ÖDEV, YENİDEN (*)
Giriş
Ödev, bereketli bir konu. Yaz yaz bitmez, konuş konuş tükenmez.
Öğretmenden öğrenciye, ana-babaya kadar çok kişiyi ilgilendiriyor, alanı geniş.
Böyle olunca ödev üzerine, bilsin bilmesin, herkesin söyleyecekleri var. Ödev,
tartışmaya açık bir mesele. Mesele, çünkü konu olmanın yanı sıra sorun da...
Yalnız bizde sanılmasın, bütün dünyada böyle bu. Kimi zaman küllense de
sönmüyor, için için yanıyor, gün geliyor, alevleniveriyor. Ödevle ilgili bir
düzenleme yapılsa, ödev kaldırıldı dense güncelleşiveriyor, gelsin arkasından
bitmez tükenmez tartışmalar… Kimi iyi oldu der, kimi kötü. Kimi yararlarını
sayıp döker, kimisi zararlarını. Ama bir sonuca da varılmaz, uzlaşılmaz. Kısır
tartışmalar sürer gider, onlarca yıldır böyle bu.
Şimdi de, yaz tatili başladığında, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz şunları söyledi: “Bundan
sonra hiçbir öğretmenimiz öğrencisine ev ödevi vermeyecek. Öğrencilerimizin
dikkatlerini daha çok derse yoğunlaştırmalarını, konuyu derste öğrenmelerini
istiyoruz. İnanıyoruz ki, çocuklarımız da okulda, sınıfta öğrendiklerini eve
gittiklerinde tekrarlayacaklar, öğrendiklerini pekiştirecekler. Bundan sonra
ezber olmayacak. (…)” (1)
Ev ödevlerinin kaçıncı kaldırılışı bu? İzlemeye çalışırım ama, öyle çok
ki, sayısını belleyemedim. Birkaç örnek vereyim: 1989, ilk üç sınıfta ödev
verilmeyecek. 2008, performans ödevleri evde değil, okulda yapılacak. 2014, performans
ödevleri kalkacak. 2016, yarıyıl tatilinde ödev verilmeyecek.
Memleketimden Ödev Manzaraları
“Ödev olmasa okula giderim” sözünü birçok ana-baba duymuştur. Aytaç Açıkalın (Prof. Dr.) anlatıyor:
“İlkokul öğretmenim rahmetli Ali Rıza Bey’di, onu yüzünden daha birinci sınıfta
okuldan kaçtım. Yirmi dokuz harfi, yirmi dokuz sayfa yazmamı istemişti. Oyundan
kalan vaktim ise o işe yetmedi” (1999: 82).
Bir anne gecenin bir vakti çocuğunu tuvalete götürmek için uyandırmak
istiyor. Çocuk yarı uykulu, “yeter be, yazdım ya, iki sayfa yazdım, daha
yazacak mıyım?” diye sayıklıyor.
Çocuğu 1. sınıfta okuyan bir anne şunları söyledi: Anaokulundayken
kızımın elinden kitap, defter düşmezdi. Ben bazen uyarmak zorunda kalırdım, ‘kızım
bırak bunları, oyuncaklarını al eline, oyna” derdim. Bu durumu arkadaşlarıma
söylediğimde derlerdi ki, ‘merak etme, okula başlayınca ödevden bıkar.’ Ben
‘Hayır’ derdim, ‘benim kızım hiç bıkmaz.’ Yanılmışım, yakınıyor şimdi, bıktı.
Şimdi elinde oyuncaklarla dolaşıyor.” (Nas, 2006c: 225)
Dedim ya, ödev tartışmalara,
dahası çekişmelere neden olabiliyor, TBMM’yi bile karıştırdı. Nedeni, Ankara
Şehit Bülent Göçer İlköğretim Okulu 1. sınıf öğrencilerine verilen bir ödev.
İlkin bu ödevin öğrenciye mi, veliye mi verildiği tartışıldı, “Sayın Veli” diye
seslenildiği için.
Daha aralık (2010) ayı,
çocuklar henüz okuma-yazma bilmiyorlar. Zaten veliye “Yapacaklarını çocuğunuza
okumanız önemlidir” deniyor. Nur Serter’in
“Ben yapamadım” dediği ödevi, dönemin Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu anılan okula sormuş, tüm öğrenciler anlayıp doğru
olarak yapmışlar. Muharrem İnce
“Buna inanıyor musunuz?” diye soruyor, “çocuklar değil, veliler yaptı” diyor.
Sonra da Bakana “ Siz yapın, eleştirilerimi geri çekeceğim. Bir saat içinde
yapın, YÖK başkanıyla birlikte yapın, genel kurulu terk ederim, bir daha da
girmem, söz” diyor. İşte o ‘performans ödevi’:
“Öncelikle verilen harfleri inceleyiniz: e, l, a, t, i, n, o, r, m, u,
k, ı, y, s Her birinde 5’er cümle bulunan metin tabloları oluşturunuz. Toplam 4
metin tablosu oluşturunuz. Metin tablolarını renkli kalemlerle özgün olarak,
belirlediğiniz ebatlardaki renkli kartonlara hazırlanmış kılavuz çizgilere yine
renkli kalemlerle yazabilirsiniz. Yazdığınız her metne bir başlık bulunuz.
Kurduğunuz cümlelerin arasında anlam bakımından bütünlük olmasına dikkat
ediniz. Yazdığınız metni görsellerle (resim) destekleyiniz. Ödeve uygun bir
kapak hazırlayınız.” (2)
Araştırmalar Ne Diyor?
Ev ödevi gerekli mi, gereksiz mi? Farklı okul türleri, farklı yaş
kümeleri üzerinde araştırmalar yapılsa da, elde edilen bulgular üzerinden
genelleme yapıldığı için ödevin eğitsel değerinin olup olmadığı hâlâ tartışmaya
açık. Gelişmiş ülkelerde ilk sınıflarda
ödev yok. Öğrencinin yaşı, sınıfı gözetilerek ilerleyen sınıflarda ödev
verilmeye başlanır. Bizdeyse bunun tam tersi. İlkokulun daha ilk günlerinde
ödevle tanışıyor çocuk. Bilişsel farkındalık oluşmadan bir zorunluluk gibi,
olmazsa olmazmış gibi verilen ödev çocuğun merakını köreltiyor, duygusal
gelişiminde de onulmaz yaralar açıyor. İlkokul çocuğu, ödevimi yaparsam daha
iyi öğrenirim, ödev yapmak benim sorumluluğumdur, diye düşünemez. Ana-baba da
ödevini yap diye tepesine dikilince okuldan da, öğrenmekten de soğur. Yetişkin
için eve iş götürmek neyse, çocuk için de ödev odur. (3)
Ödev üzerine
araştırmalar var, var da bunlara ne ölçüde güvenilir? Araştırma zor iş, hele
ödev konusunda yapılıyorsa… Bakın, bu araştırma ne diyor, demek kolay mı,
bilimsel bir bakış mı? Öyle ki, ödev yanlısı kendisine dayanak yapacağı
araştırma bulur, ödeve karşı olan da ödevin etkisiz olduğu ya da yararlı
olmadığı, hatta zararlı olduğuna ilişkin araştırma bulur. Onun için araştırma
sonuçlarını ince eleyip sık dokumak gerekir. Çünkü araştırmalarda, örneklem
seçiminden tutun da denetleme değişkenlerine kadar belirsizlikler var. Bundan
ötürü her görüşe göre araştırma sonucu bulunabilir. Ödevlerin, öğrencilerin
düzeylerinin altında ya da üstünde olması, öğretmen tutumları, ana-babanın
beklentileri, geri bildirim verilip verilmemesi, ödevin yaratıcılığı
geliştirici olup olmaması gibi birçok etken tam olarak açığa kavuşmuyor. Ödevin
neden verildiği de (amacı) açık seçik belirtilmiyor. Okul başarısının artması,
çocuğun sorumluluk kazanması, öğretmen- öğrenci- anababa arasında iletişimin
sağlanması, belirtilen başlıca nedenler bunlar işte. (4)
Ödeve ilişkin araştırma deyince akla ilk gelen Duke Üniversitesi
Ruhbilim Uzmanı Harris Cooper’in
araştırması. 2006’da yapılmış bir ‘meta-analiz’ bu. Bu araştırmada ev ödeviyle
okul (akademik) başarısı arasında anlamlı bir bağıntı bulunuyor. Başka bir
deyişle ev ödevi yapanlar okulda daha başarılı. Ama gözden kaçırılan ya da
görmezden gelinen bir bulgu var, bu bağıntı 7. Sınıf ve üstü, yaşı büyük olanlar
için geçerli. Küçük çocuklarda ev
ödeviyle okul başarısı arasında anlamlı bir bağıntı yok. (5) En
fazla katkı lisede, o da % 25’’in altında. Tasarı (proje) ya da bulgulama
(keşfetme) ödeviyse katkı daha fazla. (6)
Ödev yanlıları Harris Cooper’in
bu araştırmasına sığınıyorlar ama, Cooper’in incelediği kimi araştırmalarsa ev
ödevinin bedensel, duygusal yorgunluğa yol açacağını, öğrenmeye karşı olumsuz
tutumu körükleyeceğini, çocukların ilgi ve yetenekleri yönünde
çalışabilecekleri boş zamanlarını sınırlayacağını gösteriyor. Cooper bu görüşü
de kabullenip ev ödevinin olası etkilerinin daha kapsamlı bir biçimde araştırılmasını
öneriyor. (5)
Cooper, küçük çocuklarda ev ödeviyle okuldaki başarı arasında çok güçlü
bir bağıntı olmasa da, ‘az miktarda’ ev ödevinin tüm öğrenciler için yararlı
olacağına inanıyor. Bir de ’10 dakika kuralı’nı salık veriyor. 1. sınıfta 10
dakika, 2. Sınıfta 20 dakika, böyle gidiyor. İyi de, bu ’10 dakika’ sınıftaki
hangi öğrenci için?
Kimi eğitim uzmanları Cooper’in görüşüne katılmıyorlar. Missouri-St.
Louis Üniversitesi Öğretim Üyesi Cathy
Vatterott ’10 dakika kuralı’nı desteklese de, ev ödevlerinin ilkokul öğrencilerine
yararlı olduğuna ilişkin yeterince kanıt olmadığına inanıyor. Ev ödeviyle okuldaki başarı arasındaki
bağıntının bir nedensellik içermediğini belirtiyor ve şu can alıcı soruyu
soruyor: Okulda başarılı olmayı ev
ödevine mi borçluyuz, yoksa başarılı olanlar mı daha çok ev ödevi yapıyorlar? (5)
2011 TIMSS’nin (Uluslararası Matematik
ve Fen Eğilimleri Araştırması) ‘fen araştırması’na göre, çocuğun ev ödevi için
harcadığı süreyle TIMSS’den alınan puan ters orantılı. Başka bir deyişle, az
ödev yapan öğrenciler daha başarılı. (4)
Bir araştırma da Richard Cowan’la
Susan Hallam yapmış. 1881’den bu
yana dünyadaki eğitim dizgelerini incelemişler. Bu çalışmaya göre, özellikle
ilköğretim döneminde verilen ev ödevleri öğrencilerin ruhsal durumlarını
olumsuz yönde etkiliyor. Bitmedi, öğretmenlerde de, velilerde de gerilim
yaratıyor. (7)
Ödev Örnekleri
Haluk Şahin anlatıyor: (8)
Tam uyumak üzereydim ki telefon acı acı çaldı. Açtım, bir arkadaş…
“Kusura bakma, gecenin bu saatinde
rahatsız ediyorum ama, acele yardıma ihtiyacım var”, dedi.
“Hayrola, bir şey mi oldu?”
“Bana söyler misin, şunlar nedir? ITO, ICAO, FUNT, FAO, UNRRA, UPU,
IMCO, ECO”
“Bu sonuncuyu bir yerden kulağım ısırıyor ama…”
“Dur, daha bitmedi: IRO, WMO, ETICO, WHO, UNAC, IMF…”
“Haa”, dedim, dâhiyane bir keşif yapmışım gibi, “bunlar İngilizce
kısaltmalar… Birtakım örgütlerin adları. Niye lazım gecenin bu saatinde?”
“Biraz önce bir arkadaşım telefon etti. Özel bir ilkokulun beşinci
sınıfında oğlu var. Öğretmeni dün uzun bir liste vermiş. ‘Yarına kadar bunların
ne olduğunu bulacaksınız, sınav var’ demiş. Bir kısmını bulmuş çocuk, gerisini bulamayınca ağlamaya başlamış.
Annesi sormuş soruşturmuş, o da tamamlayamamış hepsini. Onun da iki gözü iki
çeşme…(…)”
* * *
Yeni açılan bir kültür merkezine gitmiştim, yıl 1999. Kurucuları olan
karıkocayla söyleşiyorduk. Bir ara az ötede masaya yumulmuş, kamburunu çıkarmış
bir şeyler yazan bir çocuğa takıldı gözlerim. Sordum, çocuklarıymış. 3. Sınıfa geçmiş, ödevini yapıyormuş. Yaz
tatilinde, ağustos sıcağında… Ödev denince dayanamam, ilgilendim. Çocuğun
önünde aşağıya yazılan ‘Tatil Ödevi’ vardı. İzin verirlerse bunun tıpkıçekimini
çektirmek, kitabıma koymak istediğimi söyledim. Abartmıyorum, annenin rengi
attı, ya öğretmenin kulağına giderse… Öğretmenin de okulun da adını
yazmayacağımı söyledim, güvence verdim. Gene de gönülsüzce verdiler (Nas, 2006a:
356-357).
TATİL PROGRAMI
830’ kalkış / 900 kahvaltı / 930-1030
Gazete, dergi okuma / 1030-1130 Televizyonda çocuk
programı seyretme / 1130-1300 Problem çözme, işlem yapma
/ 1300-1330 öğle yemeği / 1330-1500 öğle
uykusu / 1530-1630 Hikâye okuma / 1630-1730
oyun oynama / 1730-1900 günlük yazma / 1900-1930
akşam yemeği / 1930-2100 televizyon seyretme / 2100
kitap okuma, serbest çalışma (koleksiyon, resim, elişleri yapma)
Tatilde
Yapacaklarımız
1. Anne ve babamızı dinleyeceğiz, ailemize yardım edeceğiz.
2. Büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstereceğiz. (Yazarın notu: Demek ki büyüklere sevgi, küçüklere de saygı yok.)
3. Güneşte fazla durmayacağız.
4. Sağlığımıza ve beslenmemize dikkat edeceğiz.(Yemek ayrımı
yapmayacağız)
5. Her gün kitap okuyacağız.
Haftada bir, dakika tutacağız. (Dakikada 100 kelimeyi geçmeliyiz.)
6. Çarpım tablosunu 10’lara kadar ezberleyeceğiz
7. Günlük tutacağız. (önemli günlerde)
8. Her gün 3 problem çözeceğiz.
9. Saymaları çalışacağız (2’şer, 3’er, 4’er, 5’er, 6’şar, 7’şer, 8’er,
9’ar)
10. Çevremizi temiz tutacağız. (ağaçları, çiçekleri koru)
İYİ TATİLLER
Öğrenciler Ne Diyor?
Bakanın ödeve ilişkin son açıklamasından sonra, öğretmenlere soruldu mu,
diye soranlar var. Peki, öğrencilere soruldu mu? Öğrenciler ne diyor, bir
bakalım.
Kanal B’de (31.10.2010)Yasemin
Üçkardeş’in konuğu Ferhunde Öktem (Prof.
Dr.). Ev ödevi üzerine konuşuyorlar. Bir video gösterildi, 13-14 çocuk ev
ödeviyle ilgili görüşlerini dile getirdiler. Üçü dışında çocuklar ev ödevi
gerekli, verilmeli, dediler. Az veriliyor, daha çok verilmeli, diyenler bile
oldu. Videoyu izleyen Ferhunde Öktem, şaşırdım, dedi, yüz yüze konuştuğumuzda
böyle söylemiyorlar. Yasemin Üçkardeş açıklama yaptı, “çekimi okul bahçesinde
yaptık, ondan böyle konuşuyorlar.”
3. sınıf öğrencisi Sevgi Yılmaz:
“Öğleden sonracı olduğum için akşam eve geç dönüyorum. O zaman da
acıkmış oluyorum. Hemen yemeğimi yiyorum. Biraz oyalanıp ödevimin başına
oturuyorum. Bazen annem yardımcı oluyor, bazen de kendim yapıyorum. Ama çoğu
kez uykum geliyor. Yarın yaparım, diye yatıyorum. O zaman sabah çok erken
kalkıp gene ödevimin başına oturuyorum. Ödevimi yapmadan yatınca uykum da pek
rahat olmuyor. Rüyamda ödevleri, okulu
görüyorum, sıkıntılı…” (9)
Işık Lisesi ilk kısmını bu yıl bitirecek olan Merve Berker:
“Öğretmenimiz bize her zaman fazla ödev veriyor. Çünkü iyi yetişmemizi
istiyor. (…) Eve gelince çok acıkıyorum. Acele bir şeyler yiyip, derse gelen
öğretmenle ders yapıyorum. (…) Benim amacım iyi bir okulda öğrenim görmek… (…) Elbette, yorulmaz mıyım, yoruluyorum.
Bunalıyorum. Belki de bu nedenle tırnak yeme alışkanlığım oldu. Buna annem
çok kızıyor. Annem doktordur. Beni tırnak yeme huyumdan vazgeçirmeye
çalışıyor.” (9)
Pendik Lisesi son sınıf öğrencisi Nurel
Karataş:
“Bize de her ders ev ödevi veriliyor. (…) Ev ödevleri çok zamanımı alıyor. (…) Hele ödev sınav zamanına denk
düşerse, o zaman ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Ödev yapmayınca, öğretmenler
bir not indiriyor, çok parlak bir ödev olunca ancak onun derse biraz katkısı
oluyor” (9)
Bir üniversite öğrencisi çocukluğunu anlatıyor (Neydim, 2001: 140): “(…)
[Ö]zlemeye değer bulduğum bir dönem olarak kaldı hafızamda çocukluğum, ilkokul
yıllarım…(Ev ödevleri hariç)”
Çocuklara ‘kitap okuma ödevi verilmeli
mi, diye sorulmuş. İşte birkaç yanıt: (10)
“(…) Bir de kitap ödevi verilmesini hiç sevmiyorum” (Güneş İdil Altın)
“Yok, hiç sevmiyorum. (…) Ama sınav olunca insan zorla okuyor ve bu da
pek zevkli bir şey değil, yani zorla kitap okumak…” (Alara Günaydın)
“(…) Bazen okuldan veriyorlar, ödev gibi. Onları hiç sevmiyorum, ama
mecburen okuyorum. (…) Ödev kitaplarını okurken sıkılıyorum.” (Öykü Evliya)
Evlerde Neler Oluyor?
1.sınıfın ilk aylarında çocuk eve geliyor,
“Anne bu şiiri
yazacakmışım”
Anne bakıyor, uzun bir şiir.
“Kızım, sen bunu
nasıl yazarsın?”
“Bilmem,
yazacakmışım.”
Çocuk yemek yiyor, oynuyor, sonra şiiri yazmak için masaya oturuyor, ama
uykusu geliyor. Annesi,
“Ben yazayım” diyor.
“Olmaz anne,
öğretmen kızar”
Ama uykusu iyice bastırınca teslim oluyor.
“Anne, tamam, yaz. Ama kötü yaz, benim gibi. Öğretmen anlamasın.” (Nas,
2006b: 89)
Yukarda anılan televizyon izlencesinde Ferhunde Öktem, ”itiraf ediyorum, kızımın ödevini yaptım. Sol
elimle yazdım, öğretmen anlamasın diye” dedi.
‘itiraf.com’dan bir alıntı (Bu site kapandı, erişim: 2005) :
“Ortaokuldayken, annem elişi dersi için benim yerime kazak örmüştü. Ördüğü
kazak öğretmenden 9 puan alınca okula gidip, 1 puanı neden kırdın, diye
öğretmene çıkışmıştı.”
Gene itiraf.com’dan: “Saat gecenin ikisi, kızımın dönem ödevini yeni
bitirdim. Bu ödeve tam puan gelmezse yuh bana!”
29 ülkenin incelendiği İngiliz Varkey Vakfı’nın raporuna göre, gelişmiş ülkelerdeki
ana-babalara göre, gelişmekte olan ülkelerin ana-babaları, çocuklarının ev
ödevleri için daha çok zaman ayırıyorlar. Ana-babalar Hindistan’da çocuklarına
haftada 12 saat yardımcı oluyor, Türkiye’de 9 saat. (11)
Sonuç
Bugünkü ödev
veriliş biçimiyle çocuklar öğrene öğrene, öğrenmenin ne kadar sıkıcı, bıktırıcı
olduğunu öğreniyorlar. “Ev ödevinden nefret ettikçe öğrenmekten de nefret
ediyorlar”(Glasser, 1999: 275). Oysa tadını tadan için öğrenme zevkli bir
iştir. Bu bir İngiliz atasözüymüş: Atı
zorla dereye götürürsün, ama zorla su içiremezsin. Çocuğa da zorla öğretemezsin,
öğrenme isteği içten gelmeli. Çocuk, öğretmen istiyor diye yaptığında, öğretmen
istemeyince yapmayabilir. Ödeve
koşullandırılan, hep öğretmence yönlendirilen çocuk kendiliğinden, kendi
isteğiyle okumayabilir, çalışmayabilir. Öğretmen ödev verirse çalışırım,
vermezse çalışmam diye düşünebilir (Nas, 2006b: 91-92)
Ev ödevi verilmezse çocuklar çalışmaz diye düşünenler, çocuğu
tanımayanlar… Çocuk doğuştan meraklıdır, öğrenme isteğiyle dopdoludur. Yeter ki
çocuğun merakı köreltilmesin, kışkırtılsın. Yeter ki evde de okulda da –
fiziksel, ruhsal- uygun ortam yaratılsın.
Sınıfta hedefe götürücü, doyurucu yaşantılar geçiren, ilgisine,
yeteneklerine dönük zenginleştirilmiş bir öğretme-öğrenme süreci içinde
çalışmalara kendini kaptıran, ‘akış’a geçen çocuk, ders süresi yetmeyince
‘işlerini’ kendiliğinden eve götürür. Çocuk bunu gönüllü yaptığı, öğretmenin
zorlaması, beğenip beğenmeyeceği kaygısı olmadığı için gerilim yerini erince,
doyuma bırakır. Bu da tek doğru ödül olan ‘içödül’dür. Eğitsel değeri olan
çalışma, çocuğun gönüllüce, istekle yaptığı çalışmadır (Nas, 2006c: 87).
Ödevler de merak uyandırmalı. Değilse ödevler öğrenmeyi sağlamaz, çocuğa
da zarar verir. Çünkü çocuğu oyundan alıkoyar, toplumsallaşma zamanından da
çalar. Özgür Bolat’ın deyişiyle, öğretmen
derste öyle bir merak uyandırmalı ki çocuk evde de öğrenmeyi istemeli,
sürdürmeli. Bu durumda okulda ödev
verilmez, ama çocuk evde ‘ödev’ yapar. (6)
KAYNAKÇA
Açıkalın, Aytaç (1999) İnsan Kaynağının Yönetimi, Geliştirilmesi, Ankara:
Pegem Yay.
Glasser, William (1999) Okulda Kaliteli Eğitim (Çev. Ulaş
Kaplan) İstanbul: Beyaz Yay.
Nas, Recep (2006a) Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler Öğretimi 3.
baskı Bursa: Ezgi Kitabevi
_________ (2006b) Metinlerle İlkokuma-Yazma Öğretimi 4. baskı
Bursa: Ezgi Kitabevi
_________ (2006c) Çocuk İnsandır (Çocuk Eğitimi) Bursa:
Ezgi Kitabevi
Neydim, Necdet (Haz./2001) Çocukluğum Nerde Saklı? İstanbul: Bu
yayınevi
(3)https://www.rehberlikservisi.net/ilkokul-donemide-ev-odevi-sorunu (Nermin Elmas)
Erişim: 25.06.2018
(5)Herkese Bilim Teknoloji dergisi
04.08.2017 Sayı: 71
(7)Milliyet, 31.12.1998
(8)Hürriyet Pazar 13.04.1986 Sayı: 15
(9)Hürriyet Pazar, 16.03.1986 Sayı: 11
(Selma Tükel)
(10)Çiğdem Güneş, Cumhuriyet Kitap,
14.10.2010 Sayı: 1078
(11)Herkese Bilim Teknoloji dergisi,
08.06.2018 Sayı: 115
___________________________________________________________________
(*) Bu yazı Öğretmen Dünyası dergisinde (Ağustos 2018 Sayı: 464)
yayımlanmıştır. (9-12)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder