AĞAÇ BAYRAMI (*)
Recep Nas
Çocuklar için bir şiir yazmıştım, MART başlıklı, şöyle: Arkası kış/Önü bahar//Bir ısıtır/Bir
üşütür//Bir kar kokar/Bir çiçek kokar//Yeter uyuduğunuz der/Uyanır/Yeşil
giyinir ağaçlar. Martta doğa kış uykusundan uyanır, Ağaç Bayramı da martta
kutlanır.
1960’lı yıllar… Radyo dinliyorum, bir radyo oyunu oynanıyor. Edirne’den
İstanbul’a doğru giden yabancı gezginlerin ilgisini iki şey çekiyor, biri
yiyeceklerin açıkta satılması, öbürü de yolun sağlı sollu ağaçlık olmaması…
Yıl 1974, Ankara’dan doğuya doğru ilk kez gidiyorum. Git git, ağaçsız,
çorak, çıplak topraklar, terk edilmiş gibi. Toprak örtüsüz kalmış, üşüyor. İçim
acıdı.
Nerden nereye… Timur’un, fillerini Ankara ormanlarında sakladığı
söylenir. Evliya Çelebi, - gördüklerini, işittiklerini abartıp süslese de - bir
sincap hiç yere basmadan ağaçtan ağaca atlayarak Ankara’dan Erzurum’a gider
diye yazmış.
Ağaç, orman deyince de akla ilkin Atatürk geliyor. Gelip geçerken
görünce yanındakilere her zaman gösterip “Bu benim ağacım” dediği, yolun
kenarındaki iğdeyi bir gün göremeyince, yolun genişletilmesi için kesildiğini
de öğrenince çok üzülüyor, gözleri doluyor.
Atatürk aldığı geniş bir araziyi ağaçlandırmak istiyor. Ne ki yabancı
uzmanlardan tutun da herkes kireçli, çorak, kurak, verimsiz bir toprak bu, burada
bir şey yetişmez, vazgeç, diyorlar. Atatürk dinlemiyor, vazgeçmiyor. “Yeşili
görmeyen gözler, renk zevkinden yoksundur. Burasını öyle bir ağaçlandıralım ki,
görme engelli bir insan bile yeşillikler içinde olduğunu anlasın” diyor ve Atatürk
Orman Çiftliği’ni kuruyor.
Bize böyle örneklik etmiş, ağacın bir tek dalı bile kesilmesin diye
Yalova’daki köşkü raylar üzerinde yürüten Atatürk’ümüz varken, atalarımız bizi
yaş kesen baş keser diye tembihlemişken ne oldu bize, ağaca bakınca odun mu
görmeye başladık?
Ağaç Bayramı başlıklı çocuk şarkısı var, “Dağlar, taşlar ağaç olacak”
diye başlıyor. Tersi oldu, ağaçlık yerler dağ, taş oldu. Bir de Küçük Oduncular
diye bir şarkı var, ilkokuldayken biz de çok söylerdik. Baltalar elimizde/Uzun ip belimizde/Biz gideriz ormana hep ormana
Gerçi bu şarkıda ‘yaşlı ağaç’ seçilirdi, ama biz milletçe bunu ‘yaş ağaç’ anladık
galiba. Biz ormana gittik, kestik. Her gidişte yolumuz uzadı, biz baltayı
vurdukça orman küstü, uzaklaştı. Kaldı ki yaşlı, kuru ağaçlar da yerinde
bırakılmalıymış, ormanın besini oluyormuş onlar. Ayrıca yaşlı ağaçlar çeşitli
zararlılara karşı nasıl kimyasal savunma yapılacağına ilişkin bilgileri genç
ağaçlarla paylaşıyorlarmış. Özcesi yaşlı ağaçlar biyolojik çeşitliliğin
güvencesi. (1)
‘2B’ diye bilinen bir yasa çok konuşuldu bir ara. Neymiş, orman
özelliğini yitirmiş olan alanlar satılacakmış. Uzmanlara sorarsanız orman
kendiliğinden özelliğini yitirmez, yıldırım düşse bile çok geçmeden ilkin otsu
bitkiler, çalılar, sonra da çam gibi kimi ağaç çeşitleri yeni bir ormanın
oluşmasına öncülük ederler. Doğa kendini yeniliyor. Yeter ki gençleşme
koşulları olan yanan alan korunsun, yerleşim yeri yapılmasın, tarıma açılmasın.
(5) Kaldı ki orman sadece ağaçlardan oluşmuyor, yüz binlerce yılda oluşan
toprağıyla, börtü böceğiyle, hayvanlarıyla (fauna), bitkileriyle (flora),
suyuyla ‘ekosistem’ denilen bir evren o. Bileşenler zincirleme birbirine
bağımlı, ağaçlar, çalılar, otsu bitkiler, mantarlar, mikroorganizmalar,
hayvanlar, toprak… İşte orman bunların etkileşimi sonucu oluşmuş, biyolojik bir
dengeyi de oluşturmuştur (msxlabs.org/orman). Örneğin ardıç ağacı üremesini
ardıç kuşuna borçlu, meşe ağacı da sincaba. Bireysel bileşenlerin bağlantıları
bütündeki bilinci oluşturur. Ormanın da bilinci var. Ağaçların birbirleriyle
bağlantısı ormanın bilincini oluşturur. (2) Bitkiler dış dünyaya ilişkin bilgi
topluyorlar, kimyasal moleküller aracılığıyla birbirleriyle iletişim kuruyorlar.
Fidan dikerek ormandaki bitkilerle öbür canlılar arasındaki karmaşık ilişkileri
oluşturmak çok zor.(1) Demek ki kestiğimiz ağaçtan fazlasını diktik deyip
böbürlenmekle olmuyor.
Hayrettin Karaca (Çocuklar ona ‘Toprak Dede’ dediler, 2013’te de
Birleşmiş Milletlerce kendisine ‘Orman Kahramanı’ nişanı verildi), bakın ne
diyor: “1945’ten bu yana dek iktidar olan hiçbir hükümet doğaya, ormana,
toprağa hizmet etmedi, aksine tüketti. Bilim adamlarının uyarılarına herkes
kulaklarını tıkadı. Açlık hiçbir şeye benzemez, çok yakında gıda ihraç edecek
üç ülke kalacak dünyada. ABD, Avustralya, Arjantin… Bunlar bize yiyecek
satmazlarsa birbirimizi yiyeceğiz.” (3)
Hayrettin Karaca’nın belirttiği yıl çok anlamlı, 1945 çok partili düzene
geçildiği yıl. Evrensel demokrasi kültürü olmayınca oy uğruna verilen ödünler
demokrasiyi, özgürlüğü getirmedi, talanı, yağmayı getirdi. Yoksul orman
köylüsüne, eğitilip gene ormanla ilgili yeni iş alanları açılmayınca, onlar da
ormanı yakıp tarla açtılar kendilerine.
Ormansızlık küresel ısınmayı artırıp iklim değişikliğini hızlandırıyor,
biyolojik çeşitliliği azaltıyor. Ormansızlığın sonu toprak aşınmasıdır
(erozyon). Kökler toprağı tutuyor, toprak bitkisiz kalınca da akıp gidiyor. (4)
Yıllar oluyor, Şiranlı (Gümüşhane) bir
köylü nasıl da çarpıcı biçimde anlatmıştı toprak aşınmasını: Bu tarlaların
tapusu bizde, torpağı (toprağı) Karadeniz’de.
‘Gezelim Görelim’ izlencesinde (TRT 01.10.2003) Nuray Yılmaz bir köylüye
sordu,
“Bir kayın ağacı saatte 1,5 kg. oksijen üretiyormuş, biliyor muydun
bunu?”
“E, bilirim, bilmem mi… Geçenlerde bir kayın kestim, tam 1,5 ton geldi.”
Gümüşhane’nin bir köyündeki öğretmen
anlatmıştı. Her yaz Trabzon’dan gelip koyunlarını otlattığı geniş bir otlağın
tel örgülerle kapatıldığını görüp canı sıkılan bir çoban yolda rastladığı
öğretmene sormuş,
“Uy Telikanlı puraya misun?”
“Buralı değilim, köyün öğretmeniyim.”
“Bu araziyi ne demeye kapattinuz?”
“Köylü kapatmadı, orman idaresi buraya fidan dikti.”
“Uy! Ha pu fidanların köküne DTT tökün, kirusunlar, kirusunlar …”
Bu çoban – okuduysa- ilkokulda tahtaya
kalkıp ormanın yararlarını sular seller gibi bir güzel sayıp dökmüş, öğretmeninden
de aferini almış olabilir.
Doğa bizsiz yaşar, ama biz doğasız
yaşayamayız.
Amerika’nın Suquamish yerlilerinin
(Kızılderili) şefi Seattle’ın sözü üzerine söz olmaz artık: Son balık
tutulduğunda, son dere kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde ‘beyaz adam’ paranın
yenmeyeceğini anlayacak, ama çok geç…
_________________________________________________
(1) Bülent Şık
(2017) “Yeryüzündeki Hayat, Evrim ve Semantik Kalpazanlar” Cumhuriyet Akademi dergisi 30.08. 2017 Sayı: 17 (2-3)
(2) Herkese Bilim Teknoloji dergisi 25.08.2017
Sayı: 74 (12)
(3) Cumhuriyet, 29.04.2008
(4) Reyhan Oksay
(2017) “Ormansızlaştırma İklim Değişikliğini Hızlandırıyor” Herkese
Bilim Teknoloji
dergisi
29.12.2017 Sayı: 92
(5) Melih Boydak
(2018) “Kızılçamlar Düşünen Ağaçlar mı?” Herkese
Bilim Teknoloji dergisi 12.01.2018 Sayı: 94 (14-15)
(*) Bu yazı ÇAĞDAŞ
EĞİTİM KOOPERATİFİ’nin (ÇEK) ÇAĞDAŞ BAKIŞ dergisinde
(Mart 2018 Sayı:
26) yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder