ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SÜRECİNE
ELEŞTİREL BİR BAKIŞ (*)
Recep Nas
Giriş
Öğretmen, insan yetiştirmede en önemli, temel
öğedir. Eğitimin niteliği, öğretmenin niteliğinden ayrı düşünülemez. Eğitimin
temel belirleyicisi öğretmendir. Ama öğretmen eğitilmişliği kadar eğitir.
Ne yazık ki eğitim tarihimize
bakıldığında, görülür ki, genellikle niteliğe önem verilmeyen bir eğitim
politikası güdülmüştür. Aslında öğretmen yetiştirme-model ve para sorunu
olmaktan öte- devletin temel sorunudur.(Yahya Akyüz ,1992 ,MEB TTK Başkanlığı Öğretmen Yetiştirme
Koordinasyonu)
Ayrıca, öğretmenlik, üstün bir
güce, statüye kavuşturulmadıkça, en iyi bir eğitim dizgesi (sistem) kurulsa
bile, belirlenecek en yüce amaçlar gerçekleşemez.Ama üstün insani,mesleki
nitelikleri olan,saygın öğretmenler,kötü bir eğitim dizgesinde bile çok yararlı
sonuçlara ulaşabilirler.(Akyüz 1998:16)
Gerçi öğretmen eğitim dizgesinin
bağımsız bir değişkeni, en başat insan kaynağı girdisi değildir.(Açıkalın
1998)Elbette eğitimin tüm sorunlarının iyi öğretmenle çözüleceği söylenemez. Yine
de “Nasıl bir eğitim?” sorusunun yanıtı,”Nasıl bir öğretmen?”sorusuna verilecek
yanıtta saklıdır.(Üstüner)
“Öğretmenin desteğini almayan bir yenilik başarıya ulaşamaz.(…)
Öğretmenin anladığı, inandığı, desteklediği yenilikler yapılabilir.(…) İyi bir
öğretmen sistemin bütün eksiklerini dolduracak kadar yaratıcıdır. En iyi eğitim
sistemi bile öğretmenin eksikliğini telafi edecek çözüme sahip değildir. Öğretmenin
yerine bir şey koyamıyorsunuz. Teknoloji, bilgisayar, hepsi doğru, hepsi
öğretim işi, hepsi öğretmenin işi. Eğer siz, bilgisayarı iyi bir öğretmenle
öğretemezseniz, çocuk bilgisayarda oyun oynar.”(Güvenç 1998:12,23)
Eğitim dirik bir olgudur, dolayısıyla
olmuş bitmiş bir eğitim programı yoktur. Program, uygulama sürecinde sürekli
olarak değerlendirilecek, geliştirilecek, yenilenecektir. Program geliştirme
bir süreçtir. Ne var ki ülkemizde ‘öğretmen yetiştirme dizgesi’yle çok
oynanmıştır.(Gök ve Okçabol 1998)Türkiye’ de yüz yılı aşkın öğretmen yetiştirme
birikimi
oluşmuşken, örneğin öğretmen yetiştiren
kurumlar YÖK’ e devredilirken ( 1982)
bu öğretmen yetiştirme
birikiminden yeterince yararlanılmamıştır. Lisans üstü öğrenim görmüş, sanı(unvan)
olanlar, yabancı dil bilenler öne çıkmış, öğretmenlik deneyimi olanlar
çoğunlukla dışlanmıştır. Bir araştırmaya göre(Ulusavaş, Nas 1990),Eğitim
Yüksek Okullarında öğretmen meslek
bilgisi derslerini veren öğretim elemanlarının yalnızca 1/ 3’ü (%33,57) ilkokul
(sınıf)öğretmenliği yapmıştır. Aynı araştırmaya göre,İlk ve ortaöğretimde hiç
öğretmenlik yapmamış,öğretmenliğe ilk kez
öğretmen yetiştiren bir kurumda başlamış olan öğretim elemanlarının
oranıysa –kurumun,derslerin özelliği düşünüldüğünde-,oldukça yüksektir:%29,32
(Nas, Ulusavaş 1991) Öyle ki, Türkiye’ de öğretmen okullarının yerinde yeller
eserken,Batıdakiler yenilenerek,evrimleşerek varlıklarını
sürdürmüşlerdir.(Öztürk 1998)
160
yıllık öğretmen yetiştirme birikiminden yararlanılmaması bir yana , Türkiye’
nin koşullarını tanımayan , deneyimleri kendi ülkeleriyle sınırlı olan yabancı
uzmanlardan yararlanılmaya çalışılmıştır.
Yabancı uzmanlardan yararlanmaya ilişkin
şu durumlardan söz edilebilir(Şahin 1998)
- Cumhuriyetin ilk yıllarında uzman çağrılırken titiz bir seçim yapılmışken, bu duyarlık sonraları gösterilmemiştir.
- Uzmanlar ülkemizi, toplumsal yapımızı yeterince tanıyamamışlar, ülkemizde kısa süre kalmışlardır, bu durum da yanlış saptamalara,yanlış çözüm önerilerine yol açmıştır.
- Bir uzman önerisi daha uygulanmadan, başka biri çağrılmıştır. Dolayısıyla yapılanlar ‘reform’la sonuçlanmamış, eğitimimizi ‘yaz-boz tahtası’na döndürmüştür.
- Uzmanlar, sorunlarımızı çevirmenler aracılığıyla anlamaya çalışmışlar, bu da yetersiz algılamalara, alımlamalara neden olmuştur.
- Uzmanların yazanaklarında (rapor) belirtilenler, öneriler, çoğunlukla siyasal eğilimlerin, popülist yaklaşımların etkisi altında kalınarak yeterince yaşama geçirilememiştir.
Elbette başka ülkelerin öğretme yetiştirme dizgeleri
incelenmeli, onlardan esinlenilmeli, uygun olan uygulamalardan yararlanılmalıdır,
ama bire bir almadan, öykünmeden… Bunun için, bir fikir edinmek üzere kimi
ülkelerin öğretmen yetiştirme düzenleri aşağıda
özetlenmiştir.
Japonya
Japonya’ da önemli iki sınav var. Biri liseye,öbürü
üniversiteye girerken…Üniversite sınavı iki aşamalı,birincisi tüm lise
çıkışlıların girdiği bir sınav,ikinci sınavı-1.sınav sonuçlarını da dikkate
alarak- üniversiteler yapıyorlar.Öğretmen yetiştiren kurumlar öğretmen
adaylarına ayrıca öğretmenliğe ilişkin yeteneklerini,tutumlarını
ölçen testler uyguluyorlar.(Çağdaş Öğretmen Profili Akt.Ata)
Öğretmeni işlendirmede (istihdam)
yetkili olan, bölge eğitim kurullarıdır. Bu kurullar bir sınav yapar. Bu
sınavın sonucuna göre-eğitim ve okul
müdürlerinin görüşleri de
alınarak- öğretmen adayları atanır.(Bu uygulama başka bir okula geçmek isteyin
öğretmenler için de geçerlidir.
Yetişmenlik(staj) süresi altı aydır, Bu
süreyi başarıyla tamamlayanlar kamu görevlisi olma hakkı kazanır.(Aksarı 1997)
Öğretmenler, mesleklerinin 5,10,15 ve 20.
yıllarında hizmetiçi eğitim görmek zorundadırlar. Hizmetiçi eğitim sonunda
yeterli görülmeyenler başka alanlara kaydırılır.
Japonya’ da eğitim, hem merkezi, hem
yerel odaklıdır.(Demirel Akt.Aksarı 1997)
Her Japon öğretmeni, isterse,
beş-altı yılda bir, bir yılını dünyanın istediği bir ülkesinde geçirebilir. Döndükten
sonra da ondan “Gittiğin ülkede eğitim nasıl yapılıyor?” diye bir yazanak
istenir.(Güvenç 1998:31)
İngiltere
Öğretmen adayı için sınav yok. Adaylar,
lisede yapılan mesleki yönlendirmelerle seçilir.Şu var ki,öğretmen adayı,girmek
istediği bölümle ilgili en az iki dersten A,matematik,fen ve İngilizce
derslerinden de C alması gerekir. Dahası, sağlık raporu,referans mektupları
da gerekir.Bir de ÖMB (öğretmenlik
meslek bilgisi ,öbür adıyla pedagojik formasyon) için bir yıllık lisans üstü öğrenim görmesi
gerekir.Adayların bu eğitimden elde ettikleri başarı,başka üniversitelerin
öğretim üyelerinden oluşan seçiciler kurulunca değerlendirilir.(Ataünal 1997
Akt.Ata)
Eğitim, yerel yönetim
odaklıdır(Demirel 1994 Akt.Aksarı)Devlet okullarında yalnızca yüksek lisanslı
olanlar iş bulabilir.
Öğretmenlerin okuliçi Eğitimlerini
Değerlendirme Kurulu(CATE),
1.öğretmen adayının seçiminden,
2.öğretmen yetiştirme kurumların
programlarının saptanmasından,
3.sınavların içeriğinden,
4.uygulamalı eğitimin düzenlenmesinden
birinci derecede sorumludur.
İngiltere’ de ilk öğretmen okulu 1840’ da açılmıştır.
Fransa
Öğretmen yetiştirmeyi, Öğretmen
Yetiştirme Enstitüleri (IUFM) ile Yüksek Öğretmen Okulları üstlenmiştir. Öğretmen
yetiştiren kurumlara girmek için,üniversite çıkışlı olmak,başarı testinden geçer
puan almak, 2 yıllık öneğitim görmek gerekir.Ayrıca ortaöğretim başarı puanı,referans mektupları
etkilidir.
Öğrencilere okul türlerine göre
sertifika verilir. Bu sertifikayı alan aday, öğretmen olma hakkı
kazanır.(Avrupa Konseyi Ülkeleri Öğretmen Yetiştirme Politikaları ve Modelleri
Toplantısı 1995 Akt.Ata)
Fransızlar sınıf (ilkokul)
öğretmenine’instituer’derler. Instituer, kurmak, var etmek, oluşturmak anlamına
geliyor. Ortaöğretim öğretmenine de ‘maitre’ denir, bu da usta, üstad demektir.(Külahoğlu
1997)
Fransa’ da ilk öğretmen okulu 1794’te açılmıştır, ama sonra
kapatılıyor,1808’ de yeniden açılıyor. Bu okulda laikliği savunan öğretmenler
yetiştiriliyordu.
Almanya (Aksarı 1997)
Almanya’ da federal yapısı nedeniyle
tek bir eğitim, kültür politikasından söz edilemese de eyaletler arasında aşırı
farklar da yoktur.(Budak 1997,Akt.Aksarı)Öğretmenlik eğitimi-eyaletlere göre
değişse de-6-8 yarıyıl sürer.
Öğretmen olmak isteyenler için ilk
koşul, lise olgunluk sınavıdır. Öğretmen yetiştiren bir programa katılan
öğretmen adayları üç dalda ders verecek biçimde yetiştirilirler.
3. yarıyıl ve sonrasında uygulamalı
dersler başlıyor. Öğretmen adayları, öğretim üyeleri yönetiminde ilgili okullarda
ders dinlerler,ders verirler.Bu derslerden sonra kümece tartışılır,verilen
örnek dersler notla değerlendirilir. Önemli bir ölçüt de öğretmen adaylarının
derslerde sundukları özel çalışmalar,tasarlardır(proje=referate)Sonunda alan ve
ÖMB’ ye(öğretmenlik meslek bilgisi) ilişkin bir sınav yapılır,yazılı ve sözlü…Bu
sınavda başarılı olanlar iki yıl süren yetişmenlik (staj) hakkı elde
ederler.Yetişmenliğin birinci yılında belirli merkezlerde seminerlere
katılınır, ikinci yıl çoğunlukla okullarda uygulama yapılır.Yetişmen en az on
ders verir.Bu dersleri eğitim uzmanları izler.Kuram ve uygulamanın iç içe
olduğu bu yetişmenlik süresi sonunda yeniden bilim ve uygulama sınavı
yapılır.Ayrıca öğretmen adayı bir araştırma yapar.Bu sınavı geçenin,araştırması
kabul edilenin yetişmenliği kaldırılır.Böylece öğretmen adayı ,bağımsız olarak
ders verme yetkisi,sorumluluğu kazanır.
Öğretmenlik eğitimi,ilköğretimin
1.kademesi için ÖMB,2. kademesi için alan bilgisi,ortaöğretim(lise) içinse
bilim ağırlıklıdır. Ortaöğretim
öğretmenlerinin alan uzmanı olmaları amaçlanır.
Dahası, Almanya’ da hizmetiçi eğitime
çok önem verilir.
Amerika Birleşik Devletleri (Çağdaş
Öğretmen Profili,akt.Ata; Külahoğlu 1997; Aksarı 1997)
ABD’ de öğretmen adayları, bir-iki
yıllık kolej ön eğitimi alırlar,’skolastik tutum testi’nden (SAT) ya da
‘Amerika kolej testi’nden(ACT) geçerler. Öğretmen adayları bu kez bu testlerden
aldıkları puanları, lise diplomasını, liseden aldıkları referans mektuplarını
girmek istedikleri bölüme sunarlar. Görüşmede de başarılı olanlar ilgili bölüme
kabul edilir.Bu arada,SAT ‘tan ya da ACT’ den yeterli puan alanlardan ,lisede
ilk % 25’
e girenlere öncelik tanınır.
Yükselmede(terfide) hizmetiçi eğitime
katılıp katılmadığı dikkate alınır. Öğretmenlerin on yılda bir mezuniyet
belgesi almaları gerekir. Ortaöğretim öğretmenlerinin on yıl içinde ‘yüksek
lisans’ yapma zorunluluğu vardır. Ayrıca, bir üniversitede kendini geliştirici
bir çalışmaya katılmak isteyen öğretmenler izinli sayılır, bu öğretmenlerin
ulaşım masrafları da karşılanır.
Birçok eyalette emekli olma hakkını elde
etmek için ‘yüksek lisans’,okul müdürü olmak içinse doktora derecesi aranır.
ABD’ de öğretmen eğitimini değişik
kümeler(grup),oluşumlar ,’çevreler’ etkiler. Kimi işletme ve endüstriyel
kuruluşlar da burs vererek,program hazırlayarak,kimileri de öğretmenleri
ödüllendirerek öğretmen eğitimini etkilemeye çalışırlar
. Şu notu da ekleyelim: Türkiye’de öğretmen
yetiştirme deyince akla ilkin hizmetöncesi eğitim geliyor, oysa AB ülkelerinde
öğretmen yetiştirme süreci dört aşamada işliyor: hizmetöncesi eğitim, işe
başlama eğitimi, hizmetiçi eğitim ve uzmanlık eğitimi…(YÖK,2007)
Türkiye’ de Öğretmen Yetiştirmenin Kısa Tarihi
Bugünü
anlamak için dünü bilmek
gerekir,onun için Türkiye’ de öğretmen
yetiştirme düzenine bir kuşbakışı bakalım.Tarih 16 mart l848 . O gün ilk kez
öğretmen yetiştiren bir okul açılıyor.Peki bundan önce öğretmen yok muydu?
Vardı elbette , çünkü okullar vardı. Ama bu okullar devletin değil,vakıfların
açtığı okullardı: Mekteb-i Sıbyan, Darülhüffaz,Darülkurra ... Bu okullarda
medrese çıkışlılar, imamlar, yalnızca okuma-yazma bilenler ders veriyorlardı.
Daha önceleri askeri alanla sınırlı
olan ‘eğitimde çağdaşlaşma hareketleri ,II.Mahmut döneminde sivil alana da
taşınmıştır.İlk Rüştiye (ortaokul) 1839’ da
açıldı. Rüştiyeler iki nedenle kuruldu: (1) Askeri okullara öğrenci
yetiştirmek (2) memur yetiştirmek.Böylece
o güne kadar ‘öğretmen’ gereksinmesini karşılayan medreselerin dışında öğretmen
yetiştiren yeni bir kuruma gerek duyulmuştur. Peki Rüştiyelere öğretmen nasıl
sağlanacaktı? İşte 16 mart 1848’
de yalnızca öğretmen yetiştirmek üzere
ilk kez bir okul açıldı: Darülmuallimin
Adı sonradan Darülmuallimin-i
Rüşdi olmuştur.(Akyüz 1997 : 154) Bu
okulu açan Kemal Efendi’ dir. (Koçer 1991 : 56)
( Kemal Efendi ,medreselilerin baskısı sonucu iki yıl sonra Avrupa’ ya
gönderilmiştir. ) Bu okulun programına ancak otuz yıl sonra öğretim yöntemleri (usul-ü tedris) dersi konabilmiştir.
Kemal Efendi-18 yıl sonra- yurda
dönünce bu kez ilkokul öğretmeni
yetiştirecek olan Darülmuallimin-i Sıbyan ‘ ı açıyor.(Kemal Efendi eğitimde yenilikler
yapmaya başlayınca yeniden medresenin
hışmına uğrar,baskılar karşısında
Rüştiye öğretmenliğine geçer,orda da rahat bırakılmayınca Avrupa’ ya
kaçar)
Darülmuallimin Müdürü Ahmet Cevdet
Efendi’ nin hazırladığı Nizamname’de (1851) “Öğretmenlik bir
meslektir” denilmiş olsa da ,öğretmenlik meslek olabilmiş midir,bir bakalım....
1891’ de
Münif Paşa “mektep hocalığının imametle
tevhidi”ni istemiştir. Böylece öğretmenlikle imamlık birleştiriliyordu, yani
imamlar öğretmen olacaktı. ( Günümüze
gelirsek,2002 ‘den önceki 4 yılda yalnızca 200 din kültürü ve ahlak
bilgisi öğretmeni atanmışken, aynı ders için
son 2,5 yılda 3022 öğretmen atanmıştır.Daha önce öğretmen alımında 29. sırada
olan bu dal, 2005’te
5.sıraya
yükselmiştir.(Cumhuriyet,14.05.2005
Fikret Kozok’un haberi)
II.Meşrutiyet Döneminde
Maarif Nazırlarından Emrullah Efendi
(ki, eğitimi çağdaşlaştırma çabası içindeydi) yalnızca okuma- yazma
bilenlerin bile öğretmen olarak
atanabileceğini söylemiştir. Atanacak olanlar medrese kökenliler ve imamlar...
İşte ilköğretim bu kişilere teslim edilmiştir.
1915 Nizamnamesi’ ne göre (md.16) Sultanilerin
parasız öğrencilerinden tembel ve yaşı
ilerlemiş olanları cezalandırılmak için
zorla İstanbul’ daki öğretmen
okuluna aktarılacaktır. İbrahim Alaettin
(Gövsa) 1916’ da şöyle yakınıyor
“Okur-yazar olan herkes ülkemizde öğretmen adayıdır. Avare ve işsiz gençler bu meslek için yetkili oluyor.”(Akyüz
1997) ( Daha sonra değinileceği gibi 1996 ‘ da
yüksek öğrenimli herkes öğretmen adayı sayıldı)
Cumhuriyet
Dönemi
439 sayılı yasayla (1924 )
öğretmenliğin bir meslek olduğu vurgulanmış olsa da , 1926’ da çıkarılan 900 sayılı
yasada “Her ne meslekten olursa olsun,
bilumum mütekaidinin (emeklinin)
öğretmenliğe atanabileceği
belirtilmiştir. 789 Sayılı
Yasa (1926) kent/kasaba ve köy öğretmenleri için ayrı okullar açılmasını
öngörmüştür. Aynı yıl 3 yıllık köy öğretmen okulları açılmıştır.
3238 Sayılı Köy Eğitmenleri Yasası çıkarılarak,
ilkokul çıkışlı kadınlar ve erkekler ( askerliğinde çavuşluğa yükselmiş
olanlar yeğlenmiştir.) kurslardan geçirilerek ilkokulların 1.,2., 3.
Sınıflarına eğitmen olarak
atanmışlardır. (Bu uygulamayı da Atatürk akıl etmiştir.)
1940 ‘ ta
(17 nisan 1940 günlü,3803 sayılı
yasayla) Köy Enstitüleri açılmıştır. Köy
Enstitüleri tarihsel koşulların,toplumsal gerçeklerin ürünüydü , öz be öz
bizimdi,özgündü. “Köy Enstitülerinin hiçbir yabancı eğitimciye borcu yoktur”
diyor Fay Kirby. Köy Enstitülerinin
başlıca üç eğitim ilkesi vardı: İş eğitimi,kişilik eğitimi , demokrasi
eğitimi... Ne yazık ki 1947’
de Köy Enstitülerinin programları değiştirildi , içi boşaltıldı, l954’ te de
kapatıldı,geleneksel ilköğretmen okullarıyla birleştirildi. (Kaya 1977:195 Akyüz l997: 342)
Milletvekili Sabri Tığlı,Kinyas Kartal’a
“Ağa,sen bilirsin.CHP Türkiye’ye komünizmi getirmek için mi kurmuştur Köy
Enstitülerini?” diye soruyor,Kinyas Kartal bu soru üzerine şunları söylüyor:”Bak
delikanlı,Köy Enstitüleri kesinlikle bir komünist uygulaması
değildi.Doğudaki beylerin,şeyhlerin ve ağaların içinde en yüksek öğrenimi
olanlardan birisi benim.Rusya’da yaşadım,Moskova Harp Akademisi’ni bitirdim.Rus
ordusunda subaylık yaptım.Bir Rus generalinin balerin kızıyla evlendim,vatanıma
döndüm,yerleştim. Yok canım,onlar komünizmi benim kadar bilmezler.Bak ben sana
bunun aslını anlatayım.Benim köylülerimin işlerini ilçe merkezlerinde,il
merkezinde benim adamlarım yapar.Benim köylülerim devlet kapısını
bilmezler.Askere mektubu bu benim adamlarım yazar,gelen mektupları benim
adamlarım okur.Muhtarın kararlarını benim adamlarım yazar,doğum-ölüm
kâğıtlarını benim adamlarım doldurur.Ücretlerini de alırlar. Bu işler böyle
sürerken benim köylerimden ikisine Akçadağ Köy Enstitüsü çıkışlı iki öğretmen
geldi. Altı ay sonra bu köyler bana biat etmekten(bana bağlanmaktan)
çıktılar…Biz Doğulu ağalar oturduk,düşündük.,eğer bu Köy Enstitüleri on yıl
devam ederse Doğudaki ağalık ölecek.Diyeceksin ki sen köylülerin uyanmasını
istemez misin?İsterim istemesine ,ama ben sağlığımda ağalığımın öldüğünü görmek
istemiyorum.İşte bunun üzerine biz Doğulu ağalar Demokrat Parti ile pazarlık
yaptık.Köy Enstitülerini kapatmaya söz verirseniz oyumuzu size vereceğiz
dedik.Söz verdiler.Oyumuzu verdik,Köy Enstitülerini kapattırdık”(Dursun
kut,Cumhuriyet,27.07.1996 Akt.Coşkun 2007:158-159)
11 ekim l960 günlü bir yasa gereği, lise
ve dengi okul çıkışlılar bir kurstan geçirilerek askerliklerini köylerde ilkokul öğretmeni (yedek subay
öğretmen)olarak yapmışlardır (Akyüz l997:
337) Yıl 1964. Bir yedek subay öğretmenin
çalıştığı komşu köydeki ilkokula
uğradıktan sonra başka bir köye geçen ilköğretim müfettişi anlatmıştı.
Sormuş,”Öğretmenliği nasıl yapıyorsunuz?” diye.Yanıt şu: Vallahi ben
öğretmenlik ne bilmem,ilkokul öğrencisiyken öğretmenimin yaptıklarını
anımsamaya, gözümde canlandırmaya
çalışıyorum ,öyle yapıyorum” Buyurun,sınama- yanılma yoluyla
öğretmenliği öğrenecek,sonra da öğretmenlik yapacak.Kendi öğretmeni dövdüyse o da dövecek.
5 ocak l961 günlü, 222 Sayılı
İlköğretim ve Eğitim Yasası’ yla
,ortaokul ve dengi okulları bitirmiş
olanlar – 18 yaşını tamamlamış olma koşuluyla -
bir kurstan geçirilerek “muvakkat
(geçici) öğretmen” olarak atanmışlardır.
1974 ‘te “mektupla yüksek
öğretim”yoluyla çeşitli dallarda öğretmen yetiştirilmeye çalışılmıştır. Bu
yolla 3 yıl içinde toplam 15 hafta
kadar öğretim yapılabilmiştir, bu programa 46 000
öğrenci alınmıştır.
1982 de öğretmen yetiştiren kurumlar (yükseköğretmen
okulları, eğitim enstitüleri) YÖK’
e bağlandı. Bu okullardaki öğretmen
yetiştiren öğretmenlerin birçoğu atıldı. Böylece öğretmen yetiştirme birikimi
de büyük ölçüde yok edildi. Sana( unvan)
önem verildi. MEB’ in, öğretmenlik meslek bilgisine (pedagojik
formasyon) sahip olmadıkları için öğretmen olarak atamadığı kişiler, öğretmen yetiştiren öğretmen
olarak eğitim fakültelerinde görevlendirildiler.
YÖK de, üniversiteler de öğretmen
yetiştirme işini azımsadılar, önemsemediler, bunu ek bir görev gibi
gördüler.Ayrıca üniversite içinde eğitim fakülteleri,eğitim fakülteleri içinde
de sınıf öğretmenliği ‘üvey evlat’ işlemi gördü.Birçok rektör ÖMB derslerinin
önemini kavramadı,’bilen öğretir’ anlayışını aşamadı.Öğrenme,yoğun,etkili
iletişim ortamında,etkileşim içinde gerçekleşir.Buysa sınıftaki öğrenci
sayısının sınırlı tutulmasını gerektirir.Gelgelelim,sınıflarda öğrenci sayısı
azaltılacağına giderek artırıldı.Bu,bugün de yapılıyor. Oysa”[P]edagojik formasyon denilen şeyin ,meslekten
olmayanlarca sanıldığı gibi ezberlenip sınavı verilen 3-5 kitaptan edinilen bir
nesne olmadığını belirtmek yerinde olur.Pedagojik formasyon denilen şey,gerçek
öğretmeni,öğretmen olmayandan ayırt etmeyi sağlayan bilgi,beceri,tutum ve
alışkanlıkların tümünü içerir. Giyim
kuşamdan tutun da yürümede,oturup kalkmada,duyguda,düşünmede;olayları
yorumlama,insanları sevmede ve insanlarla ilişkilerde vb. ayrım sağlayan
özelliklerin ancak belli bir ortamda,oldukça uzun bir zaman gerektiren süreçler
sonucu edinilebileceği unutulmamalıdır”.(Öğüş 1982:51)
161 yıllık öğretmen yetiştirme
tarihimizde öğretmen adayı sayısı iki kez azaltılmıştır. Bu onur Ahmet Cevdet
Efendi’ nin (1851’
de 30 olan öğrenci sayısını 20’
ye indirmiştir),bir de Satı bey’ indir(1909’da yapılan sınav sonucu 900
öğrencinin 750’sini okuldan atmıştır).
1993’te yeni
bir uygulama başlatıldı. Biyoloji öğretmeni, Fransızca öğretmeni vb. sınıf
öğretmeni olarak atandı. Oysa çocuk psikolojisi bilmeyen ,çocuğun
dilinden anlamayan,çocukla iletişim kurma yollarını bilmeyen, vereceği her dersin özel
öğretimini görmemiş olan sınıf öğretmeni olamaz. Öğrenim basamakları
içinde ilk beş yılın apayrı, özel bir önemi vardır. Bloom’ a göre,18 yaşına
kadar gösterilen başarının % 42’si ilk beş yıldaki başarıyla
açıklanmaktadır. (Fidan 1982) Bu basamakta kazanılan davranışlar,
sonraki okullardaki öğrenmeler için önkoşul
niteliğindedir. Genel bilişsel
giriş davranışları, öğrencilerin sonraki öğrenmelerini etkilemektedir
Bu dışardan
öğretmen atanmasına ilişkin ne sendikalardan,ne de öğretmen yetiştiren
kurumlardan ses getirecek, yeterince bir tepki gelmemiştir.Bir de geçmişe
bakalım…Aşağıya ,1860’ta Darülmuallimin’ de okuyan öğretmen
adaylarının,dışardan öğretmen atanmasına karşı çıkarak Sadarete (Başbakanlığa)
verdikleri dilekçeden bazı bölümler yazılmıştır(Akyüz 1998:9-10)
“ Bu duacı kulları aşağıdaki hususları bilginize
sunar:
(…)Epey zamandır, sınavlarımız
yapılarak taşrada açılacak öğretmenliklere atanmamızı her gün ummakta ve
beklemekteyiz. Oysa şimdi taşraya gönderilmesi gereken Rüşdiye öğretmenleri, yasalara
aykırı ve Padişahımızın adaletine karşı gelinerek dışardan seçilmektedir.(…)Bu
durum haksızlıktır ve uygun değildir, bizlere bir çeşit zulümdür. Buna Tanrı
rıza göstermez ve Padişahımızın mutluluk veren rızası da olmaz; Sadaretin
merhameti de asla razı olmayacaktır. Bu nedenle, Sadaretin yüce merhameti ve
sonsuz şefkatinden şu hususu rica etmekte ve istemekteyiz: Darülmualliminden
sınavla mezun olan kişiler mevcut iken,yasal düzenlemeye aykırı olarak
dışarıdan başkaları seçilip alınmamalı.(…)
Darülmualliminin Duacı Kulları”
1997-1998
öğretim yılında eğitim fakülteleri yeniden yapılandırılmıştır
Yeniden Yapılandırmaya İlişkin
Değerlendirme
Önceden de belirtildiği gibi, öğretmen yetiştirme
birikimi, deneyimi göz ardı edilerek,ülkemizin kuruluş felsefesini,anayasal
(uzak) hedeflerini,koşullarını bilmeyen yabancı uzmanlar görevlendirilmiştir.Bu
yapılanma,dışardan alınan bir model görüntüsü,izlenimi vermektedir.(Kavcar l999,akt.Ata)
Yeniden
Yapılandırmanın Olumlu Yanları:
1.Özel öğretim
yöntemlerine ağırlık verilmiştir
2.Uygulamaya(staj) ağırlık verilmiştir
3.Sekiz yıllık
ilköğretimin gereksindiği öğretmeni yetiştirmeye yöneliktir.(Kavcar
2003,akt.Üstüner)
Yeniden
Yapılandırmanın Olumsuz Yanları:
1. 150 yıllık öğretmen yetiştirme
deneyimi, birikimi dışlanmıştır.
2. Lisans dersleriyle ‘yüksek lisans
diploması’ verilmeye başlanmıştır.
3. Öğretmenlik mesleğinin
yeğlenmesi(tercih) ,lisans eğitimi sonuna ertelenmiştir. Böylece öğretmenlik
eğitimine ilişkin programlar (tezsiz yüksek lisans gibi) alanında iş
bulamayanların umut kapısı olmuştur.
4. ‘Önder öğretmen’ yerine ‘teknisyen
öğretmen’ yeğlenmiştir.(Koç 2005,akt.Ata)
5. Hizmetöncesi eğitimin genel kültür
boyutu göz ardı edilmiştir. Şu dersler kaldırılmıştır: Felsefe, eğitim
felsefesi, psikoloji, eğitim Psikolojisi, eğitim sosyolojisi, eğitim yönetimi, araştırma
yöntemleri, Türk eğitim tarihi. Yahya Akyüz’ ün dediği gibi, ”Türk Eğitim Tarihi
dersi çıkarılmamalı, Türk Eğitim Tarihinden ders çıkarılmalıdır”
6. Öğretmenlik programları tek tipe
indirgenmiştir. Esnek olmayan bir uygulamaya geçilmiştir.
Ayrıca şu lisans
programları kaldırılmıştır: Eğitim yönetimi ve denetimi, program geliştirme, ölçme
ve değerlendirme, halk eğitimi…
2006’da bu
yeniden yapılandırmaya ilişkin ikinci bir çalışma yapılmıştır(Aydın,2006) Bu
çalışma, 1997-1998 yapılandırılmasını değiştirmek için değil; programın
güncellenmesi, aksayan yönlerin düzenlenmesi için yapılmıştır.’1997
Yapılandırılması’na ilişkin yapılan eleştirilerin(Kavcar 2003,Eşme 1998,Ataman
1998 Akt.YÖK 2007) büyük oranda önemsendiği,dikkate alındığı söylenebilir.’Yan
alan’ uygulaması kaldırılmış, programa esneklik getirilerek fakültelere % 25
oranında dersleri belirleme yetkisi verilmiştir.Fakülteler seçmeli ders de
koyabileceklerdir.Ders çizelgelerinde,öğretmenlerin yetişmeleri gereken üç
alandaki oranlar şöyle olmuştur:Genel kültür % 15-20,alan ve alan eğitimi
dersleri %50-60,ÖMB %25-30. 1997’de çıkarılan dersler yeniden konmuştur,programın
genel kültür boyutu da zenginleştirilmiştir.Ama yine de söylemek gerekir ki
çizelgelere gerekli bir dersi koymak yetmez;bu dersi kimin,nasıl vereceğidir
asıl önemli olan,bu noktada yine karşımıza öğretmen yetiştiren öğretmenlerin
eğitiminin önemi çıkıyor.
Öğretmen yetiştirme
tarihi içinde şu kısa gezinti bile gösteriyor ki- Cumhuriyet’ in ilk
yıllarındaki özgün çabaları ayrı tutarsak- , niteliğe değil hep niceliğe önem
verilmiş; nitelikli eğitimin öncelikle nitelikli öğretmenle yapılabileceği göz
ardı edilmiş, kısa yoldan öğretmen açığı kapatılmaya çalışılmıştır.
Peki, günümüzde
öğretmen açığı kapatılmış mıdır? Bir derslikte
60-70 öğrenciyle ders yapılıyorsa,
üç öğretmenin işini bir öğretmen görüyorsa
öğretmen açığının kapatıldığından söz edilemez. Yeterince
okul(dolayısıyla derslik) yapılsa öğretmen açığı ortaya çıkacaktır. Nitekim,-bu
konuda yıllardır sessiz kalan-MEB de 140 000 öğretmen açığının olduğunu
belirtmiştir, kasım 2008’de.
Bugün eğitim
fakültesi çıkışlıların birçoğu atanmayı bekliyor. Ama MEB, öğretmenleri ücretli ya da sözleşmeli
çalıştırmayı yeğliyor, işlerine öyle geldiği
için.
Öğretmenler şöyle
sınıflandırılıyor: Kariyer basamakları olan kadrolu öğretmenler, iş
güvencesinden yoksun bir yıllık sözleşmeli öğretmenler, kendilerine
‘yarım-zamanlı öğretmen’ adı verilen ve “kimliğimiz bile yok, mevsimlik işçi
gibi çalışıyoruz” diye yakınan ücretli öğretmenler, kısa ya da uzun süreli
çalışan vekil öğretmenler, usta öğreticiler, işşiz öğretmenler…
Sözleşmeli
öğretmenler, eş ve çocuk yardımından yararlanamıyorlar. Ücretli öğretmenler, sadece
iş günlerinde sigortalıdırlar.Ücretleri
İl Özel İdare Müdürlüğünce veriliyor.Saat ücreti 5.60 TL’dir.Ücretli,sözleşmeli
öğretmenlerin yazgısı okul müdürlerinin elindedir.Bu öğretmenler”sözleşmeli
olduğumuzu velilere söylemeyin”diye nerdeyse yalvarıyorlar ,bu çok incitici bir
durumdur.
İşte duyabilenler
için sözleşmeli bir öğretmenin çığlığı:”Sözleşmeli
bir öğretmenim.24 Kasım Öğretmenler Günü ile ilgili olarak Eyüp Belediyesi’nin
bir yemek düzenlediği haberi, davetiyeler aracığıyla okulumuza da
bildirildi.Fakat ne gariptir ki davetiyeler yalnızca kadrolu öğretmenler adına
ayrı ayrı düzenlenerek yollanmış.Sözleşmeli öğretmenlere ise davetiye
yok.Sözleşmeli öğretmenleri ayırmıyoruz diyen bir hükümetin belediye başkanı da
demek ki bizi öğretmen olarak görmüyor. Y.U.” (Abbas Güçlü, Milliyet,24.11.2007)
Öğretmenlik Özel Uzmanlığı Gerektiren Bir
Meslektir
Milli Eğitim Temel
Yasası’ na (1973 tarihli,1739 sayılı
yasa) göre öğretmenin şu üç alanda
yetişmesi gerekir. (1) genel kültür (2) Özel alan bilgisi (3) öğretmenlik meslek bilgisi(pedagojik
formasyon)
Öğretmenin engin,
zengin bir genel kültüre sahip olması gerekir öncelikle . Ayrıca, çok iyi alan bilgisi edinmiş olmalı, alanına egemen
olmalıdır. Ama bu da yetmez. Çünkü “bilen öğretir” anlayışı günümüzde
geçerliğini yitirmiştir. “İyi bilen iyi de öğretir” anlayışı yanlış, sakat, geçersizdir.
Kişi bilir, ama bildiğini öğretemeyebilir. Bilmek tek başına ‘öğretme’ nin
güvencesi değildir. Sözgelimi kişi iyi
ressam olabilir, ama resim öğretmeni olmak başka bir şeydir. Demek ki
öğretmenin ne öğreteceğini bilmesinin yanı sıra nasıl öğreteceğini bilmesi;
yöntem bilgisini, yöntemleri uygulama becerisini kazanmış olması gerekir. Bilmeyen
öğretemez, tamam. Ama yalnızca bilen de öğretemez. ”Akademik otorite, bir
kişinin başkalarının önünde ahkâm kesmesini sağlayacaktır, ama bu, öğrenme
denen şeyin gerçekleşeceğinin garantisi değildir.(...) Öğretmenin otoritesi
sadece bilgi deposu olmaktan başka şeylere dayanır.”(Billington 1997:18) Durum
böyleyken yapılan bir araştırmadaki” Konusunu iyi bilen biri onu iyi
öğretebilir”, önermesine öğretim elemanlarının % 30’u”katılıyorum”,% 9’u da
“tümüyle katılıyorum”;öğretmenlerinse % 33’ü “katılıyorum”,% 11’e de “tümüyle
katılıyorum” demiştir. (Gök 2003:34)
Namık Ekrem
adındaki bir öğretmen Mutlakiyet dönemindeki öğretmen atamalarına ilişkin
şunları söylüyor(Akyüz 1998:7-8):”Öğretmenlikte her şeyden önce aranacak
noktalar: Yeterlilik, bilgi, uzmanlık, iyi ahlak, eğitim ve öğretim
yöntemlerini iyi bilmektir. Fakat, yazık ki, bu özelliklerden ikisine bile
sahip olmayanlar öğretmen olarak atanıyor. Bunlar yurt çocuklarını nasıl
eğitecekler?Kendilerinde bulunmayan olgunluk, bilgi ve kültürü o körpe kafalara
nasıl sokacaklar(…)”
Yukarda sözü
edilen ilk iki alan her meslek için geçerlidir. Ama öğretmenin ayrıca
öğretmenlik meslek bilgisine sahip olması; başka bir deyişle, nasıl
öğreteceğini bilmesi ,öğretme becerisini
edinmiş olması gerekir. Öğretmenin en temel görevi, öğrenmeyi sağlamak, öğrencinin
öğrenmesine yardımcı olmaktır.
Yine Milli
Eğitim Temel Yasası’ na göre (md. 43 ) , öğretmenlik özel uzmanlığı
gerektiren bir meslektir. Yasa böyle
öngörüyorsa da kafalarda, anlayışlarda, uygulamalarda öğretmenlik hala meslek
sayılmıyor ne yazık ki . Öğretmenliği herkesin yapabileceği sanılıyor. Bunun en
çarpıcı örneği, öğretmen açığını gidermek için yakın zamana kadar başvurulan vekil
öğretmenlik uygulamasıdır. Oysa nasıl vekil doktor, vekil mühendis olmazsa vekil
öğretmen de olamaz. Öğretmenlik meslektir. Ama “öğretmenliğin doğuştan gelen
bir yetenek olduğu”na inanan öğretim elemanlarının oranı %32,öğretmenlerin
%31,öğretmen adaylarının oranıysa % 23’tür.(Gök 2003:20)
Öğretmen
yetiştirme bir süreçtir. Bu süreç öğretmen adayının seçimiyle başlar.ÖSS puanı tek ölçüt olamaz,olmamalı. Öğretmen
adayının ‘öğretmenlik kişilik testi’nden
geçmesi gerekir. Öğretmenliğe yatkın olmayanlar –puanı ne olursa olsun-
öğretmen adayı olmamalı. Öğretmen adaylarında öncelikle empati duygusu, sabır,
çocuğa saygı ve sevgi aranmalıdır. Ayrıca öğretmen adayıyla görüşme (mülakat )
yapılmalıdır. Nitekim XII. MEŞ’ te (l988) öğretmen adayının, ÖSS puanının
dikkate alınmasının yanı sıra mesleğe yatkınlık testinden geçirilmesi, görüşmeye
(mülakat) alınması önerilmiştir. Demek
ki öğretmen yetiştirme ,öğretmen adayının seçimiyle başlar, hizmetöncesi ve
hizmetiçi eğitimle sürer. Bugünse eğitim fakültelerinin öğrencilerini seçme hakkı yok.Bir
araştırmada(Özbek ve Aytekin 2003:38),öğretmen adaylarının yaklaşık beşte biri
(%22.2) okudukları bölümü açıkta kalmamak için seçtiklerini belirtmişlerdir
Eğitimin
nitelikli olması isteniyorsa, öncelikle nitelikli öğretmenin yetiştirilmesi
gerekir. Çünkü öğretmenin niteliği neyse ,eğitimin niteliği de odur.
“Bir okul ne
kadar iyidir?”
Bu sorunun
yanıtı şudur:
“Bir okul
öğretmenleri kadar iyidir”
Öğretmenin kişiliği, niteliği;
programdan, yöntemden, araçtan da önemlidir. Çünkü programı işletecek, uygulayacak,
yöntemleri zenginleştirip renklendirecek , araçlara işlevsellik
kazandıracak olan öğretmendir.Spears,”Program,öğretmenin
kafasında ve kalbindedir” diyor(Varış 1988:17)Programın değeri uygulamadaki
başarıyla ölçülür(Varış 1988:23)Ne kadar iyi bir dizge(sistem) kursanız da öğretmen mutlu değilse,bu dizge
yeterince işlemez.Ama öğretmen isterse dizgeyi işletir.Öğretme- öğrenme
sürecinde en temel etken , öğretmen- öğrenci ilişkisinin
niteliğidir.(Gordon 2001:4)
Ya öğretmen
olunur, ya olunmaz. Yarım öğretmen olmaz. Ne demiş atalarımız: Yarım hoca
dinden eder, yarım doktor candan eder. Ya yarım öğretmen ne yapar? Ruh öldürür,
kişilik söndürür. Oysa ruh sağlığı, eğitimin ayrılmaz bir
parçasıdır.(Yörükoğlu 1978) Derler ki, aşçının
yanlışını maydanoz, terzinin yanlışını ütü, doktorun yanlışını toprak örter.
Peki öğretmenin yanlışını örten bir şey var mıdır?
Şu da var:
Öğretmen adayı ne kadar iyi yetişirse yetişsin, bu yetmez. Eğitim, bilimdir, bilim
durağan değil, diriktir. Öğretmenin mesleki yaşamı boyunca hizmetiçi eğitimden geçmesinin yanı sıra, sürekli
okuması, kendini yetiştirip yenilemesi gerekir. Hem genel kültüre ilişkin hem
de alanına ve eğitime ilişkin... Çocuk ya da ergen psikolojisine ilişkin
bilgilerini de tazelemelidir. Öğretmen kendisini yenilemezse yineler, yirmi
yıllık olunca yirmi yıl öncesinin öğretmeni olur. (Nas 1999:18)
İşlendirme (istihdam)
MEB 1983’te ‘Öğretmen İstihdamında Göz Önünde
Bulundurulacak Esaslar’ başlıklı bir genelge yayımlayarak öğretmen adaylarını ‘
yeterlik ve yarışma sınavı’na göre almaya, atamaya başlamıştır.Bu uygulamaya
1992’de son verilmiştir.Yakın geçmişte ‘Kamu Memurluğu Sınavı’(KMS) nın
ardından,2002’de ‘Kamu Personeli Seçme Sınavı’(KPSS) uygulanmaya başlanmıştır. Bizce,
öncelikle öğretmen adayının fakültede okuduğu derslerdeki başarı notu, danışman
görüşü atamaya temel oluşturmalıdır.
Teknik Eğitim Araştırma-Geliştirme
Vakfınca düzenlenen ‘Eğitimde Öğretmen Yetiştirme Sempozyumu’nda(1998) varılan
sonuçlar şunlardır:
*Öğretmeni
yerleştirmede geleneksellik, amatörlük, politik baskı ve yetersizlik söz
konusudur.
*Yasal, siyasal,
toplumsal, ekonomik bakımdan öğretmenlerin yer değiştirme sorunları
sürmektedir.
*Öğretmenlerin
örgütlenmesi yetersizdir.
*Yerleştirmede,
öğretmen yetiştiren ve atayan kurumlar, mesleki örgütler, bilimsel akreditasyon
kurulu eşgüdüm içinde olmalıdır.
*Çalışma koşullarının, ödeneklerin, öğretmenlik
mesleğine yakışır duruma getirilmesi gerekir.
Öneriler
1.
Öğretmen yetiştirme bir süreç olduğuna, bu süreç öğretmen adayının seçimiyle
başlayıp hizmetöncesi ve hizmetiçi eğitimle sürdüğüne göre, bu süreç
işletilmelidir.
2. Önce hedefler ve davranışlar
belirlenir, sonra bu hedeflere uygun sistem kurulur. Bu sistem eğitim
programıyla işletilir. Programın uygulayıcısı da öğretmendir. Öyleyse öğretmen
uygulayıcı olarak yetişmelidir. Doğal ki öğretmen bilimsel düşünceye, bilimsel
tutuma sahip olmadır. Ama son kertede öğretmen bilim insanı değil, uygulayıcıdır.
Onun için kuram-pratik birlikteliği sağlanmalıdır. Öğretmenden beklenen
davranışlar belirlenip programın öbür öğeleri buna göre düzenlenmelidir.
3. Eğitim fakültelerinin adı ,’öğretmen fakültesi ‘ olarak değiştirilmelidir. Bu kurumlarda ‘öğretmen olmak istemeyenlere
de hizmet verileceği anlayışı’ na kayılmamalı, böyle bir eğilime izin
verilmemeli. “ Burası öğretmen fakültesi, burda öğretmen yetişir, ben de
öğretmen olacağım” duygusuyla gelmeli öğretmen adayı, bu duyguyu –yeni boyutlar
kazandırarak-sürekli yaşamalı öğrenimi boyunca. Öğretmen adaylarına,
öğretmenlik ruhu, heyecanı, ülküsü aşılayacak bir ortam, hava yaratılmalı
okulda. Bu bağlamda ‘öğretmen yetiştiren
öğretmen’e büyük, ağır sorumluluk düşüyor. Unutulmamalı, en iyi öğretme yolu
iyi örnek olmaktır. Öğretmen yetiştiren öğretmen de öğretmen adaylarına örnek
olma konumundadır. Sözleriyle, davranışlarıyla, tutumlarıyla, ders veriş
biçimiyle, okuyup kendini sürekli yetiştirmesiyle... Eğitilen birey, bulunduğu
yerin havasını içine sindirir.
*
Eğitim Fakülteleri de yatılı olmalı, bu kurumlarda özgür, katılımcı
demokratik bir ortam oluşturulmalıdır. Saygın eğitimci Rauf İnan’ın dediği
gibi, yatılı okul öğrencileri çakıl taşları gibi birbirlerini sürte sürte
eğitirler. Bu kurumlarda öğretmen adaylarına öğretmenlik ruhu, ülküsü
aşılanmalıdır, bu da yatılılıkta gerçekleşebilir.
*Eğitim fakültelerinin uygulama okulu olmalıdır. Küçük
yerleşim yerindeki bir eğitim fakültesinin 268 öğretmen adayı,95 öğretmenli, 2600
öğrencili bir ilköğretim okulunda uygulama yapmıştır.(Aksu 2003 Akt. Üstüner)
*Öğretmen yetiştirme görevi ağırlıklı
olarak taşra üniversitelerine yüklenmiştir. Üniversite öğrencisi, hele hele
öğretmen adayı yalnızca derse girip çıkmakla eğitilmiş sayılmaz. Sinemaya, tiyatroya,
sergilere gitmeli; toplantılara, konferanslara, panellere vb. katılmalı; bu
etkinlikler içinde kalbini, kafasını sürekli beslemelidir. Bu olanaklarsa büyük
kentlerde vardır. Büyük üniversiteler öğretmen yetiştirmede daha etkin görev
almalıdırlar.
Ayrıca eğitim fakültesi sayısı
azaltılmalıdır
* 21.yy’ın öğretmen kimliğinin özelliklerini
saptamaya yönelik bir araştırmanın sonucuna göre, öğretmenlerin yaklaşık yarısı
toplumsal sorunlara çözüm üretmede kendilerini sorumlu olarak görmüyorlar (Arsel
2004 Akt. Ata) Oysa öğretmen bir teknisyen, bir öğretici değil, toplumsal önder,
bir aydın( entelektüel) olarak yetiştirilmelidir.
*Sınavı(KPSS) kazanamama kaygısı, kimi
dallarda (beden eğitim, resim-iş, müzik öğretmenliği gibi),sanki öğretmen açığı
yokmuş gibi, çok az sayıda öğretmen atanması,öğretmen adaylarının güdülenmesini,dolayısıyla
hizmetöncesi eğitime-özellikle ÖMB derslerine- canla başla,heyecanla
istekle,etkin olarak katılımını engelleyebiliyor.Bu nedenle belirli bir plan
içinde ,gereksinmeye göre öğretmen adayı sayısı saptanmalıdır.
*İlköğretim bölümündeki öğretmen
adayları, halk eğitimi, özel eğitim, okulöncesi eğitim derslerini yardımcı
(yan) alan olarak almalıdırlar.(Ataünal 1992)
*Nasıl ilgili derslerde
öğrenciler laboratuvara gidiyorlarsa, bunun gibi aslında her dersin bir
dersliği olmalı, bu derslik ilgili, gerekli araç-gereçle
donanmalıdır.(Binbaşıoğlu 1995)
4. Öğretmek ve öğrenmek iki ayrı
işlevdir. Öğretmeyi başka biri sağlarken, öğrenme başka bir kişide oluşuyor.
Öğretme-öğrenme sürecinin etkili olabilmesi için, öğreten-öğrenen arasında çok
özel bir ilişkinin kurulması gerekir. ((Gordon 2001) Öğretmenle öğrenci
arasında saygı, sevgi anlayış temeline dayalı bir bağ kurulmalıdır. Bu bağı
kurabilmesi için öğretmenin iletişim bilgi ve becerisine sahip olması gerekir.
Öğretme-öğrenme ortamı her şeyden önce iletişim-etkileşim ortamıdır. Öğrencinin
niteliği, program, araç gibi öğeler başarının oluşmasında kuşkusuz ki
etkilidir, ama temel belirleyici olan sınıf ortamıdır. (Bloom 1982 ) Bu saygı, sevgi, güven, başarma sevinci
dolu bu psikolojik ortamı yaratacak olan da öğretmendir. Bu nedenle
öğretmen adaylarının empatik iletişim kazanmalarına özel bir önem verilmelidir.
Öğretmen çocuk ve ergen psikolojisini bilmeli, iletişim becerisine sahip
olmalı, dersin(ya da derslerin) özel öğretim yöntemlerini bilmelidir.
5. Eğitim fakültesiyle milli eğitim
müdürlüğü (ilköğretim müfettişleri, okullar,-varsa-
öğretmen liseleri) arasında sıkı bir işbirliği oluşturulmalıdır. Bu birimler
bilgi alış-verişi içinde olmalıdır. Eğitim fakülteleri çevrelerinin ‘bilgi üretim merkezi’ olabilmelidir. Örneğin
Bursa’da üç öğretmen lisesi var. Bu liselerin
Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesiyle, Bursa’daki demokratik kitle
örgütleriyle, özellikle eğitime dönük işlev üstlenmiş olan derneklerle
yardımlaşma, dayanışma ,işbirliği, bilgi alış-verişi içinde olması; öğretmen
yetiştirmeye ilişkin deneyimi olan kişilerden,kuruluşlardan yararlanması
beklenir,umulur.
6. Eğitim fakültelerinin öğrenci
kaynağı ‘öğretmen liseleri’ olmalıdır.
Öğretmen liseleri yatılı olmalı, eski
öğretmen okulları özelliğine kavuşturulmalıdır. Bu okullara alınacak
öğrenciler, görüşme(mülakat) yapılarak, ’öğretmenlik kişilik testi’nden
geçirilerek alınmalıdır.
Öğretmen lisesi çıkışlılar puan
üstünlüğü kazanarak ÖYS puanıyla öğretmen yetiştiren kurumlara doğrudan
geçebilmelidir. Diğer lise çıkışlılarsa öğretmenlik kişilik testi, görüşme
süzgecinden geçirilerek öğretmen adayı olabilmelidirler. Bu adaylar için ayrıca
bitirdiği okulun öğretmenler kurulunun “öğretmen olur”kararının alınması uygun
olur.
Sayıları 193’
e çıkan anadolu öğretmen liselerinde uygulama ve iki yabancı dil öğrenme
zorunluluğu getirilmesi önemli bir gelişmeyse de,öğretmenliğe başka yollardan
geçenlerin oranının % 80’ler düzeyinde olması düşündürücüdür..
7. Eğitim fakülteleri, öğretmen olan
öğrencilerini izlemeli, onlardan sürekli olarak geribildirim (dönüt) almalıdır.
Buna göre önlemler alınmalı, eksikler tamamlanmalıdır.
8. Öğretmen yetiştirmede asıl olan,
öğretmen yetiştiren öğretmenin niteliğidir. Öğretmen yetiştiren öğretmenin
yalnızca alan bilgisine sahip olması
yetmez. Onun da engin bir genel kültüre, öğretmenlik meslek bilgisine
sahip olması gerekir. Öğretim elemanı bilgisini somut, yaşanmış örneklerle
sunar, deneyimlerini aktarırsa; öğretmen adayı zengin yaşantılar geçirir, güdülenir.
Dahası, öğretmen adayı, öğretmenlik yapacağı ortamın koşullarını,sorunlarını
bilen ,kendisini bu koşulların gerektirdiği biçimde yetiştiren
öğretmenle daha kolay özdeşleşebilir,ondan etkilenir.Değilse ,verilen bilgiler
kuru,yavan olur,yaşamdan kopuk olarak kalır,çabucak da unutulabilir. Özakpınar’
ın (1987:62) dediği gibi, öğretim elemanlarının akademik yönden iyi
yetişmelerinin yanı sıra, öğretmenlik deneyimi olan, okul ve sınıf sorunlarını
bilen bireylerden oluşması gerekir. Onun için eğitim fakültelerine araştırma
görevlisi alınırken en az üç yıl başarılı
öğretmenlik yapmış olma
koşulu aranmalıdır.(Nas 1992:364)
* Öğretim elemanlarının ders yükü azaltılmalıdır. Bu durum öğretim elemanlarının
sayıca artırılmasıyla ilintili olduğu gibi, daha az öğrenci alınmasıyla da
ilintilidir. Örneğin AB ülkelerinde 10 öğrenciye bir öğretim elemanı düşerken, Türkiye’de
38 öğrenciye bir öğretim elemanı düşmektedir.(YÖK 2007)
*Yeni eğitim fakülteleri açılmamalı, var
olanların nitelikleri yükseltilmelidir.
*Öğretmen kökenli olmayan öğretim elemanları da ÖMB derslerini
almalıdırlar
*Kanada’ da yapıldığı gibi, öğretim
elemanları, beş yıl arayla sınıf, dal öğretmenliği ya da müfettiş olarak en az
bir yarıyıl öğretmen yetiştirdiği okul kademesinde çalışmalıdır.(Kaygısız, Akarsu
1997)
*Öğretim elemanı yetiştirmek için
Eğitim Bilimleri Enstitüsü kurulmalıdır.
*Eğitim fakültesi dekanları da
öğretmen kökenli olmalıdır.
* Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında matematik öğretimi, Türkçe
öğretimi gibi dersleri kim vermeli? Bu soru hâlâ boşluktadır, yanıtını arıyor.
Alan uzmanı verirse bu derslerin matematik dersine, Türkçe dersine dönüşme
olasılığı çok yüksektir. En doğrusu bu dersleri, alan bilgisini lisans
düzeyinde almış, bu derslerin eğitimi üzerine de doktora-hiç değilse yüksek
lisans –yapmış öğretim elemanları vermelidir.
9.Hizmetiçi eğitime işlerlik
kazandırılmalı, öncelikle farklı kaynaklardan gelen öğretmenler özel bir
programla eğitilmelidir.
* İllerde hizmetiçi eğitim
merkezleri, ilçelerde hizmetiçi eğitim şubeleri kurulmalıdır.
*Öğretmenler beş yılda bir ‘olgunluk
sınavı’ndan geçirilmelidir.
*YÖK Genel Kurulunun 19.09.1997
günlü kararıyla kurulan Öğretmen Yetiştirme Türk Milli Komitesi’ne işlevsellik
kazandırılmalıdır.
*Hizmetiçi eğitim için öğretim
elemanlarından yararlanılmalı, hizmetiçi eğitimde görevlendirilecek öğretim
elemanları da hizmetiçi eğitimden geçirilmelidir.
*Okumayan öğretmen okutamaz. Bir
zamanlar işlerliği olan, şimdiki adıyla İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerindeki
(Eski adı: ilköğretim Müdürlüğü) ‘Öğretmen Borç Verme (iare) Kitaplıkları”
yeniden kurulmalıdır.
Ayrıca Öğretmeni İşbaşında
Yetiştirme Bürosu yeniden oluşturulmalıdır. Bu büro -eskiden olduğu gibi –dergi
çıkarmalı, kitaplar basmalı, bunları sözü edilen kitaplıklara, okullara
göndermelidir
*Öğretmen Personel Yasası
çıkarılmalı, bu yönden de öğretmenlik çekici bir meslek durumuna getirilmelidir.
*13.08.2005 gün, 25905 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan Yönetmeliğe
göre öğretmenler, öğretmen, uzman
öğretmen, başöğretmen diye adlandırılmışlardır. Bu uygulama öğretmenleri
yarışma içine sokabilir. Oysa öğretmenler dayanışma, işbirliği. yardımlaşma
içinde olmalıdır. Dahası, önceden de belirtildiği gibi,1739 sayılı yasanın
43.maddesine göre öğretmenlik zaten özel uzmanlığı gerektiren bir meslektir. Öyleyse
bu Yönetmelik uygulamadan kaldırılmalıdır.
10.Öğretmen adayları, yeterli düzeyde bir sanat eğitiminden geçirilmeli;
her aday en az bir müzik aracını çalabilmeli, halk oyunlarını oynayabilmeli, bir
oyunu sahneye koyabilmelidir.
11.Sözleşmeli, ücretli biçimindeki
öğretmen ayrımları kaldırılmalı, öğretmenlik mesleğinin statüsü
yükseltilmelidir.
Şu unutulmamalı, öğretmen yetiştirmedeki yetersizlik, ilk ve ortaöğretim
öğrencilerinin niteliğini olumsuz olarak etkiler, bu da, son kertede, üniversitelerin
öğrenci kaynağının niteliğini düşürür(YÖK 2007)
KAYNAKÇA
Açıkalın,Aytaç(1998)”Kırk Yıl Önce,Kırk Yıl
Sonra”Ankara:Milli Eğitim Dergisi
Sayı:137(17-19)
Aksarı,Mutahhar(1997)”Yabancı Ülkelerde
Öğretmen Yetiştirme Sistemi”Ankara Eğitim ve Yaşam dergisi Sayı:5
Akyüz,Yahya (1978) Türkiye’ de Öğretmenlerin Toplumsal
Değişmedeki Etkileri (1848-1940) Ankara:Kendi yayını
___________(
1997) Türk Eğitim Tarihi İstanbul:
Kültür Üniversitesi Yayınları
____________(1992) MEB TTK Başkanlığı Öğretmen Yetiştirmede Koordinasyon
____________(1998)”Öğretmen Okulu Dışından İlk kez Öğretmen Atanmasına
İlişkin Orijinal Belgeler(1860-1861)ve Tarihi Gelişim”Ankara:Milli Eğitim dergisi Sayı:137
____________(2002)”Dünden Bugüne Öğretmenlik Mesleğine Bir Bakış”Ankara:Çağdaş Eğitim dergisi Sayı:286 (5-7)
____________(2003)”Osmanlıdan GünümüzeÖğretmen İstihdam İlke ve
Politikalarına Eleştirel Bir Bakış”Öğretmen
Yetiştirme ve İstihdamı Eğitim-Sen
yayını (165-188)
Ataünal,Aydoğan(1992)”İlköğretim Okullarına Öğretmen Yetiştirme”HÜ Eğitim Fakültesi Dergisi Sayı:8
(379-386)
Aydın,Ayhan(2006)”Eğitim Fakülteleri Program Yenileme Projesinin
Değerlendirilmesi”Ankara:Çağdaş Eğitim
dergisi Sayı:335 (10-14)
Binbaşıoğlu,Cavit(1995) Öğretmen
Yetiştirme Açısından Türkiye’de Eğitim Bilimleri Tarihi İstanbul:MEB
yayını:2795
Billington,Ray (l997) “Etik ve
Eğitim” İstanbul: Varlık dergisi Sayı:1080:14-20
Bloom,Benjamin (1982) İnsan
Nitelikleri ve Okulda Öğrenme
(Çev.D.Ali Özçelik) İstanbul:MEB
Celep,Cevat(2004)Meslek Olarak Öğretmenlik Ankara:Anı yayınları
Coşkun,Alev(2007)Hasan Âli Yücel 2.baskı İstanbul:Cumhuriyet Kitapları
Erciyeş,Gülnur(2006)”Bir Meslek Olarak Öğretmenlik” Eğitim Bilimine Giriş
Ed.Mustafa Yılman
Ankara:Nobel yayınları (144-156)
Fidan,Nurettin (1982) Öğretme ve
Öğrenme Ankara: Kendi yayını
Gordon,Thomas (2001) Etkili
Öğretmenlik Eğitimi (Çev.Emel Aksay) İstanbul: Sistem Yayıncılık
Gök,Fadime(2003)”Hizmetöncesi ve Hizmetiçi Öğretmen Yetiştirme”Öğretmen Yetiştirme ve İstihdamı Ankara:Eğitim-Sen
yayını
Güvenç,Bozkurt(1998)Nasıl Bir
Öğretmen ve Nasıl Bir Eğitim? Bursa:Uludağ Üniversitesi Yayınları
11-011-0294
Kaya,Yahya Kemal (1977) İnsan
Yetiştirme Düzenimiz Ankara: Kendi yayını
Kaygısız,İbrahim;Akarsu,B.Çetin (1997)”Öğretmen Yetiştirme Sistemine
Genel Bir Bakış”Ankara:Eğitim ve Yaşam dergisi Sayı:5
Koçer,Hasan Ali (1991)
Türkiye’ de Modern Eğitimin doğuşu ve Gelişimi İstanbul :MEB
Külahoğlu,Şermin (1997)”Yenilikçi Öğretmenin
Yeni Kavramları” Ankara:Eğitim ve Yaşam
dergisi Sayı:8 (16-18)
Nas,Recep (1999) “Öğretmen Yetiştirmek”
Ankara: Öğretmen Dünyası dergisi Sayı:229
Ocak,l999
_________,Ulusavaş,Mualla (1991)”Öğretmen
Yetiştiren Öğretmenlere İlişkin Bir Çalışma II Ankara :Öğretmen Dünyası dergisi Sayı:134
_________(1992)”İlköğretime Öğretmen
Yetiştirme”Ankara:HÜ Eğitim Fakültesi
dergisi Sayı:8 (363-368)
Okçabol,Rıfat;Gök,Fadime(1998) Öğretmen Profili Araştırma Raporu
Ankara Eğitim-Sen yayını
Öğüş,İhsan (1982)“Öğretmenlik Bir
Meslektir”Ankara :Çağdaş Eğitim dergisi Sayı:67
(49-52)
Özakpınar,Yılmaz (1987) “Milli Eğitimin
Gayesi ve Öğretmenlik Şahsiyeti” Öğretmen
Yetiştiren Yükseköğretim Kurumlarının Dünü,Bugünü ,Geleceği , Ankara:Gazi Üniversitesi Yayını
Özbek,Zeynep Tezel; Aytekin ,Fulya
(2003)”Eğitim Fakültesi Öğrencilerinin Öğretmenlik mesleğine bakış Açıları ve
Öğretmenlik Uygulaması Dersinden Memnuniyet Durumları Üzerine Bir Araştırma”
Ankara:Çağdaş Eğitim dergisi
Sayı:295 (31-39)
Öztürk,Cemil(1998)”Türkiye’de Öğretmen
Yetiştiren Kurumların Doğuşu:Darulmuallimin-i Rüşdi(1848-1877) Ankara:Milli Eğitim dergisi Sayı:137 (74-79)
Şahin,Mustafa(1998)”Türkiye’de Öğretmen
Yetiştirme Politikalarında Yabancı Eğitim Uzmanlarının Etkisi” Ankara:Milli Eğitim dergisi Sayı:137 (91-99
Ulusavaş,Mualla;Nas,Recep (1990)”Öğretmen
Yetiştiren Öğretmenlere İlişkin Bir Çalışma I Ankara:Öğretmen Dünyası dergisi Sayı:131
Varış,Fatma(1988)Eğitimde Program Geliştirme:Teori ve Teknikler Ankara:AÜ Eğitim
Bilimleri Fakültesi Yayını(4.baskı) No:157
Yörükoğlu, Atalay (1978)Çocuk Ruh Sağlığı, Ankara:
Türkiye İş Bankası Yayınları
Bilgisunardan
(internet) Yararlanılan Kaynaklar
Ata, Fatma ”Öğretmen Yetiştirme” http://80.251.40.59/education.ankara.edu.tr/aksoy/eky/b0506/fata.doc
Çınar,İkram “İlköğretime Öğretmen
Yetiştirme”www.egitisim.gen.tr/ikram-ogretmenyet.htm
Üstüner, Mehmet.”Geçmişten Günümüze
Türk Eğitim Sisteminde Öğretmen Yetiştirme”www.inonu.edu.tr
YÖK
(2007)“Öğretmen Yetiştirme ve Eğitim Fakülteleri (1982-2007)
“www.yok.gov.tr/duyuru/yok-ogretmen-kitabi.pdf
________________________________________________________________
(*) Bu çalışma (2008), Yeni Kuşak Köy
Enstitülüler Derneği Genel Başkanlığının
isteği üzerine Bursa Şubesi adına yapılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder