16 Nisan 2021 Cuma

21 IŞIK: KÖY ENSTİTÜLERİ

 21 IŞIK: KÖY ENSTİTÜLERİ  (*)

 Recep Nas

       Kurulduğundan bu yana Köy Enstitüleri üzerine çok konuşuldu, çok yazıldı, çok sayıda kitap yayımlandı, yüksek lisans ve doktora tezleri yazıldı. Filmler yapıldı,-akla geliveren-Toprağın Çocukları, Yarım Kalan Mucize, Yücel’in Çiçekleri… Dahası belgeseller çekildi. Adına dernekler, vakıflar kuruldu. Köy Enstitülerinden yazarlar, şairler, bilim insanları, sanatçılar yetişti. Saysam, eksik kalabilir. Bu insanlar, Hasan Âli Yücel’in açtığı ‘Tercüme Bürosu’nun klasiklerini okudular ilkin. Ne de olsa “Öğrencilere her gün serbest okuma yaptırılacak ve onlara kitap okuma alışkanlığı mutlak surette kazandırılacaktır” diye genelge gönderen; “Aydınları okuma alışkanlığı kazanmayan toplumlarda düşündüğünü yazan, fikirlerini açıklayan insan da pek az olur, meydan demagoglara kalır” diyen Köy Enstitülerinin mimarı İsmail Hakkı Tonguç vardı başlarında.

     Köy Enstitüleri tarihsel koşulların, toplumsal gerçeklerin ürünüdür, öz be öz bizimdir, özgündür. Genç, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin gereksindiği insanı yetiştirme arayışlarının ürünüdür.

    Suskun, çekingen köylü çocukları nasıl oldu da, nasıl bir eğitimden geçtiler de konuşan, tartışan, hak arayan, sorgulayan, eleştirel düşünen, sözünü sakınmayan, başı dik bireyler oldular? İşte üzerinde düşünülecek, bugün de yararlanılacak olan, bu kurumlarda yaratılan eğitim iklimi, ortamı, oluşturulan ‘hava’…

     Köy Enstitüleri, köy çocukları için ikinci bir dölyatağı oldu, yeniden doğdular orda. Çekinik kalmış yetenekleri, gizilgüçleri, bastırılmış yatkınlıkları ortaya çıktı, serpildi, gelişti.  Orda iş, tarım vardı, sanat, müzik, tiyatro vardı, kültür vardı.

     Köy Enstitüleri, köy çocuklarını sevgiyle, saygıyla kucakladı, bağrına bastı, kabul etti. Söz hakkı tanıdı, dinledi onları. Köy Enstitülerinin verimli toprağı bu ‘tohumları’ meyveye dönüştürdü. 600 yıl sustunuz. Susmayın, konuşun, düşünce üretin, dendi onlara.

     Köy Enstitülerindeki eğitim, iş için, iş içinde, işle eğitimdi. İsmail Hakkı Tonguç, iş, elinizden önce kafanızdan çıkmalı diyordu. Aslolan insanı bütüncül yetiştirmekti. İş ahlakı edinerek kendilerini, insanca yaşanacak biçimde çevrelerini değiştirmeyi öğreniyorlardı. 

     Anahtar sözcük imeceydi. Yarışma yok, işbirliği, dayanışma vardı. Yeğlenen, bir kişinin dev adımı değil, bin kişinin insan adımlarıydı. Emek en yüce değerdi. Savsöz şuydu: Bayramlarda çalışalım, bayramlar için…     

     ‘Cumartesi Toplantıları’ yapılırdı. Müdür, öğretmen, öğrenci, herkes orda. Herkesin söz hakkı var. Eleştiriyorlar, eleştiriliyorlar, tartışıyorlar, özgür bir ortam var. Müdürün önerisi bile reddedilebiliyor.

     Köy çocuğu donanıp aydınlanarak köye dönecek, köy, eğitim yoluyla içerden canlandırılacaktı. Köylünün, uygun yöntemlerle, uygun ortamlarda eğitilerek kendi yazgısını kendisinin değiştirmesi amaçlanmıştı.

     Peki, sorulmamalı mı, düşünen, yurtsever, emeğe saygılı bu köy çocuklarını yetiştiren yöneticilerin, eğiticilerin bunca özverili, çalışkan olmalarının nedeni, kaynağı neydi? Denebilir ki, bütün dünyada saygı yaratan Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu yurttaşları olduklarının bilincindeydiler. Aydınlanma için çoban ateşlerini köy köy, okul okul yakan Prometheus’ları yetiştirdiler. Köy Enstitüleri de, Cavit Orhan Tütengil’in deyişiyle, Türkiye haritamızın 21 köşesinden bize bakan akıl ve umut gözleriydi.

     Kapatıldı Köy Enstitüleri. Neden? Yurtsever, üreten, aydın ve aydınlatan, uyandıran insanlar yetiştirdiği için… Neden? Köylü yoksul, cahil kalsın da sömürene kul köle olsun, avuç açsın, üstelik ona duacı olsun diye. Kimler kapattı? Milletin kazancının milletin kesesine girmesini, köylünün efendi olmasını istemeyenler…

    Kapattılar Köy Enstitülerini, Türkiye’nin ışığını söndürdüler.

 

     (*) Bu yazı Cumhuriyet gazetesinde (16 Nisan 2021) yayımlanmıştır.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder