5 Mayıs 2025 Pazartesi

ÇOCUK VE ALLAH

                                ÇOCUK VE ALLAH (*)

                                                                            Recep Nas

     Zeynep Direk bir anısını anlatarak başlıyor kitaba. “Dört beş yaşlarında olmalıydım. Antalya'da oturuyorduk. Annem lisede felsefe öğretmeniydi; yani konuşma ve tartışma arzusu okulda yeterince tatmin edilmiş, benim sorularıma her zaman büyük bir ilgiyle yanıt veremeyen, evdeki hayata da hâkim olmaya çabalayan kafası dolu bir yetişkin. Bir gün mutfakta yemek yapan anneme sordum: 'Anne Allah nerede?' Annem, (...) bana uzunca bir süre baktı, bir sözlü yanıt veremedi. Eliyle yukarıyı işaret etti. Kafamı kaldırıp mutfağın tavanına şöyle bir baktığımı hatırlıyorum.  Hemen aklıma gelen ikinci soru şuydu: 'Filiz teyzelerde mi oturuyor?'”(s. 3-5)

   Çocuk somut düşünür, soyut düşünce henüz yok onda. Allahı da somutlaştırır, 'Allah Baba' der. Neden  'Allah Anne' demez, bu da erkek egemen toplumun çocuğun üzerindeki etkisidir. “Kutsallara saygı, çocuğun kendisinde yok. Bu, ona dışardan, büyüklerin öğrettiği bir şeydir. Ne ölüm bilinci, ne kutsal karşısında insanın kapıldığı saygı ve dehşet, ne inanma ihtiyacı ne de bir ahiret korkusu vardır onda. O bütünüyle aşkınlıktan uzak, dünyevi bir varlıktır.” (s.15)

 Zeynep Direk büyüdüğünde, kimseye kötülüğü olmayan anneannesinden öğrendikleriyse şunlar: “Yaz tatili için İstanbul'a geldiğimde,çok sevdiğim, dindar bir kadın olan ve evinde tek başına yaşayan anneannemle kalırdım. Düzenli bir biçimde ibadet eder, herkese ölçülü, nazik ve iyi davranırdı. (..) Bana dini bilgi vermek için uğraşmazdı ama yaşam biçimi Allah hakkında merakımı artırıyordu. Ondan Allah'ın görünmediği halde bizi gören, iyi, merhametli, affedici bir varlık olduğunu öğrenmiştim. (...) Anneannemin kutsalları bu dünyaya değil, öte dünyaya gönderme yapıyorlardı. Bilinmez, cezanın ve ödülün olduğu bu korkutucu dünyayı ben aklıma getirmek bile istemiyordum” (s. 11, 14)  

     Zeynep Direk, belli ki sevgi dolu bir aile ortamında yetişmiş.  Korku merkezli din anlayışına göre ise  insan kötü bir yaratıktır, bundan ötürü de sürekli gözetlenip korkuyla yönlendirilmesi, denetlenmesi gerekir (Cüceloğlu, 2000: 20) Oysa çocuğa iyi olarak doğduğu söylenmeli, kötü doğduğu değil (Neill, 1978).

     “Allah çarpar”, “Cehennemde yanarsın” gibi dinsel korkutmalar, çocukta benlik özerkliğinden kaynaklanan, bireye özgü içsel yargılama dizgesi olan vicdan yapısı (üstben) yerine, dışardan gelecek cezaya, korkuya dayanan bağımlı bir vicdan yapısı oluşturur (Öztürk, 2002: 32).Oysa temiz ahlaklı olsun diye çocuğun ruhuna Allah korkusu, öbür dünya inancı yerleştirmek gerekmiyor. (s.63).

     Jersild (1979: 612) ana-babaları uyarıyor: “Çocuğa dua etmeyi öğretirken ana-baba birçok tuzağa, birçok yanlışa düşmektedir. Çünkü Tanrıyı her akılsızca dileği kabul eden, dalgın bir büyücü gibi gösterirler çocuklarına. (...) Hiç kuşku yok ki çocuğa gerçekleşememiş istekleri için dua etmesi gerektiği fikrini aşılamak, bu istekleri bir gün gerçekleşmesi için çaba harcaması gerektiğini öğretmekten daha kolaydır.”

       Çalışıp çabalamaktansa dua ederim, dilekte bulunurum. Bir kötülük ettimse tövbe ederim, Allah'ım affeder. Bu ruhsal rahatlama, yaptığı kötülükle yüzleşmekten kaçınmayla kalıyorsa, bir ahlaki değeri yok demektir. Onurunu koruyan bir ateist ya da deist, tövbe etmeyi kendini temize çektirmek için kullanan bir dindardan daha ahlaklı davranıyor olabilir.(s. 59)

     Mazhar Osman Uzman'ın saptaması bu: “Aslında hoşgörü ve alçakgönüllülük; dindarlığın iki büyük hazinesidir. Fakat hem bu yeteneklerden yoksun hem de aşırı bir taassupla dine bağlı olanlar sinir sistemlerinin dengelerini bozarlar ve moral dayanaklarını da kaybederler. Böyle mutaassıplar kendi dininde, düşüncesinde olmayanlara öteki dünyayı da bu âlemi de çok görürler (Akt. Armaner, 1973: 105-106)

     İmmanuel Kant da sahte, araçsal, ahlakla dini eşitleyen, öbür dünyada cezalandırılma korkusuna dayanan patolojik bir dinselliğin ahlakın temeli olabileceğini reddediyor. (s.74)

     Neye inanacağını söylemek, bunu dayatmak, çocuğun sorgulamasının önünü kesebileceği gibi, erdemli insanı yetiştirme amacına ulaşmak bir yana, çıkarcılığı, benmerkezciliği, ikiyüzlülüğü, zorbalığı, hıncı doğurur. Kaldı ki din eğitimi dayatılarak itaatli insan yetiştirilebilse bile, bu, ahlaklı insan yetiştirmenin güvencesi olamaz. (s. 56)

      İnsanın üç yaşında öğrendiği şeylerle sonradan başa çıkması – olanaksız değilse bile - çok zordur. Çocukları ne kadar erken ele geçirebilirlerse o kadar kolay itaat eden bireyler haline getirebilirler. İtaat eden bireyler de, kime itaat ediyorlarsa, ona çok büyük bir siyasal güç devşirirler. (s. 23) Bunu çok iyi biliyorlar. 4-6 yaş diye tutturmaları bu nedenle, '4+4+4'ü uygulamaları da bu nedenle...(Osmanlı'da 4 yıl, 4 ay, 4 günlük çocukları, ilahiler okunarak yapılan 'Amin alayı'yla sıbyan mektebine başlatma geleneği var. (**) '4+4+4' ün anlamı buradan geliyor.) Çocuk, onların gözünde saygı duyulması gereken bir varlık değil, sormayan, sorgulamayan, eleştirel düşünmeyen, itiraz etmeyen, yoksulluğunu yazgısı sanan geleceğin seçmenidir.

     Oysa okul, çocuğa bilimin öğretildiği, çocuğun insanlığın ortak değerleriyle tanıştırıldığı bir yer olmalıdır.(s.23) Atatürk, Cumhuriyetin temeli kültürdür, dedi. Bu kültür demokrasi kültürüdür. Ne ki kamusal alana özgürce fikir tartışması yerine zorbalık ve safsatalardan oluşan bir siyasal söylem egemen olursa, toplumun da ahlaksal olarak çökmeye başlaması kaçınılmaz olur.(s. 41) Bugün de olan budur.

      Çocuklara 15 yaşından sonra din kültürü verilebilir.  İnsanlar neden inanma gereği duydular, dinlerin ortaya çıkışı, dünyadaki çeşitli inanç biçimleri gibi... Ama korkutarak inanç aşılanamaz, hele belli bir dinin, onun da belli bir mezhebinin anlayışı hiç verilemez. Düşünmeyi, eleştirel düşünmeyi öğrensin çocuk. Ne düşüneceğine, neye inanacağına kendisi karar versin.

    Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Çocuk ve Allah adlı kitabındaki şiirle bitirelim:

    Çocuklar korkunç Allah'ım

    Elleri, yüzleri, saçları

    Uyurlar bütün gece

    Yok sana ihtiyaçları

 

     Çocuklar korkunç Allah'ım

     Bebek yaparlar haçları,

     Aşina değiller hatıramıza

     Severken aynı ağaçları

 

 

(*) Çocuk ve Allah/2018/ Zeynep Direk / Uyarlayan: Nuran Direk/ Ankara: Epos Yay.

 

     Armaner, Neda (1973) Psikopatoloji'de Dini Belirtiler  Ankara: Demirbaş Yay.

     Cüceloğlu, Doğan (2000) İçimizdeki Çocuk  27. baskı İstanbul: Remzi Kitabevi 

     Jersild, Arthur T. (1979) Çocuk Psikolojisi Çev. Gülseren Günçe 3.baskı Ankara: AÜEF Yay.

     Neill, A. S. (1978) Bir Eğitim Mucizesi: Summerhill Çev. Güler Dikmen İskanbul: Hürriyet

            Yay.

     Öztürk, M. Orhan (2002) Sorma-Bilme Dürtüsü ve Girişim Duygusu Nasıl Yok Ediliyor?

            Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi Yay.

(**) https://maarifsen.org/amin-alayi-ve-ibretlik-bir-kissa

 

 

Bu yazı çinikitap dergisinde (Mayıs- Haziran 2025   Sayı:90) yayımlanmıştır. (40-41)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder