ORTAOKULLAR İÇİN VATANDAŞLIK BİLGİLERİ (*)
Recep
Nas (1)
İncelediğim kitap şu bölümlerden oluşmuştur: (2)
I. Bölüm
A. İnsan ve Toplum
B. Toplum Hayatını Düzenleyen Kurallar
II. Bölüm
A.
Aile
Topluluğu
B.
Ailede
Demokratik Hayat
III. Bölüm
A.
Eğitim
ve Öğretim
B.
Okulda
Demokratik Hayat
C.
Plan
ve Planlı Çalışma
IV. Bölüm
A.
Devlet
ve Devlet Şekilleri
B.
Ülke
(Vatan)
V. Bölüm
A. Demokrasi Nedir?
B. Demokrasinin Tarihçesi
C. Bugünkü Demokrasi Anlayışı
VI: Bölüm
A.
Anayasamız
B.
Devletin
Yasama Görevi
C.
Devletin
Yürütme Görevi
D.
Devletin
Yargı Görevi
VII. Bölüm
Hürriyetçi Demokraside Temel Hak ve Ödevlerimiz
A.
Genel
Hükümler
B.
Kişinin
Hak ve Ödevleri
C.
Sosyal
ve Ekonomik Haklar
D.
Siyasi
Haklar ve Ödevler
E.
Olağanüstü
Yönetim Usulleri
F.
Vatan
Hizmeti
G.
Vergi
Ödevimiz
_______________________________
(1)
Uludağ
Üniversitesi Eğitim Yüksekokulu Öğretim Görevlisi
(2)
Alt
başlıklar yazılmamıştır.
VIII. Bölüm
A.
Trafik
Teşkilatı
B.
Trafik
Kuralları
C.
Trafik
Kazaları
IX. Bölüm
Yurtta Sulh, Cihanda Sulh
A.
Barışın
Önemi
B. Milletlerarası
Barışın Sağlanması
Program
“Ortaokul Vatandaşlık Bilgileri Programı” 29.7.1985 gün ve 2193 sayılı
MEB Tebliğler Dergisi’nde yayımlanmıştır.
Öncelikle bu programın eleştirisini yapalım.
Bir eğitim programının başlıca öğeleri şunlardır:
1. Hedefler
2. İçerik
3. Eğitim Durumları (eğitim süreçleri)
4. Değerlendirme (sınama) Etkinlikleri
Bu programda hedefler ve içerik var. Ama eğitim durumlarıyla
değerlendirme etkinliklerine yer verilmemiştir. Kuşkusuz ki, bu çok büyük bir
eksikliktir, program geliştirme açısından bağışlanmayacak bir durumdur. Böyle
önemli eksiklikler olunca da, bu, bir eğitim programı olmaktan öte ‘konular
listesi’ durumundadır.
Eğitim durumu, belli bir süre içinde bireyi etkileme gücündeki dış
koşullardır. Başka bir deyişle, eğitim durumu, öğrencilerde istendik davranış
oluşturmak için düzenlenen uyarıcıların tümüdür. (3) Öğrencinin
eğitildiği (istendik davranışların kazanıldığı) bir süreç olarak eğitim durumu
programın önemli bir öğesidir. Sınama durumları da öyle, değerlendirmesiz bir
eğitim etkinliği düşünülemez.
“Ortaokul Vatandaşlık Bilgileri Programı”nda ‘amaçlar’ başlığı altında
on maddede sıralanan uzun tümceler program geliştirme açısından ‘hedef’ değil,
öğretmenin görevleridir. Hedef, öğrencilerin ya da öğretmenlerin değil, belli
öğrenme etkinliklerinin olmalıdır. Onun için öğretmenin görevi hedef olarak
yazılmaz. Bu hedeflere ulaşacak olan öğrenci olduğuna göre, hedefler ‘öğrenci
davranışına dönük’ olarak yazılmalıdır. Kazandırmak, geliştirmek, sağlamak gibi
sözcükler öğretmenin görevini belirtmektedir. Oysa hedef, yalnızca öğrenme
ürününü anlatmalı; bilişsel, duyuşsal, devimsel alanlardan birinin basamağıyla
ilgili olmalıdır. Hedef, kendisin ulaşması için öğrencinin hangi yaşantılardan
geçirileceğine, nasıl değerlendirme yapılacağına ilişkin ipuçları verecek
biçimde açık seçik olmalıdır. Sözü edilen programın ‘amaç’ tümcelerinde bu
niteliklerin hiçbiri yok.
Ayrıca, hedefler davranışa dönüştürülmelidir. Bireyin bilgi, güç,
beceri, yetenek, alışkanlık, tutum, ilgi vb. gibi özelikler geliştirip
geliştirmediği davranışlara bakılarak yoklanır. Böylece gözlenebilir ya da
ölçülebilir davranışlara dönüştürülen hedeflerin nasıl ve ne yolla
gerçekleştirileceği, hangi yaşantıların planlanacağı açıklık, belirginlik
kazanır. Hedeflerin oluşturacağı davranışlar belirlenmeden ölçme aracı
hazırlanamaz. Değerlendirme işleminin yapılabilmesi için hedeflerin
davranışlara dönüştürülmesi gerekir.
Sekizinci hedefi ele alalım: “Demokratik
zihniyetin hâkim olduğu bir atmosfer içinde kendi kendilerini yönetmelerine,
okul içinde ve dışında sorumluluk yüklenmelerine imkân ve fırsat sağlayarak
öğrencilerin demokrasiyi bizzat yaşayan, uygulayan kişiler olarak yetişmesini
sağlamak” Bu hedef, çağdaş bir içerikle kenetli olması bakımından güzel…
Ama bu hedefe götürücü eğitim durumları oluşturulamayınca, öğrenciler eğitimsel
yaşantılardan geçirilemeyince boşlukta kalır hedef, gerçekleşmez. Yazık ki
bugün de olan budur.
İçerik
Programın açıklamalarında, bu dersin ‘bilgi
kazandıran bir ders olmaktan çok, öğrencilere belli düşünce ve davranışlar
kazandırmayı hedeflediği’ belirtilmesine karşın, bu şişirilmiş içerikle
çocukların beyinlerine kuru bilgiler yığılabilir ancak. Öyle ki, kitapta devlet
şekillerinden tutun da siyasal örgütlenmeye, askerlik yoklamalarına, vergi
çeşitlerine, Anayasa Mahkemesi üyelerinin kaç yaşında emekli olduklarına, il ve
ilçe trafik kurullarının görevlerine kadar değişik konulara en ince
ayrıntılarıyla madde madde yer verilmiştir.
Kullanılmayan bilgi yüktür. 13-14
yaşlarında olan ortaokul öğrencisi bunca bilgiyi nerede, nasıl kullanacaktır?
Kullanılmayan bilgi unutulur gider. Çocuk bilgiyi özümsemeli, kendine mal
etmelidir. Günümüzde öyle bilgi birikimi var ki, bunların hangisi öğrencilere
verilecek? Bu bilgi birikiminden en gerekliler seçilse bile, yine de bunları
öğrencinin belleğine yığmak gerekmez. Çünkü günümüzde bu bilgileri depolayacak,
saklayacak birçok araç geliştirilmiştir. Basılı kaynaklar, plaklar, kasetler,
disketler vb. Kaldı ki bilgiler zamanla eskir, değişir. Mutlak bilgi yoktur,
bilimsel bilgi görelidir. Öyleyse çocuk bilgi hamalı olacağına, ilgisi yönünde,
gereksinme duyduğu zaman hangi bilgiyi nerden, nasıl elde edeceğini öğrenmeli,
kısaca, öğrenmeyi öğrenmelidir. Ertürk’ün dediği gibi, “ürün olarak bilim,
süreç olarak bilime göre daha çok değişime uğramaktadır. Onun için bilimin
içeriği yerine, yöntemine önem vermek gerekmektedir.” (3)
Eğitim durumları hem tatmin edici olmalı hem
de öğrenci düzeyine uygun olmalıdır. Öğrencinin gücünün altında ya da çok üstünde
olan eğitim durumları geçerli öğrenme yaşantı sağlamaz, sonuçta istenilen
davranış da oluşmaz.
İçerik, olguların, olayların ezberlenmesi için ansiklopedik olarak bir
araya getirilmesi değil; yaşam alanlarının anlam taşıyan bölümlerinin etkin bir
çabayla düzenlenmesidir. Yukarda da değinildiği gibi, bir öğretim programına
insanoğlunun/kızının bugüne kadar geliştirdiği içeriğin tümünü koymak
olanaksızdır. Öyleyse içerik seçimine ilişkin şu ölçütlere uymak gerekir: (4)
1.
Toplumsal Yarar
Çocukların ulusal kalkınmaya katkıda bulunacak biçimde eğitilmeleri için
neleri öğrenmeleri, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabilmek için nelerle
donanmaları gerekir?
2.
Bireysel Yarar
Bireyin
gelişimine katkıda bulunabilmesi için içeriğin nasıl oluşturulması gerekir?
3. Öğrenme
İçerik,
öğrenciler için anlamlı mıdır? İlgilerine, gereksinmelerine uygun mudur?
Öğrenciler, bu ölçütlere göre düzenlenmemiş
olan içeriği anlamadan, özümsemeden ezberlemek zorunda kalırlar. Sözgelimi
öğretmen, askere çağrılma işlemi nasıl yapılır, diye bir soru sorsa, öğrenci
şunları söylemek ya da yazmak zorundadır: “Askerlik
şubeleri, toplanması gerekenlerin listesini yapar, altına da hangi gün şubede
bulunmaları gerektiğini de yazar. Listeleri en büyük mülki amire gönderir.
Mülki amir listeleri jandarma ve polis vasıtası ile mahalle ve köy muhtarlarına
gönderir. Listenin biri ilgili muhtarlıkça imzalanıp
(3)
Selahattin
Ertürk, Eğitimde ‘Program’ Geliştirme,
1984 Yelkentepe Yay.
(4)
Fatma
Varış, Eğitimde Program Geliştirme,1988
AÜEBF Yay. (155-157)
mühürlendikten
sonra askerlik şubesine geri verilir.”(s. 170) Henüz askerlik çağına
gelmemiş çocuklar için bu bilgiler onlarda
derse karşı soğukluk yaratmaktan başka ne işe
yarar? Üstelik öğrenciler lise son sınıfta
Milli Güvenlik dersi göreceklerdir.
Yazarların da belirttikleri gibi “ayrı bir dersin konusuna girmekle
beraber” din ve din kurallarına bol bol yer verilmiştir. (s. 22)
Şöyle:
“Yalan din kurallarına göre de haramdır.” (s. 16)
“ Güzel ahlaklı ve temiz vicdanlı bir insana yakışır biçimde hareket
etmek, dinin de istediği ve değer verdiği bir davranış biçimidir.” (s. 27)
“Aklı başında herkes,
hırsızlığı, rüşvet almanın ve vermenin kötülüğünü, ahlaka ve dine olduğu kadar
hukuka da aykırı olduğunu bilir.” (s. 45)
Devlet tanımı dinsel açıdan da yapılmıştır: “Dini açıdan devlet, Allah’ın insanların hayrına meydana getirdiği
teşkilattır.” (s. 72)
Bu kitapta din kuralları, laiklik ilkesine aykırı olarak toplum yaşamını
düzenleyen kurallar içinde sayılmakta, “insanoğlu,
sonuç olarak ne evrenin ne de evrendeki bir varlığın kendiliğinden olamayacağına,
evreni yaratan ve yöneten üstün bir yaratıcının varlığına inanmıştır. (…) Bir
dine inanan ve onun icaplarını yerine getiren kişi kalbini kötülüklerden, kin
ve nefretten arındırır; sevgi, iyilik gibi güzel duygularla doldurur”
denilmektedir. Belli ki, bu sözleri okuyan çocuk dinsel bir zorlamayla karşı
karşıya getirilmektedir. Örnek olarak da,
“Kamu âlem birdir bize”, “Çok aradım bulamadım/Buldum insan içinde”
diyen yüreği insan sevgisiyle çarpan Yunus Emre’ye sığınılmakta, “Allah
sevgisiyle dolu bir Yunus Emre’den ne ahlaka ne de hukuka aykırı bir davranış
bekleyemeyiz” denilmektedir. Gerçi yazarlar, her bireyin bir Yunus Emre
olmasını düşünmüyorlar, ama “imanlı olan ve dinin icaplarını elinden geldiğince
yerine getirmeye çalışan herkesin bu kaynaktan karınca kararınca nasibini
aldığını veya alabileceğini pekâlâ” düşünebiliyorlar. (s. 22) Bin dereden su getirilerek çocuğa verilmek
istenen ileti şudur: Ancak dindar olan ahlaklı olur.
İlginçtir, kitapta dinsel kurallar hep övülürken, “İslami aile tipi”
eleştirilmekte; bu aile tipinde kadın-erkek eşitliği olmadığı, erkeğin dört
kadınla evlenebildiği ve tek yönlü kararla eşini boşayabildiği belirtilmektedir.
Evlenme, boşanma ve miras kurallarının “dini esaslar”a göre yürütülmesi olumsuz
bir olgu olarak vurgulanmaktadır. (s. 31)
Bir araştırmadan söz edilmekte, ama kaynak gösterilmemektedir. (s. 33)
Çocukların rapor yazarken yararlandıkları kaynakları yazmaları gerektiğine
göre, okudukları kitabın bu konuda örneklik etmesi beklenir.
1988 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul edilen Çocuk
Hakları Sözleşmesi’nin 1. Maddesine göre 18 yaşına kadar her insan çocuk
sayılır. Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 9. İlkesine göre de çocuk uygun
bir yaşa gelmeden çalıştırılmamalıdır. Oysa bu kitabın yazarlarına göre, “simit
satarak, ayakkabı boyayarak çalışmak ayıp değil, tam tersine takdire değer bir
harekettir.” Ayrıca yazarların ‘alışkanlıkları’ gereğince bu konu da hemen dine
dayandırılmakta. “çalışmak ibadetten sayılır” denilmektedir. (s. 38)
“(…) Bir milletin hür ve bağımsız olmaması, o milletin fertleri için
yeterince aşağılayıcı, alçaltıcı bir durumdur, bir kara lekedir” denilmekte,
ama son yıllarda söylenmeye başlanan ‘karşılıklı bağımlılık’ deyimi, İMF’nin
Türkiye’ye dönük işlevi tartışmaya açılmamaktadır. (s. 44) Öğrencileri “milli
konularda hassas” olarak yetiştirmek istiyorsak, bağımsızlığı yalnızca siyasal
bağımsızlık olarak algılamamalı, Atatürk’ün belirttiği gibi ‘tam bağımsız’lıktan
söz edilmeli, özellikle Yurttaşlık Bilgisi dersinde yurda ilişkin gelişen
olaylar sınıfta tartışılmalıdır. Daha doğru bir deyişle, konular yaşamdan alınmalı,
sonuçları yaşama bağlanmalıdır.
“1961 Anayasası, toplumda büyük değişmeler
sebebiyle ortaya çıkan olaylara cevap veremeyecek bir duruma gelmişti. Kısaca,
toplum için yeterli olmaktan uzak duruma düşmüştü.” 1961 Anayasası’nın rafa
kaldırılıp, 1982 Anayasası’nın hazırlanma gerekçesi böyle belirtiliyor kitapta.
(s. 105) Oysa 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlük, tanıdığı toplumsal haklar
halkımıza çok görülmüş, yaşama geçirilmeyip kâğıt üzerinde bırakılmış, sonunda
kâğıt üzerinden de silinmiştir.
1970’lerin başlarında zamanın bir devlet yetkilisi, 1961 Anayasası’nın
yarattığı özgürlük ortamından yakınarak “toplumsal gelişme, ekonomik gelişmeyi
aştı, bunun durdurulması gerekir” diyebilmiştir. Yukardaki alıntıda belirtilen
‘büyük değişmeler’, bunların yol açtığı ‘olaylar’ nelerdir? Bunlara açıklık
getirilmemiştir. 1961 Anayasası, “toplum için yeterli olmaktan uzak duruma
düşmüş”müş, getirdiği sınırsız düşünce özgürlüğü nedeniyle mi? “Ortaya çıkan
olaylar”dan kastedilen şiddet olaylarıysa, Soysal’ın dediği gibi “1961
Anayasası’nın hiçbir yerinde şiddet olaylarına cevap veren herhangi bir hükme
rastlanamaz.” (5)
Kitapta temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında devletin gücü
vurgulanırken, - 1982 Anayasası’nın 49. Maddesinde “Devlet (…) işsizliği
önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli tedbirleri alır”
denmesine karşın – devletin, toplumsal ve ekonomik hakların hepsini yerine
getiremeyebileceği, bu hakların yerine getirilmemesinden ötürü de hiç kimseye
karşı borçlu olmayacağı, işsizlere iş sağlayamazsa sorumlu tutulamayacağı
belirtilmektedir. (s.161) Kısacası, temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında devlet güçlü gösterilirken, bunların sağlanmasında güçsüz,
sorumsuz gösterilmektedir.
Trafik kazalarının nedenleri sıralanırken, asıl nedenin yanlış ulaşım
politikası, karayolu taşımacılığına ağırlık verilmesi olduğu göz ardı
edilmekte, bu uygulamanın nedenleri tartışılmamaktadır. Türkiye’de toplu yük
taşımacılığının % 79’u karayoluyla yapılmaktadır. Bu oran Avrupa ülkelerinde %
26’dır (6)
Görsel Düzen
Baskı kötü, kullanılan kâğıt niteliksiz. Yalnızca dört fotoğraf var,
bunların baskıları da kötü. Tek harita var, o da anlaşılırlıktan yoksun. Oysa
ünitelerin resim, fotoğraf, grafik, karikatür gibi görsel öğelerle beslenmesi;
bunların, konunun anlaşılmasına yardımcı olacak, içeriğin anlamını
destekleyecek biçimde kullanılması gerekir.
Ders kitabı sevimli, albenili, çekici, okumaya özendirici olmalıdır.
Bunun için masraftan kaçınmamak gerekir. Bu kitapta bu özellikler yok.
Yöntem
Her bölümün başına ‘Hazırlık Çalışmaları’ başlığı altında sorular
konmuş. Bu soruların, bilgi kazandırmak yerine, üniteye ilgi çekmeye,
ısındırmaya, çocukların meraklarını kamçılamaya dönük; gözlemlemeye,
incelemeye, okumaya yönlendirici olması gerekir.
Kitaptaki ‘hazırlık soruları’na bu özellikler yeterince yansımamıştır.
Kitapta hiç okuma parçası yok, olmalıydı. Çağdaş yazarlara ilişkin özgün
okuma parçaları kitaba renk katar, öğrencinin ilişini çeker, anlayarak
öğrenmeye yardımcı olur. Dahası, çocuğun çağdaş bakış açısı, dil becerisi,
okuma alışkanlığı kazanmasında önemli bir etkendir okuma parçaları…
“UNESCO nasıl bir kuruluştur?” gibi genel,
“Güvenlik Konseyi kaç üyeden meydana gelmiştir?” gibi ezbere dönük sorular,
değerlendirme soruları… 4., 5., 7. bölümlerin sonunda değerlendirme soruları
yok. Bu, bu kitabın nasıl özen gösterilmeden, çalakalem yazıldığının
göstergesidir.
(5)
Mümtaz
Soysal, Anayasanın Anlamı, Gerçek
Yayınevi, 1977, İstanbul
(6)
Oktay
Ekinci, “Neden: Karayolu Taşımacılığı” Cumhuriyet
gazetesinin Bilim ve Teknik eki 27 04. 1991
Çocukları okumaya karşı isteklendirmek, konuya ilişkin kaynakları
göstermek için bölümlerin sonunda kaynaklar yazılmalıydı, yazılmamış. Hoş,
kitabın sonunda da kaynakça yok.
Kullanılan Dil
Kitaptaki anlatım yavan, kuru, tekdüze. Sürükleyici, akıcı değil.
Hürriyet, alternatif, millet, fert,
beyan, seviye, kanun gibi Türkçe karşılığı olan birçok sözcük kullanılmıştır.
Oysa her ders çocuğa dil bilinci verme açısından sorumludur, bu ders de… Akit,
rücu gibi artık kullanılmayan sözcükler de var kitapta.
Kitabın sonuna ‘sözlük’
eklenmiştir.
Sonuç
Sorgulayan, araştıran, bağımsız ve
eleştirel gücü gelişmiş, çevresine ve olaylara eleştirel gözle bakan, sağlam
kişilikli, okuyan, yurttaş olabilmiş bireyler mi yetiştireceğiz, yoksa evet
efendimci, boynu eğik, söylenenleri, yazılanları eleştirel süzgeçten geçirmeden
kabullenen, ezik, suskun kişiler mi yetiştireceğiz? Atatürk’ü yaptıklarıyla,
yazdıklarıyla, söyledikleriyle bir bütünlük içinde anlayabiliyorsak, elbette
birinci anlayışı benimsemeliyiz. Önce birey yetiştirelim, sonra yurttaş… İyi
bir birey iyi bir yurttaş olur zaten.
Yurttaşlık bilgisi yaşanılarak öğrenilir, yalnızca kitaptan değil. Bu
kitap ‘kitabi’dir. Öğrenilenler bilgi düzeyinde kalmamalı, uygulama düzeyine
çıkarılmalıdır. Çocuklara bu kitaptaki gibi bilgiler yüklendikçe, onlardan
uygarca davranışlar bekleyemeyiz.
İncelenen Ders Kitabı:
Ortaokullar
İçin Vatandaşlık Bilgileri Prof. Dr. Kemal Dal, Orhan Çakıroğlu, Ali İhsan
Yazgan Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1987
(*)
Bu
yazı TÜRKİYE’NİN DERS KİTAPLARI/Ortaöğretim
Ders Kitaplarına Eleştirel Bir Yaklaşım (1991)adlı ortak kitapta yayımlanmıştır. Yay. Haz. Şeyda Ozil- Nilüfer Tapan İstanbul:
Cem Yayınevi-Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Yayınları: 5 (215-225)