BİZİM YUNUS: YUNUS EMRE (**)
Yunus Emre kimdir, nerelidir, nerde doğmuş, nasıl
yaşamış, nerde ölmüş, bilen yok. Kimliğini bilen yok, ama varlığını bilmeyen
yok. Onlarca mezarı var, üstünde adı da var, ama içinde kendisi yok. Kitapları
var, içlerinde adı var, ama kendi kitabı yok. Ete kemiğe büründüm/ Yunus oluban göründüm demiş, ardından da bu dünyadan gider olduk/kalanlara selam
olsun demiş gitmiş. Bir garip ölmüş
diyeler/üç gün sonra duyalar/soğuk suyla yuyalar demiş ya, belki ölümü üç
gün sonra bile duyulmamış, ölüsü soğuk suyla bile yuyulmamıştır. (1)
Ama
yaklaşık 800 yıldır halkın gönlünde, dilinde yaşayan, bütün dünya insanlarına ‘ayrık’
bakmayan, bizi Türkçenin gür ırmağında yuyan Anadolu kocasıdır, bizim
Yunus’umuzdur o.
Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmiyor, yaklaşık
olarak:1241-1323
Bugün
de anlayarak, özüne vararak, iletisini alımlayarak okuyoruz onu.(4) İlkin
yabancı sözcükleri Türkçeleştiriyor. Öyle ki ‘çeşm’ demiyor ‘göz’ diyor, ‘murg’
demiyor ‘kuş’ diyor, ‘guş’ demiyor, ‘kulak’ diyor. Onun kurduğu şiir dilini
göçebesi de köylüsü de anlamış.(2) Halkın gerçeğini de ülküsünü de
kendi çağının en atılgan, en savaşkan diliyle söylemiştir. Onun ‘dost’
kavramında halkın tüm özlemlerini bulur gibi oluruz. (1)
Arapça, Farsça bilmesine (2-3-6) karşın bu yaban dillere yüz
vermemiş, Türk halkının dilini yüceltmiş, yüksek duyguları, düşünceleri halkın
diliyle söylemiştir. Yunus Emre’nin dili tümüyle halkın dili değilse
de, halkın ağzından konuşmuş, halkı kendi ağzından konuşturmuştur.(1) Halk
şairi değil, halkın şairidir o. Dili, yerleşik bir kültürün dilidir, eğitim
görmüş bir Türkmen dili. Yazılı yazının (edebiyat) dilini halk diline
yaklaştırmak, halk diliyle zenginleştirmek için bilerek çaba harcamıştır.(2)Yunus
Emre’nin şiirlerinde yaratıcı yürekliliği görebiliyoruz. Bu yürekliliğiyle
Anadolu Türkçesinin yazın dili olmasını sağlamıştır.
Yunus Emre, Eyuboğlu’nun(1)deyişiyle “(…)
[D]ervişlikle şairliği, yani söyleme sanatını, özü söze çevirme gücünü,
düşünceyi elle tutulur gibi, gözle görülür gibi, kulakla duyulur gibi
somutlaştırma, duyulara sunma yeteneğini bir araya getirmiş bir insanoğlu ve
bir Türkmen kocası, bir Anadolu köylüsüdür.”
İki Yunus Emre’den söz edilebilir. Taptuk Tekkesi’ne katılmazdan önceki Yunus,
katıldıktan sonraki Yunus. İlki Molla Yunus, sonraki Derviş Yunus’tur. İkisinin
yazdıkları çelişiyor. Çünkü Yunus gerçek insanı, gerçek doğayı Taptuk
Tekkesi’ne vardıktan, tasavvuf yoluna girdikten sonra bulur.(2) Nasıl
değiştiğini, olgunlaştığını kendisi açıklıyor zaten.
Taptuk’un tapusunda/kul olduk kapusunda
Yunus miskin çiğ idik/piştik elhamdülillâh (5)
Aşağıdaki dörtlüklerin ikisi de Yunus Emre’nin:(5)
Andan cennete varam/cennette huriler görem
Huri ile gılmanı/bir bir koçasım [kucaklayasım] gelir
* * *
Uçmak [cennet] uçmağım dediğin/müminleri yiltediğin [kışkırttığın]
Bir ev ile birkaç huri/hevesim yok koçmak [kucaklamak] için
Dinci ve kinci kuşaklar yetiştirmek isteyenler
Yunus Emre’nin Yaradılanı
severiz/Yaradandan ötürü dizelerini gün geçmez seslendirirler ama Adımız miskindir bizim/Düşmanımız kindir
bizim/Biz kimseye kin tutmayız/Kamu âlem birdir bize dizelerini görmezden
gelirler.
‘Tatlı dil’ dediğimde ilkin Yunus Emre gelir benim aklıma.
Sözünü
bilen kişinin
Yüzünü
ağ [ak] ede bir söz
Sözü pişirip diyenin
İşini
sağ ede bir söz
Söz
ola kese savaşı
Söz
ola kestire başı
Söz
ola ağulu aşı
Balıla
yağ ede bir söz
Kişi bile söz demini
Demeye
sözün kemini
Bu
cihan cehennemini
Sekiz
uçmağ [cennet] ede bir söz
Yunus Emre softalara karşı çıkmış, bağnazlığı, körü körüne yazgıcılığı
reddetmiştir: Dervişlik dedikleri / Hırka
ile taç değil / Gönlünü derviş eden / Hırkaya muhtaç değil (6)
Öyle ki din
karşısındaki tutumu şaşılacak kadar laikçedir. “Yunus’ta dervişlik, ayağı
yerden kesilmeyen, yalancılar, yobazlar, sahte peygamberlerle savaşan bir
bilgeliktir, bir köşeye çekilip etliye sütlüye karışmayan bir uysallık,
uyduluk, neme lazımcılık değil.” (1)Tanrıyı sevgi, yücelik dolu bir
güç olarak tanır, tanıtır. Dogmaları, şeriatın katı kurallarını kırıcıdır. (2)
Yunus
Emre der hoca
Gerekirse bin var hacca
Hepisinden
iyice
Bir gönüle girmektir
*
* *
Müselmanlar zemane yatlu oldı
Halal yinmez haram kıymetlu oldı
Okunan Kuran’a kulak tutulmaz
Şeytanlar semirdi kuvvetlü oldı
* *
*
Bir gönül yıktınısa
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Yunus Emre, Tanrıyı
korku değil, sevgi kaynağı olarak görür. “Öyle bir sevgi ki, onun coşkusuna
düşenler, evreni, insanı, Tanrıyı bir ışık seli içinde birbiriyle kaynaşmış
görür. Bu büyük sevginin esrikliğinde, insanları birbirinden ayıran dinlerin,
tarikatların, inanışların, milliyet ve ırkların üstüne çıkar ve bütün insanları
eşit sayar.” (2) Ondandır ki UNESCO, doğumunun 750. yıl dönümü olan
1991’i ‘Yunus Emre Yılı’ ilan etmiştir.
Yunus Emre, içsel yönelimli bir
dindardır, hiçbir kara kaplı kitabın, hiçbir dogmanın kölesi olmamıştır.(1)
Bu dervişlik beratın
Okumadı müftüler
Onlar nerden bilecek
Bu bir gizli varlıktır
* *
Bana namaz kılmaz diyen
Ben kılarım namazımı
Kılarısam kılmazısam
Ol hak bilir niyazımı
* *
Hâk’tan artık kimse bilmez
Kâfir Müselman kimdürür
Ben kılarım namazımı
Hak geçirdiyse nazımı
Yunus Emre söz ustasıdır, söz kalabalığı yapmaz, az sözle çok şey
anlatır. Bir söylenceye göre, Mevlânâ’ya ‘Mesnevi’si için, “Uzun yazmışsın”
diyor, “ben olsaydım Ete kemiğe
büründüm/Yunus diye göründüm derdim.”(3) Mevlânâ da “Bunu
söyleyebilseydim, Mesnevi’yi yazmazdım” diyor. Dili, zanaatçının, köylünün,
esnafın, çobanın dolambaçsız, canlı, renkli dilidir.(1)
Az söz erin yüküdür
Çok söz hayvan yüküdür
Bilene bu söz yeter
Sende Güher [cevher] var ise
Yunus Emre insanseverdir, tüm insanları
kardeş sayar, kardeşçe sever.
Gelin tanışık olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz
* *
Çok cehd edip istedim
Yeri göğü aradım
Hiç mekânda bulmadım
Buldum insan içinde
* *
Sana ne sanırsan
Ayruğa da onu san
Dört kitabın manası
Budur eğer var ise
* *
Dünya benim rızkımdır
Halkı benim halkımdır
Yunus Emre yüreğini, düşüncesini ezenlere karşı ezilenlerden yana
koymuş, ezilen insanları zalimlerden korumaya çalışan dirençli bir derviştir.(1-4)
Gitti beyler mürveti
Binmişler birer atı
Yediği yoksul eti
İçtiği kan olusar
* *
Çalış kazan ye yedir
Bir gönül ele getir
Yüz kâbeden yeğrektir
Bir gönül ziyareti
* *
Beyler azdı malından
Bilmez yoksul halinden
Çıkmış rahmet gölünden
Nefs derdine dalmıştır
Yunus Emre dış ödül istemiyor, onun zaten uçmaktan [cennet] umusu
yok/Tamudan [cehennem] korkusu yok
Cennet cennet dedikleri/Birkaç köşkle
birkaç huri
İsteyene ver anları/Bana seni gerek seni (*)
Talat Sait Halman’ın deyişiyle, Yunus Emre, Doğunun, Batının ‘hümanist’
kavramlarını birleştirip bir ‘Türk hümanizması’nı yaratmış, bunu Anadolu
Türkçesiyle, şiirsel boyutlarıyla işleyerek Türk toplumuna, kültürüne armağan
etmiştir. O Türk şiirinde ilk kez Tanrıyı insanlaştıran, insanı Tanrılaştıran
bir ozandır.(1)
KAYNAKÇA
1.Eyuboğlu, Sabahattin (1981) Yunus Emre 6. Baskı İstanbul: Cem
Yayınevi
2.Başgöz, İlhan (1999) Yunus Emre I Dünya Klasikleri Dizisi (Cumhuriyet
gazetesinin
armağanıdır)
3.Yesirgil, Nevzat (1963) Yunus Emre 2. baskı İstanbul: Yeditepe
Yay.
4.Timuroğlu, Vecihi (2004) Yunus Emre Üzerine Bir Deneme Eskişehir:
Eskişehir Sanat
Derneği Yay. 1
5.Vakkasoğlu, Vehbi (2002) Yunus Emre İstanbul: Nesil Yay.
6.Bozkurt, Turan (2016) Sevgi ve Aşk Çağlayanı Yunus Emre İstanbul:
Halk Kitabevi
(*) Bu dörtlük, Türk edebiyatı adlı ders kitabına [Fırat Yayınları, 2012] konan
şiirin bütününden çıkarılmış, başka bir deyişle Yunus Emre sansürlenmiştir.
(**) Bu yazı ÇAĞDAŞ TÜRK DİLİ dergisinde (Eylül
2020 Sayı: 391) yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder