ÇOCUK OKULA BAŞLARKEN *
Recep Nas **
Tatil bitti bitecek, eylülde okullar açılıyor. Acaba
çocuklar okulu özlediler mi, okulların açılmasını iple çekiyorlar mı? Çocuklar
gerçekten okulu,dersleri seviyorlar mı,okula koşa koşa gidecekler mi?İbrahim
Kıbrıs’ın
doktora tezinin veri toplama aşamasında çocuklarca
yazılan küçük metinlerden biri şöyle:”Bazı
derslerde çok sıkılırım.Yani alttan ve üstten bastırılmış bir yastık gibi.Zil
sanki bir kahraman,Atatürk gibi görülür.Ben zil çalınca patlayacak bir volkan
gibi koşarım.”(5.sınıf)
İstanbul Çocukları Vakfı’nca yaklaşık
1,5 milyon ilköğretim okulu öğrencisine ‘en büyük düşleri’ soruluyor(Cumhuriyet,12.08.2002).Çocukların
büyük bir bölümünün düşü,”Ailede ve okulda sevgi görmek”İlginç bir düş de
şu:”Dersler 5 dak., teneffüsler 40 dak. olsa…
Hani bilinen,çokça anlatılan bir
fıkra vardır :
Çocuğa sormuşlar,
“Dünyada en sevdiğin şey ne?”
“Zil sesi” ,demiş.
“Peki,hiç
sevmediğin ne?
“Zil sesi”,demiş yine,
“Ne demek bu şimdi?”
“Dersten
çıkış zilini seviyorum,derse giriş zilini sevmiyorum.”
Kar yağmaya başlayınca ,çocukların derste pencereden kar yağışına
bakıp,birbirlerine göstererek “tatil yağıyor! “ dediklerini biliyoruz.Birkaç yıl önceydi,zorlu bir kış yaşamıştık.Ankara’da kar yağışı
nedeniyle okullar iki gün tatil edilince ,TRT bunu –hem de birinci haber olarak,hem
de TRT farkı diyerek- “Çocuklara müjde !“diye duyurdu. Demek ki büyükler
de okul tatil olunca çocukların
sevineceklerini düşünüyorlar. Öğrencilik yıllarını anımsadıkları için
mi acaba,belki de, neden olmasın?
Gerçek mi,fıkra mı,bilmiyorum,ama çok
hoş bir olay anlatılır:Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni derste kıyamet gününü
anlatıyormuş,çocuklardan biri parmak kaldırarak soruyor,
“Hocam,o gün okullar tatil olacak mı?”
Ahmet Rasim’den (1979)bir alıntı:
“Anlatırlar:
Hoca yılgını çocuğun biri okulda nasıl
olduysa uyuyakalmış.Arkadaşları onu korkuta korkuta uyandırmak için ,bir yandan
dürtükleyerek,öte yandan da,
“Kalk kalk,okul yanıyor,” deyince birdenbire
gözlerini açmış,
“Hoca da yandı mı?” diye sormuş”
‘Pazartesi sendromu’ gibi ‘eylül sendromu’ndan da söz
edilemez mi? Oktay Akbal anlatıyor:”Eylül
hüzünlü şeyler anımsatır.Ta çocukluğumdan kalmış bir korkumdur eylül
ayı.Okullar açıldı açılacak ,dersler,sınıflar,öğrenciler,derken
sınavlar…Tutacağım Şehzadebaşı’ndan yolu,Beyazıt’ a,Kumkapı’ya…Taş bir
yapı,soğuk bir sınıf…Zorla,isteksiz gittim hep okullara.İlk izlenimin verdiği
burukluk geçip gitmedi bende…Ne zaman eylüle girsek kendimi o ilkokul
günlerinde bulurum.Kısa bir an için de olsa bir ürperiş sarar
beni”(Cumhuriyet,08.09.2002)
“İlk
izlenim,son izlenimdir.”Bu bir İngiliz atasözüdür.Bu söz,çocuğun okula
başlayacağı
* *Emekli Öğretim Görevlisi
ilk gün için söylenmiş
sanki .Evet,evin
dışındaki bir otoriteyle kurulan ilk ilişki,çocuğun eğitime ve
topluma karşı takınacağı tutumu etkileyebilir.(Sandström
1971:216 )
Bir öğretmen,okula başladığı günü
unutmamış,şöyle anlatıyor:”Okulda
dövüleceğimi
düşünüyordum,sınıfa
girmek istemiyordum.Bahçede bir ağaç köküne oturdum.Öğretmen beni
gördü,çağırdı.Eyvah!
Dayak gelecek,dedim.Sonra geldi,elimden tuttu,beni sınıfa götürdü,çizgi çizdirdi.
Bana,
-Aferin,ne güzel çizdin,dedi.
Öğretmen
gibi güzel çizdiğimi düşündüm.
O ilk
gün eve giderken uçuyordum.Yokuş bana vız geldi.”
Okulda
dövüleceğini düşünüyor bu çocuk,bu düşünce nasıl ,nerden yerleşmiş
olabilir onun taze beynine,böylesine kaygılı,ürkek.
Duymuşundur,belki size de
söylenmiştir.Yakında okula başlayacak çocuk,birazcık ‘yaramazlık’
yapıverse,denir hemen,
“Şimdi sen yap bakalım
yaramazlığını,yarın okula başla da görürsün sen,mum gibi olursun vallahi”
İlkokul öğretmeniyken,bir köyde,yolum
bir evin önünden geçerdi.Bahçede çalışan anne,zaman zaman, 5-6 yaşlarındaki
çocuğunu göstererek seslenirdi bana,
“Öğretmen! Bu çocuk çok yaramaz,söz
dinlemiyor,döv şunu…”
Bu çocuk bir yıl
sonra okula başlayacak,belki de benim öğrencim olacak;öğretmene,okula
ilişkin ne kadar olumsuz,kötü izler biriktiriyor kafasında,bunu düşünemiyor o
anne.
Yıllar sonra bir gün de belediye
otobüsündeyken,önümdeki koltukta torunuyla oturan dede,torununa,
“Uz dur,bak arkada öğretmen
var,söylerim,döver seni” dedi.
Çocuğun tek yaptığı da,oturmak
istememesi,ayakta durması.
Öğretmenler de ,çocuklarına öğretmeni
böyle tanıtan ana-babaları,haklı mı çıkarıyorlar,bilmek zor ama,Eğitim-Sen’ in
bir araştırmasına(2003:74) göre,”Kuşkusuz bazı durumlarda dayak kaçınılmaz”,
önermesine “Katılıyorum ve tümüyle katılıyorum” diyenlerin oranı %18,kararsız
kalanların oranıysa %12 Başka bir deyişle,yaklaşık beş öğretmenden biri ,kararsızlar
da eklenirse yaklaşık üç öğretmenden biri dayak yanlısı.
Bir öğrencim (O.G.) ,yıllar önce-
söylediklerini desteklemek için olacak-sınav kâğıdına şunları yazmıştı:”İlkokula kaydolurken yediğim tokadın
acısını,ortaokula,liseye,hatta üniversiteye kaydolurken bile hissettim.”
İki kız öğrencim,güzel bir rastlantıyla
Doğu’ da aynı köye atanıyorlar.Okulun ilk günü gelen 3-5 öğrenciyle güzel bir
gün geçiriyorlar,ertesi gün 8-10 öğrenci
geliyor.İkinci gün de oyunlarla,şarkılarla,masallarla geçiyor.Gün günden okula
gelen çocuk sayısı artmaya başlıyor,oysa öğrencilerim özel,ayrı bir çaba
göstermiyorlar.Bir dahaki hafta nerdeyse tümü geliyor öğrencilerin. Doğu’da devamsızlık sorunu olduğunu
bildiklerinden öğrencilerim de şaşıyorlar
bu işe,meraklanıp soruyorlar,nasıl böyle kendiliğinden geliverdiler?Nedeni
şuymuş:”Bu yılki öğretmenler dövmüyorlar” diye bir söz çocuktan çocuğa,evden
eve yayılmış.
Okula,öğretmene düşen görev,çocukta
okulöncesinde yakın çevresince oluşturulan kaygıyı,olumsuz bakışı yok
etmek,boşa çıkarmaktır.Ama işin böyle olmadığını gösteren örnekler az değil.
Yeni tanıdığım birisiyle
söyleşirken,söz nasıl oraya geldiyse,şunları anlattı bana:Okulun ilk gününün
sabahında,öğretmen,
-Boy sırası olun,demiş.
Çocuklar boy sırası nedir,ne bilsinler.
“Ben”,dedi,”uzun boylu sıska bir
çocuktum.Öğretmenin bu sözü üzerine olduğum yerde ellerimi bacaklarıma
yapıştırıp dimdik durdum.Öbür çocuklar da patır patır benim arkama
sıralandılar.Öğretmen,en önde olduğum için bana kızdı,bağırdı.
-Ne lan,leylek bacaklarınla en öne
geçmişsin…
Bu ‘leylek bacaklı çocuk’ bunu
anlatırken 35 yaşındaydı.Öylesine kırılmış,incinmiş ki,aradan geçen bunca yıl
öğretmenin bu sözünü ona unutturamamış.Anlatırken gözleri buğulanmış,dolmuştu.
Başka bir zamanda ,başka bir
okulda öğretmen,okulun ilk günü yine”Sıra olun”
diyor.Ama çocuğun biri şaşırıp kalıyor,bilemiyor ne yapacağını.Öyle ya,üzerinde
yazı yazdığı sıra nasıl olunur?
Cüceloğlu’nun, bir kitabına (1999)
önsöz yerine yazdığı “Bir Anı ve Sunuş” başlıklı yazısından kısa bir alıntı:
“Ben yedi yaşında okula başladım.
İlk gün öğretmen bir oğlanı cetvelle dövdü;kıpır kıpır,yerinde
duramayan,bugünkü bilgiler çerçevesinde büyük bir olasılıkla hiperaktif tanısı
konacak olan
,Şükrü adında ufak bir oğlan çocuğu.
Çok korktum.Ertesi gün
hastalandım.(…)”
Bir de Köymen’ e(2000:111-112) kulak verelim:”Üniversite lojmanlarında oturan ve o yıl okula başlayacak olan aynı yaşta
birçok çocuk vardı.Doğal olarak,hepsini aynı okula yazdırmıştık.Onlarla
birlikte okula gitme provaları bile yapılıyordu.Tüm çocuklar okulun açılma
gününü iple çekiyorlardı.Oyunlar,düşler,söyleşiler hep okulla ilgiliydi.Onları
bazen şaşırmış ve kızmış görüyorduk.Daha sonradan kızımdan öğrendiğime
göre,mahalledeki abla ve ağabeyler onlarla alay edip’Okulun açılmasına böyle
sevinilir mi,okul sevilir mi hiç,siz daha bebeksiniz,aptalsınız’diyorlarmış.Biz
de bu tür sözlere inanmamaları konusunda elimizden geldiğince çocukları ikna
etmeye çalışıyorduk.Derken okullar açıldı.İki hafta kadar bir zaman geçti.Kızım
bir gün okuldan gelince,asık suratla’Anne,ben okulu
sevmiyorum,ablalar-ağabeyler doğru söylemişler’dedi.Evet,iki hafta
içinde,sistem,kızımın istek ve heyecanını almış götürmüştü.Hepimizin bildiği
gibi,bu isteksizlik tüm eğitim yaşamı boyunca sürüp gidiyor.”
MEB, birkaç yıldır bir uygulama
başlattı,1.sınıfa başlayacak çocukları
öğretim yılı başlamadan bir hafta önce
alıyorlar okula,iyi de ediyorlar.Doğruya doğru,bu iyi bir düşünce.Ama bu
bir hafta boyunca okullarda, sınıflarda neler olup bitiyor,çocuklar okul
ortamına yumuşak,sarsıntısız geçiş
yapabiliyorlar mı,işte bunun araştırılması gerekir.
Belli ki çocuğa okulöncesinde sağlıklı bir okul kavramının
kazandırılması gerekir.Bunun en güzel,kestirme yolu çocuğun okulöncesinde
kurumsal eğitim almasıdır.Okulöncesi eğitimi için yapılan bir liralık
yatırım,yedi lira olarak geri dönüyor.Bu gerçek bilim çevrelerince kabul
görmüştür.MEB,okulöncesi eğitimin zorunlu olmasına ilişkin ilk adımı bu yıl
atacak,umarız bu sözde kalmaz, gerçekleşir.Okulöncesi eğitim kurumuna gitmiş
olması,kuşkusuz,çocuğun okula uyumunu kolaylaştırır,okul başarısını olumlu yönde
etkiler.Ama bunun güvencesi yok.Kötü bir okulöncesi eğitim deneyimi geçiren
çocukların okula uyumları,hiç okulöncesi eğitim kurumuna gitmemiş çocuklardan
daha zor olabilir.(Gürkan 1987:6)
Özgenel (1992:7) bunun bir örneğini
veriyor:Melek anaokuluna
gitmişti.Anaokulundaki öğretmenleri ,onu sınıf başkanı olarak seçmişlerdi.Melek başkanlık görevini
başarıyla yaptığı için öğretmenleri
tarafından ödüllendirilmiş ve ona ayrıcalıklı davranılmıştı.İlkokul
başladığında,diğer çocuklarla aynı durumda olması onu şaşırttı.Melek bu
tepkisini arkadaşlarına burun kıvırarak,hatalarını bulmaya çalışarak,onları
öğretmene şikâyet ederek göstermiştir.Amacı,diğer çocuklardan farklı olduğunu
öğretmenine kanıtlayabilmektir.Anaokuluna gittiği dönemdeki deneyiminin etkisiyle,arkadaş edinmekte ve dolayısıyla
ilkokula uyum sağlamakta güçlük çekmiştir.”Buna ‘prenses sendromu’
deniyor.Çocuğun yanlışları hiç görülmüyor,o tek,o eşsiz,biricik…İlgi
odağı,öğretmenin gözdesi oluyor.Tabii olan da,örnekte görüldüğü gibi,çocuğa
oluyor.
Bakın,okulun ilk gününde neler
olabiliyor,şimdi öğretmen olan biri okulda ilk gününü anlatıyor:”Annem hastanede yatıyordu ve ablam beni
okula götürmüş,sınıfımı bulmuş,cam kenarında bir sıraya oturtmuş,önüme
defter,kalem koyup çekip gitmişti.Korkudan yerimden kıpırdayamıyordum,sınıf
ana-baba günüydü,ağlayanlar,anneler ,babalar…Elimde kalem boyuna deftere
çizgiler çekiyordum.Güneş ışığı tam da yüzüme
vuruyor ve kan ter içinde kalmış,sicim gibi ter döküyordum.Derken kadının biri
bana eğilip’Amanın,bu çocuğun sahibi yok mu,ağlamaktan helak olmuş’ gibi laflar
etmişti.İşte o vakte kadar ağlamayan gözlerim coşmuş,hıçkırıklarım kesilmez bir
halde kendimi yerden yere atmıştım.Okuldan değil de terk edilmekten
korkmuştum.Tanıyanlar beni eve getirmişti.Ama o hafta okula gitmemiştim.”Fark
etmişsinizdir,öğretmenden söz edilmiyor.Sımsıcak bir gülümsemeye,ilgiye,sevecenlikle
bakan gözlere,sevgi dolu bir dokunuşa gereksinmesi olan çocuğun yanında yok
öğretmen,ortalıkta görünmüyor(Memurlar.Net-Forum).
Okulların açıldığı gündü.Ders
sırasında 1.sınıf öğretmeniyle –canlı yayında- görüşüm (röportaj)
yapılıyordu(NTV,13.09.2005).Yayın uzayınca çocuklar sıkıldılar,bir çocuk ayağa
kalktı,sınıf içinde gezinmeye başladı.Bunu gören öğretmen,çocuğa,sevgiden
yoksun bir ses tonuyla “Ben seni sınıfa
almayacağım,dışarı çıkaracağım” dedi.İrkildim,insanın aklına gelmez
mi,canlı yayında,kameranın karşısında bunu diyen öğretmen,dersliğin kapısını
kapatıp çocuklarla baş başa kaldığında neler
der,neler yapar?
Yineleyelim,öğretmenle,evin dışındaki
bir otoriteyle kurulan ilk ilişki,edinilecek ilk izlenim,çocuğun öğrenim
yaşamını,okula karşı takınacağı tutumu etkiler,şöyle ya da böyle.Hele bağımlı
olarak yetiştirilmişse,annesinden kopamıyorsa…Bu çocuk annesiyle birlikte olmak
ister,annesiyle eve gitmek ister. Şimdi evde olmalıydı,oyuncaklarıyla
oynamalıydı.Şimdi annesi evde kardeşini seviyordur.
Okulun ilk gününde bir çocuk dersteyken,
“ Öğretmen!” diyor.(Henüz
“öğretmenim” demeyi bilmiyor.)
Öğretmen de ,
“Ne var?” diyor.
“Ne var,var mı,şimdi evde yemek
yiyorlar”
Öğretmen çocuklara
saygıyla,sevgiyle yaklaşmalı,sıcak ve içten,sevecenlikle…Güler yüzlü,tatlı
dilli,sabırlı,hoşgörülü,anlayışlı olmalı.Elbette bu yaklaşım,tutum ilk güne ya
da ilk günlere özgü değil,hep,her zaman….Öğretmenin çocuklarla kuracağı saygı,sevgi temelli sağlıklı
iletişim,yoğun etkileşim,çocukların kaygılarını silecek,gözlerindeki kara
bulutları dağıtacaktır.(Nas 2006:116)Unutulmasın,çocukların
başlıca ruhsal gereksinmeleri sevilmek,sayılmak,kabul edilmek,onanmaktır.
Okulun ilk gününde bir
çocuk,geçenekte (koridor) gezinerek dersliğin açık kapısından zaman zaman
kendisini izleyen annesine sesleniyor,
“Anne sen git,bu öğretmen anne
gibi…”
İşte size öğretmen! Ne mutlu bu öğretmene,ne mutlu onun öğrencilerine…
Öğretmen ilk gün masal
anlatabilir,tabii bu masalların kısa,devinimli olması gerekir.Oyunlar
oynatır,daha çok bahçede.Çeşitli taklitler yapılır,özellikle havyan
taklitleri…Tekerlemeler söylenir,parmak oyunları oynatılır. ‘Ceviz adam’ gibi
yalın,devinimli şarkılar söylenir(Nas,1988)
Bu etkinlikler de ilk güne özgü
değil kuşkusuz. Dersler her zaman oyunlaştırılmalı,çekici,ilginç
kılınmalı.Özellikle küçük sınıflarda oyunla iş uyumlu bir biçimde birbirini
izlemeli,çocukların ilgileri diri tutulmalı hep.İlköğretimin ilk
yıllarında,eğitim, okulöncesi eğitime
ilişkin ilkelere göre yapılmalıdır.(Oktay
1999:83)
Bir öğrencim anlatmıştı:Yeğeni
okula başlıyor,ilk günün akşamı öğrencim soruyor,
“Bugün nasıl geçti?Okul nasıl
,öğretmen nasıl ? Sevdin mi okulunu,öğretmenini?”
“Hala okulu sevdim,öğretmeni çok
sevdim.Oyunlar oynadık,şarkılar söyledik.Öğretmen çok iyi…”
Bu konuşmadan birkaç gün sonra
,okuduğu fakülte de açılınca,öğrencim memleketinden ayrılıyor.Bir ay sonra
memleketine döndüğünde yeğenine yine soruyor.
“Okul nasıl”
Yeğeni üzgün,bıkkın, yılgın,
“Hala her gece dua ediyorum,Allahım bu okulları yok et.”
Bir atasözümüz var ya,konukluk
için söylenmiş:”Birinci gün hoş hoş,ikinci gün mayhoş,üçüncü gün hoşt hoşt.”
1.sınıfı okutan bir öğretmen ilk veli
toplantısında”Beni çocuklarınıza sevdirin” ,demiş.Ismarlama sevgi nasıl
oluyorsa? Bunu bana anlatan anneye sordum,
“Peki,ne yapıyorsunuz?”
Şöyle diyormuş,
“ Aman da aman,aman da
aman,kızımın ne iyi öğretmeni varmış,ne de güzel ödevler verirmiş…”
KAYNAKÇA
Ahmet
Rasim (1979) Falaka:Okul Anıları (Dermeyip yalınlaştıran:Atilla
Özkırımlı) İstanbul:Cem
Cem Yayınevi Arkadaş Kitaplar
Cüceloğlu,Doğan
(1999) Anlamlı ve Coşkulu Bir Yaşam İçin
SAVAŞÇI İstanbul:Sistem Yayıncılık
EĞİTİM-SEN
(2003) ÖğretmenYetiştirme Araştırması
Ankara:Eğitim-Sen Yayınları
Gürkan,Tanju (1987) “Çocuğun İlköğretime
Başlayışı”,İlkokul Programı ve Öğretim
Yöntemleri,A.Ü.AÖF
Yayınları,No:90
Köymen
,Ülkü (2000)”Güdüleyici Öğrenme” Sınıfta
Demokrasi (Ed.Ali Şimşek) Ankara:Eğitim-Sen
Yayınları
Nas,Recep
(1988) “Okula Hazırlık ve Okulda İlk Gün” Ankara:Öğretmen Dünyası dergisi Sayı:105
________ (2006)
Metinlerle İlkokuma –Yazma
Öğretimi 4.baskı Bursa:Ezgi
Kitabevi
Oktay,Ayla
(1999) Yaşamın Sihirli
Yılları:Okulöncesi Dönem İstanbul:Epsilon Yayıncılık
Özgenel,Sevgi
(1992) “İlkokulun İlk Günlerinde Çocuk” İstanbul:Yaşadıkça Eğitim dergisi Sayı:24(5-9)
Sandström,
c.I. (1971) Çocuk ve Gençlik Psikolojisi
İstanbul:İ.Ü.Edebiyat Fakültesi Yayınları
* Bu yazı Eleştirel Pedagoji dergisinde (sayı:4-5,Eylül-Ekim 2009)
yayımlanmıştır.(20-26)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder