İLETİŞİM, AMA NASIL? (*)
Recep Nas
İletişim
sözcüğünü komünikasyonun karşılığı olarak kullanıyoruz. Komünikasyonun
kökeninde communicare sözcüğü var. Bunda da bağlantı kurma, başkalarıyla
birlikte olma, bilgiyi, haberi paylaşma anlamı var.
İnsan bir iletişim
varlığı, iletişim ağı içinde de yaşar. Bebek doğar doğmaz çevresiyle iletişim
kurmaya başlıyor. Acıkıyor, ağlıyor. Altı ıslanıyor, ağlıyor. Ağlamak, tek
iletişim kurma yolu onun için. Ama sonra konuşmayı öğrenecek, işittiklerini
anlamaya başlayacak. İnsan dinler, konuşur, görür, koklar, dokunur, dahası
okur, yazar, böylece iletişim kurar çevresiyle.
İletişim, paylaşma sürecidir. Duyguların,
bilgilerin, düşüncelerin, becerilerin, haberlerin paylaşıldığı bir süreç bu.(1)
Bazı kaynaklarda ‘çift yönlü iletişim’den söz ediliyor. ‘Çift yönlü’ demek
gereksiz, fazlalık, üstelik yanıltıcı… İletişim çift yönlüdür zaten, tek yönlü
olan iletimdir.
İletişimin özünde anlaşma var, iki
kişinin, iki birimin birbirini anlaması söz konusu. Ama anlamanın doğru olması
gerekir, yanlış değil. Bir deyimimiz var ya, “Ben derim bayram haftası, o anlar
mangal tahtası…” Böyle yanlış anlamayacak, eksik de anlamayacak.
Bir duvar yazısı vardır, bayılırım ben
ona, ne zaman aklıma gelse acı acı gülümserim ama. “Hayatta bir tek sen beni
anladın, ama sen de yanlış anladın.” Yazık, Sinoplu Diyojen’in güpegündüz
fenerle insan aradığı gibi, aramış aramış, oh be, onu anlayan birini bulmuş, ama
sevinmeye kalmadan bakmış ki-karşısındaki anlamasına anlamış da -yanlış
anlamış.
Herman Amato’nun (Çev. Can yücel) bir
şiiri geldi aklıma:
En uzak mesafe
Ne Afrika’dır
Ne Çin
Ne Hindistan
Ne seyyareler
Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan
En uzak mesafe
İki kafa arasındaki mesafedir
Birbirini anlamayan
Demek ki iletişim hiç de öyle kolay bir
iş değil. Kendini, meramını tam ve doğru anlatacaksın, karşıdaki de tam ve
doğru anlayacak. Konuşmak, yazmak yetmiyor, ileti kodlama becerisine sahip
olacak kaynak konumunda olan kişi. Alıcının da işitmesi yetmiyor, etkin
dinlemesi gerekiyor. Düz okuma da yetmez, eleştirel okumak gerekir. Başka bir
deyişle, alıcıda da kod çözme becerisi olacak. İnsanlar kimi durumda kaynak, kimileyin
de alıcı olduklarına göre, her insanın hem kodlama(dil bağlamında
konuşma-yazma)hem de kod çözme(dil bağlamında dinleme –okuma)becerisi edinmiş
olmaları gerekir. Kısacası, sağlıklı, etkili bir iletişimin oluşması için
iletişim becerisi bir önkoşuldur, bu da eğitimle kazanılabilir.
Anlaşmazlıkların, çatışmaların temelinde
iletişimsizlik yatıyor. Yaralanma, ölüm olmayan trafik kazalarında polis
çağrılmıyor epeydir. Güzel, ama toplumca dinlemeyi biliyor muyuz,
karşımızdakiyle empati kurabiliyor muyuz? Konuşmayı etkili bir iletişim aracı
olarak kullanamayan, sözcük dağarcığı sınırlı bir insanın ağzından kolayca kötü
sözler, sövgüler çıkabilir.
Ağabeyim, uzaktan eniştemiz olan birine,
“Enişte, büyüğümüzsün, bize örnek
olacaksın, ama her söze sövgüyle başlıyorsun” demiş.
Enişte diyor ki,
“Haklısın be kayınço, ama sövgüyle
başlamadan lafı doğrultamıyorum.”
Diyelim, arabasına arkadan çarpılan
birisi arabasından hışımla inip, “Ulan, ben senin…” diye ağzını açıp gözünü
yumarsa nasıl konuşup dinleşip anlaşacaklar?
Temel’in arabası yolun ortasında
bozulup kalmış. Temel arabadan inmiş, elinde anahtar, motorun orasını burasını
kurcalıyor. Arkada biriken arabaların sürücüleri dururlar mı, dat dat, habire
kornaya basıp duruyorlar.
Temel, sakince arkadaki arabaya
yaklaşıyor, sürücüye diyor ki,
“Çalışmay, al anahtarı sen çalıştır,
kornaya ben basarım.”
İnsanlar
birbirlerini anlamak isteseler, anlamak için de konuşup dinleseler, çatışmalar
çok çok azalır. Çatışma çıksa da bu yine etkili, sağlıklı, empatik iletişimle,
yapıcı çatışma çözme yöntemiyle çözülür, şiddetle değil.
Doğan Cüceloğlu’na bir okuyucusu şu
olayı anlatmış: Minibüs bir durakta duruyor, inenler var, binenler var, yer
kapmaya çalışanlar… Ortalık karışıyor bir an, ana-baba günü… Muavin bu duruma
sinirlenmiş, önüne gelene-o da yaşlı bir adammış-bir tokat patlatmış. Tokat
yiyen karşılık verir, bu da doğal sayılır. Ama bu yaşlı adam bunu yapmamış, sakince
demiş ki,
“Haçan sen pa’a furdin… Ama ben anlamadım
neden furdin… De pakayım neden furdin?”
Muavinin söyleyebileceği hiçbir şey
yok. Bu sakin tutum karşısında, şaşkın, ağzı öyle açık, kalıvermiş. Görüyorsunuz,
sakinlik başlı başına bir güçtür.
Çağımız için ‘iletişim çağı’ da
deniliyor. Doğru, kitle iletişim araçları gelişti, yaygınlaştı. Ne ki kitle
iletişim araçları arttıkça, cep telefonları, bilgisunar (internet)
yaygınlaştıkça insanlar birbirinden uzaklaşıyor. İnsan insana, insan
sıcaklığıyla, insan sesiyle yoğrulan göz göze iletişim de gitgide zayıflıyor.
Jean Lue Godard’ın dediği gibi, “Artık sadece iletişim araçları var, iletişimin
kendisi yok.”
Ama Buscaglia’nın (2 )
uyguladığı, 600’ü aşkın kişinin yanıtladığı sormacanın (anket) sonucuna göre,
- Birincil derecedeki ilişkilerin sevgiyle ve gelişerek sürmesi için en önemli etkensağlıklı iletişimdir.
- Sevgi dolu, gelişen bir ilişkiyi yıkan en önemli etkense iletişim yokluğudur.
İletişimde kaynağın da alıcının da sorumluluğu
var. Ama öncelikle kaynak sorumludur. Sıkça duyuyorum, karşısındakine “Sen
anlamadın” ya da “Sen yanlış anladın” diyen çok insan var. Bu hem çok kaba,
küçük düşürücü, suçlayıcı bir söz, hem de sorumluluktan kolayca kaçış yolu.
Belki sen anlatamadın, bunu düşünmez bile. Hele bizim siyasetçilerimiz, maşallah,
‘allame-i cihan’ oldukları için doğruyu, doğru biçimde söylerler hep. Ama biz,
cahilliğimizden olacak, onları anlayamayız ya da yanlış anlarız. Onlarsa çok
çok ‘maksadını aşan konuşma’ yaparlar.
- Çilenti, Kâmuran (1988) Eğitim Teknolojisi ve Öğretim (3. Baskı) Ankara: Kendi Yayını
- Buscaglia, Leo (1986) Birbirimizi Sevebilmek (Çev. Nejat Ebcioğlu) İstanbul: İnkılâp Kitabevi(*) Bu yazı Çağdaş Bakış (Aralık 2014 Sayı: 13) dergisinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder