“SULHA DAVET” (*)
Savaşlar silahlanmayı, silahlanma da savaşları doğurup duruyor, silah üretimi durmuyor. Çünkü sömürme, egemen olma hırsı bitip tükenmiyor. Bu gidişle Albert Einstein’ın dediği gibi, III. Dünya Savaşı bilinmez ama IV.sü taşla sopayla yapılır. 821 milyon insan açken, her yıl 3 milyonu çocuk olmak üzere 9 milyon kişi açlıktan ölürken (2017), Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) verilerine göre, 2019’da dünyada askeri harcamaların tutarı 1,9 trilyon dolar. ABD gene başı çekiyor, 732 milyar dolar, tüm harcamaların % 38’i. Türkiye 20,4 milyar dolarla 16. sırada. İlk yedi sırada ABD, Çin, Hindistan, Rusya, Suudi Arabistan, Fransa, Almanya var. Askeri harcamaların % 62’si İlk beş ülkenin. ABD, Çin, Rusya. Fransa Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’nun sürekli üyeleri, bu ne yaman çelişkidir.
Savaş yoluyla halklar birbirine
kırdırılıyor, düşman ediliyor. Budunsal (etnik), mezhepsel kökenler öne
çıkarılıp halklar birbirine düşürülüyor. Oysa halklar kardeştir, birbiriyle
alıp veremedikleri yok, onlar emekçi, ezilen…
Bertolt Brecht’in ‘Gelen
Savaş’ başlıklı şiiri savaşın yıkımını çok güzel anlatıyor: Bu gelen savaş ilk değil/Çok savaş oldu bundan önce/Bittiği gün en son
savaş/Bir yanda yenilenler vardı gene/Bir yanda yenenler vardı/Yenilenlerin
yanında/Kırılıyordu halk açlıktan/Yenenlerin yanında/Halk açlıktan kırılıyordu.
Eski zamanlarda
bir kral bir ülkeyi ele geçirdikten sonra akıl hocasına şimdi ne yapacağını
soruyor. O da, baştakileri öldürürsen sonraki kuşaklar sana kin beslerler.
Sürgüne gönderirsen ya da hapse atarsan orda örgütlenip güçlenirler. En iyisi
aralarındaki çelişkileri, farklılıkları öne çıkarıp onları birbirine düşür.
Kendini de hakem olarak seçtir, diyor.
Dido Sotiriyu’nun ‘Benden
Selam Söyle Anadolu’ya” adlı romanından bir alıntı:
“Şevket tanımadın mı yoksa beni?
Ben, senin dostun… Ben, senin arkadaşın! Yıllarca birlikte gülüp birlikte
ağladık… Ne yapıyorsun Şevket? Ah Şevket, Şevket! Vahşi birer hayvan kesildik!
Karşılıklı hançerledik, paramparça ettik yüreğimizi! Durup dururken!
Ve sen… Kör Mehmet’in damadı. Hele sen! Niye öyle tiksinerek bakıyorsun
yüzüme? Öldürdüm, evet, seni öldürdüm, ne olmuş! Ve işte ağlıyorum… Sen de
öldürdün! Kardeşler, dostlar, hemşeriler… Koskoca bir kuşak durup dururken
katletti kendi kendini.
Bütün bu çekilen acı bir kötü rüya olsaydı ah! Ve yan yana, omuz omuza
verip yürüseydik tarlalara doğru yeniden! Saka kuşlarının türküsüyle
yürüyebilseydik! Ve her birimizin sevdiceği kendi kolunda, çiçeklere bürünmüş
kiraz bahçelerinden gülümseyerek çıkıp yan yana eğlenmek üzere şenlik
meydanlarının yolunu tutabilseydik!
Anayurduma selam söyle benden Kör Mehmet’in damadı! Benden selam söyle
Anadolu’ya. Toprağını kanla suladık diye garezlenmesin. Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların Allah bin belasını versin.”
İnsanlar oldum olası savaştılar mı, savaşlar hep mi vardı, hep de var
olacak mı? Hayır, savaş kaçınılmaz değil. Atalarımız savaşçıydı denmesi bir
aldatmacadır. Savaşın ne olduğunu bilmeyen ilksel (ilkel değil) topluluklara
rastlanmıştır. Savaş insanlığın kültür
evriminin belli bir noktasında ortaya çıkmıştır, belli koşulların ürünüdür. Bu
koşulların değişmesiyle insanlık savaşı başından atacaktır. (1) Homo Sapiens’in kıtlık dönemlerinde
acımasız davranışlar göstermesi, bizim de onların devamı olarak aynı
acımasızlığı göstereceğimiz anlamına gelmez. Kültür, en güçlü biyolojik
dürtünün bile üstesinden gelebilir.(2) Primatlarda da kışkırtıcı bir uyaran
olmazsa saldırganlık ortaya çıkmıyor. Saldırganlığı kışkırtan başlıca olaysa
‘dış müdahale’, bir yabancının girişi… Saldırganlık savunmaya yönelik bir
davranış. (3)
Barış bir kültür işidir. Kültürel etkiler,
genetik etkiler kadar önemlidir. Barış için, savaşları yaratan koşulları
ortadan kaldırmak, bunun içinse sömürüye, eşitsizliğe karşı savaşım vermek
gerekir.
Türkiye’nin yüz akı, dünyaca ünlü sosyal psikolog Muzaffer Şerif
Başoğlu’na göre de insan doğuştan bireyci, çatışmacı değil. Ne ki özel
mülkiyete dayalı bir toplum çatışmacı bireyler üretiyor. Onun için toplumda
ahlaksal çöküşü önlemek için eğitim tek başına yetmiyor. Dünyanın
sosyo-ekonomik yapısını değiştirmek gerekiyor. İnsanlar arasında uyumu
sağlayabilmek, düzenli, uyumlu bir toplumsal düzeni yaratmaya bağlı. (5)
Yahya
Galip, Atatürk’ü anlatıyor: “İnsanlara karşı içinde büyük bir saygı, büyük bir
sevgi ve merhamet vardı. Savaşı, insanlık bakımından incelerken büyük bir
üzüntüye kapılırdı. Bir gün ordumuzun İzmir’e girdiği güne ait anılarını
anlatıyordu, birden gözleri yaşardı. ‘Evet’ dedi. ‘Kısa bir zamanda Kahraman Türk
Ordusunun aldığı bu parlak sonuçtan memnun kaldığımı söylemem fazla olur. Fakat
bir insan olarak o kanlı manzaradan duyduğum iç sızlatıcı elemi size anlatamam.
Cephelerde cesetlerden ehramlar oluştuğunu gördüm.’ Sesi boğuldu. Gözlerindeki
acıyı kalın bir yaş tabakası örtmüştü.”
Atatürk onca yıl savaşmak zorunda kalmıştır, ama o Melih Cevdet Anday’ın
deyişiyle, savaşçı değil, bir aydınlanma öncüsüydü. Öyle ki, ”Ne yapıp edip şu
ya da bu nedenler için ulusu savaşa sürüklemek yanlısı değilim. Savaş zorunlu
ve yaşamsal olmalı. Gerçek kanım şudur: Ulusu savaşa götürünce vicdanımda ezinç
duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz.
Ama ulusun yaşamı tehlikeye maruz kalmayınca savaş bir cinayettir” diyen de o (16.03.1923).
Barışın yolunu da bize göstermiştir: “Eğer sürekli barış isteniyorsa halkların
durumunu iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın bütününün
gönenci, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya yurttaşlığı kıskançlık,
açgözlülük ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidir” (21.06.1935).
‘Sulha Davet’ başlıklı Azeri mahnısı (şarkı) vardır, ne zaman okusam
gözlerim dolar: Ana kelbim odlanır
[yanar]/Söz tüşende davadan/Bes[yeter] değil mi ey insanlar/Döküldü gan, ahtı
gan/Bes değil mi gara torpak/Su içti gözyaşından//Silahları yandırın/Arşa
çıksın tütsüsü/Her obada her bir evde/Ganat açsın sulh sözü/Yüzü gülsün
insanların/Bayram etsin yeryüzü.
Bizim de acılı türkülerimiz var:
Eledim eledim höllük eledim/Aynalı beşikte
yavrum bebek beledim/ Büyüttüm besledim asker eyledim/Gitti de gelmedi yavrum, buna
ne çare.
* * *
Yemen Yemen şanlı Yemen/Toprakları kanlı
Yemen/Ben Yemen’e dayanamam/Kör olsun beni gönderen/Yeşil Çadır yas mı
tutar/Tüfek mavzer pas mı tutar/Gidin sorun anneciğime/Benim için yas mı tutar?
* * *
Yemen bizim neyimize/Şivan düştü
köyümüze/Bak yavrular yetim kaldı/Güvenmeyin beyinize/Günden yanı soldu
m’ola/Yerden yanıuldu m’ola/Memed’imin ala gözün/Karıncalar oydu m’ola? (4)
Birleşmiş Milletler ‘Bilgelik Ödülü’ sahibi
Dadi Janki’nin sözü bu: “Dünyadaki savaşlar, düşmanlıklar insanın insanı ve
kendisini sevmesiyle ortadan kalkar. Bu da insanların kendi içindeki
değerlerini keşfetmesiyle olanaklıdır. İnsan, karşısındaki insana dil, din,
ırk, milliyet farkı gözetmeden sınırsız insan olarak bakmalıdır.”
Hintli Şair Sri Chinmoy Ghose’nin deyişiyle, sevginin gücü, güce olan
sevgiyi yendiğinde barışa kavuşacak dünya.
KAYNAKÇA
(1)Şenel, Adam (2004) “Tarihçesi, Psikolojisi,
Sosyolojisi, Felsefesi, İdeolojisi ve Teknolojisi ile Savaş” İstanbul: Bilim ve Gelecek dergisi Mart 2004
Sayı. 1
(2)Cumhuriyet Bilim Teknik Ağustos 2015
Sayı: 1481
(3)Yazgan, Yankı
(1991) “Saldırganlık İnsanın İçinde mi Var?” Cumhuriyet Bilim Teknik 09.02.1991 Sayı: 204
(4)Aydın, Erdoğan
(2006) “Savaşın Türkülerimizdeki Öyküsü”
Cumhuriyet, 25.11. 2006
(5) Çulfaz, Cavlı
(2020) “Muzaffer Şerif Başoğlu114 Yaşında” (yazı dizisi) Cumhuriyet,
29.07.2020
(*) Bu yazı ÇAĞDAŞ EĞİTİM KOOPERATİFİ’nin e- dergisi olan ÇAĞDAŞ BAKIŞ’ta
(Aralık 2020 Sayı: 37) yayımlanmıştır. (36-37)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder