BİR DÜNYA AYDINI: HASAN ÂLİ YÜCEL (*)
Recep Nas
Hasan Âli Yücel şair, yazar, denemeci, felsefeci,
eğitimci, edebiyat araştırmacısı, dahası bir devlet adamıdır.
Yükseköğrenimine önce Hukuk Fakültesi’nde başlıyor,
ama bu öğrenimi kısa sürer. Çünkü o meraklıdır, çok soru sorar. Müderris
Celâlettin Arif’le derste tartışır. Olay şöyle gelişir: Adı geçen bu müderrisin
bir ders kitabı vardır, derslerini bu kitaba göre işler, kitabının dışına taşmaz.
Oysa iyi bir öğretmen-kendi kitabı da olsa- kitabı izlemez, kitaba katkıda bulunur.
Hasan Âli ,-öylesine ilgili, öylesine çalışkan ki-bu kitaptan işlenecek olan
konuyu önceden okumuş, ama anlayamamıştır. Derste hocayı dinler, gene anlamayınca,
”Efendim, anlattığınızı anlamadım” der. Bunun üzerine hoca kitabında yazdıklarını
bir daha yineler. Hasan Âli ”Efendim, gene anlamadım” deyince, müderris de “E bir
kere anlattık anlamadınız, sonra bir kere daha anlattık yine anlamadınız. Bu
kadar anlayışsızlıkla hukuk talebeliği edinilemeyeceğini zannederim ” diye bir karşılık
verince, Hasan Âli ,”Çok hakkınız var, benim gibi anlayışız birinin hukuk
talebesi olamayacağı muhakkak, ama sizin gibi anlatmasını bilmeyen birinin de
hukuk müderrisi olmayacağını zannediyorum.” diyerek kendisine yakışan yanıtı
verip sınıfı terk eder(Turan,2001:50;Yücel,1993:82)). Sonra felsefe öğrenimi
görür.
İzmir’de öğretmenken,3 Şubat 1923’te
Mustafa Kemal’e “Cumhuriyetin eğitim anlayışında medreselerin yeri ne
olacaktır?” diye sorar. Bu tek soru bile
onun eğitime kafa yorduğunu, ileriye dönük düşüncelerinin olduğunu gösterir.
Bir süre lise öğretmenliği yapar, ardından
MEB’te müfettiş ve Ortaöğretim Genel Müdürü olarak çalışır.1935’te milletvekili,
Atatürk’ün ölümünden bir buçuk ay sonra da Milli Eğitim Bakanı olur. Bakanlığı
yedi yıl, yedi ay, yedi gün sürer, 1946’da Bakanlıktan çekilir.1950’de CHP’den de,
Ulus gazetesinden de ayrılır(Coşkun,2007:271-275)
Hasan Âli Yücel’in yaptıkları da,
yapıtları da bu yazının içine sığmaz. Cemal Süreya’dan esinlenerek söyleyeyim,
birini anlatsam öbürünün boynu bükük kalır. Hangisinden söz etsem,1.Maarif Şûrası’nı
mı söylesem, köy enstitülerinin açılmasını mı anlatsam… Böylesine önemli işleri
tek başına yapmadı kuşkusuz, yararlı olabilecek kişileri tanıyordu, insan
seçmesini de biliyordu. Zaten o bir kişinin atacağı dev adımlar yerine bin kişinin
atacağı insan adımlarını özlüyordu.
57 kitap yazmıştır(Coşkun,2007:261).Çocukları
unutmamış, ’Sizin İçin’ adlı kitabı çocuklar için yazmıştır.
O yurtseverdi.15 Mayıs 1919’da Yunanlılar
İzmir’e girince, İstanbul’daki yazarlar direnme gücü oluşturmak üzere toplanırlar.
Bu toplantıda Hasan Âli de vardır, daha yirmi iki yaşındadır. Ünlü ‘Sultanahmet
mitingi ’ne de katılır.
Söylemeden geçilmez, Tercüme Bürosu’nu kurdu. Bu büro hiç de kolay kurulmadı.
Gerek kurulurken, gerekse bütçeden pay ayrılırken sert tartışmalar olmuştur.
Örneğin bir milletvekili Erasmus’un Deliliğe Övgü kitabına ilişkin ”Kültürümüzü
delilere mi teslim edeceğiz” diyebilmiştir. Tercüme Dergisi’ne yazdığı önsözde
,”Bu çeviri girişimi, dünyayı anlamakta,
hayatı tanımakta ve kendimizi bulmakta bir ilerleyiştir, büyük Türk
Hümanizmasının yayılmasıdır. Düşünsel gelişimimiz, insanlığın yarattığı büyük
dimağların hayat ve evren görüşlerinden haberdar olmakla sağlanacaktır. Bu,
çağdaş fikir dünyasına açılan bir kapıdır.”.O hümanisttir, bir dünya aydınıdır.
Ondandır ki, UNESCO, doğumunun 100. yılı olan 1997’yi ‘Hasan Âli Yücel Yılı’
olarak kabul etmiştir.
O laiktir, laiklik anlayışını şöyle
açıklıyor,”(…) Cumhuriyet Devleti esasen
din ile devleti ayırmış; dini sırf bireylerin vicdanlarına,duygularına bırakmış
olduğu için Cumhuriyet,çocukların terbiyesinde bilginin ahlak ve ahlakın bilgi
kadar dini kaynaklardan ayrılmış olarak verilmesini temin etmiştir.Bu itibarla
Cumhuriyet okullarında devlet eliyle din
öğretimi yapılamaz.Telkin ettiğimiz ahlak,dini kıymetlerle müeyyidelendirilemez.”(02.03.1942)
O eğitimcidir. Kızı Canan
Eronat(1993:1-3),”Laleli’deki evimizde
sık sık öğrencileriyle toplanıyor, gece geç saatlere kadar beraber düşünüp tartışarak;
neyi değil de nasıl öğreneceklerini öğreterek hocalığı bir sanat gibi
geliştiriyordu” diyor. Öğrencisi Niyazi Berkes de Eronat’ı doğrulurcasına
”Bize derin bir felsefe bilgisi değil, geniş bir felsefe ilgisi vermiştir
”diyor(Tanilli,1997)Ona göre “Öğretmen
ilkten üniversite kürsülerine kadar daima bir eğitmen olduğunu iyi bilmelidir.
Terbiyeci niteliği zayıf olan bir öğretmen ne kadar bilgin olursa olsun,
başarıyla yetiştirilmesi için kendisine verilen insanları olgunlaştıramaz.”O
biliyordu ki, Roosevelt’in dediği gibi “Bir insanı ahlaki yönden eğitmeden
sadece zihnen eğitmek topluma bir bela yetiştirmektir”.
Yücel, köy enstitülerini
anlatırken(31.08.1940) şunu da der,”(…) Böyle
yetişen ve alacakları görevi küçük cüsseleriyle kıyas edilemeyecek ciddiyetle
yapan köylü çocuklarımızın yarın yetiştirecekleri kuşakları tahayyül etmek çok
güç bir şey değildir”.Ama bunu ‘tahayyül’ etmek bile istemeyenler ya da
‘tahayyül’ edince tüyleri diken diken olanlar vardı. Canlanacak köyden korktular,
ilkin programının içini boşalttılar, sonra da kapattılar köy enstitülerini.
Fakir Baykurt, ”Bize Hasan Âli’nin p.çleri dediler. Biz onun belinden değil ama
beyninden geldik ”derdi.
Canan Eronat’ın (1993:2-3)deyişiyle, ”Geldi 46,keyifler kaçtı. Babam 5 Ağustosta
kendi isteğiyle bakanlıktan ayrıldı. Kapanmaz kapı çalınmaz oldu. Kendi
kararını veremeyen, okuyamayan, yazamayan, kendi başına düşünemeyen vatandaşa
EVET-HAYIR mührünü götürenler, önce IŞIK-EĞİTİM götürmek isteyen Yücel’le ters düştüler.
Laiklikten ödün verilmeye başlandı dört yıl ne olduysa oldu.(…)Adam uykusunda,
yaptıklarımı yıkıyorlar, diye bağırıyordu”.
Böylece halkçılık yerine popülizm güç kazandı.
Popülist halka yaranır, halkçıysa halkın yararına çalışır. Cevat Memduh
Altar’ın dediği gibi, ”Demokrasi, halkın yalnızca istediklerini yapmak değil,
istemesi gerekenleri yapmaktır”. Öyle ya, popülist halkın isteklerini,
halkçıysa halkın gereksinmelerini dikkate alır.
Canan Eronat(1993:1), babasını şöyle
anlatıyor:”Babam yaptığı işten çok
keyiflenen biriydi. Bu keyif sözcüğünü, bugünün içi boşalmış, içini yemiş,
anlamını yitirmiş haliyle almıyorum. Babam için yaşamak keyifti. Kafası, yüreği
ve bütün benliğiyle ânını yaşamak. Acısı tatlısıyla duya duya, doya doya yaşamak.
Bütün dikkati ile çevresindeki güzellikleri yakalayarak. Biraz da dervişçe…
Neşesi tetikte, nüktesi kınında, sevgisi yürekte, gürül gürül yaşardı babam.
Dost canlısı, vefalı babam”.
Oğlu Can Yücel’den de dinleyelim:”Hasan Âli çok iyi bir baba, çok iyi bir öğretmendi.
Örnek bir aydındı. Sevecen, neşeli, içi güzel, içi temiz bir adamdı. Kendisine
şükran borçluyum.(…)Şiiri, musikiyi, insanı sevmesini bana o öğretti”.
Can Yücel,’Çağın en güzel gözlü maarif
müfettişi’ olan babasının ölümünden sonra şunu demiş: ”Ölüm, elbette bir kayıptır. Âmâ kazancı da vardır. Hasan-Âli‘nin
ölümünün kazancı ise, gitgide kalpsizleşen bu toplumda, hâlâ, kalbi olup da, o
kalbin sektesinden ölen insanların bulunduğunu göstermesidir.” (Yücel,1990:12)
Hasan Âli Yücel’i 26 Şubat 1961’de yitirdik,
bu yıl ölümünün 50.yılı. Aydınlanma devrimcisi ışıklar içinde yatıyor şimdi.
Ama Brecht ,”İnsan, kendisini düşünen hiç kimse kalmadığı zaman gerçekten ölür
”demiş ya, Hasan Âli Yücel’i düşünen çok, saygıyla anan çok, onun için o
gerçekten ölmez.
KAYNAKLAR
Coşkun,Alev (2007) Hasan Âli Yücel Aydınlanma Devrimcisi,2.baskı.
İstanbul:Cumhuriyet
Kitapları
Eronat,Canan (1993) “Canan
Eronat’ın Konuşması” Ankara:abece
dergisi,Sayı:79 (1-3)
Tanilli,Server (1997) “Hasan Âli
Yücel’in Aydınlığı” Cumhuriyet,26.12.1997
Turan,Şerafettin (2001) “Hasan
Âli Yücel ve Kültür Politikası” Doğumunun
100.Yılında
Hasan Âli Yücel
,İstanbul:MEB Yayınları:3412 (44-54)
Yücel,Hasan Âli (1990) Geçtiğim Günlerden,İstanbul:İletişim
Yayınları
_____________ (1993) “Gazi Eğitim Öğrencileriyle
Söyleşi”(1956) Hasan Âli Yücel Anma
Toplantısı,Ankara:Türk
Eğitim Derneği Yayınları (79-88)
( * ) Bu
yazı ‘Cumhuriyet Bilim Teknoloji ‘ (Tarih:29 Nisan 2011,Sayı:1258 ) dergisinde
yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder