ASLOLAN LAİK AHLAKTIR (*)
RECEP NAS
recepnas@uludag.edu.tr
Üç bakkal düşünelim.Üçü de hile hurda yapmıyor, eksik tartmıyor, görünüşte dürüst. Ama birincisi günaha girip cehennemlik olmamak için, Allah korkusuyla yapıyor bu doğru davranışı. İkincisi bu doğru davranışı müşteri kaçırmamak için yapıyor. Üçüncünün doğru davranışıysa dış kaynaklı değil, içsel.
Birincisi – gün gelir - hile yapsam da dua edip tövbe ederim, Allah bağışlayıcıdır nasıl olsa diye düşünebilr. Nihat Hatipoğlu'nun (ATV, 23.01.2013) şu sözlerinden de destek alabilir: “Allahutaâlâ meleklere diyor ki, kullarımın sevaplarını yazın, günahlarını yazmayın. Kullarım tövbe ederlerse günahlarını silerim.” İkincisi nasıl olsa müşterinin güvenini kazandım, arada bir hile yapsam da ayırt edilmez diye düşünebilir.
Birinci ve ikinci bakkalın davranışları, tutumu dış denetimli, o nedenle güvenilir değil. Atatürk'ün bu konuda da sözü var (25.08.1924):”Korkutmaya dayanan ahlak erdem olmadığı gibi güvenilir de değildir.” Zaten genç Türkiye Cumhuriyeti'nde, Milli Eğitim Bakanı İsmail Safa'nın yayımladığı genelgede de (8 Mart 1923) belirtildiği gibi, “Toplum yaşamında, dünya ve ahiret cezaları korkusundan doğan ahlak yerine, özgürlük ve düzenin uzlaşmasına dayanan gerçek ahlak ve erdemi egemen kılmak” amaçlanıyor.
Üçüncü bakkalsa özdenetimli, cezalandıran ya da ödüllendiren hiçbir dış güce, kaynağa bağlı olmadan sadece içsel yargı düzeneği olan vicdanına karşı sorumlu. Vicdansa bağışlamaz. Laik ahlaklı insan doğru olanı yapmak için ne korkutulmayı bekler ne de ödül bekler. Bu bakkalın Yunus Emre gibi “Uçmaktan (cennet) umusu yok / Tamudan (cehennem) korkusu yok” Kazancı, akşam başını yastığa koyduğunda erinç içinde, mutlulukla gülümseyerek derin bir uykuya dalması...
İlle de ödülse bu içödüldür. Aristophones 2500 yıl önce söylemiş, en iyi ödül insanın içinin rahat olmasıdır. Ne varsa içte var, insanın içinde: içdisiplin, özdenetim, içgüdülenme, özdeğerlendirme, özeleştiri, özsaygı, özgüven... Ne güzel demiş atalarımız: Yığmaca çakıl yedi gün, koymaca akıl yedi adım.
İmmanuel Kant'ın örneği çarpıcı: Biri yakalanırsam korkusuyla hırsızlık yapmıyorsa, bu davranışı yasalara uygundur ama ahlaksal değildir. Bir sürücü de cezalanmamak için trafik kurallarına uyuyorsa, bu tutumu da ahlaksal değildir. Trafik polisinin olmadığı yerde, zamanda kurallara uymayacak demek ki. Hani anlatılır ya, kırmızı ışıkta geçerken trafik polisi uyarıyor: “Görmüyor musun, kırmızı ışık yanıyor.” “Kırmızı ışığı görmesine gördüm de memur bey, sizi görmedim.”
“İnsanlar sadece cezalandırılmaktan korktukları ya da ödül umdukları için iyi kalplilerse, vah vah, acınacak durumdayız” diyor Einstein. Bu da yetmez, dahası var. Lawrence Kohlberg'in deyişiyle, en üst düzeyde ahlaksal davranış, cezalandırılmamak için kurallara uymak dağil, cezalandırılma pahasına vicdanının sesini dinleyerek kendi ilkelerine uymaktır. Yolsuzlukları, hukuksuzlukları, yüz kızartıcı olayları, cezalandırılmayı göze almaktan öte, yılmayıp aldıkları cezaları da göğüsleyerek ortaya çıkaran, kamuoyuna duyuran saygın gazetecilerin yaptığı bu işte.
Bebek ahlaklı olarak doğmaz. Ona, vicdanını oluşturmak için çevresindeki yetişkinlerin davranışlarıyla, tutumlarıyla örnek olması gerekir. Çocuk söze değil davranışa bakar. Lafla, öğütle ahlaklı olunmaz. Ahlak öğretilemez, ahlakın dersi olmaz. Ahlak, ahlaklı bir çevrede yaşanıla yaşanıla, soluna soluna öğrenilir. Çevresindeki insanlar dürüstse, ahlaklıysa çocuk da onlar gibi olur.
Demokrasi geleneği güçlü, demokrasinin içselleştirildiği ülkelerde ahlaksal değerler de güçlüdür. Ne kadar demokratsan o kadar ahlaklısın. Demokrasinin önkoşulu da laikliktir. Ahlak akla, bilime dayanmalıdır, bu da laik ahlaktır. Laik ahlak bilişseldir, bireyin aklıyla, istenciyle oluşturduğu içsel yargılar dizgesidir.
(*) Bu yazı ÇAĞDAŞ EĞİTİM KOOPERATİFİ'nin e- dergisi olan ÇAĞDAŞ BAKIŞ dergisinde (Mart 2024 Sayı: 52) yayımlanmıştır. (31-32)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder