YAŞIT ZORBALIĞI (*)
Recep Nas
recepnas@uludag.edu.tr
Erkek
erkeğe, erkek kadına, insan hayvana, öğrenci öğretmene, dahası çocuk çocuğa,
vur, döv, öldür. Gün geçmiyor ki bir kadın öldürülmesin... Adli Bilişim Uzmanı
İsa Altun, toplumsal basın-yayın (sosyal
medya) yoluyla silah satışı yapılıyor, çocuklar kolayca silaha ulaşıyorlar,
diyor. Umut Vakfı verilerine göre, ülkemizde - bazı evlerde birden fazla olmak
üzere - 30 milyon silah var, bunların sadece 4 milyonu ruhsatlı (Cumhuriyet,
29.09.2024). Ateşli silahlarla işlenen suçların yüzde 84'ünde ruhsatsız silah
kullanılıyor. Silah böyle de, el altında olan, kolayca taşınan bıçak da var.
Şiddet toplumu olduk çıktık. Her yerde şiddet, hiç olmayacak yerde, TBMM'de de
şiddet. Haksızlıkları, hukuksuzlukları duyuran gazeteciler, hukukçular
cezalandırılıyor, dövülüyor. Yan baktın, vur. Korna çaldın, solladın, saldır.
Bilgisayar oyunlarında şiddet, dizilerde şiddet. Şiddet olaylarını bile şiddetle kınıyoruz.
Neden? İşşizlik, yoksulluk dizboyu. Şeytan işşize iş buluyor. Değerler aşındı,
yaşama alanları daraldı. Kimse kimseye güvenmiyor. İnsanlar umutsuz, umarsız.
Bir de göç olgusu var.
Aslında
iletişimi kesen her şey şiddettir, “Sus” demek bile... Hele “Bir kadın olarak sus” demek haydi haydi
şiddettir. Bir TV kanalını, başlayacak haberleri için açtığımda gösterilen
dizinin son dakikalarıydı. Nikah töreni yapılıyor, birisi, elinde silah, salona girdi. Onu gören
– doğru sayabildiysem - yedi kişi cebinden tabanca çıkardı, öyle bitti bölüm.
Bunlar çocukların gözlerinden kaçıyor mu
sanıyorsunuz, yanılıyorsunuz. Çocuğun şiddet içeren davranışları, yansılaması
doğaldır. Öğrendiği de, üstünlük sağlamanın tek yolu vardır, o da şiddettir.
Yaşıt zorbalığı yabancı kaynaklarda 1992'de
işlenmeye başlanıyor, bizdeyse 2002'de. Öyle ki, UNESCO (2019) kasımın ilk
perşembe gününü 'Okullarda Şiddet ve Zorbalıkla Savaşım Günü' olarak duyurdu.
Zorbalık yaşıt çatışması değil. Zaman zaman çatışma olur, doğaldır. Yeter ki
çatışınca, 'yapıcı çatışma çözme yöntemleri' kullanılsın. Çatışmalarda bir güç
dengesi vardır, ayrıca iki taraf da sorunu çözmek ister. Birisi yaptığından,
söylediğinden çoktan pişman olmuştur zaten.
Yaşıt zorbalığı, bir öğrencinin ya da bir
öğrenci kümesinin bir öğrenciye ya da bir öğrenci kümesine – bilerek ve sürekli
– sözel, duygusal, toplumsal (ilişkisel), fiziksel güç kullanması, şiddet
uygulaması... (Cumhuriyet, 04.06.2017). Ölçüt şu: bile isteye, sürekli
yapılması, güçlerin dengesiz olması... Yoksul ailelerin çocuklarının okuduğu
okullarda görülüyor daha çok, daha sık.
Zorbalık çeşitleri
Fiziksel: vurmak, tekmelemek, çelme takmak, zorla bir şey
ısmarlatmak, harçlığını elinden almak...
Sözel/duygusal: alay etmek, ad
takmak, sövmek, laf atmak
Toplumsal / ilişkisel: dışlamak,yok
saymak (Bu da çok acı verir. Dışı değil ama içi acır. Öyle ki dışlanmak mı,
baskı mı, birini yeğlemek zorunda kalınınca baskı yeğleniyor.), dedikodu
edilmesi (sanal ortamda da dedikodu ediliyor, aşağılayıcı iletiler
gönderiliyor. Gizlice fotoğraf, video çekip paylaşılıyor), gözdağı vermek,
yansılamak
Fiziksel zorbalığı daha çok oğlan
çocuklar, toplumsal/ilişkisel zorbalığıysa daha çok kız çocuklar yapıyor. Yaşıt
zorbalığı okulöncesinde başlıyor, ilkokulun sonlarında artış gösteriyor.
Ortaokulda tepe yapıyor, lise sona doğru azalıyor. Bu da anlaşılır bir şey.
11-15 yaşları çocukluktan ergenliğe geçiş, erinlik dönemi. Ne çocuk ne de ergen, önergen de denebilir.
Bedensel, bilişsel, ruhsal hızlı değişimler yaşıyor. Bu değişimlere hazırlıksız yakalanıyor.
Ruhsal gelişimi, bedensel, bilişsel gelişim hızına ayak uyduramıyor.
Ana-babasından sevgi, ilgi görmeyen çocuk sevgiyi, ilgiyi başka yerde arar,
orda da bulamazsa öfkelenir.
Zorba Çocuğun Özellikleri
* Şiddeti sorun çözme yöntemi olarak
kullanır.
•
Eşduyum yoksunu, benmerkezci. Başkalarının
duygularına karşı duyarsız. (Küçük çocuk benmerkezcidir, kendisi dünyanın
merkezindedir. Her şey onun için, herkes ona hizmet etmek için vardır.
Kendisinden, kendisinin dışındakileri ayırt edemez. 'Ben ve ben' var, 'ben ve
o' yok onda. Tümüyle kendine odaklı. Zamanla
- yedi yaşından sonra -, toplumsallaştıkça başka insanların varlığını,
onların duygularını, gereksinmelerini ayırt etmeye, narsistik dürtülerini
denetlemeye başlar. Gelgelelim duygusal gereksinmeleri doyurulmamışsa ya da
aşırı doyurulmuşsa bu benmerkezci dönemi atlatamıyor, giderek narsistik oluyor.
)
•
Ne yapıyorsa haklı olduğunu düşünür.
•
Bedence büyük. Kendini güçlü duyumsuyor. Gücü
işe yaradıkça, bundan da hoşlandıkça davranışları giderek kalıplaşır.
•
Alaycı
•
Hazırcevap. Yönetimle başı derde girince kolayca
sıyrılıyor, ne yapıyor ne ediyor,
kendini
haklı çıkarıyor.
•
Pişmanlık duymaz
•
Sorumluluk üstlenmez.
•
Yaşıtları arasında sivrilir, tanınır. Baskıcı
bir önderdir. Güce dayalı benlik algısı var.
•
Kolayca öfkelenir. Öfkesini denetleyemez.
•
Dürtü denetimi bozukluğu vardır.
•
Okulu sevmez, okul başarısı düşük.
Peki bu çocuk neden böyle? Çocuk yakın
çevresindekilerin davranışlarına öykünür, onlarla özdeşleşir. Otoriter tutum
takınan, geçimsiz, şiddet uygulayan bir ana-baba, sevgisiz, ilgisiz. İletişim
zayıf, kopuk. İtici, soğuk davranan ana-babaya karşı çocuk da itici tutum
takınır, saldırganlaşır (Geçtan, 1974: 79) Şiddet şiddeti besler. Dövüle dövüle dövmeyi öğrenmiştir. Otoriter
tutum içinde yetiştirilen çocuk edilgin, silik olabileceği gibi öfkeli,
saldırgan, başkaldırıcı da olabilir.
Saldırgan kişiler, çocukluklarında sevgiden, sevecenlikten yoksun kalmış
olanlardır (Dodson, 1971: 153) “İlk denyimler çok önemli. Bir çocuğun ilk bin
günü, sevgi ve bakım yerine, nefret, üzüntü, şiddet ya da kaosla geçerse, o
çocuk yetişkin olduğunda içinde içinde barış ve huzur iştahı çok doğmayabilir.”
Bu sözler Yale Tıp Fakültesi Kyle Pruett'in (Cumhuriyet. 22. 05. 2024) .
Tüm bunların dışında -ancak psikologların
ortaya çıkarabileceği – derinde yatan nedenler de olabilir. Gazeteci Mustafa
Balbay tutukluyken, anaokuluna giden çocuğu, okula babalarının getirdiği
çocuklara kötü davranırmış.
Son yıllarda yapılan araştırmalarda
abur cubur yemek, işlenmiş besin, aşırı şeker tüketmek gibi kötü beslenmeler
saldırganlığa, kaygıya, depresyona yol açtığı belirlenmiştir. Uyuşturucu
kullanımının ilkokul öğrencilerine kadar düştüğünü de ekleyin buna.
Zorbalık Gören Çocuk
*Çekingen,
içekapanık, utangaç, kaygılıdır
*İletişim
kurmakta, kendini anlatmakta zorlanır
*Bedensel
yönden yaşıtlarından küçüktür
*Özbenlik
saygısı düşüktür (Kendini algılayışı olumsuz: başarısızım, güçsüzüm,
istenmiyorum)
*Arkadaşlık
kurmakta zorlanır
*Aşırı
duyarlıdır
*Okulda
kendini güvende duyumsamıyor, mutsuz.
*Engelli,
bedensel yönden farklı ( Aşırı uzun ya da kısa, aşırı şişman ya da zayıf...)
Zorbalık gören çocuğun ana-babası aşırı
koruyucudur. Annesiyle bağımlılık düzeyinde yoğun duygusal ilişki içindedir.
Babaysa – olasılıkla – soğuk, uzak...
Tabii bireysel, ailesel özellikler tek
başına belirleyici, açıklayıcı değil, okula, çevreye ilişkin etkenler de söz
konusu. Bunların tümü etkileşim
içindedir zaten.
Şiddete uğramak özbenlik gelişimini
olumsuz etkiler, özgüven oluşmasını engeller. Çocuk şiddete karşı duyarsızlaşır, öğrenmeye karşı
isteksiz olur, soru sormaz, merak etmez.
Bir çocuk hem zorba hem de kıygın (mağdur)
olabilir. Zorbalığa uğrayan da gücü yetene zorbalık yapabilir. Çocuklarca tekerleme gibi söylenen bir söz
bu: Şişko palata, akşama da salata... Çocuk başkalarının güçsüz yönlerini,
kusurlarını, eksiklerini öne çıkardıkça kendini daha güçlü duyumsuyor
(Yörükoğlu, 1978: 55).
Zorbalığın tanığı da olabilir. Ama arabozan
olursam aynısını bana da yapar diye zorbadan korkup çekinir, susar, büyüklere
duyurmayabilir. Yardım edemediği için de için için üzülür. Tersi de olabilir,
zorbalık göreni sevmediği için görmezlikten gelebilir.
Çocuğun Zorbalığa Uğradığı Nasıl
anlaşılır?
Zorbalığa uğrayan çocuk, bunu ailesine,
öğretmenlere söyleyebilmeli. Ama arada sağlıklı bir iletişim varsa, eşduyumsal
(empatik) dinleyeceklerine inanırsa söyler.
Kızacaklarını, kendini suçlayacaklarını düşünürse söylemez. İoanna Kuçuradi anlatmıştı: Çocuk,
arkadaşının kendisini ısırdığını söylüyor, ana-baba da “Sen de ısır” diyorlar.
Çocuk, “Ben köpek miyim?” diyor.
Çocuk şiddete uğradığını gizliyorsa
aşağıdaki belirtiler ipucu olabilir.
*Bedeninde
morluk, çizik, yara olabilir
*Giysisi
yırtılmış, kirli olabilir
*Sık
sık harçlık ister
*Karın,
baş ağrısından yakınır, okula gitmek istemez
*Eski
neşeli hali, iştahı yoktur
*Uykuya
dalmakta güçlük çeker. Korkulu düş, karabasan görür.
Ne Yapmalı?
Binasıyla, bahçesiyle okul çocuğa göre
tasarımlanmalı. Başka bir deyişle okul çocuğa uydurulmalı, çocuk okula değil.
Bahçesiz ya da beton dökülmüş dar bir alan değil, ağaçlı, çiçekli, insanı dinginleştiren
gezinti yerleri olan bahçeli bir okul.
Estetik bir çevre, estetik bir yaşam demektir, estetik bir yaşamsa ruh
sağlığı demektir (Arslan, 2004: 61) Bir okulda ne kadar öğrenci olmalı? Ölçüt
şu: Müdürün her öğrencinin adını bileceği kadar.
Okul iklimi, birikim ve etkileşim sonucu
belli bir süreç içinde oluşan o okula özgü bir kültürdür, yaşam biçimidir. Tutumları,
kuralları, beklentileri içerir. Demokratik okulda bu iklim eğitimin, öğretimin
niteliğini artırır, bireysel gelişmeyi destekler (Balcı,1993: 45). Okulda öyle
bir iklim oluşturulmalı ki, eğitimin niteliği artsın, öğrencinin bireysel
gelişimi desteklensin. Sert, yarışmacı bir ortam yaratılmasın. Yöneticiden
öğretmene, hizmetlisine kadar herkesin tutarlı bir tutum içinde olması gerekir.
Uygulanabilir kurallar çocukların katkısıyla alınır, uyulup uyulmadığı da izlenir.
Şiddet, zorbaca davranışlar kabul
edilemez, savsaklanamaz, görmezden gelinemez. Bu, zorbayı daha da
yüreklendirir. Ayırdına varıldığı anda el konulmalı, çözüm için de istekli
olunmalı. Sorunu olup da konuşmak
isteyen öğrenci eşduyum kurularak dinlenmeli, onunla sırdaş olunabilmeli..
Okulda demokrasinin işlemesi yaşamsal
değerde. Çocuk bulunduğu yerin havasını içine sindirir çünkü. Ders dışı
etkinlikler yapılmalı, sanatsal, kültürel, sporsal... Eğitsel kollar
göstermelik olmamalı, işlemeli. Demokrasi -tek sözcükle- katılım demek olduğuna
göre, öğrenciler yönetimle ilgili kararlara katılmalı. Okul kitaplıklarına da
işlerlik kazandırılmalı.
Sanat zevkleri inceltir, ruhları
soylulaştırır. Sanat insanı duyarlı
kılar, yüceltir. Öğrencileri birbirine yaklaştırır, kaynaştırır. Sevgi, dostluk, arkadaşlık duygularını
pekiştirir. Bir oyunu sahnelemek ya de bir dinleti sunmak için birlikte aynı
amaç için çalışan gençlerin yürek kıpırtılarını, coşkularını düşünün.
Sanatsever, kitapsever, doğasever bir insan kötülük düşünmez, yapmaz. Emniyet
Genel Müdürlüğü'nün araştırmasına göre, sanatın bulunduğu ortamlarda şiddet yok
(Aydoğan, 2008). Sanat ruh sağlığının da
güvencesidir. Yazın da (edebiyat)
öyle, insanı insan eder (Uygur, 1969: 156)
Haydi çocuklar camiye, bu değil, haydi çocuklar
oyuna, tiyatroya, kütüphaneye, spor alanlarına, doğaya... Camiler açık, 18
yaşına gelsin, isteyen camiye gider.
Hastalarımın hastalıklarının izini sürdüğümde çocukluklarına varıyorum
diyor Freüd. Bırakın çocuklar doya doya çocukluklarını yaşasınlar. Psikiyatrist
Dr. Stuart Brown, Amerika'da ilk toplu silah kırımını yapanın çocukluğunu
incelerken, onun hiç oyun oynamadığını ayırt
ediyor. Bu dikkat çekici bulgudan sonra araştırmasını derinleştiriyor.
Mahkûm çocukların 'serbest oyun' zamanlarının çok az olduğunu saptıyor. Görüyor
ki, oyun oynamaktan yoksun kalmakla başkalarıyla güven temelli toplumsal bağlar
kuramamak arasında önemli bir bağıntı
var ( Çelebi, 2024). 1981-2003 yılları arasında çocukların serbest oyun
oynayarak geçirdikleri zaman 1/3 oranında azalmıştır (Stefan Klein, 2022 Akt.
Enginalp) Şimdi daha da azalmıştır. Eskiden evlerin arasında boş arsalar vardı,
çocuklar oralarda topluca oyunlar oynarlardı, şimdi oraları beton yığını. Nermi
Uygur uyarıyor: Çocuk olmadan büyüyenler hınçla, kinle, oyunsuz bir
yetişimin baskılı tepkisiyle el atacaklar pek çok şeye. Gelecekteki
korkunçluklar bugün oyun olanaklarından yoksun kıldığımız çocukların eylemi
olacak. Bırakın çocuklar kurallarını kendileri koyarak kendi zevklerine
göre, kendilerinden geçercesine oynasınlar, çocukluklarını doyasıya
yaşasınlar.
Erdal Atabek'e kulak verelim: “Neden
herkes herkesin kanına susamış gibi davranıyor? Çünkü insan kendinden başkasını
sevmeyi bilmiyor. Bence çocuklarımıza matematikten, fizikten, biyolojiden, tarihten,
coğrafyadan önce bunu öğretelim. Duyguları eğitelim. Olgunlaştırılmadan
bilgi yüklenen insan ne mutlu olur ne de mutlu bir gelecek yaratır.”
Kişilik ve duygu eğitimi savsaklanmamalı.
Ama bu eğitim tahta başında verilemez, örneklik etmek gerekir. Bu eğitime
ilişkin tutumlar, davranışlar duyumsanır, bulaşır, uygun bir ortamda solunur,
yaşayarak öğrenilir.
Ruh sağlığı eğitimin ayrılmaz bir
parçasıdır. Çocuğun aklından önce kalbi eğitilmeli, evde de okulda da. Çocuğun
duygusal zekâsı da geliştirilmeli. Duygusal zekâ, başarı için de önemli olan
eşduyum (duyguları okuma), özdenetim, uyum sağlayabilme, kişilerarası sorunları
çözme, sabır, saygı gibi duygusal nitelikleri içerir (Yeşilyaprak, 2000).
Çocuğu her yönüyle (bedensel, zihinsel,
ruhsal, toplumsal) tanımak gerekir. Tanımak sevmektir, diyor Erich Fromm
Otoriter tutum takınan ailenin çocuğu korku
kültürü içinde yetişir. Eleştirel düşünceye yer yok, ne denirse o olacak, boyun
eğecek. Bu çocuğun özdenetim yetisi, vicdanı gelişmez, dışdenetimli olur.
Demokratik ailenin çocuğuysa geçimlidir, işbirliğine yatkındır, arkadaş
canlısıdır. Neşelidir, şakacıdır, özdenetimlidir. Zaten demokrat toplum
demokrat ailelerce kurulur, yaşatılır. Ailede demokrasi de babadan başlar
(Kongar, 2000:156,158)
KAYNAKÇA
Arslan,
Mehmet (2004) “Çağdaşlaşma Bağlamında Köy Enstitülerinde Güzel Sanatlar
Eğitiminin Yeri ve Önemi” Yeniden İmece
dergisi Ağustos 2004 Sayı:: 4 (58-61)
Aydoğan,
Salih (2008) “Sanat Eğitimi ve Şiddet” Cumhuriyet Bilim Teknoloji Sayı:
1085
Balcı,
Ali (1993) Etkili Okul: Kuram, Uygulama ve Araştırma Ankara: Kendi
Yayını
Çelebi,
Dilşad (2024) “Bırakın Oynasınlar” Cumhuriyet Pazar, 17 Mart 2024 Sayı:
1771
Enginalp,
Fehmi (2024) “Dünyayı Nasıl Değiştirdik?” Çinikitap dergisi Sayı: 83
Kongar,
Emre (2000) Kızlarıma Mektuplar İstanbul: Remzi Kitabevi
Uygur,
Nermi (1969) İnsan Açısından Edebiyat İstanbul: İÜEF Yay.
Yeşilyaprak,
Binnur (2000) “Duygusal Zekâ Duygu mu, Zekâ mı? Duygu+Zekâ mı?” Cumhuriyet
Bilim Teknik 05.08.2000 Sayı: 698
Yörükoğlu,
Atalay (1978) Çocuk Ruh Sağlığı Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yay.
Https://www.nirengidernegi.org/tr/akran-zorbaligi/
(Erişim:03.12.2023)
https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/akran-zorbaligi-nedir
https://orgm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2022_04/27134611_Akran_Zorba/yyy_Ortaokul_Veli_Eyitimi.pdf
https://orgm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2022_08/23143200_kuramsal_kitap.pdf
https://www.geocities.ws/doru_tay/index/erinlik.htm
https://www.umut.org.tr/turkiye-de-ve-dunyada-bireysel-silahlanma2/
(*) Bu
yazı Çağdaş Eğitim Kooperatifi'nin e- dergisi olan ÇAĞDAŞ BAKIŞ dergisinde
(Kasım 2024 Sayı: 60) yayımlanmıştır.