29 Mart 2018 Perşembe

DİL DEVRİMİNİN 75. YILI


DİL DEVRİMİNİN 75. YILI  (*)





                                                                                                            Recep Nas



                      

              

           Bir yaz günü, 12 temmuz 1932. Bugün, adı sonradan Türk Dil Kurumu olan Türk Dili Tetkik Cemiyeti  kuruldu. Bundan iki buçuk ay sonra da (26 Eylül 1932) 1. Dil Kurultayı toplandı. Onun için ‘Dil Bayramı’ 26 Eylülde kutlanıyor.



          Fazıl Hüsnü Dağlarca’ nın ‘ses bayrağım’ dediği, Yahya Kemal Beyatlı’ nın ‘ağzımdaki anamın ak sütü’ diye adlandırdığı, Ruşen Eşref Ünaydın’ ın ‘ Yerine göre kılıçtan keskin, çelikten sert, kayadan sarp, boradan hızlı, bürümcekten ince, kelebekten uçucu, çiçekten renkli, kokudan tatlı, altından parlak, sudan duru…’ Türkçe diye tanımladığı diller güzeli Türkçemizin gelişmesine engel olundu, hem de yüzyıllarca yıl. Bu, aydın sanılan kişilerce yapıldı üstelik. Ama “Türk iti şehre gelicek Farisice ürür” diyen halkımız anadilinden, Türkçesinden caymadı, yaşattı onu.



           Bakın Âşık Paşa (14.yy.) nasıl yakınıyor, içini döküyor içtenlikle.

           Türk diline kimesne bakmaz idi

          Türklere hergiz (asla) gönül akmaz idi

          Türk dahi bilmez idi bu dilleri

          İnce yolu, o ulu menzilleri



     İşte böylesine kendi haline bırakılan halkımıza, halkımızın diline Atatürk sahip çıktı, “Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaracaktır” dedi, bunda da ilk adımı o attı.



          TDK’ nin kurulmasıyla sözcük edinme yolları kullanılarak dilimizi özleştirme, varsıllaştırma çabaları hız kazandı.

          Bu yollar şunlar:

          1. Derleme

           Halkın ağzından, konuşma dilinden sözcükler alındı. (Kuşku, ödül, yitirmek, doruk vb.) 

          2.Tarama

            Eski metinler tarandı. (Konuk, evren, görkem, giysi, yanıt vb.)

          3.Türetme  

            Türkçe ek ve köklerden yararlanılarak yeni sözcükler türetildi. (Uçak, uydu, göçmen, deney vb.)

           4.Bileştirme

              İki sözcüğün bileştirilmesiyle yeni sözcükler oluşturuldu. (Gökdelen, yerçekimi, yurtsever vb.)

           

           Türkçe Varsıl Bir Dildir 



           Türkçemiz için “yoksul bir dil” diyenler var, dün de dendi, bugün de. Söyledikleri de Türkçenin sözcük sayısının az oluşu. Oysa eşanlamlı sözcük bolluğu zenginlik göstergesi değil. Füsun Akatlı’yı (1998: 179) dinleyelim: “Bu niceliksel ölçüte aklınız yatıyor mu? Bir dilin zenginliği, anlatım gücü ve olanakları o dildeki sözcük sayısıyla mı ölçülür? Yapı ne oluyor, ya tümce kuruluş biçim ve çeşitlemeleri, ya çok anlamlılıklar, ya kültür çevresinin belirlediği kullanım sözcükleri? Üç topla oynandığı için bilardo, tek topla oynanan pinpondan daha ‘zengin’, daha ‘ileri’, daha ‘olanaklı’ bir oyun mu sayılmalı?”

         Türkçeye yoksul diyenlerin aslında kendi dilleri yoksul. Ataol Behramoğlu’nun deyişiyle, “Wittgenstein’ ın, Saussure’ ın yapıtlarının,  James Joyce’ un Ulysses’ının çevrildiği bir dil yoksul bir dil olamaz” (Cumhuriyet 28.08.2004). Alman Dilbilimci Max Müller’ in (1823-1900) “Bu göçebe ulusun böylesine sağlam kuralları olan bir dili nasıl kurduğuna şaşıyorum” dediği Türkçe hem yazın(edebiyat) dilidir, hem bilim dilidir, bundan kimsenin kuşkusu olmasın.



           “Türkçe Giderse Türkiye Gider”

           

            Dilimiz şimdi de İngilizcenin saldırısı altında, İngilizce sevdası sardı çok kişiyi. Bu da dilimizin kirlenmesine, bozulmasına, yozlaşmasına yol açıyor. Bunda teknolojinin etkisi de çok büyük. Bir araba girince bir araba dolusu da sözcük giriyor dilimize. Gazete, dergi, TV, radyo adlarına bakın, ya tabelalar… İnsan yabancı ülkede sanıyor kendisini. Cem Eroğul “Sağlıklı bir dil, yabancı sözcükleri içine sokmaz, sağlıklı bir bedenin mikropları içine sokmadığı gibi” diyor. Dilimizi hasta ettiler, dilimiz can çekişiyor, ama  ‘yaşayan Türkçe’ den söz edebiliyor kimileri. Bunlara, Türkçeye saygı duymayanlara şu şiiriyle sesleniyor Fazıl Hüsnü Dağlarca

                             DEVRİMİ BÖYLE ANLAMAK

             Türk Dil Kurumu’nu kurarken                Kimilerinin

            Mustafa Kemal’ in                                   Şimdi

           Tek mutsuzluğu vardı                               Tek mutluluğu var

           Türkçeyi sevdiğini                                    Türkçeyi sevdiklerini

          Daha Türkçe söyleyememek                     Daha Osmanlıca söylemek



         Mosibudi Mangena’ya (Güney Afrika Eğitim Bakan Yrd.) kulak verelim: ”İngilizcenin egemenliği politika, demokrasi ve eğitim alanlarına zarar vermekle kalmıyor. Kültürlerimiz, ayrılmaz biçimde dillerimize bağımlı. Değerlerimiz, kurallarımız, geleneklerimiz, ayinlerimiz hep dilimizle, müziğimizle; giysi ve danslarımızla iç içe. Bir halkın dilini boğduğunuzda bunları ve elbette bunlarla birlikte yaratıcılığını, düşlerini ve kimliğini de boğmuş olursunuz. Çünkü halkın belleği dilinin bünyesine işlemiş durumda” (Necmiye Alpay, Radikal, 23.05.2003).

         Ortaçağın ünlü dilbilimcilerinden Antonio de Nebrija, Avrupa dillerinin ilk dilbilgisi kitabını derleyip İspanya kraliçesine sunmuştu. Kraliçe İsabella, Nebrija’ya bunun ne işe yarayacağını sordu. Dilbilimcinin yanıtı şu: “Majesteleri,güçlü bir imparatorluk için en güçlü silah dildir”.Yaşar

 Kemal daha 1965’ te uyarmış: “Sömürücülük düzeni ortadan kalkmadan kültür bağımsızlığına erişemezsiniz. Bunun mümkünü çaresi yok. Yazarlarımız yakında Amerikan İngilizcesi sentaksıyla (sözdizimi) tümceler kurarlarsa hiç şaşmayın. Türkçeyi Amerikan aksanıyla konuşurlarsa, ki çokları konuşuyor, hiç şaşmayın”(Feyza Hepçilingirler Cumhuriyet Kitap 16.09.2004). Bilelim ki, Oktay Sinanoğlu’nun deyişiyle “Türkçe giderse Türkiye gider”.

             Dil iletişim aracı, bunun yanı sıra düşüncenin gereci. Düşüncenin yapıtaşı ve harcı. Dille düşünce etkileşim içinde. Dil düşünceyi, düşünce dili geliştirir, besler. Demek ki eleştirel düşünce gücü için dil varsıllığı gerekiyor. İnsan en iyi anadilinde düşünür. Öyleyse çocuklarımıza, gençlerimize dil bilinci vermek; onların dile saygı, sevgi duymalarını sağlamak boynumuzun borcudur. Unutulmasın, yurtseverlik, dilseverlikle başlar. Yurtseverim diyen öncelikle dilsever olmalıdır. Dahası bağımsız bir ülkede, dilini seven insanların ülkesinde yabancı dille öğretim yapılmaz, yapılmamalıdır. Yabancı dil öğrenmeye kimsenin bir şey dediği yok. Ama neden yabancı dil öğrenilmeli, herkes mi öğrenmeli, bu soruların yanıtları aranmalıdır. Çocuklarımız, ilköğretimde ve ortaöğretimde ikinci bir dil mi öğreniyorlar, yoksa yarım dilli mi oluyorlar?

             Çalışma alanı genel olarak dilbilim, özel olarak yabancı dil öğretimi, uzmanlık dalıysa sesbilim ve İngilizce olan bir bilim insanı Özcan Başkan (1988: 472) bakın ne diyor: “Her şeyi aslından okumak gerekli mi acaba? Bugün bir İngiliz, bir Fransız, bir Alman vatandaş kendi dillerindeki yayınlarla pekâlâ kültür sahibi olabiliyorlar. Niye bizde de böyle olmasın?(…) Bunun ötesinde şunu eklemek gerek: Acaba Türkiye’deki bir insan, Türkçe yayımlanmış olan bütün kaynakları kurutuyor mu ki, bilgi susuzluğunu gidermek için yabancı dildeki kaynaklara başvursun…”

             Atatürk’ün Türk Dil Kurumu özerkti, siyasal etkilerden arınıktı. Atatürk kalıtının bir bölümünü bu kuruma bıraktı. Gelgelelim ‘12 Eylül Yönetimi’ –Atatürk’ ün kalıtına, vasiyetine aykırı olarak- TDK’ ye el koydu, onu devlet dairesine dönüştürdü, yıl 1983. Kurumda özveriyle çalışmış bilim insanları, yazarlar, şairler de uzaklaştırıldı. Ama dilseverler, Türkçe sevdalıları geri adım atmadılar, yılmadılar. Bu kez,1987’de, eski TDK’nin işlevini üstlenecek olan ‘Dil Derneği’ni kurdular.

            ‘ Dil Bayramı’nın 75.yılı, Sevgi Özel’ in başkanlığını yaptığı Dil Derneği’nin 20. yılı kutlu olsun…                                                                                                                                                                                                                                                                                               

                                                     KAYNAKÇA



Akatlı, Füsun (1998) Acıyla, Sevgiyle, Kahramanca (Denemeler) İstanbul: Boyut Yay.

Başkan, Özcan (1988) Bildirişim İstanbul: Altın Kitaplar

---------------------------------------------------------------------------

   (*) Bu yazı Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Bursa Şubesince çıkarılan GÜNCE dergisinde (01.11.2007) yayımlanmıştır.    



                                                                                         

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder