23 Ocak 2017 Pazartesi

RECEP NAS’LA ÇOCUK EDEBİYATI ÜZERİNE SÖYLEŞİ








                     RECEP NAS’LA ÇOCUK EDEBİYATI ÜZERİNE SÖYLEŞİ (*)





    

     Örneklerle Çocuk Edebiyatı adlı  kitabınız var, sizi bu kitabı yazmaya iten neden neydi?



     Ben öğretmenim. İlkokul öğretmenliği, ilköğretim müfettişliği yaptım.27 yıl da öğretmen yetiştiren kurumlarda çalıştım.Odakta hep çocuk vardı. Çocukla ilgili, çocuğu ilgilendiren her şeyle ilgiliyim ben, öyle olmalıyım. Dilci,edebiyatçı değilim.Çocuk eğitimcisiyim de diyemem kendime,sınırı aşmak olur bu,yapamam.Ama çocuğun eğitimiyle ilgiliyim.

     Çocuk olduğuna çocukluk dönemi diye bir dönem olduğuna göre,bu çocuğun edebiyatı da olmalıydı.Çocukla ilgili her şeyi bilmek istediğime göre çocuk edebiyatını da bilmeliydim.Onun için çocuk edebiyatıyla 1970’lerin başlarında ilgilenmeye başladım.Atatürk Eğitim Enstitüsü’nde okurken  de Enver Naci  Gökşen’den bunun dersini aldım.Yanılmıyorsam o yıllarda çocuk edebiyatına ilişkin  derli toplu bir tek bu öğretmenimizin kitabı vardı.O günden bu yana çocuk edebiyatının tam içinde olamadım belki,ama dışında ,uzağında kalmamaya çalıştım.

     Oğlum 1,5-2 yaşına gelince onu kitaplarla tanıştırdım,kitap sevgisi kazansın diye.Giderek ona masallar,öyküler okumaya başladım.Hemen belirteyim,istek ondan geldi hep,o istedi okumamı.Çocuğa “Gel sana kitap okuyayım” denmez,yanlış bu,böyle bir yaklaşım çocuğu kitaptan soğutabilir.Okuma-yazma öğrenene kadar evde olduğum sürece-o istediği için- uykudan önce kitap okudum ona.Oğluma  tabii ki kitap almaya başladım.Hangi kitapları almalıydım,o yaş çocuğunun okuma eğilimleri neydi?Çocuk kitabı nasıl olmalı,nitelikli bir kitabın özellikleri nelerdir?Bunlar üzerine kafa yormaya,okumaya başladım,notlar aldım.

     Dahası ilköğretim müfettişi olarak öğretmenlere kılavuzluk yapmalıydım.Sınıf kitaplıklarında hangi,nasıl kitaplar bulunmalıydı?Öğretmenleri toplantılarda bilgilendirmek için daha çok okuyup derinleşmeye çalıştım bu konuda.   

     Oğlumla birlikte epey kitap okudum,oğlum okumayı öğrendikten sonra onun aldığı kitapları okumayı sürdürdüm.Bu alışkanlığa dönüştü giderek,şimdi de çocuk edebiyatı ürünlerini okurum ben.Cumhuriyet Kitap’ın çocuk edebiyatı sayfasını hiç kaçırmam,okurum.Yeni çıkan çocuk kitaplarını izlerim,tanıtım yazılarını okurum.

     Çok geç kalınmıştı ama,sonunda –yanılmıyorsam 1993’te- sınıf öğretmeni adayları için izlenceye çocuk edebiyatı dersi kondu.Bu dersi de bir yıl okuttum ben,bunun için çok hazırlık yaptım,okudum,notlarımı geliştirdim.Yeniden bulabildiğim tüm kaynakları inceleyip okuyarak kitabımı yazdım,yayımladım.



     Kitabınıza  örnekler koymuşsunuz,buna neden gerek duydunuz?



     Çocuk nasıl gerektiği kadar önemsenmiyorsa,ona yeterince değer verilmiyorsa,çocuk edebiyatı da  küçümsendi,önemsenmedi, göz ardı edildi. Bunlar birbirine bağlı şeyler tabii,birine önem vermezsen,ona bağlı olarak ötekine de önem vermezsin.Çocuklar için”çocuktur,ne yazsan,nasıl yazsan,olur” anlayışı vardı,dolayısıyla ‘çocuksu’ şeyler yazıldı.Değerli,usta yazarlar da çocuk edebiyatına uzak durdular.işte bir Gülten Dayıoğlu,o da zaten öğretmenken öğrencilerine okutacak doğru dürüst bir kitap bulamayınca kendisi yazmaya başlamış.Burda elbette Eflatun Cem Güney’i,Naki Tezel’i,Oğuz Tansel’i anmak gerekir,ama bunlar masal üzerinde çalışmışlardır.Bir ad daha analım,Kemalettin Tuğcu ..Kemalettin Tuğcu birkaç kuşağa okuma tadı tattırmış bir yazar,301 kitap yazmış,elbette saygı duyulur,ama bu yazarın kitaplarının içeriği tartışmalı.1970’li yıllarda ‘sol’un yükselmesiyle(1979 yılının Dünya Çocuk Yılı olmasının da etkisi var kuşkusuz)usta yazarlarımız çocuklar için yazmaya başladılar.Ama –genel olarak- çocuğa ‘sınıf bilinci’ vermek istenirken çocuk gerçekliğine de,edebiyat gerçekliğine de uzak düşüldü.

     Emin Özdemir’in deyişiyle,bizde ‘çocuğa görelik’ ilkesiyle ‘çocuksuluk’ karıştırılıyor,çocuksuluk öne çıkarılıyor.Sanılıyor ki anlatım bozulursa,tümceler çakul çukul olursa çocuğun düzeyine iniliyor,sözüm ona çocuğa göre yazılıyor.Muzaffer İzgü’nün bir sözü vardır,çok severim:”Çocuk kitabı yazarının özür dileme hakkı yoktur.”

     Tümceler kısa ,düzgün olacak.Tamam,ama tümceler kısa,düzgün olsa da duygudan,düşünceden yoksunsa etkileyici olamaz ki, kuru olur,yavan olur anlatım.Yalın ama etkileyici olmalı.Özenli ama özentisiz olmalı.Yalın olmalı ama yalınkat olmamalı.Yalınlık çocuk kitaplarında önemli bir özellik,doğru.Ama yalınlık yüzeysellik değil.Yalın olur,kötü olur.Yalın olur, iyi olur.Yalınlık edebiyat gerçekliği üretmiyorsa kuruluğa,yavanlığa dönüşür. Yalınlık yapıtın derinlik kazanmasına engel değil.Aslında yalın yazmak ustalık ister.Maksim Gorki, “sade ve açık anlatım yazınsal ölçülerin düzeyini düşürmekle değil,ustalıkla olur” diyor.Jan Yolen’in bir sözü vardır,”Çocuklar için yazmakla büyükler için yazmak aynı şey,çocuklar için yazarken biraz daha iyi yazacaksın,hepsi bu”

     Genel edebiyat için ne geçerliyse çocuk edebiyatı için de o geçerlidir.Onun için zordur çocuk edebiyatı.Öyle ki hem edebiyat gerçekliği dikkate alınacak ,hem de çocuğun dünyası…Evet,zordur çocuk edebiyatı,zor olduğu için de çocuğa göre,nitelikli çocuk edebiyatı ürünü azdır.Fatih Erdoğan,”okumayan bir toplum olmamızda,çocukken okuduğumuz zevksiz,edebiyatsız çocuk kitaplarının da etkisi büyüktür diyor”

     Sorunuzun yanıtı kısaca şu:Nitelikli çocuk kitaplarının özelliklerini kuramsal olarak vermekle yetinmeyip okuyucuya  her türün doğru örneklerini sunmak istedim.En çok halk masallarının örneklerini seçerken zorlandım,çünkü bu masallar çocuklar için yazılmamış,kimisi çok uzun,kimisinde de kaba sözcükler ya da anlatımlar var.

    

     ‘Çocuksuluk’tan ve ‘çocuğa görelik’ten söz ettiniz,bunları biraz daha açar mısınız?



     Tabii…Çocuksu olan metinlerde anlatım kurudur,sığdır,yavan  ve tekdüzedir.Özensiz yazılmıştır.Çocuk da önemsenmez,metin de…Savruk bir anlatım söz konusu.Öğreticidir,didaktik yani.İleti doğrudan,edebiyatın gücü kullanılmadan verilir.Bazı kitaplarda öyle ileri gidiliyor ki çocuğa ders,öğüt veriliyor,hatta korkutuluyor çocuk.Dinsel öğeleri içeren kitaplar hep böyle.Sorun da,soru da şu:Yoz,düzeysiz,yavan,kof ürünlerle çocuk nasıl yazınsever olacak,yetişkin olduğunda  reklamlara kanmadan nitelikli ürünlere nasıl ulaşacak,okuma alışkanlığını nasıl kazanacak ve nasıl estetik duygusu gelişmiş biri olacak?

     Çocuğa göre metin de ise dil yetkindir.Türkçenin zenginliği,anlatım olanakları kullanılır.anlatım canlıdır,akıcıdır.Sanatsal değer,şiirsel duyarlık taşır.

      Çocuğa,çocuğa göre metinlerin sunulması,bunun içinse ana-babaların da,öğretmenlerin de çocuksu olanla çocuğa göre olanı ayırması gerekir.Bu ayrımı yapabilmeleri içinse çocuk edebiyatı üzerine yazılmış bilimsel yazılar,kitaplar okunmalı.Dahası kitap tanıtma yazılarının okunması gerekir. Ben kitabıma –içerikleri birbirine yakın olan-kimisi çocuksu ,kimisi çocuğa göre olan örnekler de koydum.

     Kitap alırken seçici davranılması,çocukların nitelikli kitaplarla buluşturulması yakıcı bir sorun günümüzde.Nasılsa çocuk için yazılmış,öyleyse çocuğa göredir denip işin kolayına kaçılamaz.Kitapta fiziksel yönden,içerik ve dil-anlatım yönünden belirli özellikler aranmalıdır.Ne yazık ki pek çok ana-baba,çocuğuna ayakkabı alırken kılı kırk yarar da kitap alacağı zaman bu özeni göstermez.Pek  de suçlayamıyorum ana-babaları,bilmiyorlar ki…Öğretmenin kılavuzluk etmesi gerekir,çocuğa da,ana-babaya da…Ama ilkin öğretmenin bu alanda da kendini yetiştirmiş olması gerekir.Sedat Sever çok güzel söylemiş,yanlış kitap,yanlış ilaç gibidir,olumsuz sonuçlar doğurur



     Gerçekte çocuk edebiyatı olur mu? Çocuk edebiyatı,yetişkin edebiyatı  diye ayırmak doğru mu?



     Bu çok eskilere dayanan bir tartışma,günümüzde aşıldı sanırım.Ama açalım biraz…Çocuğa özgü bir edebiyatın  gerekliliği,ilkin çocuk psikolojisinin gelişmesine koşut olarak eğitimci yazarlarca ileri sürülmüştü.Buna ilk tepki kiliseden geldi,bu tepkiye kimi eğitimciler de katıldı. Bunlar ders dışı okuma etkinliklerine karşı çıkıyorlardı.Bunun yansımasını bizde ne yazık ki hâlâ görmek olanaklı.Bırak o kitabı,dersine çalış,diyen ana-baba hiç de az değil.

     İlginç değil mi,çocuk edebiyatına bir tepki de kimi edebiyatçılardan geldi.Onlara göre çocuğun anlayış,kavrayış sınırlarına çekilmiş bir edebiyat yapıtı olamaz.Bu,sınırlı sayıda,belli sözcüklerle yazılacağından,ola olsa edebiyat altı bir anlatım olur.

     Çocuk edebiyatı olur mu ,olmaz mı,tartışmasının kaynağında asıl şu var:Jules Verne’in kitapları,Küçük Prens,Robinson Crouse gibi kitaplar çocuklar için yazılmadı.Ama bunlar çocuklarca çok sevildi,çocuk edebiyatı klasikleri oldular.Bu durum çocuk edebiyatı-yetişkin edebiyatı ayrımının gereksizliği için gerekçe olarak gösterildi.  

     Bizde de çocuk edebiyatı olmaz diyenler var.Cemal Süreya  örneğin,edebiyattan ayrı bir çocuk edebiyatı olmaz,diyor.Yaşar Kemal de bu ayrıma karşı çıkanlardan,ama o da Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı bir çocuk romanı yazdı.Bu romanı tasarlarken bambaşka bir yöntem uyguladığını,çocukların deneyimlerinin az olduğunu göz ardı etmediğini söyledi.

     Çocukluk  diye bir olgu,bir dönem var.Çocuğun kendine özgü bir dünyası var,algılamaları,düşünme biçimi farklı.Çocuk yetişkinin küçük bir örneği değildir.Yaşamının bu döneminde çocuk edebiyattan yoksun bırakılamayacağına göre  onun için edebiyat yapılacaktır,bu da çocuk edebiyatıdır.

     İnsanlık ‘çocukluk’ kavramına kolay ulaşmadı.Çocukluk 16.yy.da keşfedildi,Rönesans’ın ürünüdür.Daha önce çocuk var,ama çocukluk yoktu.Hoş,gün günden ‘çocukluk’un yeniden yok olacağı dile getiriliyor,kitabı bile yazıldı:Çocukluğun Yokoluşu,Yazarı,Neil Postman.Yani matbaa çocukluğu ortaya çıkardı,elektronik çağ ise çocukluğu yok edeceğe benzer.

     Çocuk edebiyatı ne? Çocuklar için yazılanlar mı,yoksa çocukların okudukları mı?Böyle bakıldığında genel edebiyatla çocuk edebiyatı arasında kalın bir çizgi çizmek doğru değil.Bence doğrusunu Renate Welsh söylüyor:”Çocuk edebiyatı çocuklarca okunan edebiyattır.” Çetin Öner,’Gülibik’adlı kitabını yazarken “büyükler-küçükler kavramını bir kenara itip özgürce çalıştım” diyor.Yine de çocuk edebiyatı ürünü oluşturulurken çocuğun özellikleri de,edebiyatın özellikleri de göz ardı edilemez.Edebiyatın ilkeleri,çocuk edebiyatının da ilkeleridir çünkü.

     Ölçü şu:Çocuklar gibi yetişkinler de tat alarak okuyorlarsa bu iyi bir çocuk kitabıdır.



     Çocuk kitapsız kalmamalı,okumalı.İyi de,çocuğa okuma alışkanlığı nasıl kazandırılacak?



     Okuma değil, ne yazık ki okumama var kültürümüzde. Şu söze bakın: ”Belanın en büyüğü sayfaları hoca edinmektir.” Yani kendi başına okumak günah,sakıncalı,belalı bir iş.Okumayacaksın,hocaya soracaksın,öyle de yapılıyor zaten.

     Çocuğun yakın çevresinde ilk fark edeceği şeyler biri de kitap olmalıdır.Çok küçükken kitapla tanışmalı,8-9 aylıkken.İngiltere örneğini vereyim.Çocuk nesneleri tutmaya  başladığında eline kitap veriliyor.Sağlık ocaklarında kitap armağan ediliyor,bir tane değil,bir paket dolusu.Sağlık ocağında toplumsal görevli var,bu kişi anneleri okuma,drama,oyun kümelerine yönlendiriyor.Düşünebiliyor musunuz,damak kaşıma kitapları var, çocuk bunu kemiriyor.Banyo kitapları var,yumuşak plastikten,çocuk bu kitapla birlikte yıkanıyor.Bebekleri kütüphaneye üye yapıyorlar,aldığı kitap yiterse,yıpranırsa  kimse sorumlu tutulmuyor.

     Görüyorsunuz,bu devlet işi her şeyden önce,devletin önayak olması,bu işe gönül verenleri de desteklemesi  gerekiyor.Bizde öyle mi,gün geldi kitap suç aracı olarak gösterildi,silahların yanında sergilendi.12 martta yapıldı bu,12 eylülde yapıldı.Kitabı 12’den vurdular.İnsanlar korktu,mayısta, eylülde bacalar tüttü, kitaplar yakıldı çünkü. Şöyle diyen bir Başbakanımız var bugün:”Benim zamanımda nice arkadaşım vardı,çok okurlardı,şimdi sefilleri oynuyorlar.Başarı,kitapların dışındaki dünyadadır.” Oysa yazınsal  yapıtları okumanın okura  kazandırdığı yararlar saymakla bitmez.Bir kez yazınsal ürünler  insanı insana tanıtır.Dini,ırkı,kültürü ne olursa olsun o insanlara  yakınlık duyulmasını sağlar.Duygu eğitimine katkıda bulunur,insanlara duyarlık kazandırır.İnsanın bencillikten,sığlıktan kurtulmasına yardımcı olur,ona yaşama gücü kazandırır.İnsanın iç dünyasını zenginleştirir.Eşduyum (empati) yetisi,eleştirel düşünme gücü kazanmasına  katkı sağlar.Bu yararlar,dedim ya,saymakla bitmez.

     “2010’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Mario Vargas Llosa ne güzel demiş”Roman ve öykü olmasaydı, özgürlüğün hayatı yaşanılır kılmadaki öneminin; özgürlüğün bir zorba, bir ideoloji ya da dinin ayakları altında çiğnenmesinin hayatı nasıl bir cehenneme çevirdiğinin farkına varamazdık.”

Onun için baskıcı düzenler,onu yaratıp sürdürenler edebiyattan korkarlar.Yurttaşların okuma alışkanlığı kazanmalarına yönelik etkinliklere,düzenlemelere uzak dururlar.Hepsinden vazgeçtim,kitaptan KDV alınmasa  Türkiye batar mı?Pırlantadan alınmıyor da kitaptan alınıyor. Unutulmasın,Muzaffer İzgü’nün deyişiyle,çocuk okuru olmayan bir toplumun yetişkin okuru da olmaz.



     Peki,çocuklarının okuma alışkanlığı kazanması için ana-baba neler yapabilir?



     Aile-kütüphane-okul… Bu üçlünün çocuğun okuma alışkanlığı kazanmasında çok önemli.Okuma alışkanlığının temelleri  okulöncesinde atılmalı.Kitap sevgisi,okuma isteği kazandırılmalı çocuğa.Önce okuma eğitimi,sonra okuma-yazma öğretimi.Kitabı seven çocuk okumak ister.Kendilerine kitap okunan,kitap sevgisi ,okuma isteği kazanan çocuklar  çoğunlukla okuldan önce kendiliğinden okumaya başlıyorlar. Bülent Yılmaz’ın yaptığı bir araştırmaya göre çok kitap okuyanlar,ana-babası kitap okuyanlar.Tabii ayrıksılar vardır.

     Kitap içinde büyüyecek çocuk.Evde kitaplık olacak ,ama süs için değil,işlevsel olacak.”Kitapsız evleri soğuk,fakir,ruhsuz bulurum” diyor Haldun Taner.Masada,sehpada,hatta televizyon üzerinde kitap görecek çocuk.Öyle ki kitap da giysi gibi,oyuncak gibi çocuğun dünyasının bir parçası olmalı.

     Çocuğa kitap okunacak,ama gene belirteyim,o istediği için. Çocuğa,sevgi,sevecenlik dolu,sımsıcak bir yakınlık içinde  kitap okunmalı,onunla resimlere bakılmalı,işte bu insan insana ilişki içinde çocuk kitabı sevecektir.Kitaptaki anlayamadığı yazılar da çocuk için yetişkinin ağzından eğlenceli masallara,öykülere dönüşecektir.Okulöncesinde kendilerine kitap okunduğunda bu çocuklar-önceden de söylediğim gibi- okuma-yazma becerilerini geliştirmeye hazır olurlar,dahası anadillerini de kolayca öğrenirler,sözcük dağarcıkları zenginleşmeye başlar.

     Oğlumdan örnek vereyim,dört yaşındaydı,Ağrı’daydık.Ona evde olduğumda her akşam kitap okurdum,tabii o istediği için.Yatağına yatar,bana “oku” derdi.Teftişten yorgun argın geldiğim için bazı akşamlar okurken uykum gelir dalardım.O uyuyacağına ben uyurdum.Dürtüp uyandırır,”oku”derdi.Öyle ki beni görünce aklına okumak gelirdi.Annesinin değil,benim okumamı isterdi,ben vurgulamaları,tonlamaları iyi yapmaya,canlandırmaya çalıştığım için. Bir gece oldukça kalabalık  olan konuklarımızı uğurlarken,susamış,su istedi.Çocuk bu,isteğini ertelemeyi henüz bilmiyor,ısrarla “su”,”su” diye yineledi.Biz,konuklarla konuştuğumuz için ona ilgisiz kalınca bu kez “su” diyeceğine-ağzı öyle alışmış ki- “oku” dedi.Herkes güldü,kendisi de…

     Şunu da ekleyeyim,çarşıya çocukla birlikte çıkılınca kitapçılar da gezilmeli.Bir şey daha:Bir araştırmaya göre Türkiye’deki ailelerin gereksinme listesinde kitap 116.sırada.Oysa aile bütçesi yapılırken kitaba,gazeteye de para ayrılmalı.



     Biraz değindiniz ama,belirli bir yaşa kadar çocuğa kitabı  ana-baba ya da yetişkin alacağına göre,kitap alırken nelere dikkat edilmeli?



Kitap alırken çocuğun yaşı,okuma eğilimleri dikkate alınmalı.Bunun için de ana-baba donanımlı  olmak,buna ilişkin bilgisini artırmak,tazelemek zorunda. Yayınevi,yazar,kitabın niteliğiyle ilgili önemli ipuçlarıdır.Ama dedim ya,ana-babanın yayınları izlemesi,yazarları tanıması,hangi yayınevinin nasıl kitaplar yayımladığını bilmesi gerekir. Sadece adına bakıp kitap alınmaz.Bir kitap geçti elime,adı”Hayvanlardaki Harikalar”,adı ne güzel,çocukların nasıl da ilgisini çeker.Ama içine kurnazca islamı siyasallaştıran öğeler serpiştirilmiş,insanların kutsal duygularını kendi siyasal anlayışı için kullanmaya kalkışmış.

    

     Üç sac ayağından söz ettiniz:Ev,kütüphane,okul… Peki çocuğun okuma alışkanlığı kazanması ya da sürdürmesi için öğretmene düşen görevler nelerdir?



     Aynı şeyi söyleyeceğim,ilkin örnek olmak.En iyi öğretme yolu iyi örnek olmaktır.Bir müdür,”ben okumam,okuttururum” dermiş,böyle olmaz.Okuyacak,örneklik edecek öğretmen.Bir köşe yazarının unutmadığı öğretmen,teneffüslerde bile kitap okuyan öğretmen.Atatürk’ün Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati,”okuttuğundan çok okumayan öğretmen eskir” demiş,ne de güzel demiş.

     Öğretmen çocukların gelişim dönemlerine göre okuma eğilimlerini bilmeli,çocuk yayınlarını izlemeli,gazetelerin kitap eklerindeki kitap tanıtma yazılarını okumalı,velilerle işbirliği yapmalı,bu konuda da onları bilgilendirmeli.

     Sınıf öğretmeniyse,sınıf kitaplığı oluşturmalı,bu kitaplık da göstermelik değil,işlevsel olmalı.Kitapla ilgili gün ve haftalar kutlanmalı.

     Sınıfça –hiç değilse-bir çocuk dergisine sürdürümcü,yani abone olunmalı.

     Olanaklar ölçüsünde çocuklar kitap fuarlarına,imza günlerine götürülmeli.



     Kitabınızda okumada üç aşamadan söz ediyorsunuz…



     1.sınıfta çocuklar okuma-yazma öğreniyorlar,bu temel okur-yazarlıktır.Ama bu yetmez.Hoş,biz bunu bile başaramadık.Ülkemizde 4 kız çocuğundan  ,10 erkek çocuğundan   1’i  okula gitmiyor. Okumayı öğrendi çocuk,ya sonra…Okumayacaksa okumayı unutur,gizli okumaz-yazmaz olur.Mark Twain’in çok güzel bir sözü vardır:Okumayan biriyle,okuyamayan biri arasında hiç fark yoktur.Sonuçta ikisi de okumuyor.Demek ki okumanın işlevsel olması,okuma alışkanlığının kazandırılması gerekir.Bu da yetmez,üçüncü aşama eleştirel okumadır.Eleştirel okuyan,eleştirel düşünme gücü kazanmış insan, kendisine sunulan bilgiyi hemen kabullenmez.Tartar,irdeler.Düşünce üretir.Tabusu,dogmaları yoktur.Metni değişik boyutlarda çözümler,yeniden üretir onu.Enis Batur,”öyle okurlar tanıdım ki ben,yuttukları kitapların şeklini aldılar.İyi okumak,temelde bir muhalefet biçimidir” diyor.



     İzninizle son bir soru sorayım.Çocuklar gerçek bir şiirin tadına nasıl varabilirler,çocuklara şiir nasıl sevdirilir?



     Her şiir nazımdır,ama her nazım şiir değildir.Çocuklar ders kitaplarında şiirle karşılaşıyorlar mı,kuşkuluyum ben.Ders kitaplarındakiler-birkaçı dışında-şiir değil,manzume.Şiir,sanat değeri taşıyan manzum bir yapıttır.Ders kitaplarında çocuklara şiir diye sunulanların çoğu didaktik,söz yığını…

     Şiir,ninnilerle,bilmecelerle,tekerlemelerle  çocuğun dünyasına girer.Giderek çocuk şiir dinlemekten,okumaktan hoşlanmaya başlar,yeter ki onu manzumelerle değil,şiirle tanıştıralım.Fazıl Hüsnü Dağlarca şöyle diyor:”Çocuk şiiri olabilir mi,olabilir.Çocuk şiiri şudur:Çocuk şiirinde yapıyı,nesnelliği,konuları onun açısına göre daha ince seçmek,ilk duyarlıklar,ilk özgürlükler,ilk ölçüler içinde yazmak gereklidir.”

     Şunu da belirteyim,çocuğun şiiri ezberlemesi gerekmez,bu,çocuğa bir yüktür.Zuhal Olcay,küçükken ezberlediği bir şiiri topluluk karşısında okuyacakken unutuveriyor,”Annem” deyip kalıyor. Öyle üzülüyor ki aşırı üzüntüye dayalı sarılık tanısı konuyor.Yazık değil mi,değer mi?Çocuk okuya okuya bakmadan okumaya başlayabilir,o başka.

     Bir de şiir nasıl okunur,ona değineyim.Çocuklar sanıyorlar ki,sesimi ne kadar yükseltirsem o kadar güzel okurum,öyle öğrenmiş.Oysa şiir baston yutmuş gibi durarak da,yapmacık,sert baş-kol devinimleriyle bağıra bağıra  da okunmaz.Shakespeare,”benim dizelerimi bağıra bağıra okuyacaksanız,bunları tellal okusun daha iyi” dermiş.

     Şiir,Memet Fuat’ın deyişiyle,tıpkı konuşur gibi okunur,hiç acele etmeden,bağırmadan,tane tane,özentisiz,yapmacıksız,düpedüz konuşur gibi…



     Teşekkür ederim.



     Bana bu olanağı verdiğiniz için ben de teşekkür ederim.           





(*)Bu söyleşi OLİMPOS dergisinde (Bursa, Mart-Nisan 2011, Sayı: 2 ) yayımlanmıştır.(17-20) Söyleşiyi yapan: Taştan Çıralar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder