BİR TOKATLA BİR ŞEY OLMAZ MI? (*)
Recep Nas
Çocuğun dövülmesi üzerine birkaç yazı yazmıştım. Çok oldu, otuz yıl önce, belki kırk... O yıllarda evde, okulda dayak haberleri sık sık çıkıyordu basın-yayın araçlarında. O yılların gazete başlıklarından birkaç örnek: Bacağını Derste Öğretmen Kırdı, Öfkeli Öğretmen Hastanelik Etti, Öğretmeni Gözünü Morarttı...
Bir de İlkem Çocuklara Saygı Duymak adlı kitabımda da (2006) dayak için uzunca bir bölüm (70 s.) açmıştım. O yılların 'devlet bakışı'nı yansıtan iki de örnek koymuştum:
MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğü'nün çıkardığı Din Öğretimi Dergisi'nde (17.12.1988) “Öncelikle mevcut eğitim metotlarını sırasıyla denemek gerekir. Önce affetmek, sonra ikaz ve izah etmek, daha sonra hafif bir ceza ve nihayet aynı suçun tekrarı halinde usulüne uygun dayak atılır” deniyor. 'Usulüne uygun dayak' nasıl oluyorsa... (Nas, 2006: 275) Tam bir Osmanlı Kafası': Söz ile uslanmayanı etmeli tekdir (azarlama, paylama), tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.
Bu sözler de Çankaya Kaymakamlığı İdare Kurulu'nun kararından (1995) alınmıştır: “(...) Toplumumuzun töreleri gereği öğretmenin baba, anne gibi bir eğitim görevlisi olarak kabul edildiği, öğretmene itaat etmeyen, çağırmasına gelmeyen öğrenciye, öğretmeni tarafından atılan birkaç tokatın onu suçlu yapamayacağı görüş ve kanaatine varılmıştır.” Sarar İlkokulu öğrencisi küçük Emrah'ın 'dayağı hak eden' büyük suçu şu: Kısacık teneffüste oyuna dalıp zilin çalmasından sonra öğretmenin uyarısına uymamak... (Nas, 2006: 275)
Oğuz Polat, Çocukta Dayağa Hayır (1997) adlı kitabında, ne zaman okusam gözlerimi yaşartan bir anısını duyarlılıkla, etkili biçimde anlatıyor. İlkokuldayken – sıra dayağı gereği – çok sevdiği öğretmenince ellerine iki cetvel vurulan Oğuz Polat ağlamasını evde de sürdürünce ana-babası “İki cetvelle bir şey olmaz” diyorlar. O da “Olur” diyor. Ben de bu sözden esinlenip yukarda andığım kitabımın adını “Bir Tokatla Çok Şey Olur” koymayı düşündüm. Çevremdeki insanlara danıştım, olmaz, dediler. Yanlış anlaşılabilir, dayağa övgü gibi de algılanabilir.
Dayağa ilişkin bir daha yazmam diyordum, yazmadım da çok uzun bir süre. Ama işte Oksijen gazetesinde (Bakırcı, 2025) “Çocuğa Vurulan Bir Fiske Bile Ömür Boyu İz Bırakır” başlıklı yazıyı okuyunca – demek hâlâ güncelliğini koruyor diyerek – dayak üzerine bir daha yazmaya karar verdim.
Nature Human Behavior adlı dergide yayımlanan 'meta-çözümleme'de 92 dar ve orta gelirli ükeyi kapsayan 195 çalışmanın sonuçları bir arada değerlendiriliyor. Çocuğa atılan dayak 19 davranışsal, bilişsel, sağlık göstergesinin 16'sını olumsuz etkiliyor, kalan 3'ündeyse olumlu ya da olumsuz etki bulunamıyor (Bakırcı, 2025).
Çocuğa bir şaplak atmanın, yola gelsin diye onu dövmenin hiç yararı yok, ama zararları çok.
• Çocukta saldırganlık, yıkıcı davranış eğilimi yükseliyor. Çocuğa verilen ileti: Tek çözüm yolu vardır, o da şiddettir.
• Dövülen ergenlerde depresyon, kaygı bozuklukları, madde bağımlılığı oluşabiliyor.
• Korkuyla büyüyen çocuklar derse odaklanamıyorlar, öğretmene, ana-babaya güvenmekte zorlanıyorlar. Okul başarıları da düşüyor.
• Fiziksel ceza özgüveni zedeliyor. Çocuğun kendi duygularını tanıması, başkalarıyla eşduyum (empati) kurması şiddet döngüsü içinde zorlaşıyor.
• Güven ve sevgi bağı dövülen çocuklarda kırılgan oluyor, ilerki yaşlarda ana-babayla iletişim kopukluğuna kadar gidiyor bu.
• Çocuklarını döven ana-babalar çocuklarıyla iyi ilişkiler kurmakta zorlanıyorlar.
• Dövülen dövmeyi öğreniyor. Giderek kısır döngü oluşuyor. Şiddet kuşaktan kuşağa aktarılıyor.
Dayağın bunca zararı varken 'dayakla terbiye' neden evrensel bir sorun özelliğini koruyor? Ana.babalar bilimsel araştırma sonuçlarından habersiz Onlar çocuğunu iyiliği için dövüyor, niyeti iyi. Kızını dövmezse dizini dövecek. Kendi de öyle yetişti. Dahası aşırı yoksulluk, dolayısıyla cehalet, ana-babaların umarsız oluşu... Çocuklarıyla ilgilenmek için yeterince vakit bulamayan ana-baba en kestirme, en sert yolu seçiyor. Dayak, zor koşullarda yaşayan aileler için kolayca uygulanabilen bir çözüm yolu. Ülkemize bakalım: UNİCEF'in verilerine göre (2023) Türkiye'de 2-4 yaş arası çocukların yüzde 52'si - disiplin amaçlı – fiziksel şiddet görüyor. (Bakırcı, 2025) Oysa çocuğun dövülmesi disiplin sağlamıyor, üstelik çocuğu saldırgan, özgüvensiz yapıyor. Dayak onur kırıcıdır, aşağılayıcıdır. Dövüleni de küçültür, döveni de. Yinelendikçe, çocuk dayağa alışır, dayak arsızı olur. Bilmecesi bile var: Dal ucunda bir yemiş/ bunu yiyen doymamış/ ramazanda yiyenin/ orucu bozulmamış. Biz onurlu, başı dik, özgüvenli insanlar yetiştirmeliyiz, 'Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür' insanlar...
Ana-baba olmak kolay, ana-babalık etmek zordur. Ana.baba eğitimcidir, ilk eğitimci... Ama ana-baba çocuk eğitimine ilişkin eğitilmemişse çocuğunu nasıl eğitecek? Ana-baba yükseköğrenimli, mesleğinde başarılı olsa da, bakıyorsunuz, çocuk eğitimine ilişkin bilgisi yok denecek kadar az. Bir özel anaokulunun velilerine konuşma yapıyordum. Bir ara, tabii size dayağın zararlarını anlatmak gerekmez, biliyorsunuzdur, dövmüyorsunuzdur, dedim. Utangaç utangaç gülümsediler, “Gerekir” der gibi... Nasıl bir meslek sahibi olmadan hizmetöncesi eğitimden geçiliyorsa, ana-baba olmadan da 'ana-babalık' öğretilmelidir. Dahası ana-baba olduktan sornra da – hizmetiçi eğitim gibi- ana-baba eğitimi sürdürülmelidir. Bu da ana-baba okullarının açılmasıyla olanaklı. Bu okullarda hangi konular işlenebilir: çocukla etkili iletişim, yapıcı disiplin yöntemleri, yapıcı sorun çözme yöntemleri, eşduyum (empati) ve eşduyumsal dinleme, demokratik ana-baba tutumu, ne ödül ne de ceza...
Biliyorum, okurum çocuğa şiddet uygulamıyor. Ama çocukların şiddetten korunması sadece ilgili ailenin sorunu değil ki, hepimizin sorumluluğu...
KAYNAKÇA
Bakırcı, Çağrı Mert (2025) “Çocuğa vurulan bir fiske bile ömür boyu iz bırakır” Oksijen
gazetesi, 9-15 Mayıs 2025
Nas, Recep (2006) İlkem, Çocuklara Saygı Duymak Bursa: Ezgi Kitabevi
(*) Bu yazı ÇEK'in yayımladığı Çağdaş Bakış dergisinde ( Eylül 2025 Sayı: 70) yayımlanmıştır.
(62-63)