İŞİTMEK Mİ, DİNLEMEK Mİ? (*)
Recep Nas
recepnas@uludag.edu.tr
İşitmekle dinlemek eşanlamlı mı, işitince
dinlemiş de oluyor muyuz?
Gerçektir, değildir, bilmem, anlatılan
bir olay vardır. Bir profesörün evine konukları gelecek, birkaç aile… Profesör,
konuklarını denek olarak kullanıp bir deneme yapmak ister. Eşinin de onayını
alır. Anlaşırlar, eşi konuklarını karşılamaya çıkmayacak. Birbiri ardına evine gelen konuklarına, profesör kapıyı açar
açmaz şunu söyler,
“Biliyor musunuz, ben karımı öldürdüm.”
Bu söze konuklarca gösterilen
tepkiler şöyle:
“Aman boş ver, olur böyle şeyler…”
“Üzüldüğün şeye bak, canın sağ olsun.”
“Canım kim yapmıyor ki, takma kafana”
“ İyi ettin, geç bile kaldın.”
Bu olgu nasıl açıklanır? Aslında yanıtı
kolay… Dinlemiyorlar, dinler görünüp olur olmaz konuşuyorlar. İşte sorun
burada, işittiğimiz zaman dinlediğimizi sanıyoruz. Oysa işitmek başka, dinlemek
başka… İşitince dinlemiş olmuyoruz.
“Söylediğini işitiyorum” la, “Seni dinliyorum” aynı şey değil.
İşitmek fizyolojik, biyolojik bir
olgudur. Dinlemekse bilişsel(zihinsel) ve ruhsal… Başka bir deyişle, işitmek
doğaldır, dinlemek doğal değil. İşitip işitmemek elimizde değil, kulağımız
sağlıklıysa işitiriz, işitmemek için kulaklarımızı kapatmamız gerekir. Kısacası,
kulaklarımızla işitiriz, beynimizle dinleriz. Demek ki işitici değil, dinleyici
olmak gerekir.**
İşte pek beceremediğimiz bu, dinleme. Müdür
memuru dinlemiyor, öğretmen öğrenciyi dinlemiyor. Ana-baba çocuğu dinlemiyor.
“Ama anne…”
“Sus, bak hâlâ konuşuyor, keserim o
dilini, yıkıl karşımdan…”
Televizyonlardaki tartışma izlencelerinde
hep söylenir:
“Müsaade buyurun efendim, müsaade buyurun,
ben de konuşayım.”
“Ben seni dinledim, sen de beni dinle, önce
dinlemeyi öğren.”
Dahası, karı-koca birbirini dinlemiyor.
On yıllık evli bir erkeğe soruyorlar,
“Evlilik nasıl gidiyor?”
“Vallahi”, diyor, ”İlk yıllarda iyiydi. Ben
konuşuyordum karım dinliyordu, isterse dinlemesin. Sonra n’oldu, nasıl oldu,
anlayamadım, dizginler onun eline geçiverdi. Derken o konuşmaya başladı, ben
dinlemeye başladım.
“Bugünlerde durum nasıl?”
“Şimdi ikimiz de konuşuyoruz.”
“ Peki kim dinliyor?”
“Komşular…”
İletişimde en büyük sorun, dinlemeyi
bilmemek, dinlememek... Eski Türk filmlerinde bunun bol bol örnekleri var.
Sultan Gelin adlı filmde kaynana, gerdek gecesi kalbi durduğu için ölen oğlunun
katili gibi gördüğü Sultan Gelin’in (Türkan Şoray) üstüne yürüyor, onu
suçluyor. Hiç kusuru, suçu olmayan Sultan Gelin çırpınıyor,
“Ana bir yol da beni dinle!
Kaynana,
“Senin neyini dinleyeceğim kız!”
Bir örnek daha, Balatlı Arif adlı filmden…
“Çiğdem sana bir şey söylemem gerekiyor.”
“Ne
söyleyeceğini biliyorum, söyleme!”
“Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar
konuşa konuşa” denmiş. Ama konuşmayla da olmuyor. Doğan Cüceloğlu’nun dediği
gibi, iki taraf da konuşuyor, dinleyen yok. Konuşa dinleşe, daha doğrusu dinleşe
dinleşe olsa, sağlıklı, etkili iletişim kurmak kolaylaşacak. Değilse, konuşmalar
‘sağırlar diyaloğu’na dönüverir. Hani kulakları ağır işiten iki yaşlı yolda
karşılaşmışlar,
“Kahveye mi gidiyorsun?”
“Hayır, kahveye gidiyorum.”
“A öyle mi, ben de seni kahveye
gidiyorsun sanmıştım.”
Konuşmanın en önemli yanı karşındakini
dinlemektir. Bu öyle bir dinleme olmalı ki, söylenmeyen bile duyulmalıdır, sözlerin
arkasındaki duygular anlaşılmalıdır. Dinleme, iletişimin en önemli bölümüdür.
Kendini öldürme girişiminde bulunanlara soruyorlar,
“Ne olsaydı da kendini öldürmeye
girişmezdin?”
“Dinleyen biri…”
Kızılderili
Reis Tatanga Mani,”Ağaçların konuştuğunu bilir misiniz? Evet, konuşurlar. Ama
siz beyazlar birbirinizi bile dinlemiyorsunuz, ağaçların konuştuğunu nerden
bileceksiniz.” diyor.(Akt. Sunay Akın Cumhuriyet,21.05.2006)
Bizim de Karacaoğlan’ımız var, bir de
onu dinleyelim:
Mecliste
arif ol, kelamı dinle
El iki söylerse sen birin
söyle
Elinden geldikçe sen iy’lik
eyle
Hatıra dokunup yıkıcı olma
Ya atalarımız ne demiş: Dinleyen, söyleyenden
arif olmalı.
Peki, ne oldu bize, atalarımızdan nasıl
oldu da bu kadar uzak düştük? Hani çağımız iletişim çağıydı?
(**)John Adair (2006) Etkili İletişim 3. Baskı (Çev. Ömer
Çolakoğlu) İstanbul: Babıâli Kültür Yay.
(*) Bu yazı Çağdaş Eğitim Kooperatifi’nin Çağdaş Bakış (Eylül 2015 Sayı:16)
dergisinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder