1 Şubat 2022 Salı

ÇOCUKLAR OKULU NEDEN SEVMEZ?

                           ÇOCUKLAR OKULU NEDEN SEVMEZ? (*)

                            RECEP NAS

 

     Cumhuriyet gazetesinde (Figen Atalay, 29.12.2021), İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) Yükseköğretim Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi'nce (YUAM) yapılan bir araştırmadan söz edildi. Araştırmanın sonucuna göre - İAÜ YUAM Müdürü Doç. Dr. Yılmaz Soysal'ın deyişiyle-öğrencilerin önemli bir bölümü okul için güzel şeyler söyleseler de üçte biri nefret edercesine okuldan hoşlanmıyor. Okulu 'bilgi merkezi' ya da 'öğrenmenin gerçekleştiği yer' olarak görenlerin sayısı da çok az. Öyle ki okul için 'cehennem', 'mutsuzluk ve üzüntü yeri', 'güvensiz ve korkunç yer', 'zaman kaybı', 'gereksiz yer', 'adaletsiz yer', 'ahır' gibi benzetmeleri kullananlar var. Kimi çocukların okula giderken ayaklarının geri geri gittiğini bilmeme karşın bu sonuçtan ötürü  yine de irkildim. 1782 öğrencinin üçte birinin okula bu olumsuz bakışını görmezlikten gelemeyiz. Demek ki bu çocuklar için okul çekici değil, tersine itici. Neden? Figen Atalay'ın (Cumhuriyet, 06.03.2014) başka bir haberine göre, öğrencilerin okulu sevmeme nedenlerinin bazıları şunlar: Sınavların bunaltıcılığı, sınıftaki aşırı gürültü, okulun sıkıcı olması, katı disiplin, okulun cezaevi gibi görülmesi...    

     Çocukların, kar yağarken "tatil yağıyor" diye sevindikleri, televizyonların da bu tatil haberini müjde gibi verdikleri sır değil. İlk izlenim, son izlenim de olabilir. Oktay Akbal da bundan söz ediyor: "Ta çocukluğumdan kalmış bir korkumdur eylül ayı. Okullar açıldı açılacak, dersler, sınıflar, öğrenciler, derken sınavlar... Taş bir yapı, soğuk bir sınıf... Zorla, isteksiz gittim hep okullara. İlk izlenimin verdiği burukluk geçip gitmedi bende."  

     Okul, ergonomi ilkeleri gözetilerek çocuğa göre kurulmalıdur. Başka bir deyişle, okul çocuğa uydurulmalı, çocuk okula değil.

     İyi bir öğretmenle iyi bir öğrenciyi yaratan sağlıklı öğretmen - öğrenci ilişkileridir, saygı, sevgi, anlayış, güven temelli ilişkiler...  İstanbul Çocukları Vakfı'nca yaklaşık 1,5 milyon öğrenciye 'en büyük düşleri' soruluyor. Çocukların en büyük düşü: Ailede ve okulda sevgi görmek (Cumhuriyet, 12.08.2002).  Sevgi alışveriş değil, verişalıştır. Seven öğretmen sevilir, bu sevgi çocuğun okula bakışına da yansır. Koşulsuz sevilen  çocuk işbirliğine, değişmeye, kendini geliştirmeye açık, yatkın olur. Demek ki öğretmen öğrenciyi, öğrenci öğretmeni sevip sayarsa disiplin sorunları en aza iner. Disiplin özünde sadece otorite değil, özgürlük de vardır.  Ne ödül ne ceza, ikisi de değil. Ceza da ödül de bağımlılık yapar, yan etkiler taşır. İkisine de alışılır, zamanla ikisi de etkisini yitirir. Etkili öğretmen güç kullanmayandır.

     İyi bir öğretmen iletişim kurma becerisi olan öğretmendir. Öğretme-öğrenme süreci bir iletişim sürecidir. Öğrenme etkili iletişim sonucunda oluşur çünkü. Öğretmen öğüt ve gözdağı vermek, yargılamak, suçlamak, alay etmek, ad takmak gibi iletişim engellerini kullanmaz, övmek yerine de yargı içermeyen geribildirim kullanır.

     Öğretmen empati kurup kendini öğrencinin yerine koyarsa, öğrenci bu öğretmeni kendine yakın duyumsuyor, seviyor, güvenilir buluyor. Öğretmenin empatik olma düzeyiyle öğrencinin okul başarısı arasında olumlu bir ilişki vardır.

     Gülmece katmak dersin ciddiyetini bozmaz, tersine renk katar, ilgiyi diri tutar, dikkati toplar, dersi çekici kılar, coşku yaratır. Duygular bulaşıcıdır. Coşku, merakın alevlenmiş halidir. Neşeyle, olumlu duygular eşliğinde öğrenilenler anlamlı, kalıcı olur. Belleği, duygular destekler. Derste etkinlik değiştirmenin yanı sıra anı, fıkra, öykücük anlatılabilir. Tabii bunlar konuyla bağlantılı olacak, yeri gelecek, taşı gediğine koyacaksın. Öğretmen güldürü öğesini tadıyla kullandıkça öğrenciler rahatlar, soluklanır, böylece verimli öğretme-öğrenme ortamı yaratılmış olur. 

     Öğrencilere "Türkiye'de çocuk olmak ne demektir?" diye sorulmuş (Figen Atalay, Cumhuriyet, 03.01.2012). İşte bir yanıt: "Eve geldiğinde annesine 'anne bugün de çok ödevim var' demektir." Çocuk ödevden nefret ederse öğrenmekten de nefret edebilir. Ödeve koşullandırılan çocuk, ödev verilmeyince çalışmayabilir. Kaldı ki küçük sınıflarda verilen ev ödeviyle okul başarısı arasında anlamlı bir bağıntı yok. Özgür Bolat'ın deyişiyle, öğretmen derste öyle bir merak uyandırmalı ki çocuk evde de öğrenmeyi sürdürmeli. Bu durumda okulda ödev verilmez, ama çocuk evde 'ödev' yapar.

     Öğretmen güler yüzlü, şakacı, neşeli, cana yakın, sevecen olmalıdır. Ama öğretmen mutsuz, mutsuz öğretmen mutlu öğrenci yetiştiremez.      

 

_________________________________________________

Bu yazı Cumhuriyet gazetesinde (22 Ocak 2022) yayımlanmışır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                                

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder