4 Ekim 2024 Cuma

HIZLI OKUMA

                                                   HIZLI OKUMA (*)

 

                                                                                Recep Nas

 

     Bir dönem (1990'lı yıllar) hızlı okumaya merak sardı çok kişi. Öyle ki üst üste kitaplar yazıldı, kurslar açıldı.

     Tabii hızlı okuma, sessiz okuma için söz konusudur. Sesli okumaysa dinleyenlere yönelik, onlar tam ve doğru anlasın diye yapılan okumadır. Sesli okuma 'konuşur gibi' okumadır. Öyleyse sesli okumanın bir hız sınırı vardır. Olağan, doğal, etkili bir konuşmanın hızı kadardır sesli okumanın hızı. Bu da dakikada 125-175 sözcük kadardır (Taşer, 1980: 116).  Biri yalnızken de sesli okuyorsa bu kötü bir okumadır. Sesli okurken okuma işlemi daha dolambaçlı yollardan (ses telleri, dil, dudak, kulak) geçerek oluşur. Böylece dikkat daha fazla yöne kayar. O zaman da yavaş okunur, anlama da yeterince oluşmaz (Ruşen, 1993: 60).

     Sessiz okumada yalnızca göz ve zihin çalışır, ses organları devreden çıkar. Göz görür, beyin anlar. Bu okumada hem daha geniş alan görünür hem de dikkat sesli okumadaki gibi ayrıntılara  dağılmadığı için hızlı okunur, anlama düzeyi de yükselir. Sessiz okuma daha az yorucudur, dikkatin uzun süre yoğunlaşmasını sağlar.

   İçinizden okuyorsanız, dudaklarınız kıpırdıyorsa, sesiniz çıkmasa da sesli okuyorsunuz. Biz 'sessiz okuma' demişiz, ama doğrusu 'gözle okuma'dır. Gözle okuduğunuzda okuma hızı artıyor. Böylece zaman kazanılıyor. Bunun önkoşuluysa sözcükleri tanımak, anlamlarını kavramaktır.

      Sessiz okurken yazının parmakla izlenmesi yanlış sayılır, okumayı yavaşlatıyor diye. Baltaş (1989: 126) öyle düşünmüyor, parmak da hızlı deviniyorsa sorun olmaz, diyor.

     Sessiz okumada hız sınırı yok. Ne kadar hızlı okuyabiliyorsanız okuyun, yeter ki okuduğunuzu tam ve doğru anlayın.   

     Okurken göz satır üzerinde sıçrar, kaymaz. Bu sıçrama uzun (her sıçramada 4-5 sözcük) olursa okuma daha hızlı olur (Özsoy-akçamete, 1996: 101, Ruşen, 1993: 29) Hızlı okurken anlamı kavramak için gözün her harfi de değil, her sözcüğü bile görmesi gerekmez. Yineleyelim, iyi bir okumada sıçramalar uzun, dolayısıyla sıçrama sayısı az olur.   

    Okumanın amacı sözcükleri tek tek algılamak değildir, yazının bütününün anlamını kavramaktır. Gözün beyindeki bağlantı merkezi hızlı çalışır, beceriklidir de... Öyle ki harflerin ya da sözcüklerin yer yer eksik olduğu bir yazıyı bile eksikleri tamamlayıp yazının bütününü anlayabiliriz (Baran, 2008: 138).

   Zihnimizin bütünsel bir boyutu vardır, dolayısıyla bir bütün olarak düşünür (Adair, 2017: 8) Anlam aramak insanda doğuştan gelen bir eğilimdir, güçlü bir güdüdür. Ne yazık ki MEB 2005'te - hangi akıla hizmetse, bilimsel bir gerekçe bile gösterilmeden – 1936'dan beri uygulanan ilkokuma-yazma öğretiminin yöntemini (Çözümleme-Bireşim/Tümce) değiştirdi. 'Ses Temelli Tümce Yöntemi'ne geçildi, ilkokuma-yazmayı öğretmeye harflerden başlandı. Oysa harfler, heceler soyuttur, anlamsızdır. Çocuğa göre değil bu yöntem. Çocuklar harflere, hecelere takılıp hızlı okumaya geçmekte zorlanıyorlar. Çocuklar konuşmaya nasıl sözcüklerden, tümcelerden başlıyorlarsa okumaya da öyle başlamalıdırlar. Böyle olunca çocuklar – daha başlangıçta – doğru, hızlı, anlayarak okuyabilirler.  

      Aşağıdaki tümcelerde bazı harfler yazılmamıştır. Bakalım, okumayı aksatıyor mu? (Baran, 2008: 139):

     “Öğre meye  çalış ığınız  bilg lere  sev iyle  yak aşın. Da a  çok  sev iğimiz  ya a  öne li  say ığımız  şey eri  hatı lama  eğilimi deyiz.”  

 Hızlı okuyabilen – kimi harflerin yazılmadığı, birçok harfin de yerlerinin değiştirildiği - şu bölümceyi de takılmadan bir çırpıda okur.

     “ Bir İgnliz üvnsertsinede ypalın arşaıtramya gröe, kleimleirn hrfalreiinn hnagi srıdaa yzalıdkılraı ömneli dğeliimş. Öenlmi oaln brinci ve snonucnu hrfain yrenide omlsaımyış. Adarkai hfraliren srısaı kraışk  osla da ouknyuorumş. Çnükü kleimleir hraf hraf dğeil bri btüün oralark oykuorumuşz.”

     Göz her sıçramanın ardından duraklar, görme alanına giren sözcük öbeklerini beyne gönderir, sonra yeniden sıçrar (Ruşen, 1993: 84) “İnsan gözü her sabitleşmede [duraklamada] altı kelimeye kadar kaydedebildiği, hem de bir saniyede dört sabitleşme yapabildiği için okuma hızını dakikada bin kelimeye kadar çıkartmak mümkündür” (Baltaş, 1989: 124).John Kennedy dakikada 2 bin sözcük okurmuş (Özcan, 1988).

     Yavaş okursam daha iyi anlarım, diye düşünülebilir, ama yanlış. Sürücüler bilir, arabayı hızlı sürerken daha dikkatli olunur. Dikkat tek bir noktaya, yola yoğunlaşır. Hızlı okuyan da dikkatini yazı üzerine yoğunlaştırır, böylece anlama düzeyi de yükselir. Anlamanın yolu yavaş okumak olsaydı heceleyerek okuyanların daha iyi anlamaları gerekirdi (Ruşen, 1993: 42). Öğretmen Nurten Aylin “Hızlı okuyunca anlayamayacağıma inanıyordum”, diyor. ”Şimdi görüyorum ki anlama becerisi hızlı okumakla yüzde 80 dolayında artıyormuş” (Kondu, 2008: 217)

     Tek tek her sözcüğü anlamak için değil, bütünü anlamak için okunur. Sözcük sözcük okumak gözü yorar, okuma hızını düşürür,  anlamayı zorlaştırır. Zaman yitimine neden olur. Birçok sözcük tümcede dilbilgisinin gereği olarak bulunur, bunların anlam üzerinde etkisi sınırlıdır. Anlamı yakalamak için her sözcüğün okunması gerekmez. Tümcelerde anlam birkaç sözcük üzerinde toplanır, öbür sözcükler düzenli bir tümceyi oluşturmak için kullanılır: ve, gibi, ile, için... (Ruşen, 1993: 38 – Özsoy, akçamete 1996: 36, Özcan, 1988)

     Beyin, gözden daha hızlı çalışır, beyne tek tek gönderilen sözcükler az çok bir anlam oluşana kadar işlem görmez. Beyin, kendine ne kadar çok sözcük gönderilirse o ölçüde doğru ve tam anlar. Sözcükler için değil, sözcüklerin oluşturduğu düşünceler için okunmalıdır (Ruşen, 1993: 61)

     Özcan (1988) kimi sözcükleri atlamanın (okumamanın)  anlamaya engel olmayacağına ilişkin okuruna bir deneme yaptırıyor. Verdiği bölümce şu:

     “Sıcak bir ağustos gecesi saat 2 idi. Bej pardösülü bir adam Kumkapı'daki salaş bir meyhaneden yalpalayarak çıktı ve arabasına bindi. Araba kükreyerek Yeşilköy tarafına doğru firladı ve saatte 120 km. hızla yol almaya başladı. Trafik polisi bu çılgın, sarhoş sürücüyü, ancak bir başka arabaya çarpıp 6 kişiyi hastanelik ettikten sonra yakalayabildi.”

     Bu bölümcede 51 sözcük var. Soru şu: Bölümcedeki - aşağıda gösterildiğ gibi- sözcük sayısı 27'ye (yaklaşık yarı yarıya) düşürülürse, başka bir deyişle, 24 sözcük okunmazsa doğru ve tam anlamada  aksama olur mu?

     “Ağustos gecesi saat 2... adam Kumkapı'da...meyhaneden... çıktı... arabasına bindi... hızla yol almaya başladı. Trafik polisi... sarhoş sürücüyü... başka arabaya çarpıp 6 kişiyi hastanelik ettikten sonra yakalayabildi.” 

     Tamam, tam ve doğru anlamada önemsenecek bir aksama, eksilme olmadı, ama bölümcenin anlatım varsıllığı yitti, yazınsal değeri düştü.

     Woody Allen'ın kendisi kadar ünlü bir esprisi vardır: “Tolstoy'un Savaş ve Barış adlı romanını hızlı okuma tekniğiyle okudum. Olay galiba Rusya'da geçiyordu.” Günümüzde 'hızlı Okumak'tan çok, 'esnek okuma' deyimi yeğleniyor. Her yazının hızlı  okunması gerekmiyor, Hız, okurun amacına, metnin özelliğine göre değişir. Esnek okuyan, metnin içeriğine göre yer yer, bölümceden bölümceye okuma hızını değiştirir (Kondu, 2008: 145) Hızlı okuyan usta bir sürücü gibidir. Usta sürücü yolun durumuna göre hızını ayarlar, hızlı okuyucu da hızını yazının zorluk derecesine göre ayarlar (Baran, 2008: 180)

     Hızlı okuyan, hızının kölesi değildir, ama yavaş okuyan alışkanlığının kölesidir (Özsoy-Akçamete, 1996: 124)

      Ben Yaşar Kemal'in o güzelim, doyum olmaz doğa betimlemelerini, yavaşlar, döne döne okurum, her okuyuşta da ayrı bir tat alırım.

     “Güneş ilk olaraktan doğuyorcasına, ıslak, terü taze, dağların doruğunda açıldı. Bin bir koku güneyden, kuzeyden, doğadan, batıdan geldi. Büyük yaldızlı kelebekler, kırmızı, yeşil benekli, saydam kanatlı arılar, karıncalar, kurtlar, tilkiler, ayılar, böcekler, sansarlar, kirpiler, sarhoş oldular kokulardan, yollara, bellere saldırdılar, kartallar, şahinler, öteki yırtıcı kuşlar, güvercinler, sarıasmalar, ibibikler, üveyikler yalpalayarak çığlık çığlığa gökyüzüne kayarak, süzülerek, takla atarak, kendilerinden geçerek dolaştılar. Toprak, doğurganlığının en cömert günlerini gerinerek, mest olarak yaşıyordu.” (**)

       Ece Ayhan'ın Üç Gencin Kalbi başlıklı  şiirine bir kez okuyarak kanamam.  Bir gemici tanırım kalbini limanda bırakmış / Ya kaybolursa? / Ağlar çocukluğundaki gibi / Kalbini almaya gidecek hâlâ // Bir oğlan tanırım, derin yeşil gözlü / Gönlü güney denizlerinin dibi / Kalbi ise yerinde, birine vermeye gidecek / Bir gemi arar durur bulutlardan // Bir şair tanırım, onunki içler acısı / Kalbini asla vermemiş, çalmışlar / Kalbi eski bir efsanede saklı

 

 

                                           KAYNAKÇA

Adair. John (2017) Karar Verme ve Problem Çözme (Çev. Güneş Korkmaz) Ankara

     Pegem Akademi Yay.

Baltaş, Acar (1989) Öğrenme ve Sınavlarda Üstün Başarı İstanbul: Remzi Kitabevi

Baran, Ziya (2008) Hızlı Okuma 15. baskı İzmir: Bilgivizyon Yay.

Kondu, Cemal (2008) Anlayarak Hızlı Okuma ve Öğrenme 2. baskı İstanbul: Akis Kitap Yay.

Özcan, Mehmet (1988) “Çok Daha Süratli Okuyabilirsiniz” Ankara: TÜBİTAK Bilim ve Teknik

     dergisi Sayı: 278

Özsoy, Yahya – Akçamete, Gönül (1996) Hızlı Okuma Teknikleri Ankara: Ecem Yay.

Ruşen, Mustafa (1993) Hızlı Okuma İstanbul: Alfa Yay.

Taşer, Suat (1980) Örneklerle Konuşma Eğitimi İstanbul: Örgün Yay.

 

(**) https://oggito.com/icerikler/yasar-kemal-de-doga-ve-insan-emin-ozdemir/3340

 

 

(*)Bu yazı çinikitap dergisinde (Eylül-Ekim 2024 Sayı: 86) yayımlanmıştır. (38-39)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder