OKULDA DİSİPLİN (*)
Disiplin Kavramı
Disiplin, Latince kökenli bir sözcüktür. Yardım etmek anlamına gelmekte,
çocuğun kişilik gelişimi için önem taşıyan sağlıklı tutum ve kuralları
içermektedir (Tuncer, 1980: 20)
Disiplin yalnızca uyulması gereken kurallar listesi olmadığı gibi (Küçükahmet,
1986: 78), yalnızca emir verme, cezalandırma ya da ödüllendirmeyle belirli bir
davranışı sağlama yolu da değildir (Onur, 1979: 25). Disiplinden, çocuğun
yalnızca büyüklere itaat etmesi anlaşılmamalıdır. “Disiplin, doğal dürtüleri
doyumsuz bırakmak, engellemek, bastırmak değildir” (Onur, 1979: 26). Günümüzde
disiplinli öğretmen, eli sopalı; disiplinli sınıfsa suspus sınıf anlamına
gelmemektedir.
Disiplinle otorite, disiplinle özgürlük birbirine karşıt kavramlar
değildir. Disiplinin özünde otorite de vardır, özgürlük de. Bir başka deyişle,
çocuğun sağlıkla gelişimi için otorite de gereklidir, özgürlük de. Demek ki
disiplinin özgürlük sağlayıcı özelliği de vardır. Otorite ya da özgürlükten
birisi dışlanırsa, gerçek niteliğini yitirir disiplin. Bu nedenle disiplinin
içinde otoriteyle özgürlüğün dengelenmesi, uzlaştırılması gerekir. Sorun,
bunlardan birinin seçilmesi değil, hangi tip otorite ve özgürlüğün
seçileceğidir (Avanzini, 1965 Akt. Onur, 1979: 30-32)
Disiplin, çocuğun sağlıklı gelişimi için gereklidir. Bunun içinse çocuğu
merkez alan bir disiplin anlayışı benimsenip uygulanmalıdır. Yetişkin, disiplin
uygulamasında baskı aracı olmamalı; çocuğun ve ergenin kendi kendisini
yönetmesine, kendi başına karar vermesine, bağımsızlığını kazanmasına yardımcı
ve destek olmalıdır.
Ruh sağlığı eğitimin ayrılmaz bir parçasıdır (Yörükoğlu, 1978: 58). Onun
için kişilik ve duygu eğitimi göz ardı edilmemelidir. Öğretmen, öğrencilerinin
uyumlu, dengeli, sağlam kişilikli, kendine güvenen bireyler olarak yetişmeleri
için bütün eğitsel önlemleri almalı, yakın çevreyi çocuğa ve ergene göre
düzenlemelidir.
Disipline
İlişkin Öğretmen Tutumları
Disiplin anlayışı, bir bakıma, eğitim anlayışından kaynaklanmaktadır.
Başka bir deyişle, farklı eğitim anlayışları, farklı disiplin uygulamalarını
doğurmaktadır. Öğretmenin görevi yalnızca ‘bilgi aktarma’ olarak görüldüğünde, ‘öğretmen
merkezli eğitim’ uygulanmakta, otoriter tutum takınılmaktadır. Öğrenci yaşam
için eğitilecek, sevgi-saygı duyulacak; etkin, yaratıcı ve güvenilir bir birey
olarak algılandığında ise ‘öğrenci merkezli eğitim’ uygulanmakta, demokratik
tutum takınılmaktadır.
Disiplin sorunları, genellikle okullardaki öğretmen-öğrenci,
yönetici-öğrenci ilişkilerinin sağlık oluşundan kaynaklanmaktadır.
Yöneticilerin öğrencilere bakış açıları çoğunlukla olumsuzdur. Okullarda hep
sonuçlarla ilgilenilmekte, davranışların nedenleri araştırılıp çözüm yolları
getirilmemektedir (Koç ve diğerleri, 1975).
Özellikle ortaöğretimde öğrencilerle diyalog kopuk, ilişkiler zayıftır.
Öğrencilerle etkili, sağlıklı bir
iletişim ve etkileşim kurulamamaktadır.
Ortaöğretimde disipline aykırı davranışlar genellikle uyum sorunlarından
kaynaklanmaktadır. Disiplin sorunlarının ortaya çıkışında, ergenlik döneminin
gelişim ve kişilik özelliklerinin yanı sıra uygun olmayan öğretmen tutumları da
etkili olmaktadır. Okul, öğrencilerin uyum güçlüklerini gidermesi gerekirken,
kimi durumlarda bu güçlükleri artırmaktadır (Yavuzer, 1982: 265). Oysa öğretmen,
öğrenciye, bedensel ve psikolojik değişimlerin oluştuğu ergenlik dönemini
sarsıntısız atlatması için yeterince yardımcı ve destek olmalıdır. Ergen,
anlayışsız ve hoşgörüsüz bir ortamda, geçirdiği dönemin özellikleri nedeniyle
kimi sorunları yaşamakta ve yaratabilmektedir. Okullarda ‘disiplin olayı’
sayılabilen kimi öğrenci davranışları, özünde ergenlik döneminin özelliklerinin
ürünüdür. Günümüzde okullarımızdaki disiplin uygulamaları ‘biçimsel disiplin’
anlayışıyla yürütülmekte, öğrenciler disiplin yönetmeliğinin koyduğu kurallara
uymaya zorlanmakta, uymayanlar cezalandırılmaktadır. Bu da öğrencilerin uyum
sorunlarından kaynaklanan disipline ters düşen davranışlarının düzeltilmesine
yardımcı olmaktan çok, sorunları artırıcı, hatta yaratıcı bir nitelik göstermektedir
(Eripek, 1980: 375)
Otoriter olmak başka, otorite sahibi olmak başka şeydir. Ne otoriter
olmalı, ne de otorite boşluğu yaratmalıdır öğreten, otorite sahibi olmalı,
demokratik tutum takınmalıdır. Baskıcı tutum da, izinci (yumuşak, umursamaz)
tutum da yanlıştır.
Buna göre disipline ilişkin üç öğretmen tutumundan söz edilebilir.
1.
Otoriter
(baskıcı) Tutum
Otoriter öğretmen
gerçekte güçsüzdür, güçlü görünmeye çalışmaktadır. Kendine güveni yoktur,
dolayısıyla karşısındakine de güvenmez. Otoritesini yitirme korkusu içindedir.
Çocuğa saygı duymaz, onu önemsemez, küçümser; onunla alay eder. Hep itaat
bekler. Öğrencileriyle işbirliği yapmaz, tartışma ortamı yaratmaz. Esnek
değildir, katıdır, dediğim dediktir. Söylediklerinin tartışmasız kabul edilmesini,
buyruklarının hemen yerine getirilmesini ister. Yalnız o buyurur, yalnız o
sorumludur. Hakça davranmaz. Ona göre öğrenci sessiz, uysal, edilgin olmalıdır.
Bu, baskı aracı olan otorite anlayışıdır. Otoriter öğretmen öğrencisine gözdağı
verir. Düşük not vereceğini, sınıfta bırakacağını söyleyerek korkutur. Ceza
verir, döver. Öğrencileriyle arasında sevgi-saygı bağı yoktur. Böylesi bir
öğretmene, öğrenciler çeşitli tepki biçimleri geliştirirler, başkaldırabilirler
ya da aşırı ölçüde uysallaşabilirler.
Otoriter tutumun
öğrenci üzerinde aşağıdaki gibi olumsuz etkileri olur (Tezcan, 1987: 56):
-
Öğretmenin
baskıcı tutumuna koşullandığından özdenetim mekanizması geliştiremez. Öğretmenin baskısı kalktığında istediği
gibi davranabilir.
-
Öğretme-öğrenme
sürecine etkin olarak katılmaz.
-
Sorumluluk
duygusu geliştiremez.
-
İçten
gelen bir öğrenme isteği duymaz.
-
Anlayarak
öğrenme yerine ezberler.
-
Birlikte
çalışma, işbirliği yapma yeteneği körelir.
2.
İzinci
umursamaz) Tutum
İzinci öğretmen,
öğrencinin gereksinme duyduğu ‘olumlu otorite’yi kuramaz, otorite boşluğu yaratır.
İlgisizdir, ‘ne halleri varsa görsünler’ anlayışı içindedir, umursamaz.
Öğrencilerini, belirlenen amaçlar doğrultusunda yönlendiremez. Öğrencilerin
etkisi altında kalır.
İzinci tutumun
öğrenci üzerinde aşağıdaki gibi olumsuz etkileri olur (Tezcan, 1987:
57):
a)
Çocuğun
ve ergenin, güvenliği için ‘olumlu otorite’ye gereksinmesi vardır, bu tip
otoriteyi bulamayınca kendini boşlukta hisseder.
b)
Kendini
denetleyip yönetemez.
c)
Belirli
amaçlar doğrultusunda disiplinli çalışma alışkanlığı kazanamaz.
3.
Demokratik
Tutum
Demokratik tutum
takınan öğretmen otorite sahibidir. ‘Öğrenci merkezli’ eğitim anlayışını
benimser, uygular. Öğrencisine sevgi-saygı duyar, onunla diyalog kurar.
Tartışmaya açıktır. Kendine güvenir. Hakça davranır. Gözde öğrencisi yoktur,
öğrenciler arasında ayırım yapmaz. Anlayışlıdır, hoşgörülüdür. Kararları
öğrencileriyle birlikte alır, kuralları da birlikte belirler. Öğrencisinden
körü körüne itaat beklemez; mesleki bilgisiyle, davranışlarıyla, kişiliğiyle
kendiliğinden saygı yaratır. Sınıfının karşısında değil, yanındadır.
Demokratik tutumun
öğrenci üzerinde aşağıdaki gibi olumlu etkileri olur (Tezcan, 1987: 56)
a)
Öğrenme
isteği duyar, inceler, araştırır. Öğrenme yollarını öğrenir.
b)
Anlayarak
öğrenir, ezberlemez.
c)
Özdenetim
yeteneği gelişir; kendini yönetir, denetler.
d)
Öğretme-öğrenme
sürecine etkin katılır, sorumluluk üstlenir.
e)
Öğretmenle
öğrenci, öğrenciyle öğrenci arasında sağlıklı ve etkili iletişim kurulur.
f)
Öğrenciler
öğretmene sevgi, saygı, güven duyar.
g)
Kendisinin
katkısıyla alınan kararlara, belirlenen kurallara uyar.
Kurallar,
Sınırlamalar
Otoriteyle
özgürlüğün kaynaştırıldığı bir disiplin uygulamasında, çocuğun yararına
yönelik, ona yol gösterici nitelikte olan kurallar konacak, sınırlamalar
getirilecektir kuşkusuz. Bu kurallar, çocuğun sağlıklı gelişmesi, kendini güven
içinde hissetmesi için konulur. Öğretmenin otoritesi, eğitsel niteliklerden
kaynaklanmalı, öğrencilerin gereksinmelerini karşılamak için işe koşulmalıdır.
Çocuk ve ergen bu anlamdaki otoriteyi benimser, kabullenir. Kurallar ve
sınırlamalar gerekli, kaçınılmaz ve akla uygun olmalıdır.
Daha küçük yaştayken, çocuğa, istenmeyen
davranışın yerini hangi davranışın alabileceği anlaşılır bir dille belirtilmelidir.
Öfkeye kapılmadan, gereksiz sözlerle çocuğun kişiliğine saldırmadan… Öfkeli
konuşmalar arasına sıkıştırılmamalı yasaklar, sınırlamalar… Çocuğun kişiliğine
yönelik olumsuz, aşağılayıcı sözler söylemek yerine; neyin, neden, nasıl
yapılması gerektiği söylenmelidir, neyin yapılmaması gerektiği değil.
Emirler, uyarılar olumlu ve hedef
gösterici olmalıdır. Yasak, demek yetmez. Yasağın, kuralın inandırıcı
nedenleri, gerekçeleri belirtilmelidir. Sokaklardaki çöp kutularının üzerine
yazılan “Çöpü bana at” sözü hedef göstericilik bakımından iyi bir örnektir. Bir
kuruluşta duvarlara “Sigara izmaritlerini yerlere atmayınız” yazısı asılır.
Muzip biri de bu yazının altına şöyle yazar: “Ya nereye atalım?”
Birey, üzerinde
çok durulan olumsuz davranışı yineleme eğilimi gösterir. Bir yüksekokul
öğrencisi şöyle demiştir: “Lisede okurken sigara içme yasağı üzerinde öylesine
çok duruldu ki, merak edip bir iki sigara içtim, derken alıştım, şimdi
içiyorum.” Olumsuz emir tepki doğurur,
yapılmaması gerekeni yapma eğilimi yaratır. Bilindiği gibi, kimi reklamlarda
insanın bu eğiliminden yararlanılmaktadır. Olumsuz emir vermekle, olumsuz
davranışa davetiye çıkarılmaktadır. Bir okulun duvarlarına şöyle yazılar
asılmıştı: “Koridorların duvarlarını, ayaklarınızı dayayarak kirletmeyiniz.” Bu
söz, bir bakıma, onu okuyan kişiye ayak dayayarak duvarların
kirletilebileceğini öğretiyordu.
Çocuğu
Anlamak
Davranışlara sınır konulmalı, duygulara değil. Çocuk söz hakkına sahip
olmalı, konuşmalı, duygularını dile getirmelidir. Yoksa bastırılan duygular
olumsuz davranışlar olarak dışa yansır. Baskı, çocukta öğretmene karşı nefret
yaratır, bu nefretini dile de getiremez. O da nefretini gücü yettiğine yöneltir
(Neill, 1978: 54)
Çocuğun duygularını anlamak, anladığımızı da sözlerle, jest ve
mimiklerle ona hissettirmek gerekir. Çocukla konuşmanın en önemli yanı onu
dinlemektir. Çocuk yoğun duygular içindeyken eleştiri, öğüt işe yaramaz, üstelik
ters teper. Oysa duygularının anlayışla karşılandığını gören çocukla yetişkin arasında
sevgi-saygı bağı güçlenir.
En Güçlü Öğretme Yolu iyi Örnek Olmaktır
Öğrenci, öğretmenin yalnızca sözlerinden değil, davranışlarından,
tutumlarından, bütünüyle kişiliğinden etkilenir. Çocuğun davranışlarını,
tutumlarını büyük ölçüde yetişkinlerin davranışları, tutumları belirler.
Öğretme ortamının bir parçası olarak, öğretmen, öğrencilerine örnek olmalı,
olumlu davranış örnekleri sunmalıdır. Çocuğun başkalarının haklarına,
duygularına saygı göstermesi isteniyorsa; yetişkinin, çocuğun haklarına,
duygularına saygı göstermesi gerekir önce. Çocuğu sevmenin yanı sıra ona saygı
da duyulmalıdır. Saygıyı içermeyen sevgi yeterli değildir, eksiktir.
Özdenetim
En etkili disiplin aracı özdenetimdir (Yörükoğlu, 1978: 162). Onun için
küçük yaştan başlamak üzere çocuğun özdenetim yeteneğinin geliştirilmesi
gerekir. Ne yazık ki, çocuk, neden yapmaması gerektiği belirtilmeden, başka bir
seçenek sunulmadan, “Yapma, baban kızar”, “Yapma dayın döver” denilerek
dışdenetime koşullandırılmaktadır. Oysa çocuk kendi kendini denetleyip
yönetebilmeli, yetişkinlerin zorlaması olmadan yaşına göre doğru olanı
yapmalıdır. Cezalanacağı korkusuyla ya da ödül beklentisiyle değil, doğru o
olduğu için öyle davranmalıdır. Doğru olan davranışı baskıyla değil, içten
gelen bir istekle yapmalıdır. Birey baskı altında doğru davranır da baskı
kalkınca doğru ve uygun davranmazsa; dürüst olmayı değil, yakalanmamayı
öğrenir, yalancı ve ikiyüzlü olur.
Bir ilkokul çocuğuna,
-Tırnaklarını neden kesiyorsun, diye soruldu.
Çocuk,
-Kesmezsem öğretmen kızar, dedi.
Dışdenetime ilişkin ilginç bir örnek bu.
Sürekli dışdenetim altında tutulan çocuk kendini yönetemez, özdenetim
yeteneği kazanamaz, kendi kendine karar vermekte güçlük çeker. Bir halk sözü
vardır, şöyle: “Yığmaca çakıl yedi gün, koymaca akıl yedi adım.”
Ceza
Aslında ceza vermekten kaçınmak, ceza vermeyi gerektirmeyecek bir
eğitsel ortam yaratmak gerekir. Çünkü ceza, cezalandırmaya neden olan davranışı
bir süre bastırsa da yeni bir davranış öğretmez (Hovardaoğlu, 1988: 37).
Olumsuz davranışı yapma eğilimi çocuğun içindedir yine. Üstelik bu eğilim
cezayla daha da şiddetlenebilir. Cezanın baskıcı etkisi geçince aynı davranışı
yineleyebilir çocuk. Cezalandırmak ateşi külle örtmeye benzer. Sonucu
düşünülmeden, o anki öfkenin şiddetine göre verilen ceza çocuğu ya pısırık ya
da başkaldırıcı, saldırgan yapar. Çocuk her cezalandırılışında kedini korumaya
çalışır, yalana başvurur, korkar, kaygı duyar. Böylece istenmedik yan ürünler
ortaya çıkar. Oysa istendik davranışlar öne çıkarılıp pekiştirilse, cezaya
gerek duyulmadan davranışları denetlemek olanaklıdır (Hovardaoğlu, 1988: 37).
Yapılması gereken, istenmedik davranışın altında yatan nedenlerin
araştırılması, bu nedenlerin giderilmesine ilişkin eğitsel önlemlerin alınması,
çocuğa ve ergene bu yönde yardımcı olunmasıdır. İlkokul Yönetmeliği’nin 26. ,
Ortaöğretim Disiplin Yönetmeliği’nin 22. Maddesi de bunu öngörmektedir. Değilse,
gerekli eğitsel önlemler alınmadan, yalnızca ceza vermekle okulda düzen ve
disiplin sağlamak çoğu kez olanaksızdır (Eripek, 1980: 366). İlkokul Yönetmeliği’nin
sözü edilen maddesinde, “İlkokul öğrencilerine maddi veya manevi ceza
verilmemesi esastır” denilmektedir.
Okulda
Disiplin Sağlamaya İlişkin Etkenler
Okulda disiplin sağlamaya yardımcı olan başlıca etkenler şunlardır:
Öğretim programı, rehberlik hizmeti, okul-aile işbirliği, okul binasının ve
bahçesinin kullanımı (Küçükahmet, 1986: 78-79. Bu etkenler aşağıda açıklanmıştır.
Öğretim Programı
Öğretim Programı, bir dersteki öğretme-öğrenme sürecinde nelerin, neden,
nasıl yer alacağını gösteren kılavuzdur. Öğrencilerde istendik davranışların
oluşabilmesi için, öğretim programının işlevsel olması ve öğrencilerin
gereksinmelerini karşılamaya yönelik bir öğretim hizmetiyle uygulanması gerekir
(Özçelik, 1987: 4-118)
Öğrenmenin başlangıcında, öğrencilerin eğitim gereksinmeleri
belirlenmeli, eksik olan önkoşul öğrenmeler gerçekleştirilmelidir. Eğitim
durumları, amaca ve öğrenciye göre düzenlenmelidir. Böylece öğrenciler amaca
yönelik doyurucu yaşantılar geçirirler, çalışmaktan tat alırlar; öğretmeni,
okulu benimseyip severler.
Etkili Bir
rehberlik Hizmeti
Önemli olan, disiplin sorunu çıktıktan sonra önlem almak, çözüm aramak
değil; baştan disiplin sorunlarını en aza indirecek eğitim ortamını
yaratabilmektir. İşte, etkili bir rehberlik hizmetiyle sorunların ortaya
çıkması belirli ölçüde önlenebilecektir. Şunu da belirtelim: Ortaöğretim
kurumlarında disiplin kurullarıyla rehberlik servislerinin işbirliği yapması
gerekir (Disiplin Yönetmeliği, 22. Madde)
Okul-Aile
İşbirliği
Çocuk ev koşullarını okula getirir. Tek çocuk oluşunu, çok kardeşli
oluşunu, anasızlığını, babasızlığını… Çocuğun davranışlarının kökeninde aile
içi ilişkiler yatar. Bu nedenle çocuğu tanımak için ailesini tanımak gerekir.
Dahası, planlı eğitimin sınırlarını genişletmek, çevre koşullarını
olabildiğince denetim altına almak için okul-aile işbirliğine işlerlik
kazandırılmalıdır.
Plansız eğitimin çocuğun üzerindeki olumsuz etkileri, etkili bir
okul-aile işbirliğiyle azaltılabilir.
Okul Binasının ve
Bahçesinin Kullanımı
Çevrenin çocuğa göre düzenlenmesi gerekir. Çocuk hareket varlığıdır.
Çocuğun bu hareket gereksinmesinin karşılaması için okul bahçesinde yeterince
oyun alanı ve oyun aracı bulunmalıdır. Değilse, çocuklar daracık koridorlarda
itişip kakışırlar, merdiven korkuluklarından kayarlar. Bu da disiplin sorunu
yaratır. Parker’e göre, çocuklar istenilen biçimde davranmıyorlarsa, bunun
nedeni, istenilen biçimde davranmalarını sağlayacak koşulların olmamasıdır.
Sınıfların kalabalık oluşu da disiplin sorunlarını hazırlayıcı bir
etkendir.
Çocuk, okulun ve sınıfın ‘havası’nı içine sindirir. Temiz, bakımlı, pırıl pırıl
bir okul ve sınıfta o da bu ‘hava’ya uyacak, temiz olma gereğini uyarılmadan,
kendiliğinden uyacaktır. Ama her yer kirli, bakımsız olursa, nasıl olsa kirli
diye o da duvarları, yerleri daha da kirletmekten çekinmeyecektir.
Öğretim Hizmeti
Öğretim hizmetinin etkili ve yeterli olması, disiplin sağlamayı da
kolaylaştırır. Böylece öğretmen, zamanını öğrencilerin yönetimine, disiplin
sağlamaya değil, öğretme-öğrenme sürecinin yönetimine harcar.
Öğretim hizmetinin sağlıklı işletilebilmesi için onun öğelerine işlerlik
kazandırılması gerekir. Aşağıda öğretim hizmetinin başlıca öğelerine kısaca
değinilmiştir.
1.
İpucu ve Açıklamalar
İpucu ve açıklamalar, öğrenciye,
öğretme-öğrenme sürecinde neyi, neden, nasıl yapacağını gösterir. Neyi, neden,
nasıl yapacağını bilen öğrenci güdülenir, öğrenme çabası gösterir, bu durumda
öğrenme düzeyi de yükselir. Bu da öğrencinin okula, okul ve sınıf çalışmalarına
olumlu yaklaşımını sağlar.
Bilişsel giriş davranışlarının sağlanmasına karşın, okulda öğrenme
çabası göstermeyen, öğrenemeyen öğrencilerin bu tutumu neyi, neden, nasıl
öğreneceklerini bilmemelerinden kaynaklanmaktadır (Özçelik, 1987: 119)
2.
Pekiştirme
Pekiştirme,
istendik davranışın yinelenme sıklığını artırıcı uyarıcıların verilmesi işledir
(Fidan, 1986: 155). Pekiştireç de pekiştirme işlemindeki uyarıcıdır.
Öğrencinin öğrenme çabası, istendik yönde değişmeyi yansıtan
davranışları pekiştirilmelidir. Pekiştireç, sınıftaki her öğrenci için
kullanılmalıdır. Öğrenciler arasında bireysel ayrılıklar gözetilerek yavaş
öğrenen öğrencilere de uygun pekiştireçler sunulmalı, onların da başarı tadı
tatmaları sağlanmalıdır. Böylece onlar da istekle öğrenme çabası gösterirler.
Pekiştireçler yansız, ölçülü ve dengeli olarak, öğrencilerin kişiliğine,
yaşına, cinsiyetine göre, yeri ve zamanı gelince sunulmalıdır.
Olumlu pekiştireç olarak maddesel olanlardan çok, maddesel olmayan
‘gülümseme, onaylama, teşekkür etme vb. ) pekiştireçler verilmelidir.
Yersiz, yanlış yapılan övgüler de olumsuz sonuçlar doğurur. Kendine göre
güçsüz, eksik yanlarına ilişkin övgüler çocukta suçluluk duygusuna yol
açabilir.
3.
Katılım
Öğrenme
bireyseldir. Birey kendi yaşantısı yoluyla öğrenir. Bu nedenle öğrencinin
öğretme-öğrenme sürecine etkin olarak katılması, kendisinden istenen davranışı yapması
gerekir. Katılma, öğretme-öğrenme sürecinin verimliliğini artırmaktadır.
Öyleyse öğretme-öğrenme süreci, öğrencinin etkin katılımını özendirecek,
kolaylaştıracak biçimde planlanıp işletilmelidir. Bunun için aşağıdaki noktaların
göz önünde bulundurulması gerekir.
3.1.Öğrencilere bilişsel giriş davranışları
(anlayarak okuma, doğru ve etkili anlatma,
sayısal yetenek,
çözümleme ve bireşim gücü…) ve duyuşsal giriş özelikleri (ilgi, tutum,
güdülenme, özgüven… ) kazandırılmalıdır.
Ayrıca, yeni bir öğrenme için bir önceki
öğrenmeler, bilişsel giriş davranışlarının bir başka boyutu olan önkoşul
öğrenmeler (önöğrenme) niteliğinde ise bu önkoşul öğrenmelerinde gerçekleştirilmesi
gerekir. Böyle yapılmazsa önkoşul öğrenmelerin eksikliği ve bunların giderek
birikmesi sonucu, öğrenci daha üst düzeydeki öğrenmeleri gerçekleştiremeyecek,
dolayısıyla sınıf çalışmalarına ilgisiz kalacaktır. Bu da sınıfta disiplin sorunlarına
neden olabilecektir.
3.2.Öğrencilerin ilgileri hedef-davranışlar
üzerine çekilmelidir.
3.3.Dış koşullar (eğitim durumları),
öğrencinin iç koşullarına (bilgi, beceri, alışkanlık…) göre düzenlenmelidir.
3.4.Bireysel ayrılıklara göre öğretim
olabildiğince bireyselleştirilmelidir.
3.5.Öğretmen her öğrencisiyle sevgi bağı
kurmalı; sevecen, saygılı, hoşgörülü, anlayışlı, sabırlı, nazik, güler yüzlü
olmalıdır. Hoşgörü, disiplinsizlik değildir (Yörükoğlu, 1988: 177).
3.6.Öğretmen, öğrenciler arasında ayırım
yapmamalıdır. Yalnızca bir ya da birkaç öğrenci değil, bütün öğrenciler ‘gözde’
öğrenci konumunda olmalıdır.
3.7.Öğretmen, öğrencilerine adlarıyla
seslenmelidir. Bu, öğrenciye güven verir, öğrenciyi öğretmene bağlar.
3.8.Kazandırılacak davranışlarla ilgili
olarak yerinde ve zamanında şaka, espri yapılmalı; olay, anı, fıkra
anlatılmalıdır (Sönmez, 1985: 180-181). Bu, dersin ciddiyetini bozmaz, derse
renk katar ve öğrenciyi rahatlatır.
Öğrencilerin kimi davranışları
büyütülmeden şakayla karşılanabilir. Öğrenciyle kesinlikle alay edilmemelidir.
Bir duruma bütün sınıf gülüyorsa, buna öğretmen de katılmalıdır.
3.9.Dersliğin fiziksel koşulları,
öğrencinin öğretme-öğrenme sürecine etkin katılımını sağlayacak biçimde
ayarlanmalıdır (Düzen, aydınlanma, sıcaklık, öğrenci sayısı vb.).
3.10.Öğretmen, konuşurken öğrencileriyle
‘göz iletişimi’ kurmalıdır. Bu, öğretmenin sınıfı denetlemesine, öğrencinin
tepkisini görmesine yardım eder.
3.11.Yalnızca düz anlatım yöntemiyle
yetinilmemeli, yöntemler çeşitlendirilmeli, öğrencilerin yaparak yaşayarak
öğrenmelerine olanak tanınmalıdır. Öğrencilerin ilgileri canlı tutulmalıdır.
“Arkanıza yaslanın, dik durun, kıpırdamayın, beni dinleyin” diyerek öğretmenin
sıkıcı, yavan, kuru, tekdüze anlatımını ders boyunca sürdürmesi olacak şey
değildir, yanlıştır. “Zayıf öğretim, ölü, renksiz bir sınıf yaratır. Böyle
sınıfta ise kötü ilişkiler beslenir, gelişir” (Alıcıgüzel, 1979: 317). Kırk
dakikalık bir derste bile yöntemler, teknikler, etkinlikler çeşitlendirilmeli,
‘oyun içinde eğitim’ anlayışı benimsenip uygulanmalıdır. Çocukların hareket
varlığı oldukları, somut düşündükleri, dikkat sürelerinin kısalığı
unutulmamalı, göz önünde bulundurulmalıdır.
3.12.Öğretmen, öğretme coşkusu içinde
olmalı, bu coşkuyu öğrencilerine öğrenme coşkusu olarak yansıtabilmelidir.
Düzgün, etkili konuşmalı; ses tonunu sözün anlamına göre ayarlamalıdır. Sesi
pürüzsüz olmalı, kulağa hoş gelmelidir. Kullandığı dil, öğrencilerin anlama
düzeylerine uygun olmalıdır. Yine, öğretmen, dersin işlenişini ilginçleştirerek
öğrenmeyi zevkli duruma getirmelidir.
3.13.Öğrencilerin öğretme-öğrenme
sürecine etkin katılımları sonucu sınıfta yapılan çalışmaların gerektiği
kadar-çalışan bir makinenin sesi gibi-ses olması doğaldır, hatta gereklidir.
Sessizlik içinde hiçbir yetenek gelişmez çünkü.
4.
Dönüt ve Düzeltme
Öğretim hizmetinin önceki öğelerine ilişkin önlemler alınmış olsa da,
grupla öğretimde ipucu ve açıklamalardan gerektiği kadar yararlanamayan,
yeterince pekiştirilmeyen, etkin katılım içine giremeyen öğrenciler olabilir,
özellikle kalabalık sınıflarda. Ortaya çıkabilen böyle aksaklıkların, öğrenme
eksikliklerinin, güçlüklerinin ve bunların nedenlerinin belirlenmesi,
giderilmesi gerekir. Bunun için dönüt (geribildirim) ve düzeltme işlemlerine
yer verilmelidir.
KAYNAKÇA
Alıcıgüzel, İzzettin (1979) ilk ve Orta Dereceli Okullarda Öğretim
İstanbul: İnkılâp ve
Aka Yay.
Eripek, Süleyman (1980) “Ortaöğretim
Kurumlarında Disiplin Uygulamaları” AÜ
Eğitim
Bilimleri Fakültesi Dergisi Cilt: 15 Sayı:1
(365-376)
Fidan, Nurettin (1986) Okulda Öğrenme ve Öğretme Ankara: Kendi
yayını
Hovardaoğlu, Selim (1988) “Cezanın
Davranışlar Üzerindeki Etkisi” Ankara: TED’in Eğitim
Ve Bilim dergisi Cilt: 12 Sayı:68
(32-37)
Koç, Mustafa vd. (1975) “Konya Liselerinde
Disiplin” (Teksir edilmiş araştırma)
Küçükahmet, Leyla (1986) Öğretim ilke ve Yöntemleri Ankara: AÜ
Eğitim Bilimleri Fak.
Yay.
Neill, A. S. (1978) Bir Eğitim Mucizesi (Çev. Güler Dikmen) İstanbul: Hürriyet Yay.
Onur, Bekir (1979) “Disiplin Kavramı”
TED’in Eğitim ve Bilim dergisi Cilt:
3 Sayı: 17
(25-33)
Özçelik, D. Ali (1987) Eğitim Programları ve Öğretim (Genel
Öğretim Yöntemi)
Ankara: ÖSYM Eğitim Yay.
Sönmez, Veysel (1985) Program Geliştirmede Öğretmen El Kitabı Ankara: Öğretmen
Yay.
Tezcan, Mahmut (1987) Eğitim Sosyolojisi Eskişehir: AÜ Açıköğretim Fak. Yay.
Tuncer, oya (1980) “Çocuk Aile ve Çevresi” Çocuk ve Eğitim Ankara: TED Yay.
(3-33)
Yavuzer, Haluk (1982) Çocuk ve Suç İstanbul: Altın Kitaplar Yay.
Yörükoğlu, Atalay (1978) Çocuk Ruh Sağlığı Ankara: Türkiye İş
Bankası Kültür Yay.
______________ ( 1988) Gençlik
Çağı Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yay.
(*) Bu yazı Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakülteleri
Dergisi’nde (1989, Cilt: 4 Sayı:
1) yayımlanmıştır.
Egitim ve sınavlarda gelinen nokta çok acı
YanıtlaSiltus forumlarında iddialar “...Bundan 7-8 kadar yıl önceydi. 5-6 defa girdiğim ÜDS lerden 50-60 arası alıp duruyordum. Meşhur bir TUS dersanesinin Meşhur bir sahibi -ki iyi İngilizce bilmesi ile de tanınır- yerime ÜDS ye girebileceğini söyledi. "Sen de sarışın gözlüklüsün ben de, kimse anlamaz bile, ben böyle çok kişiye ÜDS-KPDS kazandırttım" dedi. Tabi teklifini "bütün akademik hayatımı b.k çukurunun üzerine bina edemem" diyerek reddettim. 1-2 sınav daha sürünüp kendim 71'imi aldım. Eğer yakalanırsa "sevgili JOKER abimin" aleyhine tanıklık ederim. Allah islah etsin, bir adamın her işi mi YAMUK olur ya?”
http://www.stetuskop.com/showthread.php?t=4964&page=62
http://www.stetuskop.com/showthread.php?t=10037
http://www.stetuskop.com/showthread.php?t=4309
http://www.stetuskop.com/showthread.php?t=9306
Ateş olmayan yerden duman çıkar mı
tusdata ve veya uz.dr sami selçukbiricik in sponsoru olduğu drtus.com tus forumunda övünme ve güç gösterisi olarak anlatılan ösym den bilgi sızdırmalarını, ilişkilerini, bağlantılarını, görüşmelerini maddi güç ve fetö paralel yapı veya başka bir cemaat örgüt dava yapı bağlantısı olmadan nasıl yapılabileceği şayanı hayret bir konu olarak şüpheleri celbetmekte haklıdır tusdata ve veya sahibi uz.dr. sami selçukbiricik iddia edildigi gibi feto paralel fethullah gülen mensubu mudur iskenderpaşa hakyol mensubu mudur bilinmez ve böyle olsa da olmasa da özkaya özel hayatı kendi tercihidir bu kısmına saygı duyulmalı ancak 15 Temmuz olayları davası gazileri ve şehitlerini yaşamış bu ülkede ilişkiler ağı Ağacın Kurdu kitabındaki gibi rahatsız edici giriftlikte.. Bu arada ösym nin sınava başkasının yerine girdiği tespit edilen tus Dersanesi sahibi ifadesiyle bu kişinin kamu oyunun anladığı kişinin büyük ihtimalle uz Dr Sami selçukbiricik olduğu kanaati oluşuyor. Ösym nin ve uzman doktor sami selçuk biricik in de açıklama ve videolarında net bir aksi beyanı yok ..soruşturmaların akamete uğraması bu ortamda bu bağlantılarla ve tusdata dusdata maddi sponsorluğunda yayın yapan Drtus.com tus/dus/eus forum sitesinde ösym ve yök te tanıdıkları olduğu ve maddi gücü fazla olduğu icin ösym de yök te sağlık bakanlığında muhatap kabul ediliyor itibar görüyor beyanları zaten malumun ilanı beklenen bir durum . Geçmiş yıllardaki Konya Beyaz Kalem olayındaki gibi bundan çıkan, anlatılan veya kanaatimize göre anlatılmayandan hissedilen anlam tusdata hazırlık dersanesinin paralel yapi feto Fethullah Gülen cemaatine genç klinisyenler yapılanması içinde herkesten farklı özel ve çok fazla kontenjan ayırdığı ve iyilik yapmak icin ücretsiz aldığı kişisel verileri yasadışı kaydettiği yani fişleme yaptığı belgeleri videoları rezaleti..
ÖSYM kampanyaları ile bir yandan tusdata bir yandan STV ve zaman gazetesi bir yandan taraf gazetesi ile ÖSYM'nin şifre ve hatalı soru ve sınavlarla gündeme gelirken kpss, ve polis hakim avukat savcı sınavları yolsuzluğunun unutturulduğu gündemin ösym ciddiyetsizliğiyle yaptığı hatalı sorular üzerinden hak arıyor tarzı kampanyalarla her sınav döneminde ösym yolsuzluğu gündeminin değiştirilip kpss sınavı ve diğer sınav soru çalmalarının ve zaman aşımı türü örtbaslarin siyasette milletvekili Prof.Dr. ÖSYM ve YÖK ' teki kirli bağlantıları, telefon mail iletişim ve irtibatlı kişileri Dolar Euro Dinar Dirhem Afyon Esrar ne kullanıyorlarsa Ali Veli Halil Bilal İsa Musa Sema Esma Ayşe Fatma Fatih Burhan Nurhan Orhan Muharrem Mükerrem Naim Saim Rabia Safiye Nazife Hafize Binnur Zin Nur Rahmi Rahim adları her kimse kimdir bunlar bulunmalı ve hala ayıklanmadığı gerçeğinin örtüldüğü sürece . .
seffaf olmasi gereken kurumların kanser gibi hasta hastalıklı enfekte bir ilişki zinciri değil mi?
Her sınavda sorular alındı mı çalındı mi sızdı mi sızdırıldı mi kaygısı yersiz Mi?