ÇÖZÜMLEMEYLE BİREŞİM Mİ, TÜMEVARIMLA
TÜMDENGELİM Mİ? (*)
Recep Nas
Elinizdeki derginin 62. Sayısında (s. 19-20) “Tümevarım mı, Tümdengelim
mi?” başlıklı gerçekten nitelikli bir yazı yayımlandı. Sayın Vasfi M. Topaloğlu
bu yazısında, ilkokuma-yazma öğretiminde hangi tekniğin, neden uygulanması
gerektiğini uygun ve çarpıcı örnekler vererek açıklamaktadır. Okudum, yararlandım.
Yazının içeriği çağdaş bir anlayışı vurguluyor, dile getiriyor. Bu görüşlere,
yaklaşım biçimine katılıyorum. Benim üzerinde durmak istediğim, yazıda söz
edilen teknikler… Çünkü ilkokum-yazma öğretiminde uygulanan teknik tümdengelim
değil, çözümleme-bireşimdir.
Yöntem ilkeler ve kurallar bütünü olarak düşünülürse, teknikler de bu
ilke ve kuralların belirli uygulanış biçimleridir. Çözümleme (analiz) , bireşim
(sentez) tümevarım (endüksiyon), tümdengelim (dedüksiyon) ‘sorun çözme
yöntemi’nin teknikleridir.
Şimdi bu teknikleri tek tek açalım.
Çözümleme
Bir bütünü öğelerine ayırma yolu… Bir
maddesel çözümleme, bir de zihinsel çözümleme vardır. Bir motoru parçalarına (öğelerine) ayırarak tanımak, öğrenmek
amaçlanıyorsa maddesel, Osmanlı İmparatorluğu yükselme, duraklama, gerileme
devrelerine ayrılarak incelenecekse zihinsel çözümleme yapılır. Bir okuma
parçası da zihinsel çözümleme tekniğiyle işlenir. Yalnız, çözümlemek başka,
parçalamak başkadır. Bir bütün parçalandığında çözümlenmiş sayılmaz.
Bireşim
Öğelerine ayrılan bütünü yeniden oluşturma
yolu… Bireşim, çözümlemenin tersi bir işlemdir. Çözümlemeden sonra bireşim tekniği
kesinlikle uygulanmalıdır, ilkokum-yazma öğretiminde de. Değilse, düşünceler
çocuğun kafasında bölük pörçük kalır, bütünleşmezler, anlamlaşmazlar. Bütün-parça-bütün yaklaşımı benimsenmelidir.
Örneğin parçalarına ayrılarak incelenen motor, bu parçaları yeniden yerlerine
takılıp işler duruma getirilmelidir. Her şey bütünlüğü içinde anlam kazanır,
işlevsel olur.
Önce cümleler verilip bunların sözcüklere, sözcüklerin hecelere
ayrılması gerektiğine göre, belli ki, ilkokuma-yazma öğretiminde başlangıçta çözümleme
tekniği uygulanacaktır. Kimi kaynaklarda çözümleme yerine ‘cümle tekniği’ deyimi
kullanılıyor. İkisi de aynıdır.
Çözümlemeyi bireşim izleyeceğinden, sözcük devriyle birlikte bireşim
tekniği de uygulanmaya başlanmalıdır. Bunun için de, daha cümle devrinde
cümlelerden yeni metinler oluşturulacağı gibi, sözcük devrinde de sözcüklerden
cümleler, hece devrinde de hecelerden sözcükler ve gene sözcüklerden cümleler,
bunlardan da çeşitli metinler oluşturulmalıdır. İlkokul programı da bunu
öngörmektedir (1968: 114/2). Bu metinler çocuğun günlük yaşamından, çevresinden
kaynaklanmalı, ilginç ve çekici olmalıdır. Metinlere kimi sözcükler, heceler
yinelenerek tekerleme havası verilmelidir. Yalnızca bir cümlenin sözcüklerinden
bile bir metin oluşturmak olanaklıdır. Diyelim, “Kaya top oyna.” cümlesi sözcüklerine
ayrıldı, bu sözcükler de öğrencilerce kavrandı. Bunlardan şöyle bir metin
oluşturulabilir:
Kaya top oyna
Oyna oyna
Kaya oyna, top oyna
Oyna kaya oyna
Oyna oyna, top oyna
Kaya top oyna
Cümleler önceleri alt alta, sonraları uzun göz sıçramalarını sağlamak
için yan yana yazılabilir.
Tümevarım
Gözlemleyerek, inceleyerek, deneyerek, deney yaparak özel durumlardan
kurallara, ilkelere, bilimsel yasalara varma yolu… Özelden genele doğru
gidilir. Tümevarım yoluyla düşünme çocuklarda genellikle yedi-sekiz yaşlarında
başlar.
Çocuk deneyerek bakırın, demirin vb. ısınınca genleştiğini gözleyecek,
diyecek ki,
“Bakır, demir birer metaldir. (Metal kavramı edinerek soyutlama yapmış
oluyor.) Öyleyse metaller ısınınca genleşir.” (Böylece genelleme yapacak.)
Başka bir örnek: Bir üçgen çizecek, iç açılarını ölçüp toplayacak, 180
derece olduğunu bulacak. Bir başka üçgen, bir başka… Bakacak ki çizdiği çeşitli
üçgenlerin iç açılarının toplamı hep 180 derece çıkıyor. O zaman genelleme
yapacak: Üçgenlerin iç açılarının toplamı 180 derecedir.”
Gene toplamada sıfırın, çarpmada 1’in ‘etkisiz eleman’ olduğunu bu
teknikle bulgulayacak çocuk.
İlkokul Programı’nda da, “Tabiata ait olaylar üzerinde yapılacak gözlem
ve deneylerden anafikirlere varılmalıdır” (1968: 84/7) denilerek tümevarım
tekniğinin gereği vurgulanmaktadır.
Tümevarım, özellikle ilkokulda uygulanması gereken bir tekniktir.
Çocuklar yaparak yaşayarak öğrenirler çünkü. İlkokulda –ortaokulda da-
kurallardan, ilkelerden, tanımlardan başlanmaz. Kuralları, ilkeleri, tanımları
tümevarım yoluyla deneyerek, inceleyerek, gözlemleyerek çocuklar bulgular. Şöyle, diyelim kenarları 5 cm. olan bir kare
çizer, bunu santimetrelere bölüp oluşan kareleri sayarak bu karenin alanının 25
cm2 olduğunu gözlemler. Çeşitli büyüklükteki başka kareler çizerek
aynı denemeyi yaptıktan sonra kurala varır. Tümevarım tekniği zaman alır, her
öğrencinin etkin olmasını gerektirir. Bu nedenle kimi öğretmenler bu tekniği
uygulamaktan kaçınıyorlar. Yanlış, sakıncalı bur tutum bu. Çocukların düşünme
yeteneklerini geliştirmek, anlayarak öğrenmelerini sağlamak için bu tekniği
uygulamak gerekir.
Tümdengelim
Bilimsel yasalardan, ilkelerden,
kurallardan özel durumlara varma yolu… Genelden özele doğru gidilir. Örnek:
“Isınan metaller genleşir. (Tümevarım tekniğiyle öğrenildi bu.)
Çinko bir metaldir
Öyleyse çinko da ısınınca genleşir.
Tümdengelim bir kanıtlama, doğrulama tekniğidir. Bu teknikle yeni bir
şey bulgulanmıyor, özel bir durumun genel kurala, ilkeye uygun olup olmadığı
zihinsel yolla anlaşılıyor. Bunda deney, gözlem, inceleme yok. Tümüyle zihinsel işlemi gerektiriyor. Oysa çocuklar somut düşünürler.
İlkokul öğrencileri tümdengelim yoluyla düşünmeye hazır değildirler. Onun için
bu teknik ilkokulda – hiç uygulanmamalı denmese bile – çok az, arada bir, tümevarım tekniğiyle öğrenildikten
sonra, çocuklar zorlanmadan uygulanmalıdır.
Bu teknik ilkokulda sürekli uygulanırsa tanımları, kuralları, ilkeleri
anlamadan, neden öyle olduğunu kavramadan ve ilişkileri görmeden ezberler
çocuklar. Oysa çocuklar ‘nasıl’ın yanı sıra ‘neden’ öyle olduğunu da
bilmelidirler. Müfettişken üçgenin alanı nasıl hesaplanır diye sorardım,
duraksamadan yanıtı verirlerdi. Peki, derdim, neden ikiye bölünüyor? İşte bunun
yanıtını bilmiyorlardı, çünkü ezberlemişler, anlamadan bellemişler.
Çocuğun ‘ne’ öğrendiğinden çok ‘nasıl’ öğrendiği, öğrenme yollarını
öğrenmesi, sürekli öğrenme isteği duyması önemlidir. Düşünme yeteneğini geliştiren
bilginin kendisi değildir, öğrenme süreci içinde gelişir öğrenme yeteneği.
Çocukların gelecekte ne gibi gereksinmeleri olacağı bilinmiyor bugünden.
Bilgiler değişiyor. Bugün doğru sayılan yarın yanlış çıkabiliyor. Çocuklar
gerektiğinde bilgiyi edinme gereği duysunlar, nasıl edineceklerini bilsinler.
Başka bir deyişle, öğrenmeyi öğrensinler.
Bilgi amaç değil, araçtır. Bilgi hamalı yapılmamalıdır çocuklar. ‘Ayaklı
kitaplık’ olmasınlar ama evlerinde kitaplıkları olsun. Öğrenme öğrencinin işidir. Eğitim sürecinin
merkezinde öğrenci olmalıdır. ‘Öğreten merkezli’ değil, ‘öğrenen merkezli’
eğitim anlayışı benimsenmelidir. Öğretmen, öğrencilerine – kendi kendilerine
öğrenmeleri için—rehberlik etmelidir. İlkokul Programı’nda da “Öğretmen,
çocuklara ders vermekten çok onları kendi kendilerine çalışmaya ve öğrenmeye
alıştırdığı derecede başarı sağlamış olur. (…) Çocuğun belleğine birtakım
faydasız bilgiler yığmak yerine ilgisine ve ihtiyacına cevap veren bilgilerle
davranış değişikliğini sağlamak gerekir. (…) Öğrencilere gereksiz bilgi
vermekten, özellikle ezberden kaçınılmalı” denmektedir (1968: 323/15, 13/9, 66/7).
İlkokuma-yazma öğretiminde başlangıçta bireşim yerine neden çözümleme
tekniği uygulanmalıdır, ona değineyim. Bir kez çocuk toptan, bütünsel algılar. Hemen ayrıntıları göremez,
ayrıntılara inemez. Öyleyse çocuk için anlamlı olan cümlelerle öğretime
başlanmalıdır. Çözümleme çocuk psikolojisine uygun bir tekniktir. Harfler soyuttur, anlamsızdır çocuk için,
heceler de öyle. Çocuk cümleleri – sözcüklerden, harflerden oluştuğunu
bilmeden—bütün olarak kavrar, dili de kalıp olarak öğrenir zaten. Daha da
önemlisi, okumanın amacı anlamı doğru ve çabuk kavrama olduğuna göre, doğru,
hızlı, anlamlı, ‘konuşur gibi’ okumayı öğrenmelidir çocuk. Okuduğunu anlamalı,
okumaktan tat almalıdır. Bu da ilkin çözümleme tekniği uygulanırsa gerçekleşir
ancak.
Ne yazık ki, Sayın Vasfi M. Topaloğlu’nun da anılan yazısında değindiği
gibi, çözümleme tekniği gereğince uygulanmıyor, okuma-yazmaya çabucak geçmek
kaygısıyla bireşim tekniğiyle başlanıyor öğretime. Ünlü (sesli) harfler verilip
bunlara ünsüz (sessiz) harfler katılarak heceler oluşturulmaya çalışılıyor
hemen. Cümleler verilse bile az cümleyle yetiniliyor ve çarçabuk sözcük ya da
hece devrine geçiliyor. Çocuklar doğru, hızlı okuma yeteneği kazanamıyorlar, hecelerde
takılıp kalıyorlar. Böyle olunca da çocukların dikkati anlamaya değil,
sözcüklere ya da hecelere yöneliyor.
Bir iki ayda okuma-yazma öğretti diye kimi öğretmenlerin boy boy
fotoğrafları çıkıyor gazetelerde. Zamanın boşa harcanmaması elbette önemlidir.
Ama özellikle eğitimde belli amaçlara yönelik olarak harcanır zaman.
İlkokuma-yazma öğretiminin başlangıcında, öğretmen, ilkelerine uygun
olarak bir cümle (fiş) listesi oluşturmalı, hangi cümleleri ve kaç cümle
vereceğini önceden belirlemelidir.
(*)
Bu
yazı Öğretmen Dünyası dergisinde
(Ekim 1985 Sayı: 70) yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder