1946 ÖNCESİNDE VE SONRASINDA DERS KİTAPLARI *
Recep Nas
İlkokul öğrencisiyken (1950'li yılların başı) okuduğumuz 'Okuma Kitabı'ndaki parçaların birçoğu aklımda, unutmadım, öylesine iz bırakmış. Birkaç örnek:
Başlığı unuttum, 'Akıl Yaşta Değil, Baştadır' olabilir. Küçük bir kız komşu dededen ateş almaya gidiyor.
“Vereyim de kızım ellerin boş, ateşi nasıl götüreceksin?
“Dede, çok kolay” diyor. İki elini birleştirip avuçlarını açıyor. “İlkin sönmüş kül koy, külün üzerine de köz koy”
Dede kızın arkasından bakakalıyor. Parçayı okuyup alımlayan çocuk için ne kadar da özgüven kazandırıcı.
İki kurbağa süt güğümüne düşüyor, çıkmak için çırpınıyorlar. Birisi umutsuzluğa kapılıp çırpınmaktan vazgeçerek kendini bıkarıyor, boğuluyor. Öbürü vazgeçmiyor, çırpındıkça çalkalanan sütte yağ topağı oluşuyor. Bu topağın üstüne çıkıyor, oradan da sıçrayıp güğümden yere atlıyor, kurtuluyor. Nasıl da Nâzım Hikmet'in ünlü dizesini anımsatıyor: “Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele” Denir ya, yitirince değil, vazgeçince yenilirsin.
“Millet Malı” başlıklı parçayı da anımsıyorum. Nâzım Hikmet betimliyor ya “Ayın altında kağnılar gidiyordu/ Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru / (...) Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle” İşte o kağnıların birinde çocuğunun üstünü değil de mermiyi örten anneye,
“Bacım, çocuğun üşüyor” dendiğinde, kadın,
“Millet malıdır, ıslanmasın” diyor.
Evet, millet malı, derdik. Bizimdi. Sümerbank'tı, Merinos'tu, SEKA'ydı, yaşam merkezi niteliğindeki fabrikalarımız vardı. O fabrikalar Atatürk'e göre yurdu savunan birer kaleydi, şimdi hiçbiri yok. Millet de yok olsun istiyorlar. Atatürk ümmetten ulus yarattı, şimdi tersine çevirmek istiyorlar.
Firdevs Gümüşoğlu'nun yetkin araştırmasına göre (1996), kadın-erkek eşitliğini vurgulayan, kadını da günlük yaşamında gazete ya da kitap okuyan bir birey olarak gösteren, kız çocuğu olsun oğlan çocuğu olsun, çocuklara özgüven kazandıran okuma parçaları – aslında 1946'dan başlanarak - birer birer kitaplardan çıkarılmış. Yukardaki örnekler ya gözden kaçmış ya da sırası gelmemiş olanlar.
Genç Türkiye Cumhuriyeti yeni insana gereksinme duyuyordu. Ümmetten ulus, tebaadan yurttaş, kuldan birey oluşturulacaktı. “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” insanlar yetiştirilecekti. Cehalete, boş inançlara karşı savaşım verilecekti. Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Atatürk, asıl savaş şimdi başlıyor, diyordu, cehaletle savaş... Kadınlar toplumsal işlevler yüklenecek, kız çocukları birey, özgür bir yurttaş olma bilinci kazanacak. Emeğe saygı duyulacak.
Mustafa Kemal daha Karlsbad'ta (1916) not defterine yazmış: “[K]adın sorununda cesur olalım, kuşkuyu bırakalım. Onların dimağları gerçek bilgi ve sanatla bezensin.” 31 Ocak1923'te de şunu diyor: “Bir toplum, cinsinden yalnız birinin zamanın gereklerini kazanmasıyla yetinirse o toplum yarıdan fazla eksiklik içinde kalır. (...) Bizim toplumumuzun başarısızlığının nedeni, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktadır. (..) Bundan dolayı kadınlarımız da ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğrenim derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.”
1946'ya kadar toplumsal cinsiyet rolleri açısından Aydınlanmanın işlevi kitaplarda açıkça görülür. Nâzım Hikmet 1937'de ders kitaplarının eğitimcinin, psikoloğun, yazarın da bulunduğu bir kurulca hazırlanması gerektiğini vurguluyor, “[T]ürk kitlesinin kültür hayatı, yarınki kültürel ilerlemelerin temeli bu ilkmektep kitapları üzerine kurulur. Bunu tesadüfe bırakamayız” diyor (Nâzım Hikmet, 1993) Günümüzdeyse Evrim Kuramını izlenceden, kitaplardan çok önceden çıkardılar zaten. Şimdi de yerine 'Yaratılış İnancı'nı koyacaklar. Oysa Evrim Kuramı bilimin temelini oluşturur. Biyolojiden tutun da genetiğe, tıptan ekolojiye kadar bilimsel çalışmaların temel ilkesidir evrim. Yaradılışsa inançla ilgili.
1945, 5. sınıf Okuma Kitabı'nda çocuklara geçmiş anlatılıyor, geçmişle hesaplaşılıyor: “Eskiden kadın kapalı yaşar, bir iş tutamaz, erkeğin eline bakardı. Şimdi kadın özgenliğine kavuşmuştur.
Erkek gibi açık geziyor, çalışıyor, kazanıyor (...)” (Helvacıoglu, 1996: 44).
1936, Okuma Kitabı ortaokul 3: “[S]oftalar her vakit dünya işlerine karışır, (...) din adına halkı aldatır, öz kardeşleri birbirine düşürürdü. Cumhuriyet hükümetinin bize en büyük iyiliklerinden biri softalığı ortadan kaldırmak, din işini dünya işinden ayırmak olmuştur.” ((Helvacıoğlu, 1996:113)
“Cahil halkı soymaya yol açan ve bazı defa da siyasaya alet edilmiş olan tarikatlar, şeyhlikler, tekkeler ve türbedarlıklar da ortadan kaldırıldı. Zaten tekkeler birer tembel yatağı olmuştu” (Gümüşoğlu, 1999:98).
Günümüzdeyse -aslında 1925'te kapatılmış olan - tarikatlar vakıf, dernek adı altında okullara girdi. Pedagojik formasyonu olmayan insanlar bunlar. Çocuğun yüreğinde yaşam sevinci fışkırır, nedensiz de kahkahalar atar, yaşamı gürül gürül yaşar. Derslikte mezar maketi kurup ağlatıyorlar çocukları. Gülmek günahtır, diyorlar. Nâzım Hikmet'in dizeleriyle, “Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim / Akarsuyun / Meyve çağında ağacın / serpilip gelişen hayatın düşmanı”.
“Haydi çocuklar oyuna, spora, kütüphaneye, tiyatroya, doğaya” demek varken, “Haydi çocuklar camiye” deniyor.
Olumsuz değişimi, geriye gidişi karşılaştırarak birkaç örnekle görelim:
1935, 5. sınıf okuma kitabı:
“Biz esnaf takımı severiz işi / Çalışır, yaşarız erkek ve dişi / Aramızda yoktur tembel bir kişi”
1952, 5. sınıf okuma kitabı:
“Biz esnaf takımı severiz işi / Çalışkan, gayretli birer er kişi / Aramızda yoktur tembel bir kişi”
* * *
1937, Alfabe'de satıcı, çocuklara şunu diyor: “Paranızı göreyim. Kârsız bol bol vereyim” 1953 Alfabe'sindeyse : “Yaşasın para! Yaşasın elma. Bol para, bol bol elma” diyor. 1930'larda kazanç düşünmeden bol bol verilirken 1950 sonrası “yaşasın Para”
Görsellere bakalım (Helvacıoğlu,1996).
1932, kız çocğuğu laboratuvarda deney yapıyor
1982, kız çocuğu ütü yapıyor.
* * *
1934, anne kitap, baba gazete okuyor.
1981, anne kazak örüyor, baba gazete okuyor.
* * *
|
|
|
1988, Okuma Kitabı 3. sınıf: “Dedem babama / bir at almış/ çok hızlı gitsin diye/ babam bana bir / otomobil alacak/ daha hızlı/ gitsin diye/ Ben oğluma bir/ uçak alacağım/ göklerde uçsun diye (Helvacıoğlu, 1996: 58) Kadının adı yok.
* * *
1928, Yurt Bilgisi, 4. sınıf
“[B]abamla annem arasında sıkı bir tesanüt (dayanışma) var. (...) Bizim ev de müşterek maksatla vücuda getirilmiş bir müessese olacak. Babamla annem birleşmişler, hem kendilerinin hem çocuklarının saadetini temin etmek için çalışıyorlar. Anneyle baba galiba her evin temel taşı” (Gümüşoğlu, 2012:45)
1997, 3. sınıf, Türkçe kitabı, okuma parçasının başlığı: Annenin Elleri
“Anneler Gününde öğretmenimiz bir ödev vermişti bize. Annelerimizin elleri hakkında bir yazı hazırlayacaktık. Öğretmenimiz fazla açmadı konuyu. Yalnız annelerimizin çalışkanlığından, gayretinden bahsetti, birkaç kelime ile... İki üç gün sonra öğretmenimiz sınıfta yaptığımız ödevleri okutuyordu. Sıra bir arkadaşımızın yazısına gelmişti, şöyle başlıyordu yazı: 'Annemizin elleri... Ellerinden biri ile yayık yapar. Diğeri ile kucağında kitabını tutar. Diğeri ile babamın ceketini ütüler. Diğeri ile yemek pişirir. Diğeri ile ben okula gitmeden önce saçlarımı örer. Diğeri ile... ' Öğretmenimiz gülerek 'Ne demek kızım? Diğeri ile... Diğeri ile... Bu kadar eli olur mu insanın?' Alaycı bir şekilde gülmeye başlamıştık. Kız arkadaşımız kendinden emin, rahat bir şekilde cevap verdi: 'Olur öğretmenim! İki eli babam için... Yedi çocuğu var. Her biri için hesaplarsanız on dört el eder. Mutfak, bahçe için ikişerden altı el eder. Yoksullar için de iki el kat buna... Dua için iki el düşünün... Yirmi altı el eder.(...) (Gümüşoğlu, 1999: 89-90) Unutulmuş, ben söyleyeyim: Anne saçını da süpürge eder.
Bugün 21. yy. becerileri kazanmış, soran, sorgulayan, eleştirel düşünen, neden - sonuç ilişkilerini doğru kuran kuşaklar yetiştirmek yerine 'Türkiye Yüzyılı'na uygun kendilerine bağlanan, düşünme yoksunu, kinci ve dinci kuşaklar yetiştirilmek isteniyor. ÇEDES'le imamlar, vaizler, şeyhler, şıhlar okula, çocuklar camiye, mezarlığa...
Çocuklara masallar ne zaman biter? Çocuklar uyuyunca. Peki büyüklere masallar ne zaman biter? Büyükler uyanınca... Uyanma vakti!
KAYNAKÇA
Helvacıoğlu (Gümüşoğlu), Firdevs (1996) Ders Kitaplarında Cinsiyetçilik: 1928-1995
İstanbul: Kaynak Yay.
Gümüşoğlu, Firdevs (1999) “Eğitimde Kadın” Cumhuriyet ve Kadın Ankara: Kadınlar Derneği
Yay. (80-100)
________________ (2012) “Geçmişten Günümüze Ders Kitaplarında Toplumsal Cinsiyet” İzmir:
Yeniden İmece dergisi Ağustos 2012 Sayı: 35 (45- 50)
Nâzım Hikmet (1993) Sanat, Edebiyat, Kültür, Dil (Yazılar 1) 3. basım İstanbul: AdamYay.
* Bu yazı ÇEK'in e-dergisi olan ÇAĞDAŞ BAKIŞ dergisinde ( Aralık 2024 Sayı: 61)
yayımlanmıştır.