Benim
Cumhuriyet’im (*)
Recep Nas
İlkokul 5. sınıftaydık, yıl 1956. Talihliydik, köyümüzden tren
geçiyordu. Trenden, durduğu sürece gazete satılıyordu. Öğretmenimiz istedi, biz
de her gün sırayla gazete alırdık. İlköğretmen okulunda son sınıftayken de
birkaç arkadaş ortaklaşa gazete alırdık. Alışmıştım artık, dokuz yıl köy
öğretmenliği yaptım, gazetesiz kalmadım. Ordu-Ulubey İlçesi Dikenlice
Köyündeyken Ankara’dan sürdürümcü olmuştum, haftada bir postayla gelirdi.
Ne ki 1966’ya kadar okuduğum başka gazetelerdi. Cumhuriyet gazetesi bana
ağır gelir diyordum. Enine boyuna inceleyip de mi böyle bir yargıya ulaştım,
çevremdekilerin önyargılarının bana yansıması mıydı bu, kestiremiyorum. Öbür
gazeteler doyurmamaya, yavan gelmeye başlayınca sonunda gazeteme kavuştum, bir
daha da bırakmadım. Demek ki Cumhuriyet okuru olmak kolay bir iş değilmiş, bunun
için belli bir olgunluğa erişmem gerekiyormuş.
Ama iki kez kısa sürelerle almadım, okumadım. Biri, - ‘12 Mart’ sonra-
1971’de İlhan Selçuk tutuklanmış, Nadir Nadi gazeteden ayrılmış, öbür
değerli yazarlar da uzaklaştırılmışlardı. Atatürkçü, laik, Cumhuriyetçi,
demokrasiden ve emekten yana olan çizgiden de saptırılınca birçok okur gibi ben
de gazetemden-zor gelse de- ayrıldım. 1991-1992’de gene yönetim değişmiş,
yazarlar ayrılmıştı, gazetemin içi boşalmıştı. Alamazdım, okunacak bir şey de
yoktu zaten. Ayrılmak kolay mı, gazete satıcısına her gidişimde uzaktan,
karmaşık duygular içinde bakıyordum, gazetem orda, ama dokunmak bile bana
yasak. Yasağı koyan benim. İlhan Selçuk
yok, Uğur Mumcu yok, değerli
yazarların hiçbiri yok. Alamam, onlara saygısızlık edemem, kendime de…
Bir gün gene gazeteme uzaktan melül mahzun bakıyordum. O ne, İlhan Selçuk’un fotoğrafını gördüm,
apaydınlık yüzünü. Sımsıcak gülümsüyordu bana. Gördüm mü, düşledim mi,
inanamadım. Elim titreye titreye gazeteme dokundum, doğruymuş. Aldım, bağrıma
bastım, koştum eve. Kolay ağlayamayan ben sevinç gözyaşları dökerek İlhan Selçuk’a uzunca bir telgraf yazıp
gönderdim. Posta görevlisi telgrafı siyasal içerikli bulmuş olacak ki
imzalamamı istedi.
1970’li yıllardı, gazetede
fotoğraf az olurdu, kimileyin hiç olmazdı. Köyümdeydim, namazında niyazında
olan, ama siyasal İslamcı olmayan, Atatürk’ü de çok seven annem bir gün gazetemi
eline aldı, evirdi, çevirdi, şöyle dedi:” Ne güzel gazete bu, bunun üzerinde
namaz kılınır.”
Yılını anımsamıyorum, bir gün büfeden
gazetemi alıp belediye otobüsüne bindim, okumaya başladım. Duyuru vardı, meğer
o gün zam gelmiş. Ama ben önceki parayı vermiştim, satıcı da uyarmadı beni.
Akşam dönünce büfeye gidip farkı ödedim. Ama kafama bir soru takıldı, sordum: “Herkes
benim gibi kalan parayı getiriyor mu?” Yanıt beni mutlandırdı, onurlandırdı: “ Cumhuriyet okurları getiriyor.”
2. sayfanın (Olaylar ve Görüşler) yeniden açılmasına çok sevindim. Bu
sayfa Cuma günleri Melih Cevdet Anday’ın,
Pazar günleri de Hıfzı Veldet
Velidedeoğlu’nundu. Üzerlerine yıldızlar yağmıştır.
Cumhuriyet gazetesi mezun olunmayan bir üniversitedir. Benim de mezun
olmaya hiç niyetim yok.
(*) Bu yazı Cumhuriyet gazetesinde (02 Mart 2019) yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder