İNCELEME
GEZİSİ *
Yaşama hazırlık, yaşamın içinde olur. Çocuklar yaparak yaşayarak
öğreneceklerine göre, ders yeri yalnızca derslik olamaz. Müze, sergi, kitaplık,
fabrika, taşocağı, orman, su kaynağı, say sayabildiğin kadar, böyle yerlerde
gözlem, inceleme etkinlikleri yapılmalıdır. Bilgisunar (internet) yoluyla
‘sanal alan gezisi’ de yapılabilir. (bkz. İlköğretim Sosyal Bilgiler Dersi
Öğretim Programı ve Kılavuzu 2005: 187)
İnceleme gezilerinin eğitsel değeri yüksektir.
Bunu öğretmenler bilirler, gene de söz, kitap öne çıkarılıp çocuklar
dersliklere kapatılır (Durlu, 1964: 11) Müfettişken hep sorduğum gibi, bir
köyde gene sormuştum,
“İnceleme gezisi yapıyor musunuz, çocuklara inceleme, gözlem yaptırıyor
musunuz?”
Okulda iki kadın öğretmen vardı. Güldüler soruma,
“Aman hocam, burası köy, yok yoksul bir çevre… Kentte olsaydık, tamam.
Postaneye götürürdük, belediyeye götürürdük.”
Oysa o anda bile kim bilir kaç bilim insanı doğada incelemeler
yapıyordu. Kelebeklerin, kuşların yaşamlarını yıllarca gözlemleyenler,
fosilleri inceleyenler, höyüklerde kazı yapanlar, ören yerlerini araştıranlar,
say say bitmez bu. Sadece bir ad
verelim, Dian Fossey, kendini gorillere adayan kadın. Charles Darwin’i anmanın
da tam sırası… Hepsinden vazgeçtim, karınca yuvaları da mı incelenemez? Ne,
neden taşıyorlar, nasıl iletişim kuruyorlar, şu iki karınca ne konuşuyor
olabilir, baharın geldiğini nasıl anlıyorlar? Sor, sordur, düşündür.
Öğretmen duyarlı, uyanık olunca, çevresinin de farkındaysa sınıfta,
okulda pek çok gözlem konusu yakalayabilir. Sıradan, önemsizmiş gibi görünen
çok şey ilginç bir gözlem konusu olabilir.
*Musluktan akan su aşağı doğru neden inceliyor?
*Bir su birikintisine atılan taş batıyor da
tahta parçası neden batmıyor?
*Elmanın, ikiye kesildiğinde, yenmeyip bırakılan parçasının kesik yüzeyi
neden bir süre sonra kahverengileşiyor? (Ghose ve Home, 1997)
Ne
incelendiği de önemli değil o kadar. Çocukta zaten doğuştan var olan merakını
kamçılamak, düş gücünü geliştirmek, çevreye sorgulayıcı gözlerle bakmasını
sağlamak, doğanın gizlerini bulmaya yöneltmek, önemli olan bu. Emerson diyor
ya, İnsan meraklıdır, bilimin özü de budur. Çocuklar bilim insanı
olmayabilirler, önemli olan bilimsel düşünceli olmaları… İşte inceleme gezisi
çocukların bilimsel süreç becerilerini (gözlem, ölçme, iletişim, veri toplama,
sonuç çıkarma, genelleme yapma vb. ) geliştirir (Çilenti, 1985: 69)
Gelgelelim “Geçmişte ve günümüzde
ülkemizdeki sorma-bilme dürtüsünün ne durumda olduğunu sorguladıkça inanılması
güç örneklerle karşılarız. Osmanlılar Mısır’da dört yüzyıla yakın kalmışlar,
ülkeyi yönetmişler. Mısır’daki piramitlerin nasıl bir tarihi, bunların içinde
neler olduğunu sorgulayan tek bir Osmanlı çıkmış mı diye değerli Tahsin Özgüç
hocaya sordum; böyle bir çalışmanın Osmanlı döneminde görülmediğini söyledi.
Batılılar Anadolu’daki ören yerlerini geçen yüzyıldan beri bir yandan araştırıp
bir yandan soyarken, bu yerlerin tarihini, değerini Atatürk dönemine dek hiç
sorgulamamışız. (…) [D]ağların eteklerindeki yaylalardan ötede en yükseklere,
Kapadokya’daki mağaraların derinliklerine, böceğin, bitkinin gizemli yapısına
ve en önemlisi insanın düşünsel ve bilimsel gizilgücüne hiç mi hiç ilgi
duymamış, bunları sorgulamamışız (…)” (Öztürk, 2002: 12-13)
“İnceleme
gezisi yapıyor musunuz?” Kentte de sorardım bu soruyu. Bu kez denirdi ki, “Aman hocam, çocuklar
postaneyi, belediyeyi, ne varsa işte, biliyorlar.” Doğrudur, ama amaçlı,
planlı, bilinçli inceleme, gözlem değil onların yaptıkları. Bakmak başka,
görmek başka…
İnceleme gezisine taşıtla çıkılacaksa bu kez de kazadan korkuluyor. Korkulur,
anlıyorum. Öğretmenlik yaptığım bir köyde çocukları İstanbul’a götürmek istedik,
yıl 1970. Köyde “kaza olacak”
diye bir söylenti yayılmış, velileri toplayıp gezinin önemine inandırmasaydık
gezi yapılamayacaktı. Gideceğimiz yerleri (Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camisi,
Dolmabahçe Sarayı, Atatürk Müzesi, Yerebatan Sarnıcı…) saydım, sonra buraları
görüp görmediklerini sordum. Birkaç kişi bazılarını askerdeyken gördüklerini
söylediler. Oysa bu köy Tekirdağ’ın son köyüydü, İstanbul’a komşu. Şu atasözünü
de anımsattım: Çok yaşayan bilmez, çok gezen bilir. Bir de o dönem uygulanan
1968 İlkokul Programı’nın geziye ilişkin açıklamalarından, öngördüklerinden söz
ettim. Orda değişik sayfalarda on iki kez gezinin önemi, gereği vurgulanıyordu
(Nas, 1984: 23) Sözümü bitirirken de “Kaza olacağını bilen varsa söylesin,
bizimki de can” dedim, gülüştük, gezinin yapılmasına karar verdik,
Kıra gidiliyorsa daha başka tehlikeler de var ayrıca. Orda dere var,
kuyu var, belki uçurum var. Korkulmasın, geziler bu tehlikelerden korunma
becerisi de kazandırır çocuğa, yeter ki gerekli önlemler alınsın, duyarlı
olunsun.
Ataklı’nın (1996: 57) ilköğretim okullarında yaptığı araştırmaya göre,
“İnceleme gezileri yapılıyor mu?” sorusuna –yaklaşık- müfettişlerin % 59’u,
öğretmenlerin % 78’i orta ve üst düzeyde yanıt verirken, yöneticilerin
yanıtlarının yüzdesi 90’dır. Bu ilginç bir bulgu, demek ki öğretmenlerin
inceleme gezileri yöneticilere çok görünüyor. Bunun nedeni, yöneticilerin-sorumluluklarından
ötürü- ‘inceleme gezisi’nden korkmaları olabilir.
Bir il merkezinde-1980’li yıllarda-öğretmen inceleme (ders) gezisine
götürüyor öğrencilerini. Giderken de dönerken de uzunca bir süre dere
kıyısından yürüyorlar. Okula dönüşte öğretmen yoklama yapıyor. Eyvah ki eyvah,
bir çocuk yok. Ara tara, sor soruştur, yok. Gören bilen yok, arkadaşları da…
Derken okul müdürü de öğreniyor durumu. Telaş, kaygı son kertede. Bir umutla
evinde aranıyor, yok. Dolayısıyla ana-baba da öğreniyor durumu. Hava kararıyor,
çocuk ortada yok. Gemici feneriyle derede aranıyor çocuk, yok. O gece ana-baba,
öğretmen, müdür için nasıl geçmiştir, düşünmesi bile tüyler ürpertici. Neyse, ertesi gün çocuk ortaya çıkıyor. Meğer okula
dönülürken çocuk dere kıyısındaki bahçede çalışan dedesini görünce sıradan
usulca çıkıp onun yanına, oradan da dedesinin evine gitmiş. Dede, ana-babaya
haber vermeyi akıl edememiş (Nas, 2006: 160) O yıllarda bırakın cebi, ev
telefonu bile yok denecek kadar az. Şimdi düşünelim, bu müdür bundan sonra
yoğurdu üfleyerek yemez mi?
İnceleme gezileri belki zaman alıyor, ama iyi yürütülürse boşa geçen bir
zaman değil bu. Yaşamın içinde geçen birkaç saat derslikteki sözel etkileşimden
daha verimli olur. Dersliğin yeri başka, bu yadsınamaz. Ama örneğin köyde
birkaç metre ötede tavuklar eşinirken “Açın kitabınızı, 15. Sayfadaki ‘Kümes
Hayvanları’nı okuyun” denmesi olacak şey mi! İnceleme gezileri, doğanın
gizlerini, güzelliklerini tanıtır, öğrenmeyi sevdirir çocuğa (Durlu, 1964:17)
Çevre bilinci de bunun cabası…
Yaşam, yaşamdan öğrenilir. Bu nedenle çocukların gözlem yapmayı, çevrelerine
gözlemci gözüyle bakmayı öğrenmeleri gerekir. Çocuğun çevresine etkin ve
dengeli uyum sağlaması beklenir, istenir. Öyleyse çocuk yakın çevresini,
çevrede olan biteni gözlemleyecek, inceleyecek, araştıracaktır. Onun için Hayat
Bilgisi dersi bir gözlem, inceleme, deney dersidir öncelikle. Kaldı ki çocuk bu
yaşta ‘somut işlemler dönemi’ndedir, yaparak yaşayarak öğrenir. Bunun içinse
olabildiğince fazla duyu organı öğretme-öğrenme sürecine katılmalıdır. Böylece
etkin olurlar, zengin, somut yaşantılar yoluyla anlayarak öğrenirler. (Nas,
1997)
Öğretmenin, bir yere atanınca ilk yapacağı iş çevreyi
tanımak, bunun içinse ‘çevre incelemesi’ yapmaktır. Çevrenin özelliklerini (
doğal durumu, tarihi, kültürü, ekonomik yapısı, toplumsal yapısı…), gereksinmelerini,
sorunlarını, olanaklarını saptar. Bir laboratuvar gibi kullanabilmek için
çevreden nasıl yararlanacağını belirler. Bu, o çevrede yaşayan çocuğu tanımanın
da bir parçasıdır.
İnceleme (okul) gezisinin dört evresi var: Öğretmenin hazırlığı,
öğrencinin hazırlığı, uygulama, değerlendirme. Bu evrelerde nelerin, hangi
işlemlerin yapılacağı, nelere dikkat edileceği, uyulacak kurallar ‘MEB
İlköğretim ve Ortaöğretim Kurumları Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği’nde (md. 21)
belirtiliyor. (http://mevzuat.meb.gov.tr/html/25699_0.html)
Aşağıda sadece önemli bulduğumuz birkaç nokta vurgulanmıştır.
İncelenecek yer bir kurum ya da kuruluşsa gezinin amacı ilgililere
bildirilir. İlgililerle birlikte çocukların hazır bulunuşluk düzeylerine göre
açıklamaların düzeyi, sınırı belirlenir.
Önbilgiler edinmek için çeşitli kaynaklar (Kitap, broşür, ansiklopedi,
harita, yıllık, bilgisunar… )incelenir.
Azıklar parkta, kırda yenecekse, bunun kuralları belirlenir. Atıkların
ne yapılacağı, çevrenin kirletilmemesi gibi…
Disiplin gereklidir kuşkusuz. Ama disiplin sadece otoriteyi değil,
özgürlüğü de içerir. Disiplin baskı, sertlik değildir. Öğretmen otorite sahibi
olacak, ama otoriter olmayacak. Bu ‘olumlu otorite’nin kaynağı da öğretmenin
saygı, sevgi, anlayış, empati temelli tutumudur. Neşe, sevinç, coşku içinde
geçmeli gezi. Taşıttayken, trafiğin olmadığı bir yolda yürürken, molalarda
şarkı söylenebilir, fıkra anlatılabilir, halk oyunları bile oynanabilir.
Öğrencilerin izlenimlerini merak ettim, ‘Ekşi Sözlük’e baktım, işte bir örnek:
“ Okulların düzenlediği gezilere okul gezileri denir. Mutlaka öğrencilerin
başına ‘Onu yapmayın çocuklar, aman bunu yapmayın, böyle olur’ diyen bir öğretmen
verirler.”
Çok şey gözlemletmeye çalışılmamalı, Çok şey öğretmek istenirken hiçbir
şey öğretilmeyebilir. Plan adım adım uygulanmalıdır, ama katı olarak değil,
esneklik içinde. Öğrenme fırsatı doğmuşsa - planda yok diye- kaçırılmamalı,
çocukların dikkatlerini çeken konularla ilgilenmeleri engellenmemeli.
Öğrenciler küçük kümelere ayrılarak başlarına birer sorumlu verilebilir.
Gezi sonrasında, sınıfta yapılan konuşmalarla gezinin izlenimleri
belirginleştirilir, güçlendirilir. Gözlemler, alınan notlar gözden geçirilir.
Hazırlık evresinde başvurulan kaynaklar
yeniden incelenir. Böylece izlenimler, edinilen bilgiler kalıcılaşır.
Geziye ilişkin resim, oyunlaştırma (dramatizasyon) yapılabilir.
Geziye ilişkin tartışma açılabilir. Amaca ulaşıldı mı, aksama oldu mu,
süre yetti mi, bir dahaki gezide nelere dikkat etmeliyiz?
Okul müdürüne geziye ilişkin bir rapor sunulabilir.
İnceleme gezileri ipin ucu kaçırılınca
kolayca ‘kır gezintisi’ne, kırda yemek yemeye (piknik) dönüşebilir, aman
dikkat! Bir öğrenciyi dinleyelim: “ Ortaokulda genellikle ‘Belgrad Ormanları’na
götürülürdük. Voleybol oynanıp hoplanır zıplanır, coşulur, eğlenilirdi. E sonra,
acıkılıp hemen piknik ortamı yaratılırdı. Herkes annesinin özenle hazırladığı
börek, çörek, poğaça, dolma, ne varsa, ortaya bir örtü üzerine döker saçar,
tüketirdi.” (https://eksisozluk.com/okul-gezisi--567649?p=1)
KAYNAKÇA
Ataklı, Aylanur (1996) “İlkokullarda
Yönetici Davranışlarının Öğretmenlerin Verimliliğine
Etkisi” İstanbul: MEB yay. Eğitim
Dizisi:18
Çilenti, Kamuran (1985) Fen Eğitimi Teknolojisi Ankara: Kendi
Yayını
Durlu, Refik (1964) Çevre Kaynaklarından Nasıl Faydalanırız? Ankara: MEB Öğretmeni
İşbaşında Yetiştirme Bürosu
Ghose, Partha – Home, Dipankar (1997) Gündelik Bilmeceler (Çev. Özlem Özbal)
7. Basım
Ankara: TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları 25
Nas, Recep (1984) “Kendinizi Denetleyiniz
I” Ankara: Öğretmen Dünyası dergisi
Kasım
1984 Sayı: 59
_________ (1997) “Hayat Bilgisi Öğretimine
İlişkin Üç Soru-Üç Yanıt” Ankara: Öğretmen
Dünyası dergisi Sayı: 206
_________ (2006) Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler Öğretimi (Program, Yöntem ve Et-
kinlikler)
3.
baskı Bursa: Ezgi Kitabevi
Öztürk, M. Orhan (2002) Sorma-Bilme Dürtüsü ve Girişim Duygusu
Nasıl Yok Ediliyor?
Ankara: TÜBA Yay.
_____________________________________________________________________
*Bu yazı Öğretmen Dünyası dergisinde (Mayıs 2016 Sayı: 437) yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder