Son Ağaç Yanmadan... (**)
RECEP NAS
1950'li yıllarda İlkokuldayken bir şarkı söylerdik, Küçük Oduncular. Baltalar elimizde/uzun ip belimizde/Biz gideriz ormana hep ormana. Bu şarkı ormanı odunluk gibi algılatsa da, bir de kitabımızda Memet Emin Yurdakul'un Sakın Kesme başlıklı Yaş ağaca balta vuran el onmaz diye başlayan bir şiiri vardı. Ormanın yararlarını ezbere söylerdik. 1970'li yıllardaysa çocuklar Ağaç Bayramı şarkısıyla özlemlerini dile getiriyorlardı, Dağlar taşlar ağaç olacak/Yaz gelecek/Kış gelecek/ ülkemiz cennet kalacak. Tersi oldu, ağaçlık yerler dağ, taş oldu, ülkemiz de cehenneme döndü.
Çelik Gülersoy, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu başkanıyken, birileri ağaca bakınca odun görüyor, demişti. Şimdi ağaca da bakmadan altına bakıyorlar, altın var mı diye. Altında altın, para getirecek ne varsa ağacın ne önemi var, kes gitsin.
2B diye bilinen bir yasa (2012) çıkarıldı. Neymiş, orman özelliğini yitirmiş olan alanlar satılacakmış. Uzmanlara sorarsanız orman kendiliğinden özelliğini yitirmiyor. Yıldırım düşse bile çok geçmeden ilkin otsu bitkiler, çalılar, sonra da çam gibi kimi ağaç çeşitleri yeni ormanın oluşmasına öncülük ediyor. Doğa kendini yeniliyor, yeter ki gençleşme koşulları elverişli olan yanan alanlar korunsun, yerleşim yeri yapılmasın... Anayasada (md. 169) "Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir" dense de, ne acı ki yangınlar başlamışken (28 Temmuz 2021) çıkarılan bir yasayla ormanlık alanlarda yapılaşma yetkisi Kültür ve Turizm Bakanlığı'na verildi, 'kamu yararı' varmış da ondan. Bir orman köylüsü söyledi: Eskiden devlet ormanı bizden korurdu, şimdi biz ormanı devletten koruyoruz.
Toprak Dede (Hayrettin Karaca) "1945'ten bu yana hiçbir hükümet doğaya, ormana, toprağa hizmet etmedi, aksine tüketti" demişti. Yaşar Kemal bu sözü ormancılardan çok duymuş: Ormanları, orman yasaları bitirmiştir. (*)
Kestiğimizden fazlasını dikeceğiz, demekle olmuyor. Bir kez orman sadece ağaçlardan oluşmuyor. Yüz binlerce yılda oluşan, toprağıyla, börtü böceğiyle, hayvanlarıyla, bitkileriyle, suyuyla 'ekosistem' denilen bir evren o. Bileşenler zincirleme birbirine bağımlı.
Yaşar Kemal - 1950'li yıllarda- ormanlara zarar veren üç etkenden söz ediyor: Yangınlar, tarla açma, bir de keçiler... 1952'de bin 282 yangın olmuş. (*) Şimdiki yangınlar büyük, nedeni de küresel ısınma... Küresel ısınmanın nedeni de fosil yakıtlar. Dünya ormansızlaşıyor, ormansızlaşma da küresel ısınmayı artırıp iklim değişikliğini hızlandırıyor, biyolojik çeşitliliği azaltıyor. ABD'nin nüfusu dünya nüfusunun yüzde 4'ü ama dünyayı kirletmedeki payı yüzde 25. Böyleyken ABD kılını kıpırdatmıyor. Denir ya, kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser. Kapitalizm kazancına sınır tanımıyor, insanmış, doğaymış, umurunda değil. Kendisinden sonra tufan... Aziz Nesin çok söylerdi: Bu burjuvalar torunlarını da sevmiyorlar.
Ağaçtan söz edip de Atatürk'ü gönül borcuyla anmazsak olmaz. Atatürk, gelip geçerken gördükçe yanındakilere gösterip "Bu benim ağacım" dediği, yolun kenarındaki iğdeyi bir gün görmeyince, yolu genişletmek için kesildiğini de öğrenince çok üzülüyor, gözleri doluyor. Ağacın bir tek dalı bile kesilmesin diye Yalova'daki köşkü raylar üzerinde yürüten bir ağaçsever o. Türk Hava Kurumu'nu da Atatürk kurdu, ondan mı acaba bu kurum dışlandı, güçsüzleştirildi?
Doğa insansız yaşar, biz doğasız yaşayamayız. Amerika'nın Suquamish yerlilerinin şefi Seattle'ın sözü (1854) kulağımıza küpe olsun: Son balık tutulduğunda, son dere kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde 'beyaz adam' paranın yenmediğini anlayacak.
Astrofizikçi Hubert Reeves bizi uyarıyor: Doğayla savaşıyoruz, kazanırsak yitireceğiz.
(*) Kemal, Yaşar (1971) "Yanan Ormanlarda Elli Gün" Bu Diyar Baştan Başa İstanbul: Cem Yayınevi
(**) Bu yazı Cumhuriyet gazetesinde (9 Ağustos 2021) yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder