DEMOKRASİ
İÇİN EĞİTİM (*)
Recep Nas
‘Demokrasi için eğitim’in olmazsa
olmazları var, onlara bakalım.
Laik ve Bilimsel Eğitim
Laiklik, demokrasinin yadsınmaz bir önkoşuludur, dahası toplumsal
barışın güvencesi, hukuksal birliğin kaynağıdır. Laiklik din değil, inanç
değil. Laik devlet hiçbir dinin, mezhebin, inancın yanında değil, karşısında da
değildir. İnançlara karşı yansızdır, aynı uzaklıktadır, kördür. Devletin dini
olmaz, tüzel kişilik o. Laik devlet dini olmayan devlettir, ama dinsiz de
değildir. İnanca saygılıdır, dine değil, dinin çıkar için kullanılmasına,
sömürü aracı yapılmasına karşıdır. Laik devletin yurttaşlarını dindar yapma
görevi de yoktur, onun için okullarda zorunlu din dersi olmaz (Nas, 2013) Zaten
dinle ahlak arasında özde bir bağlantı yoktur (Tanyol, 1989: 107).
Laiklik, akılcılıktır. Atatürk diyor ya, “(…) Benim manevi mirasım bilim
ve akıldır. (…) Benden sonra beni benimsemek isteyenler, (…)akıl ve bilimin
rehberliğini kabul ederlerse manevi mirasçılarım olurlar.” Gene Atatürk’ün
sözü: En gerçek yol gösterici bilimdir. Bilim de, Cahit Arf’in dediği gibi, doğanın
insan beyninde modellenmesidir.
Laiklik için, inanç yerine aklın, kelam yerine düşüncenin, kitap yerine
bilimin egemen olması gerekir (Güvenç, 1991: 8). Laik ve bilimsel eğitimde
inaklara (dogma), donmuş, kalıplaşmış düşüncelere yer yoktur. Köy Enstitülerinin
kurucularından olan İsmail Hakkı Tonguç da laik, demokratik, bilimsel eğitimden
yanadır, şöyle diyor: “(…) Bütün bu
işler, hurafeyi bilmeyen; talihini kadere bağlamayan, dinsel inançlardan ümit
beklemeyen; buna karşılık iradesine ve iş yapma gücüne güvenen, hiçbir
hareketinde ve düşüncesinde darlaşmayan, iyi fikir nereden gelirse gelsin onu
saygıyla karşılayan, göğsünün altında her zaman vicdan denilen bir Allah
taşıyan, laik yurttaşlarla yapılabilir (…)” (Akt. Kocabaş, 2016: 10).
Düşünce ve Anlatım Özgürlüğü
Kişinin özgürce düşünebilmesi için ilkin düşünmeyi öğrenmesi gerekir.
Ona düşünme öğretilecek, ne düşüneceği değil ama. Tabii düşünce ve anlatım
özgürlüğünü kullanabilmesi için, Özcan Köknel’in deyişiyle, kişinin düşünceyi
oluşturan bilgileri, gerçekleri, verileri doğru seçmesi, bilimsel tutum içinde
olması, önyargılardan uzak, inançlardan arınık olması gerekir. Birey düşünmeli,
sormalı, sorgulamalı, eleştirmeli, yargılayıp değerlendirmelidir. Nedenleri
görmeli, neden-sonuç ilişkisini kurmalıdır. Çocuk düşünerek inansın, düşünerek
seçsin, düşünerek benimsesin. En iyi
öğrencim düşüncelerime katılmayandır, diyor Jules Le Maitre. Varsın
söylesin, varsın eleştirsin, eleştirilsin, tabii incitmeden, incitilmeden… Küçük
yaşta alışsın bunlara, büyüyünce öyle birden demokrat olunmaz.
Sorusuz bir öğretme-öğrenme ortamı düşünülemez. Düşünen sorar, soran
düşünür. Bir soru bin yanıttan daha güçlü olabilir (Gaarder, 1994: 80). Onun
için çocuklar sorsunlar, sorular üzerine özgürce tartışsınlar, ama haklı çıkmak
için değil, doğruya ulaşmak için. Demokrasi uzlaşmayı gerektirir. Çatışma çıksa
bile, bu da ‘yapıcı çatışma çözme yöntemi’yle çözülür.
Aziz Nesin (1988: 77), kurduğu vakıftaki çocuklara sık sık şunları
söylediğini belirtiyor:
(…)[H]erkesin sözünü, davranışını, tutumunu,
yazısını, gerekli bulduğunuzda eleştirmelisiniz. Salt insanları değil,
gelenekleri, tabuları, yasaları, görenekleri, verilmiş yargıları, her şeyi
eleştirmelisiniz. Eleştirmek, her zaman haklı olduğunuz anlamına gelmez. Ama
bir şeyi eleştirdikten sonra benimserseniz, neyi, niçin kabul etmiş olduğunuzu
bilirsiniz. Eleştirinin amacı eleştiri değil, doğruyu bulmaktır. Eleştiri olsun
diye eleştirmek,(…) ille de eleştirmek alışkanlığı, bilgiçlik taslama biçimine
gelebilir. Bunu önlemek için de, özeleştiri ve özdenetim gereklidir.”
Emin Özdemir’in dediği gibi, “Düşünme etkinliği kavramlardan kavram
üretmedir. Öğrenilen kavramlarla, bunların yeni bileşimleriyle yeni düşüncelere
ulaşma işidir. Böyle bir beceriyi kazanmış kişi birtakım düşünce kalıplarının
içinde kalmaz; onları yan yana getirir, üst üste dizer, yığar, yıkar, ardından
yatay ve dikey bağlantılar kurar. Kısacası, belleyimci, hazır bilgileri
taşıyımcı bir kafa olmaktan çıkıp düşünce üreten yaratıcı bir kafa kimliğini
kazanır.”
Aslolan eleştirel düşünmedir. Eleştirel
düşünme saplantıdan, bağımlılıktan, inakçılıktan arınmış bir düşünmedir
(İpşiroğlu, 1991: 301). Kritik, Yunanca bir sözcük, kökeninde seçmek, yeğlemek,
parçalara ayırmak, yargılamak, önemliyi önemsizden, değerliyi değersizden
ayırmak anlamına gelen krino sözcüğü var (Cemal, 2008).
Demokrasinin özü katılımdır. Öğrenciler
okulla ilgili karar verme sürecine (okul meclisinin kurulması, öğretmenler
kurulunda öğrenci temsilcisinin bulunması…) etkin olarak katılmalı. Eğitici
kollar (kulüp) göstermelik olmamalı, işlerlik kazanmalı. Bu eğitici çalışmalar,
demokratik değerlerin, tutumların edinilmesinde derslerden çok daha etkilidir.
Şu da var, okul- aile işbirliği gerekli, önemli. Çünkü demokrasi ailede başlar,
ailede de babadan başlar (Kongar, 2000: 156)
Anayasanın ilgili maddeleri (eğitim, düşünce özgürlüğü…), Çocuk Hakları
Sözleşmesi incelenmeli, tartışılmalıdır.
Disiplin
Disiplin sözcüğünün kökeninde eğitmek, yetiştirmek, yardım etmek, yol
göstermek gibi anlamlar var (Tuncer, 1980: 20 Sanal sözlükler: Tureng,
Dragomanos)
Disiplin, kısaca, çocuğun sağlam bir kişilik geliştirmesine,
bağımsızlığını kazanmasına, özdenetimli olmasına, kendisiyle ilgili kararları
gene kendisinin vermesine, eleştirel düşünmesine, ‘birey’ olmasına kılavuzluk
etme sürecidir (Nas, 2015: 88) Bunlar demokratik eğitimin de amaçlarıdır
aslında. Çocuğa sevgi, bu da yetmez, saygı göstermek asıldır. Çocuğa saygılı
olmanın önkoşulu onu-olduğu gibi-kabul etmektir. Çünkü olduğu gibi, içtenlikle
kabul edildiğini anlayan çocuk kendini özgür duyumsar, değişime de açık olur
(Gordon, 2001: 51). Değişimin kapısı içerden açılır, dışardan değil.
Özgürlük başıboşluk, başıbozukluk değildir, sorumluluk ister. Disiplin
özgürlükleri kısıtlamaz, belli sınırlar içinde özgürlük tanır. Bu sınırlar
içinde çocuk özgürlüğü kullanmayı öğrenir. Bu sınırlamalar davranışlarla
ilgili, demokratik eğitimde düşüncelere,
duygulara sınır konulmaz.
Demokrasi, demokratik ortamda
yaşanılarak öğrenilir. Çocuk demokratik değerleri, yaşaya yaşaya, demokratik havayı
soluya soluya özümsemeli, giderek içselleştirmeli. Çocuklar sözden değil,
davranıştan, tutumdan etkilenir. Ne ki demokratik ortamı demokrat yönetici,
demokrat öğretmen yaratır.
Disiplinin iki boyutu var: yetke (otorite), özgürlük. Bunlardan biri
dışlanırsa disiplin niteliğini yitirir. Yetkeye ağırlık verilir de özgürlük
dışlanırsa yetkeci (otoriter) olunur. Yok, özgürlüğe ağırlık verilir de yetke
dışlanırsa bu kez de yetke boşluğu yaratılır. Öyleyse yetkeyle özgürlüğün
dengelenmesi gerekir. Bunlar birbirini tamamlar, bütünler, besler (Avanzini,
1965 Akt. Onur, 1979: 30)
Çocuğun yetkeye (otorite) gereksinmesi var, ama bu ‘olumlu yetke’dir, uzmanlık
yetkesidir. Bu, emekle, alınteriyle kazanılan bir yetkedir. Doğal,
kendiliğinden oluşuveren bir yetke… Atanmış, resmi bir yetke değil, engin bir
kültürle, mesleki bilgiyle beslenmiş, sağlam bir kişilikle donanmış,
öğrencilerin kabullenip kucak açıverdikleri bir yetke bu. Öğretmen saygı
beklemez, anlayış, güven temeline dayalı sağlıklı öğretmen-öğrenci ilişkileri
içinde kendiliğinden oluşur saygı. Öğretmen, ben öğretmenim, saygı beklerim
derse çok bekler, Godot’yu bekler gibi bekler, gelmez o saygı. Etkili öğretmen, sanıldığının tersine, güç kullanmayandır.
Demokratik eğitimde kesinlikle şiddete başvurulmaz. “Dayağın olduğu
yerde tabii ki demokrasiden de söz edilemez. Ayrıca, dayak yiyerek büyüyen
çocuk toplumdaki demokrasiye de inanmaz” (Kongar, 2000: 155)
Ceza yok, ödül de yok. Büyülü sözcükler: içdisiplin, özdenetim, içödül, özeleştiri, içgüdülenme, özdeğerlendirme…
İletişim
İlişkilerin
sevgiyle, saygıyla ve gelişerek sürmesi için en önemli etken sağlıklı
iletişimdir (Buscaglia, 1986: 35).
Öğretme-öğrenme süreci, aslında bir
iletişim sürecedir. Öğrenme, etkili iletişim
sonucunda oluşur çünkü. Başka bir deyişle, iyi bir öğrenme, iyi bir
iletişimin ürünüdür (Tekin, 1980: 15) Öğretmen ileti düzenleyicisidir. Demek ki
iyi bir öğretmen iletişim kurma becerisi olan öğretmendir.
Sözel iletişimin iki boyutu var:
anlatma-anlama. Anlatma konuşmayı, yazmayı içerir. Konuşma ve yazma, kodlama
becerisi ister. Anlama da dinlemeyi, okumayı içerir. Dinlemeyle okumaysa kod çözme becerisi ister. Derste de,
yerine göre, öğretmen de öğrenci de kaynak ya da alıcı olabileceğine,
demokratik ortamda öğrenci de öğretmene öğretebileceğine göre, ikisinin de
kodlama ve kod çözme becerisi (etkili konuşma-yazma, etkin ve eleştirel
dinleme-okuma) edinmesi gerekir. Zaten iletişim kurma becerisi önemli bir
bilişsel giriş davranışıdır, öğrenmenin önkoşullarından biridir (Bloom, 1979:
50)
Empati
Empati kuran kişi kendini
karşısındakinin yerine koyar, onu dinler ve anlar, anladığını da ona iletir.
Empatinin önkoşulları, koşulsuz saygı-sevgi, koşulsuz kabul etmektir. Koşulsuz
sevilen çocuk işbirliğine, değişmeye, içdisiplin geliştirmeye açık, yatkın olur
(Cüceloğlu, 1993)
Öğretmen kendini öğrencinin yerine koyarsa,
onu anlarsa, öğrenci bunu ayrımsadığında bu öğretmeni kendine yakın duyumsuyor,
güvenilir buluyor, etkileniyor ondan. Carl Rogers (1975), öğretmenin empati kurma
düzeyiyle öğrencilerin akademik başarıları arasında olumlu bir ilişkinin
varlığını saptamıştır. Empati becerisi yüksek olan öğretmen öğrencilerince
benimsenir, sevilir, sayılır. Bu öğretmen işbirliğine, diyaloğa, tartışmaya
açıktır, kişilerarası ilişkileri kolaylaştırır (Rogers, 1983 Akt. Uluğ, 2014:
12) Öğretmene çok yakışan, öğrencisine empatiyle yaklaşması, hiç yakışmayansa
benmerkezci olmasıdır (Dökmen, 1997: 141)
Empatik dinleme, sözlerin
arkasındaki duyguları anlamaya dönük dinlemedir. Peter F. Drucker’ın dediği
gibi, iletişimde önemli olan söylenmeyeni duymaktır.
Abraham Maslow’ a (1970) kulak verelim: “(…) [S]evecen, yardımsever, düzeyli, sıcak ve psikolojik olarak demokrat
her insanın küçük bile olsa psikoterapötik, yani iyileştirici gücünün olduğu
kabul edilmelidir” (Akt. Gordon, 2000: 240).
Kişilik
Öncelikli olan, duygu ve kişilik eğitimi.
Ruh sağlığı eğitimin ayrılmaz bir parçasıdır çünkü (Yörükoğlu, 1978: 58).
Öncelikle ruhsal yönden de sağlıklı, sağlam kişilikli, özgüvenli, sağlıklı
iletişim kurabilen, empati duygusu yüksek, mutlu, barışçıl insanlar
yetiştirilmelidir. Çocuk varım, tekim,
değerliyim, önemliyim diyebilmeli.
Çocuğu, insan oluşu nedeniyle başlı başına bir değer olarak görmek
gerekir. Bu, hiçbir koşula bağlı olmadan, yalnızca insana özgü nitelikleriyle,
saygı duyarak, incitmeden, zarar vermeden, kişilik bütünlüğünü bozmadan olduğu
gibi kabul etmek demektir. Saygı duyan, saygı duyduğu insanın davranışını
yönlendirmez, ona kendisi olma, kendini yaşama hakkı tanır (Kılıççı, 1999:
41-42). Öğretmen kendine güvenecek, öğrenciye güvenecek, öğrenci de öğretmene
güvenecek. Güven, güven doğurur.
Kurallar
Toplum düzeni gibi, okul düzeni de
kurallarla işler. İnsan ilişkileri kurallar olmadan sağlıklı işlemez zaten
(Gordon, 2001: 221). Kurallar yaşamı kolaylaştırır, kuralsızlıksa kargaşaya yol
açar. Demokrasi uygun, dengeli kurallarla işler.
Tabii kurallar akla yatkın, uygulanabilir, çocukların özelliklerine,
gereksinmelerine uygun olmalı, uygulanırlığı yoksa kolayca çiğnenir. Kurallar
çocuklarla birlikte, tartışılarak, onların görüşleri alınıp belirlenmelidir. O
zaman çocuk, bu benim kuralım, diye sahip çıkar, uyar. Özgüvenli, sorumlu olur
(Bilgen, 1991: 22)
Ne ki kurallar zaman zaman gözden geçirilmeli, uygulanırlığını,
geçerliliğini yitirmiş kural kaldırılmalıdır.
Demokrasi eğitiminin Alt
Hedefleri Şunlar Olabilir (Kuzgun, 2000: 13):
*Irk, din, cinsiyet, toplumsal sınıf vb. ayrımı yapmadan her insanı
değerli bulabilme
*Başkalarını etkin/empatik bir biçimde, önyargılardan arınık olarak
dinleyebilme
*Görüşlerini, başkalarına saygılı bir biçimde anlatabilme
*Benimsemediği düşünceleri, istekleri olan insanlarla iyi geçinebilme
*Karar verme sürecine etkin olarak katılabilme
*Benimsemediği kararların değiştirilmesi için çalışabilme, bu kararlara
değişinceye kadar uyabilme
*Eleştiriye açık olabilme, bunu bir gelişme fırsatı sayabilme
*Başkalarını eleştirirken yapıcı olabilme
*Başkalarının haklarına saldırı olduğunda, bunu yapanlara demokratik
yollarla karşı çıkabilme
* * *
Öğretmen sınıfında bir deneme yapmak istiyor, Öğrencilerinin, haksızlığa
uğradıklarında ne yapacaklarını, ne tepki vereceklerini merak ediyor. Bunu
tartışmanın sonunda açıklıyor, iş tatlıya bağlanıyor. Tartışma uzun, ben
kısaltıyorum. Tartışma kayda alınmıştır (Mayıs 2017).
Öğretmen: “Size bir şey
söyleyeceğim. Şimdi ben size ihtiyaçlarınızı karşılarken benden izin almayın,
demiştim ya, ben bundan vazgeçtim.”
-Anlayamadım, nasıl?
Öğretmen: “Herkes tuvalete giderken, su
içerken benden izin alacak, herkes…
-İyi de neden?
Öğretmen: “Ben bunu yapmaya karar verdim,
bu böyle olacak.
-İzin vermezsen gitmeyecek miyiz?
Öğretmen: “Gitmeyeceksiniz.”
(Derin bir sessizlik…)
-Ama bizim anlaşmalarımızda böyle bir şey
yok.
Bak
oraya.
Öğretmen: “Tamam, sınıf anlaşmalarımızı
değiştiriyorum o zaman.”
-Anlaşmalarımızı koyarken söylemeliydin
bunu.
Öğretmen: “Şimdi söylüyorum,
değiştiriyorum.”
-Ve sen bunu değiştirirken bize
sormalısın.
Öğretmen: “Neden sorayım ki, ben böyle
istedim ve yapıyorum. Bu sınıfın öğretmeni benim.
-Öğretmenler her istediklerini yapamaz.
-Bu sınıfta her şeye birlikte karar
veririz
-Hayır, sen buna tek başına karar
veremezsin.
-Bunu biz de istersek yapabilirsin.
-Bu böyle olamaz. Biz bir sınıfız ve
sınıfça buna karar verebiliriz.
-Bizim hakkımızı alıyorsun elimizden.
-Kimse kimsenin hakkını elinden alamaz.
Sen böyle yaparsan senin hiç öğrencin kalmaz. Kabul etmiyorum.
-Biz ve sen eşitiz. Haklarımız eşit. Sen
böyle yaparak benim içimdeki doğaya da zarar veriyorsun. Of, ağlamak
istemiyorum.
-Sen özgürlüğümüzü alamazsın.
-Özgürlük verilmez ve alınmaz.
-Sen bizim özgürlüğümüzü alırsan,
solucanların, kuşların özgürlüğünü de alırsın.
(…)
Bu sınıf, özel bir okulun anasınıfı… Darısı
tüm okulların başına!
KAYNAKÇA
Bilgen, Süheyla (1991) “Eğitim ve
Disiplin” İstanbul: Yaşadıkça Eğitim
dergisi Sayı: 18
Bloom, Benjamin S. (1979) İnsan Nitelikleri ve Okulda Öğrenme (Çev.
Durmuş Ali
Özçelik) Ankara: MEB Yay.
Buscaglia, Leo (1986) Birbirimizi Sevebilmek (Çev. Nejat
Ebcioğlu) İstanbul: İnkılâp
Kitabevi
Cemal, Ahmet(2008)”Eleştirel Düşünmenin
Dayanılmaz Ağırlığı” Cumhuriyet,
20.11.2008
Cüceloğlu, Doğan(1993)”Koşulsuz Sevgi
Gerçekten Var mı?” Cumhuriyet
Bilim-Teknik
Sayı: 340
Dökmen, Üstün(1997)İletişim Çatışmaları ve Empati 6. Baskı İstanbul: Sistem Yay.
Gaarder, Jostein(1994)Sofi’nin Dünyası İstanbul: Pan Yay.
Gordon, Thomas(2000)Çocukta Dış Disiplin mi? İç Disiplin mi? (Çev. Emel Aksay)
2. baskı İstanbul: Sistem Yay.
_____________ (2001)Etkili Öğretmenlik Eğitimi Çev. Emel Aksay) 10. Baskı
İstanbul: Sistem Yay.
Güvenç, Bozkurt(1991) “Laikliğin Tarihi
Gelişimine Genel Bir Bakış” Eğitimde
Laiklik Yayıma
Haz. Mahmut Âdem-Kasım Karakütük) Ankara: TED Yay. (3-11)
İpşiroğlu, Zehra(1991)”Köktendinci Çocuk
Yazınına Eleştirel Bir Yaklaşım” Çağdaş
Kültürümüz
İstanbul: Cem Yay.-ÇYDD Yay. (293-309)
Kılıççı, Yadigâr(1999)”6-15 Yaş
Öğrencilerinin Gelişimsel Güçleri ve Kişilik Gelişimini
Kolaylaştırma” İlköğretimde
Rehberlik (Ed. Yıldız Kuzgun) Ankara: Nobel Yay.
Kocabaş, Kemal(2016)Köy Enstitülerinin Mimarı İ. Hakkı Tonguç Ankara: Öğretmen
Dünyası Yay. Tanıtım Dizisi: 4
Kongar, Emre(2000)Kızlarıma Mektuplar İstanbul: Remzi Kitabevi
Kuzgun, Yıldız(2000)”Eğitimde Kendini
Geliştirme” Sınıfta Demokrasi (ed.
Ali Şimşek)
Ankara: Eğitim-Sen Yay.
Nas, Recep (2013) “Laiklik” Bursa: Çağdaş Bakış dergisi
_________(2015) Sağlıklı Öğretmen Öğrenci İlişkileri Bursa: Ezgi Kitabevi
Nesin, Aziz(1988)Korkudan Korkmak 2. Baskı İstanbul: Adam Yay.
Onur, Bekir(1979)”Disiplin Kavramı”
Ankara: Eğitim ve Bilim dergisi
Cilt: 3 Sayı: 17 TED
Yay. (25-33)
Tanyol, Cahit(1989) “Laik Eğitim ve
Demokrasi” Demokrasi İçin Eğitim (Yayıma
Haz. A. Ferhan
Oğuzkan) Ankara: TED Yay. (103-116)
Tekin, Halil(1980)Okullarımızdaki Türkçe Öğretimi Ankara: Kendi Yayını
Tuncer, Oya(1980) “Çocuk, Aile ve
Çevresi” Çocuk ve Eğitim Ankara: TED
Yay
Uluğ, Mücella(2014) “Empati Nedir?
Tanımı ve Benzer Kavramlardan Farkı” Empati:
Kuramdan Uygulamaya (ed. Aysın
Turpoğlu Çelik)İstanbul: Kültür Üniversitesi Yay.
Yörükoğlu, Atalay(1978) Çocuk Ruh Sağlığı Ankara: Türkiye İş
Bankası Kültür Yay.
________________________________________________________________
(*) Bu yazı Öğretmen Dünyası dergisinde (Eylül 2017 Sayı: 453) yayımlanmıştır.
(22-26)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder