KÖY
ENSTİTÜLERİNİN EĞİTİM İLKELERİ (*)
Recep Nas
Köy enstitülerinin üç ana eğitim ilkesi
vardır:
1. İş eğitimi
2. Kişilik eğitimi
3. Demokrasi eğitimi
İş Eğitimi
Köy enstitülerindeki eğitim, iş için, iş içinde, işle eğitim… Kısacası,
üretim için eğitim… Önce öğren, sonra yap, bu değil. Öğrenciler yaparken,
üretirken, yaratırken eğitiliyorlardı.
Kafa-kol işbirliği vardı, İ. Hakkı
Tonguç, ”Elinizden çıkan iş önce kafanızdan çıkmalı” diyordu. Ezber yoktu. Ezber, anlamadan,
sorgulamadan kabullenip bellemedir. (Nas, 2006a:76) Montaigne’in dediği gibi,
iyi kafa dolu kafa değildir, işleyen kafadır. Köy enstitülü sorar, sorgular,
eleştirirdi. Üretici, yaratıcı oluyordu, kendine de topluma da yabancılaşmadan…
Köy enstitüsünde öğrenciler kolay, rahat,
başkasının sırtından kazanmayı değil, kısacası köşe dönmeciliği değil; iş
başarmayı, ürün vermeyi, yapıt yaratmayı, kendini ve çevresini değiştirmeyi
öğreniyorlardı. Anahtar sözcük imeceydi. Hasan Âli Yücel, bir kişinin dev
adımlarını değil, bin kişinin insan adımlarını yeğliyordu.
Herkes, her işini kendisi yapıyordu, bu
da onlara özgüven kazandırıyordu. Eğitici değeri olmayan işler dışında hizmetli
kullanılmıyordu. Emek yüceltiliyordu, emekti en yüce değer. Savsöz şuydu:
Bayramlarda çalışalım, bayramlar için…
Eğitimde fiziksel koşullar önemli,
program, yöntemler, araçlar da önemli, ama ille de öğretmen-öğrenci
işbirliğiyle oluşturulacak olan ruhsal ortam, hava… Öğretme, öğrenme
sürecindeki en temel etken, öğretmen-öğrenci ilişkisinin niteliğidir çünkü.
(Gordon, 2001:4)
Okul iklimi, birikim ve etkileşim sonucu
belli bir süreç içinde oluşan o okula özgü bir kültürdür, zamanla oluşan yaşam
biçimidir, tutumları, kuralları, inançları, beklentileri, eğilimleri içerir.
Etkili okulda bu iklim, eğitim ve öğretimi geliştirici, bireysel öğrenmeyi,
gelişmeyi destekleyicidir.(Balcı,1993) Bu iklim köy enstitülerinde kurulmuştur,
öyle ki, ”Köy enstitülerinde uyumlu bir
aile havası vardı. Daha doğrusu, burası uygar denebilecek bir ailenin ta
kendisiydi. Büyükler küçükleri anlıyor ve seviyordu. Öğretmenler görevli olsun
olmasın öğrencilerin öğretim ve eğitimiyle baş başa, yan yanaydı. Öğretim zille
başlayıp zille bitmiyordu. Ayakta olunduğu sürece bu yönlü ilişkiler
kopmuyordu. Öğrenci işin, öğrenmenin hangi yerinde gereksinim duysa yanında
öğretmenini, yöneticisini bulabiliyordu. Sabah öğrenciden önce öğretmen
kalkıyor, gece onları yatırıp sonra kendisi uykuya gidiyordu.”(Özgen, 1993:
82) Enstitülerde öğretmenler öğrencilere ‘arkadaş’, küçükler büyüklere ‘abla,
ağabey’ diye seslenirlerdi.(Tonguç,1997:414)
Köy enstitülerine çok emeği geçen
Sabahattin Eyuboğlu (1999: 91) söylüyor:
“İnsanoğlunun seve seve, sevine
sevine çalışacağını, işe koşacağını kanıtlamışız. İşçilikle öğrenciliği
birleştirerek her ikisini de angarya olmaktan kurtarmışız.”
Köy enstitüleri, köy çocukları için
ikinci bir dölyatağı oldu, yeniden doğdular orda. Çekinik kalmış yetenekleri,
bastırılmış yatkınlıkları bulundu, serpildi, gelişti. İçlerinde uyuyan cevher
fışkırdı, gün yüzüne çıktı. ”Enstitülerdeki
köy çocukları işi yüksünmemekte, öğretici ve yöneticilere yardımcı, destek
olmaktaydılar. Kooperatifleri onlar işletmekte, defterleri onlar
tutmaktaydılar. Kütüphaneleri onlar çalıştırmakta, kitap alış-verişlerini onlar
yürütmekteydiler. Kimi tutulan işlerde öğrenciler, öğretmenlerin öğreticisi de
olabilmekteydiler. Örneğin halk oyunlarında bir öğrenci bütün enstitünün usta
öğreticisi olurken, bu işi yeterince beceremeyen bir öğretmen de çırak
olabilmekteydi.” (Candoğan1991:8 Akt. Özgen, 1993: 78)
Özgen’in (1993:81) yaptığı araştırmada,
köy enstitüsü çıkışlı öğretmenlerin, ”Enstitünüzde öğretmenlerden öğrencilere
kin güdenler oluyor muydu?” sorusuna % 96.4 ‘ü “Hiç” ya da “Az” yanıtını
vermişlerdir.
Öğretmen önyargılı olmaz. İnsanı tanımak
kolay değil, bir öğrencinin tek bir davranışına bakıp bunu da genelleyerek
önyargılı davranmak öğretmene yakışmaz. Öğretmen sabıka kaydı da tutmaz.
Disiplin, çocuğun sağlıklı büyümesi,
gelişmesi için gerekli, öğretme-öğrenme sürecinin de ayrılmaz bir parçasıdır.(Salk,
1982: 78) Başka bir deyişle, disiplin, toplumun özdenetimli, yapıcı bir bireyi
olması için çocuğu eğitmektir.(Campbell, 1991:102) Bunun içindir ki, disiplin,
çocuğun kişilik gelişimi için önem taşıyan sağlıklı tutum ve kuralları
içerir.(Tuncer, 1980: 20)
İşte köy enstitüleri, boynu bükük,
ayakları çıplak çocukları, yüzyıllardır konuşturulmamış, dinlenmemiş
anaların-babaların çocuklarını sevgiyle kucakladı, kabul etti. Onlara söz hakkı
verdi, dinledi onları. Köy enstitülerinin verimli toprağı bu ‘tohumlar’ ı
büyüttü, çiçeğe dönüştürdü. Olduğu gibi kabul edilen köy çocuklarının
gizilgüçleri ortaya çıktı, üretici, yaratıcı, becerikli oldular, kendi
sorunlarını çözmeyi öğrendiler.
Talip Apaydın(1993:17),köy
enstitülerindeki disiplinle ilgili bakın neler anlatıyor:” Öğretmenlerimizle, müdürümüzle bir arkadaş gibi eşit koşullar içinde
rahat konuşabilirdik, tartışabilirdik. Çünkü onlar hep böyle isterlerdi. ’Susmayın,
konuşun, haklı iseniz hatta bağırın, karşınızda kim olursa olsun, hakkınızı
çiğnetmeyin’ Bunu sık sık yinelerlerdi. O yaşlardaki öğrenciler, okuduklarıyla
da beslenince dikkafalı, gem tutmaz, şımarık olur değil mi? Hayır, tam tersi… Nasıl
açıklanır, hâlâ kestiremiyorum, en ufak bir disiplin olayı çıkmazdı ya da yok
denecek kadar azdı. Önce kendimizi denetlemeyi, sıra dışına çıkan
arkadaşlarımızı uyarmayı, hizaya getirmeyi yeğlerdik. Okulda cezalar yağdıran
bir disiplin kurulu falan da yoktu.”
“Enstitünüzde, öğrencilere güvenilir miydi?”
sorusuna köy enstitüsü çıkışlıların % 95’i ‘her zaman’ ya da ‘sık sık’ yanıtını
vermişlerdir. (Özgen, 1993: 79)
Anlıyoruz ki, köy enstitülerinde disiplin
olayı yok denecek kadar azmış. Çocuk kendisine nazikçe, hakça, sevgiyle
davranan öğretmene disiplin sorunu yaratmaz(Humphreys,1999: 54).
Köy enstitülerinde cezaya pek başvurulmuyor,
bu belli. Cezanın uzun erimde etkili olmadığı biliniyor demek ki.
Ödüleyse,-geziye göndermek, kitap vermek gibi-zaman zaman yer veriliyor.
Günümüzdeki anlayışa göre, bu iki gücün
(ödül-ceza) de çocuğu denetlemek, değiştirmek, yönlendirmek için öğretmence
kullanılması yanlıştır, kabul edilemez. Unutulmasın, etkili öğretmen güç
kullanmayan öğretmendir.
Gordon diyor ki (2001: 10 ve 2000:
XXVIII)”Çocukların yaşamı ceza ve gözdağı
ya da ödül ve ödül sözü vermeler ile denetlenip yönlendirildiği sürece, onlar
çocuk kalmaya tutsak edilecek, kendi davranışlarının sorumluluğunu almayı
öğrenemeyecek, kısacası büyüyemeyeceklerdir.(…)Hafif cezaların çocuklara bazen
ödül gibi geldiğini, ödüllerin de ceza gibi geldiğini anladım. Cezanın
çocukların saldırganlıklarını engellemediğini, tersine saldırganlıklarının
nedeni olduğunu keşfettim.”
Roosevelt’in dediği gibi, ”Bir insanı
ahlaklı olarak yetiştirmeden, yalnızca bilişsel eğitim vermek topluma bir bela yetiştirmektir.
”Bunun bilincindeydi köy enstitülü yöneticiler, eğiticiler… Zaten bu kurumlarda
öğrenciler oluşturulan uygun eğitim ortamında, önceden de söylendiği gibi, iş
için, iş içinde, işle eğitim görüyorlardı. Öğrendiklerini içselleştiriyorlar,
iş ahlakı ediniyorlardı.
Erdal Atabek’in (2009: 53-54) deyişiyle
“Ahlak kültürü, din kültürüyle de özdeş değildir. Ahlakın ancak din inancıyla
olabileceğine ilişkin öğreti sadece dinsel ahlakın ezberletilmesiyle
sınırlıdır. Oysa ahlak, din öğretisiyle sınırlı olmayan laik ve bilişsel bir
kavramdır.” Yani ne kadar demokratsan o kadar ahlaklısın, ne kadar bilimsel
düşünüyorsan o kadar ahlaklısın…
Köy enstitülerinde, Sabahattin
Eyuboğlu’nun deyişiyle, ”Din ahlakı yerine iş ve bilim ahlakını getirmek, kelimenin
tam anlamıyla laik bir eğitim gerçekleştirmek ana ilkelerden biriydi.”
Kişilik Eğitimi
İsmail Hakkı Tonguç şöyle diyor: ”Köy
enstitüsü öğrencileri kendi kendilerine çalışarak yetişmelidir. İnsanın kendi
kendine yetişmesi eğitimin temelini oluşturur. Eğitim böyle bir sağlam temele
dayanmazsa çocukta karakter yaratılamaz. Köy enstitülerinin eğitim ve öğretimle
ilgili tüm çalışmalarının esaslı amacı çocukta karakter oluşturmaktır.”
Köy enstitülerinde rekabet yok, işbirliği
var. Öğrenciler birbirini rakip olarak görmüyorlar, öğrenciler arasında kişisel
rekabeti önlemek için çalışmalar kümelerce yapılıyor. Birey oluyorlar, bireyci
değil. Birey olma-ait olma dengesi kuruluyor. Hedef kazanmaksa, öğrenmek hedef
olmaktan çıkar zaten “(Shapiro,1998:227).
Tonguç şöyle diyor: ”Konuşmayan,
somurtan, şakalaşmasını bilmeyen, tıraşsız dolaşan, pis gezen, bir topluluk
karşısında meramını anlatamayan, gazete okumayan, radyo dinlemeyen insan
geridir.” Evet, şakalaşmasını bilmek… Bu, öğretmenin önemli özelliklerinden
biri. Öğretmen şakacı olacak, esprili olacak, mizahı kullanacak. Ama şaka, eşek
şakası değil. Şaka, şaka edilen de kahkahayla gülüyorsa şakadır. İnsana
gülünmez, onunla birlikte gülünür. Şaka yapmak, esprili konuşmak incelik ister,
kıvrak zekâ, duyarlık ister.
Demokrasi
Eğitimi
Demokrasi öğretilmez, yaşanılarak
öğrenilir, ama demokratik ortamda yaşanılarak öğrenilir. Demokrasinin özü
katılımdır, işte bu katılım köy enstitülerinde vardı. Yönetici, öğretmen,
öğrenci aynı koşullarda yaşıyorlardı. Öyle ki giysileri de, giyinişleri de
aynıydı, yemeği birlikte yiyorlardı.
Köy enstitülerinde korku kültürü değil,
demokrasi kültürü var. Hafta sonu toplantılarında bütün işler, müdürden aşçıya
kadar bütün görevlilerin tutumları eleştiriliyordu. Kararlar gözden
geçiriliyor, yeni kararlar alınıyordu.
Yönetimde ağırlık öğrenci
başkanlıklarında(öğrenci başkanı, yemekhane başkanı vb.), nöbetçi
kümelerindeydi. Öğrenci başkanı, öğrencilerle ilgili konularda öğretmen
toplantılarına katılır, düşüncelerini, arkadaşların isteklerini özgürce dile
getirirdi. Yöneticiler yardımcı, yol gösterici konumundaydılar.
Özyönetim, özdenetim, eleştiri, özeleştiri
işliyordu, katılım da budur işte…”Enstitünüzde öğrenciler yönetim işlerine katılıyor
muydu?” sorusunu, köy enstitü çıkışlıların %89’u ‘her zaman’ ya da ‘sık sık’
olarak yanıtlamışlardır.(Özgen,1993:140)
Nedim Menekşe anlatıyor: ”Biz sevgiyle
büyütüldük. Son derece demokratik bir eğitim aldık. Okulun yönetiminde
öğrencilerin söz hakkı vardı. Üstelik bu lafta kalan bir şey değildi.
Toplantılarda öğretmenlerimizle son derece sert tartışmalara girmekten çekinmezdik”
(Cumhuriyet Pazar,17.04.2005)
Köy enstitülerinden birkaç örnek:
1.Öğrenciler, öğretmenler kitaplıktan aldıkları
kitapları zamanında vermiyorlar diye şikâyet edebiliyorlar.
2. İsmet İnönü, Çifteler Köy Enstitüsü’nü
ziyaret ettiğinde, ona özel yemek çıktığı için öğrenciler ayrım yapılıyor diye
kıyameti koparıyorlar. Müdür M.Rauf İnan ”Arkadaşlar konuğumuz şeker hastası, diyet yapıyor, biz
size revirde özel yemek vermiyor muyuz?” diyerek yatıştırıyor öğrencileri.
3.”Kabak, pırasa yemekten bıktık”
denildiğinde, kızmak yerine yeni yiyecek çeşitleri aranıyor.(Pazar, 2001:119)
“Öğretim ve eğitimin yapıldığı
ortamların her şeyden önce insan hakları ve demokrasinin alabildiğine
solunabildiği ortamlar olması gerekir ki, o bilgiler somut olarak davranışlara
yansıtılabilsin”(Gülmez,1995:104)
KAYNAKÇA
Apaydın, Talip(1993)”Köy Enstitülerinde Kitap” Ankara: Çağdaş Türk Dili dergisi. Sayı:62(17-19)
Atabek, Erdal (2009) Dürüstlük, Sevgili Çocuğum (4.baskı)
İstanbul: Cumhuriyet Kitapları
Balcı, Ali (1993) Etkili Okul Ankara: Kendi yayını
Campbell, Ross(1991)Çocuk
Sevgiyle Büyür (Çev, Meral Gaspıralı) İstanbul: Altın Kitaplar
Yayınevi
Eyuboğlu, Sabahattin(1999)Köy Enstitüleri Üzerine, İstanbul: Yeni Gün Yayıncılık
Gordon, Thomas(2001)Etkili
Öğretmenlik Eğitimi(Çev. Emel Aksay)10.baskı,İstanbul:Sis-
tem Yayıncılık
_____________(2000) Dış
Disiplin mi? İç Disiplin mi?(Çev. Emel Aksay) 2.baskı İstanbul:
Sistem Yayıncılık
Gülmez, Mesut(1995) “Sosyal Bilgiler Dersinde İnsan Hakları
ve Yurttaşlık Eğitimi” İlköğretim Kurumlarında Sosyal Bilgiler
Öğretimi ve Sorunları, Ankara: TED Yay.(79-111)
Humphreys, Tony(1999)Disiplin
Nedir? Ne Değildir? (Çev. Berat Çelik)İstanbul: Epsilon Yay.
Nas, Recep (2006)
Metinlerle İlkokuma Yazma Öğretimi 4.baskı Bursa: Ezgi Kitabevi
Özgen, Bekir(1993)Çağdaş
Eğitim ve Köy Enstitüleri İzmir: Dikili Belediyesi Kültür Yay.
Pazar, Meral(2001)Demokratik
Eğitimde Bir Anıt Kurumu: Köy Enstitüleri,
Ankara: Güldikeni Yayınları
Salk, Lee(1982)Çocuğun
Duygusal Sorunları(Çev. Erzen Onur)2. baskı,İstanbul: Remzi Ki-
tabevi
Shapiro, E. Lawrance(1998) Yüksek EQ’lu Çocuk Yetiştirmek (Çev. Ümran Kartal)
İstanbul: Varlık
Yayınevi
Tonguç, İ.Hakkı(1997)Kitaplaşmamış
Yazıları,Cilt:I Ankara:Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları
Tuncer, Oya(1980)”Çocuk, Aile ve Çevresi” Çocuk ve Eğitim Ankara: TED yayını
_____________________________________
(*)Bu yazı Öğretmen Dünyası dergisinde (Mayıs 2014
Sayı: 413) yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder