14 Mart 2016 Pazartesi

KÖY ENSTİTÜLERİNİN EĞİTİM İLKELERİ


                                    

                                                                   

             KÖY ENSTİTÜLERİNİN EĞİTİM İLKELERİ (*)



                                                                                              

                                                                                               Recep Nas

                                                               recepnas@uludag.edu.tr

     

    Köy enstitülerinin üç ana eğitim ilkesi vardır:

    1. İş eğitimi

    2. Kişilik eğitimi

    3. Demokrasi eğitimi



     İş Eğitimi



     Köy enstitülerindeki eğitim, iş için, iş içinde, işle eğitim… Kısacası, üretim için eğitim… Önce öğren, sonra yap, bu değil. Öğrenciler yaparken, üretirken, yaratırken eğitiliyorlardı.

     Kafa-kol işbirliği vardı, İ. Hakkı Tonguç, ”Elinizden çıkan iş önce kafanızdan çıkmalı” diyordu. Ezber yoktu. Ezber, anlamadan, sorgulamadan kabullenip bellemedir. (Nas, 2006a:76) Montaigne’in dediği gibi, iyi kafa dolu kafa değildir, işleyen kafadır. Köy enstitülü sorar, sorgular, eleştirirdi. Üretici, yaratıcı oluyordu, kendine de topluma da yabancılaşmadan…

      Köy enstitüsünde öğrenciler kolay, rahat, başkasının sırtından kazanmayı değil, kısacası köşe dönmeciliği değil; iş başarmayı, ürün vermeyi, yapıt yaratmayı, kendini ve çevresini değiştirmeyi öğreniyorlardı. Anahtar sözcük imeceydi. Hasan Âli Yücel, bir kişinin dev adımlarını değil, bin kişinin insan adımlarını yeğliyordu.

      Herkes, her işini kendisi yapıyordu, bu da onlara özgüven kazandırıyordu. Eğitici değeri olmayan işler dışında hizmetli kullanılmıyordu. Emek yüceltiliyordu, emekti en yüce değer. Savsöz şuydu: Bayramlarda çalışalım, bayramlar için…

       Eğitimde fiziksel koşullar önemli, program, yöntemler, araçlar da önemli, ama ille de öğretmen-öğrenci işbirliğiyle oluşturulacak olan ruhsal ortam, hava… Öğretme, öğrenme sürecindeki en temel etken, öğretmen-öğrenci ilişkisinin niteliğidir çünkü. (Gordon, 2001:4)

       Okul iklimi, birikim ve etkileşim sonucu belli bir süreç içinde oluşan o okula özgü bir kültürdür, zamanla oluşan yaşam biçimidir, tutumları, kuralları, inançları, beklentileri, eğilimleri içerir. Etkili okulda bu iklim, eğitim ve öğretimi geliştirici, bireysel öğrenmeyi, gelişmeyi destekleyicidir.(Balcı,1993) Bu iklim köy enstitülerinde kurulmuştur, öyle ki, ”Köy enstitülerinde uyumlu bir aile havası vardı. Daha doğrusu, burası uygar denebilecek bir ailenin ta kendisiydi. Büyükler küçükleri anlıyor ve seviyordu. Öğretmenler görevli olsun olmasın öğrencilerin öğretim ve eğitimiyle baş başa, yan yanaydı. Öğretim zille başlayıp zille bitmiyordu. Ayakta olunduğu sürece bu yönlü ilişkiler kopmuyordu. Öğrenci işin, öğrenmenin hangi yerinde gereksinim duysa yanında öğretmenini, yöneticisini bulabiliyordu. Sabah öğrenciden önce öğretmen kalkıyor, gece onları yatırıp sonra kendisi uykuya gidiyordu.”(Özgen, 1993: 82) Enstitülerde öğretmenler öğrencilere ‘arkadaş’, küçükler büyüklere ‘abla, ağabey’ diye seslenirlerdi.(Tonguç,1997:414)

       Köy enstitülerine çok emeği geçen Sabahattin Eyuboğlu (1999: 91) söylüyor:

       “İnsanoğlunun seve seve, sevine sevine çalışacağını, işe koşacağını kanıtlamışız. İşçilikle öğrenciliği birleştirerek her ikisini de angarya olmaktan kurtarmışız.”

        Köy enstitüleri, köy çocukları için ikinci bir dölyatağı oldu, yeniden doğdular orda. Çekinik kalmış yetenekleri, bastırılmış yatkınlıkları bulundu, serpildi, gelişti. İçlerinde uyuyan cevher fışkırdı, gün yüzüne çıktı. ”Enstitülerdeki köy çocukları işi yüksünmemekte, öğretici ve yöneticilere yardımcı, destek olmaktaydılar. Kooperatifleri onlar işletmekte, defterleri onlar tutmaktaydılar. Kütüphaneleri onlar çalıştırmakta, kitap alış-verişlerini onlar yürütmekteydiler. Kimi tutulan işlerde öğrenciler, öğretmenlerin öğreticisi de olabilmekteydiler. Örneğin halk oyunlarında bir öğrenci bütün enstitünün usta öğreticisi olurken, bu işi yeterince beceremeyen bir öğretmen de çırak olabilmekteydi.” (Candoğan1991:8 Akt. Özgen, 1993: 78)

      Özgen’in (1993:81) yaptığı araştırmada, köy enstitüsü çıkışlı öğretmenlerin, ”Enstitünüzde öğretmenlerden öğrencilere kin güdenler oluyor muydu?” sorusuna % 96.4 ‘ü “Hiç” ya da “Az” yanıtını vermişlerdir.

      Öğretmen önyargılı olmaz. İnsanı tanımak kolay değil, bir öğrencinin tek bir davranışına bakıp bunu da genelleyerek önyargılı davranmak öğretmene yakışmaz. Öğretmen sabıka kaydı da tutmaz.

     Disiplin, çocuğun sağlıklı büyümesi, gelişmesi için gerekli, öğretme-öğrenme sürecinin de ayrılmaz bir parçasıdır.(Salk, 1982: 78) Başka bir deyişle, disiplin, toplumun özdenetimli, yapıcı bir bireyi olması için çocuğu eğitmektir.(Campbell, 1991:102) Bunun içindir ki, disiplin, çocuğun kişilik gelişimi için önem taşıyan sağlıklı tutum ve kuralları içerir.(Tuncer, 1980: 20)

      İşte köy enstitüleri, boynu bükük, ayakları çıplak çocukları, yüzyıllardır konuşturulmamış, dinlenmemiş anaların-babaların çocuklarını sevgiyle kucakladı, kabul etti. Onlara söz hakkı verdi, dinledi onları. Köy enstitülerinin verimli toprağı bu ‘tohumlar’ ı büyüttü, çiçeğe dönüştürdü. Olduğu gibi kabul edilen köy çocuklarının gizilgüçleri ortaya çıktı, üretici, yaratıcı, becerikli oldular, kendi sorunlarını çözmeyi öğrendiler.

     Talip Apaydın(1993:17),köy enstitülerindeki disiplinle ilgili bakın neler anlatıyor:” Öğretmenlerimizle, müdürümüzle bir arkadaş gibi eşit koşullar içinde rahat konuşabilirdik, tartışabilirdik. Çünkü onlar hep böyle isterlerdi. ’Susmayın, konuşun, haklı iseniz hatta bağırın, karşınızda kim olursa olsun, hakkınızı çiğnetmeyin’ Bunu sık sık yinelerlerdi. O yaşlardaki öğrenciler, okuduklarıyla da beslenince dikkafalı, gem tutmaz, şımarık olur değil mi? Hayır, tam tersi… Nasıl açıklanır, hâlâ kestiremiyorum, en ufak bir disiplin olayı çıkmazdı ya da yok denecek kadar azdı. Önce kendimizi denetlemeyi, sıra dışına çıkan arkadaşlarımızı uyarmayı, hizaya getirmeyi yeğlerdik. Okulda cezalar yağdıran bir disiplin kurulu falan da yoktu.”

     “Enstitünüzde, öğrencilere güvenilir miydi?” sorusuna köy enstitüsü çıkışlıların % 95’i ‘her zaman’ ya da ‘sık sık’ yanıtını vermişlerdir. (Özgen, 1993: 79)

      Anlıyoruz ki, köy enstitülerinde disiplin olayı yok denecek kadar azmış. Çocuk kendisine nazikçe, hakça, sevgiyle davranan öğretmene disiplin sorunu yaratmaz(Humphreys,1999: 54).

      Köy enstitülerinde cezaya pek başvurulmuyor, bu belli. Cezanın uzun erimde etkili olmadığı biliniyor demek ki. Ödüleyse,-geziye göndermek, kitap vermek gibi-zaman zaman yer veriliyor.

      Günümüzdeki anlayışa göre, bu iki gücün (ödül-ceza) de çocuğu denetlemek, değiştirmek, yönlendirmek için öğretmence kullanılması yanlıştır, kabul edilemez. Unutulmasın, etkili öğretmen güç kullanmayan öğretmendir.

      Gordon diyor ki (2001: 10 ve 2000: XXVIII)”Çocukların yaşamı ceza ve gözdağı ya da ödül ve ödül sözü vermeler ile denetlenip yönlendirildiği sürece, onlar çocuk kalmaya tutsak edilecek, kendi davranışlarının sorumluluğunu almayı öğrenemeyecek, kısacası büyüyemeyeceklerdir.(…)Hafif cezaların çocuklara bazen ödül gibi geldiğini, ödüllerin de ceza gibi geldiğini anladım. Cezanın çocukların saldırganlıklarını engellemediğini, tersine saldırganlıklarının nedeni olduğunu keşfettim.”

    Roosevelt’in dediği gibi, ”Bir insanı ahlaklı olarak yetiştirmeden, yalnızca bilişsel eğitim vermek topluma bir bela yetiştirmektir. ”Bunun bilincindeydi köy enstitülü yöneticiler, eğiticiler… Zaten bu kurumlarda öğrenciler oluşturulan uygun eğitim ortamında, önceden de söylendiği gibi, iş için, iş içinde, işle eğitim görüyorlardı. Öğrendiklerini içselleştiriyorlar, iş ahlakı ediniyorlardı.

     Erdal Atabek’in (2009: 53-54) deyişiyle “Ahlak kültürü, din kültürüyle de özdeş değildir. Ahlakın ancak din inancıyla olabileceğine ilişkin öğreti sadece dinsel ahlakın ezberletilmesiyle sınırlıdır. Oysa ahlak, din öğretisiyle sınırlı olmayan laik ve bilişsel bir kavramdır.” Yani ne kadar demokratsan o kadar ahlaklısın, ne kadar bilimsel düşünüyorsan o kadar ahlaklısın…

     Köy enstitülerinde, Sabahattin Eyuboğlu’nun deyişiyle, ”Din ahlakı yerine iş ve bilim ahlakını getirmek, kelimenin tam anlamıyla laik bir eğitim gerçekleştirmek ana ilkelerden biriydi.”

         

      Kişilik Eğitimi



     İsmail Hakkı Tonguç şöyle diyor: ”Köy enstitüsü öğrencileri kendi kendilerine çalışarak yetişmelidir. İnsanın kendi kendine yetişmesi eğitimin temelini oluşturur. Eğitim böyle bir sağlam temele dayanmazsa çocukta karakter yaratılamaz. Köy enstitülerinin eğitim ve öğretimle ilgili tüm çalışmalarının esaslı amacı çocukta karakter oluşturmaktır.”

     Köy enstitülerinde rekabet yok, işbirliği var. Öğrenciler birbirini rakip olarak görmüyorlar, öğrenciler arasında kişisel rekabeti önlemek için çalışmalar kümelerce yapılıyor. Birey oluyorlar, bireyci değil. Birey olma-ait olma dengesi kuruluyor. Hedef kazanmaksa, öğrenmek hedef olmaktan çıkar zaten “(Shapiro,1998:227).

     Tonguç şöyle diyor: ”Konuşmayan, somurtan, şakalaşmasını bilmeyen, tıraşsız dolaşan, pis gezen, bir topluluk karşısında meramını anlatamayan, gazete okumayan, radyo dinlemeyen insan geridir.” Evet, şakalaşmasını bilmek… Bu, öğretmenin önemli özelliklerinden biri. Öğretmen şakacı olacak, esprili olacak, mizahı kullanacak. Ama şaka, eşek şakası değil. Şaka, şaka edilen de kahkahayla gülüyorsa şakadır. İnsana gülünmez, onunla birlikte gülünür. Şaka yapmak, esprili konuşmak incelik ister, kıvrak zekâ, duyarlık ister.

    

   Demokrasi Eğitimi



    Demokrasi öğretilmez, yaşanılarak öğrenilir, ama demokratik ortamda yaşanılarak öğrenilir. Demokrasinin özü katılımdır, işte bu katılım köy enstitülerinde vardı. Yönetici, öğretmen, öğrenci aynı koşullarda yaşıyorlardı. Öyle ki giysileri de, giyinişleri de aynıydı, yemeği birlikte yiyorlardı.

    Köy enstitülerinde korku kültürü değil, demokrasi kültürü var. Hafta sonu toplantılarında bütün işler, müdürden aşçıya kadar bütün görevlilerin tutumları eleştiriliyordu. Kararlar gözden geçiriliyor, yeni kararlar alınıyordu.

     Yönetimde ağırlık öğrenci başkanlıklarında(öğrenci başkanı, yemekhane başkanı vb.), nöbetçi kümelerindeydi. Öğrenci başkanı, öğrencilerle ilgili konularda öğretmen toplantılarına katılır, düşüncelerini, arkadaşların isteklerini özgürce dile getirirdi. Yöneticiler yardımcı, yol gösterici konumundaydılar.

     Özyönetim, özdenetim, eleştiri, özeleştiri işliyordu, katılım da budur işte…”Enstitünüzde öğrenciler yönetim işlerine katılıyor muydu?” sorusunu, köy enstitü çıkışlıların %89’u ‘her zaman’ ya da ‘sık sık’ olarak yanıtlamışlardır.(Özgen,1993:140)

     Nedim Menekşe anlatıyor: ”Biz sevgiyle büyütüldük. Son derece demokratik bir eğitim aldık. Okulun yönetiminde öğrencilerin söz hakkı vardı. Üstelik bu lafta kalan bir şey değildi. Toplantılarda öğretmenlerimizle son derece sert tartışmalara girmekten çekinmezdik” (Cumhuriyet Pazar,17.04.2005)

     Köy enstitülerinden birkaç örnek:

      1.Öğrenciler, öğretmenler kitaplıktan aldıkları kitapları zamanında vermiyorlar diye şikâyet edebiliyorlar.

      2. İsmet İnönü, Çifteler Köy Enstitüsü’nü ziyaret ettiğinde, ona özel yemek çıktığı için öğrenciler ayrım yapılıyor diye kıyameti koparıyorlar. Müdür M.Rauf İnan ”Arkadaşlar  konuğumuz şeker hastası, diyet yapıyor, biz size revirde özel yemek vermiyor muyuz?” diyerek yatıştırıyor öğrencileri.

      3.”Kabak, pırasa yemekten bıktık” denildiğinde, kızmak yerine yeni yiyecek çeşitleri aranıyor.(Pazar, 2001:119) 

        “Öğretim ve eğitimin yapıldığı ortamların her şeyden önce insan hakları ve demokrasinin alabildiğine solunabildiği ortamlar olması gerekir ki, o bilgiler somut olarak davranışlara yansıtılabilsin”(Gülmez,1995:104)

                                             

                                             KAYNAKÇA





Apaydın, Talip(1993)Köy Enstitülerinde KitapAnkara: Çağdaş Türk Dili dergisi. Sayı:62(17-19)

Atabek, Erdal (2009) Dürüstlük, Sevgili Çocuğum (4.baskı) İstanbul: Cumhuriyet Kitapları

Balcı, Ali (1993) Etkili Okul  Ankara: Kendi yayını

Campbell, Ross(1991)Çocuk Sevgiyle Büyür (Çev, Meral Gaspıralı) İstanbul: Altın Kitaplar

   Yayınevi

Eyuboğlu, Sabahattin(1999)Köy Enstitüleri Üzerine, İstanbul: Yeni Gün Yayıncılık

Gordon, Thomas(2001)Etkili Öğretmenlik Eğitimi(Çev. Emel Aksay)10.baskı,İstanbul:Sis-

    tem Yayıncılık

_____________(2000) Dış Disiplin mi? İç Disiplin mi?(Çev. Emel Aksay) 2.baskı İstanbul:

    Sistem Yayıncılık

Gülmez, Mesut(1995) “Sosyal Bilgiler Dersinde İnsan Hakları ve Yurttaşlık Eğitimi”   İlköğretim Kurumlarında Sosyal Bilgiler Öğretimi ve Sorunları, Ankara: TED Yay.(79-111)

Humphreys, Tony(1999)Disiplin Nedir? Ne Değildir? (Çev. Berat Çelik)İstanbul: Epsilon Yay.

Nas, Recep (2006) Metinlerle İlkokuma Yazma Öğretimi 4.baskı Bursa: Ezgi Kitabevi

Özgen, Bekir(1993)Çağdaş Eğitim ve Köy Enstitüleri İzmir: Dikili Belediyesi Kültür Yay.

Pazar, Meral(2001)Demokratik Eğitimde Bir Anıt Kurumu: Köy   Enstitüleri, Ankara: Güldikeni Yayınları

Salk, Lee(1982)Çocuğun Duygusal Sorunları(Çev. Erzen Onur)2. baskı,İstanbul: Remzi Ki-

   tabevi

Shapiro, E. Lawrance(1998) Yüksek EQ’lu Çocuk Yetiştirmek (Çev. Ümran Kartal)

   İstanbul: Varlık Yayınevi

Tonguç, İ.Hakkı(1997)Kitaplaşmamış Yazıları,Cilt:I Ankara:Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları

Tuncer, Oya(1980)”Çocuk, Aile ve Çevresi” Çocuk ve Eğitim Ankara: TED yayını



 _____________________________________  

  

(*)Bu yazı Öğretmen Dünyası dergisinde (Mayıs 2014 Sayı: 413) yayımlanmıştır.                                      

     

     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder