa yakın anlamlısını kullanır. Duraklamaz, teklemez. Akıcı, dinleyenin tat alabileceği biçimde konuşur. H. A. Overstreet'in deyişiyle, kişiliği de düşünsel gelişimi de belirleyen ana etmen konuşma yetkinliğidir.        

     Dale Carnegie, insan konuşacağı şeyden 40 kat fazlasını bilmeli, 39'unu unutsa bile geriye konuşacağı kadar şey kalabilir" diyor. Demek ki doğru, düzgün, etkili konuşmanın önkoşullarından biri de bilgili olmak...

     Bir yapıcı konuşma vardır, bir de yıkıcı. Yapıcı konuşma insanı yakınlaştırır, çeker. Suçlamaz, yargılamaz, değersizleştirmez. Boşuna dememiş atalarımız, tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır, diye. Yıkıcı konuşmaysa insanı uzaklaştırır, kaçırtır. Yıkıcı konuşan, en son bile söylenmeyecek olanı en başta söyler. Öyle söyler ki, hani denir ya, ineğe buzağısını attırır.

     Bizim Yunus, Yunus Emre ne güzel söylemiş:

     Sözünü bilen kişinin/Yüzünü ağ [ak] ede bir söz/Sözü pişirip diyenin/İşini sağ ede bir söz//Söz ola kese savaşı/Söz ola kestire başı/Söz ola ağulu aşı/Balıla yağ ede bir söz//Kişi bile söz demini/Demeye sözün kemini/Bu cihan cehennemini/Sekiz uçmağ [cennet} ede bir söz

     Konuşma üzerine birkaç atasözümüz:

     * Dil söyler saklanır, baş belaya katlanır.

     * İstediğini söylersen, istemediğini işitirsin.

     * Dilin cirmi (oylum) küçük, cürmü (suç) büyük.

     * Dilin kemiği yok ki boğazına bata.

     * Bülbülün çektiği dili belasıdır.

 

      Konuşmaya Gülmece Katmak

 

      Gülmece duyguları, düşünceleri en kestirme yoldan etkili, yoğun, özlü biçimde iletme yolu. Ortamı yumuşatır, iletişimi kolaylaştırır. Hoşgörü ortamı yaratarak eleştiriye, incitmeden takılmaya, taşlamaya olanak sağlar (Yörükoğlu, 1999: 102) Sıcaklık, içtenlik, gülmece öğrenmeyi dolaylı biçimde hızlandırır. Gülmece ilişkileri geliştirir, çatışmaları azaltır.

     Gülmece, dinleyicilerin, konuşmacıya duyulan güven, yeterlilik, saygınlık algısını güçlendirir. Gülmece yorgunluğu alır, rahatlatır, ayık tutar. Gülmece işe koşulduğunda veri akışı çok daha kolaylaşır (Cumhuriyet Pazar, 15.10.2006 Sayı: 1073 Doğan Riccon) Mutlu, neşeli, canlı, keyifliyken beyindeki dopamin üretimi artar. Dopamin salgılanınca insan kendini daha iyi duyumsar, beyindeki öğrenme merkezleri etkinleşir. Böylece anlama düzeyi yükselir, anlamak kolaylaşır, öğrenilenler kalıcı olur, kolayca da anımsanır. Demek ki derslerde, konferanslarda gülmeceyi -  ölçülü biçimde, tadında - kullanmak gerekir.

     Ne ki esprili konuşmak için hem bilişsel hem duygusal yetenek gerekir. Fıkra, bitişte, esprinin tüm gücünü duyurmak için özlü olmalıdır. Başka bir deyişle, az sözcükle, örtülü bir anlatımla derin anlam yaratmalıdır. Elbette dinleyen de fıkranın inceliğini kavrayacak, esprinin değerini tartacak bir zekâ, anlayış olgunluğuna erişmiş olmalıdır (Boratav, 1969: 92) Fıkralar, espriler incelikli, kıvrak bir zekânın ürünü olmalıdır. Espri zekâ, incelik, duyarlık ister. Nükte, zekânın zekâtıdır, derdi Tarık Minkari. Düzeysiz, kaba, sövgülü, yoz, güzelduyusal değerlerden yoksun fıkralardan uzak durulmalıdır.

 

     Ders İşlemek/Konferans Vermek

 

     "Konuşmacı işine ne derece tutkun, ne derece çekici bir kişilik sahibi ise, düşüncelerini, duygularını dinleyicileriyle paylaşma, onları bu doğrultuda etkileme gücü de o derece artar (Taşer, 1980: 72).

     Benim konferansa başlarken anlattığım birkaç fıkram vardır, onlardan birini anlatırım, dinleyenlerim gülerler, rahatlarlar, iyi gidecek galiba... Onların rahatlığı bana da geçer. İyi başlar, iyi biter konuşma.  Birini anlatayım: Konuşmacının biri konuşmuş konuşmuş, öyle çok konuşmuş, çok konuştuğunun da çok sonra ayırdına varmış. Değerli dinleyenlerim, demiş, zaman çok geçmiş, saatim yoktu, anlayamadım. Ama millet uyukluyor, esneyen biri, saatin yoktu, onu anladık, peki arkadaki takvime bakmak da mı aklına gelmedi:, diyor. Meraklanmayın, derim, ben saatime bakacağım. 

     Ders notlarıma, cuk oturacak biçimde fıkra, olay, öykücük, anı, çarpıcı örnek serpiştiririm, derste bunları anlatırım. Bir yandan da özeleştiri yaparım, dersi ilginçleştireceğim diye abartıyor muyum acaba? Bunu öğrencilerime söylediğimde, sakın hocam, vazgeçmeyin. Örnekleriniz canlı, çarpıcı, akılda kalıcı, unutulmuyor. Fıkralar, öykücükler bilgiyi de yanı sıra getiriyor, çağrıştırıyor, kalıcı oluyor, derler. Yıllarca sonra karşılaştığım öğrencim, hoşbeşten de önce, yeri gelince  söylediğim Montessori'nin sözünü söyledi bana: Okul hoşa gidilenlerin yapıldığı bir yer değil, yapılanların hoşa gittiği bir yerdir.

     Yineleyelim, mutlu olmak, keyifli olmak gibi olumlu duygu durumları dopamin üretimini artırır. Dopamin insanın kendini iyi duyumsamasını, öğrenme merkezlerinin etkinleşmesini sağlar. Demek ki derste ya da konferansta gülmeceye yer verildiğinde zaman keyifli geçiyor, konu anlaşılıyor, bilgiler kalıcı oluyor (Arpacı, 2018). 

     Bizde de giderek yaygınlaşan, derslerde, konferanslarda kullanılan görsel sunum da (PowerPoint) eleştirilerden nasibini alıyor. Smith (2015) eleştirenlerden biri: "[D]inlediğim dersler microsoft'un müthiş başarılı 'sunum' programının derin düşüncenin sadece düşmanı değil, aynı zamanda onu yok edici bir şey olduğuna ve hevesli dinleyiciyi bile uyutmak için bilimsel olarak tasarlanmış olabileceğine dair içimde şüpheye yer bırakmamıştı". Öyle ya, görsel sunum yapan kişi bir yandan da anlatıyor ya da yazıları okuyor. Dinleyici onu mu dinlesin, yazıları mı okusun, görsellere mi odaklansın, arada kalıyor. Oysa öğrenmek için dikkatin tek bir şeye odaklanması gerekir. Televizyonun akcamında da aynı anda konuşuluyor, görseller gösteriliyor, bir de -üstelik konuyla ilgisi olmayan - altyazı akıyor. Adair soruyor (2006: 70), dinleyenler iletiyi alıyorlar mı, yoksa albenili görsel desteklere, resimli örneklere dalıp gidiyorlar mı?

     Sözü uzatmak gerekmez. Önemli olan az ama öz konuşmak... Ne demiş Yunus Emre: Az söz erin yüküdür/çok söz hayvan yüküdür  (Eyuboğlu, 58)  Bir konuşmacıya soruyorlar,

     "Çeyrek saatlik bir konuşma için ne kadar zamanda hazırlanırsınız?"

     "İki hafta"

     "Yarım saatlik bir konuşma için..."

     "Bir hafta yeter."

     "Peki, iki saatlik bir konuşma için ne kadar süre gerekir?

     "Hazırım, konuşmaya başlayabilirim."     

     Konuşmacı sesini salonun büyüklüğüne, dinleyici sayısına göre ayarlamalı, ne yüksek, ne de alçak. William Shakespeare'in sözü bu: "Sesini değil, sözünü yükseltmeli insan. Çünkü gök gürültüsü değil, yağmurdur yaprakları yaşatan." Konuşma tekdüze olmamalı, yerine göre vurgu, tonlama yapılmalıdır. Arada bir yanıtı istenmeyen soruların sorulması da dikkati toplar.

     Beden dili de kullanılmalı. İletiler jest, mimik ve beden devinimleriyle desteklenmeli, tabii aşırılığa kaçmadan, ölçülü...

 

    Telefonla Konuşma

 

     Sık sık aradığı bir yer değilse arayan ilkin kendini tanıtmalı, bunu yapmayıp bir de, ben kimim, bil bakalım, denmiyor mu, pes!

     Aşağıda Melih Cevdet Anday'ın Telefon Konuşmaları (1993) başlıklı yazısından bir bölüm alıntılanmıştır.

 Gece. Telefon çalıyor.

Açıyorum. Bir adam.

-Bekir! diye bağırıyor.

-Burada Bekir yok, diyorum.

-Nerde?

-Siz nereyi arıyorsunuz?

-Bekir'in evi değil mi orası?

-Değil

-Neresi, peki?

-Bekir'in evi değil.

-Kimin evi?

-Sana ne!

Adam kızıyor.

-Bana ne olur mu, Bekir acele lazım.

-Bekir mekir yok burda!

-Nerde Bekir

-Yahu burası Bekir'in evi değil.

-Kimin evi?

-Sana ne!

Kapatıyorum telefonu.

Gene çalıyor. Açıyorum.

Karşımda o adam.

-Bekir'i istiyorum, diyor.

-Burası Bekir'in evi değil kardeşim.

-Kimin evi?

Çıldıracağım. Vuruyorum telefonu (...)

 

 Eski Mısır'da 4000 yıl önce yazılmış bir şiirden üç dize: Güçlü olmak istersen söz ustası ol/Dil, yiğidin elindeki kılıç gibidir/İyi konuşan daha merttir iyi dövüşenden  (Çev. Talat Sait Halman)

 

                                            KAYNAKÇA

 

Adair, John (2006) Etkili İletişim Çev. Ömer Çolakoğlu İstanbul: Babıâli Kültür Yay.

Arpacı, Selin (2018) "Espri Zekâ Belirtisi" Herkese Bilim Teknoloji Sayı: 95 19.01.2018

Boratav, Pertev Naili (1969) Türk Halk Edebiyatı İstanbul: Gerçek Yay.

Eyuboğlu, Sabahattin (1981) Yunus Emre 6. baskı İstanbul: Cem Yay.

Özkırımlı, Atilla (2001) "Dilim Seni Dilim Seni Dilim Dilim Dilem Seni" 

     Varlık dergisi Sayı: 1127 (71-73)

Smith, Andrew (2015) "PowerPoint Eleştirel Düşünceyi Nasıl Öldürüyor?" Çev. Didem Gamze Dinç The Guardian gazetesi Bulunduğu Kaynak: Eleştirel Pedagoji dergisi

     Sayı: 42 (7-9)

Taşer, Suat (1980) Örneklerle Konuşma Eğitimi İstanbul: Örgün Yay.

_________  (1982) "Konuşma Eğitimi" Cumhuriyet gazetesi 26.06.1982

Yörükoğlu, Atalay (1999) "Çocuk ve Gülmece" Cumhuriyet ve Çocuk 2. Ulusal Çocuk Kültürü Kongresi Bildirileri Yay. Haz. Bekir Onur AÜ ÇOKUM Yay. (102-106)

 

---------------------------------------------------------------------

(*) Bu yazı ÇİNİKİTAP dergisinde (Ocak-Şubat 2023 Sayı: 76) yayımlanmıştır. (37-38)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder