VERİMLİ DERS ÇALIŞMA TEKNİKLERİ (*)
Recep Nas
Okullarda ne
öğretilir, öğrenilenlerden geriye ne kalır, ya öğretemediklerimiz… Ağrı
Dağı’nın yüksekliğini öğrettik de, yere çöp atmamayı öğretebildik mi, Kızılırmak’ın
uzunluğunu öğrettik de, yere tükürmemeyi öğretebildik mi, dört işlemi öğrettik
de kırmızı ışıkta geçmemeyi öğretebildik mi?
Okullarımızda duygu ve kişilik eğitimi
verilebiliyor mu yeterince, gönül rahatlığıyla veriliyor diyebilir miyiz? Okullarda
en çok savsaklanan, göz ardı edilen, duyuşsal alan. Zaten bu alana ilişkin
özeliklerin kazandırılması zor, ölçülmesi daha da zor, bu zoru başarmaktan kaçındık
hep.
Roosevelt
ne güzel demiş,”Bir insanı ahlaklı olarak
yetiştirmeden, yalnızca bilişsel (zihinsel) eğitim vermek topluma bir bela
yetiştirmektir.”
Peki, ders çalışmayı, ama verimli
ders çalışmayı öğretebildik mi, bunu öğreniyor mu çocuklar? Dahası, öğrenmeyi
öğretebildik mi, öğrenmeyi öğrendi mi çocuklar? Çocukların ilk öğrenebileceklerinden
biri bu oysa. Ama bundan da önce öğrenme isteği, okuma alışkanlığı aşılamak
gerekir elbette. Horace Mann’ in dediği gibi,”Öğrenme isteği uyandırmayan öğretmen soğuk demiri dövmektedir.”
Çocuklar ‘duvar yazıları’nı
severler ya, bir ilkokul öğrencisinden duydum, şöyle diyordu: Canın ders
çalışmak isterse, panikleme, sakin ol, geçer. Nasıl da ince ince dalgasını
geçiyor derslerle, çalışmakla…
Neden Öğrenmeyi Öğrenmek Gerekir?
1.
Günümüzde bilgi patlaması yaşanıyor, bilgilerin
sekiz-on yılda bir katlandığı kabul ediliyor (Barth ve Demirtaş,1997). Bu
koşullarda bunca bilginin hangisi çocuğa verilecek?
2.
Öyleyse, bu bilgilerin çocuk için gerekli olanları
seçilecek. İyi de, neye göre seçilecek, bunun ölçüsü ne olacak? Bunun yanıtı, çocuğun
ilgi ve gereksinmeleridir. Olabilir, ama bir on-on beş yıl sonra çocuğun hangi
bilgi ve becerilere gereksinme duyacağını şimdiden kestirmek olanaklı mıdır?
3.
Diyelim, çocuğun ilgi ve gereksinmelerine göre
bilgileri seçtik, ama bu seçilenlerin çocuğun belleğine yığılması gerekmiyor. Çocuğun
kafası bilgi deposu değil, olmamalı. Günümüzde bilgileri saklayacak kaynaklar
pek çok, Yazılı kaynaklardan, diskete, CD’ye, bilgisunara(internet) kadar…
‘Ayaklı kütüphane’ olmasın çocuk, ama
kütüphanesi olsun. Okusun, incelesin, sorgulasın, bilgi kendiliğinden gelir. ’Bilgi
kumkuması’ olmasın çocuk, bilgi hamalı hiç olmasın.
Emin
Özdemir’ in dediği gibi, bugün çocukların kafalarının içi, çarçabuk, ani
bir kararla yolculuğa çıkmış bir kişinin bavulunun içi gibidir. Sokuşturulmuş, yığılmış
ezberlenmiş, birbirinden kopuk bilgiler… Aralarında bağ kurulmamış, bir
bireşime (sentez) varılmamış… Oysa bilmek, ilişkileri bilmektir (Nas,2006: 70-72).
4.
Kaldı ki bilgiler de eskir, değişir. Atom parçalanmaz
sanılıyordu, parçalandı. İnsanda kromozom 48 tane sanılıyordu, yapılan
araştırmalar sonucu 46 (23 çift) olduğu
anlaşıldı.
Tıp doktoru adaylarına eğiticileri
şöyle derlermiş: Öğrettiklerimizin yarısı bir süre sonra yanlışlanacak, ama
hangi yarısı, bunu biz de bilmiyoruz. Bilgi bir yana, meslekler bile eskiyor,
gereksizleşiyor.
5.
Öyleyse en doğrusu, yarın değişebilecek olan bilgiden
çok, bilgi edinme yöntemlerinin, bilgiye ulaşma yollarının öğretilmesidir. Ne
öğrenildiğinden daha çok, nasıl öğrenildiğidir önemli olan. Dahası kuru bilgi
değil, bilgiyi kullanma bilgisini öğrensin çocuk, öğrenmeyi öğrensin. Ürün
olarak bilim, süreç olarak bilimden daha çok değişime uğruyor. Onun için
bilimin içeriğinden çok, yöntemine önem vermek gerekir (Ertürk,1984: 37).
Zaten yeteneği, zekâyı geliştiren bilginin
kendisi değil, bilgi edinme sürecidir (Enç,1981:206). Carl Rogers’a (1966) göre, eğitim
görmüş insan, nasıl öğreneceğini bilen; hiçbir bilginin güvenli olmadığını, güvenli
olanın bilgiyi araştırma süreci olduğunu anlayan, değişime açık olan insandır (
Varış, 1978: 24-25).
Halkımızın beşikten mezara kadar dediği gibi, öğrenmenin
yaşam boyu sürmesi gerekir. Onun içindir ki günümüzde ‘yaşam boyu’ öğrenme çok
önemli bir ilkedir.
Verimli Ders Çalışabilmek İçin Dikkat
Edilecek Noktalar
Öğrenmek için ille de çok çalışmak, çok
zaman harcamak gerekmiyor. Çok çalışmak tek başına işe yaramıyor. Önemli olan yoğunlaşmak,
etkili, verimli çalışmak, tabii ki zamanı iyi kullanarak… Peki ders çalışmanın daha
da çok verimli olması için sabah saatleri mi uygundur, yoksa akşam
saatleri mi? Bunların ille de birinden birini yeğlemek, birinden yana kesin bir
şey söylemek zor.
Sabahleyin beden dinlenmiş, zihin açık
olur, bu doğru. Kişi yeterince uyumuş, fizyolojik olarak dinlenmiş olabilir, ama
beden tümüyle uyanmamış olabilir. Yine de sabahları kısa bir tekrar yararlı
olabilir.
Öğrenme gerçekleştikten sonraki her
etkinlik unutmaya neden olur. Ama uyku, edinilen bilgi üzerinde en az bozucu
etkiyi yapar, en az unutturur. Yatınca, uyku öncesi-film şeridi gibi-
öğrenilenleri gözden geçirmek yarar sağlar, araya uyaran girmediği için öğrenme
daha çok kalıcı olur. Uyku, gün boyunca hipokampuste, kısa süreli bellekte
biriktirdiğimiz bilgilerin uzun sürede saklanmak üzere kortekse geçişini
sağlıyor (1)
Uyku beyni canlandırır, beynin gücünü artırır.
Uyku sırasında beyinde oluşan, uyku iğcikleri adı verilen beyin dalgalarındaki
artış öğrenmenin yolunu açıyor. Bu işaretler (sinyal) bilgiyi beynin kalıcı
belleği olarak bilinen kortekse aktaran hipokampusteki etkinliği gösteriyor.
Bilgiler hipokampusten kortekse ne denli iyi aktarılırsa, istendiğinde ulaşılan
bilgilerin miktarı da o denli çok oluyor. (2)
Uyurken
öğrenilenler düzenlenir, sindirilir. İyi bir uyku beyinde ‘temizlik’ yapar, nörokimyasal
çöplüğü temizler. Gereksiz bilgiler, günlük kaygılar silinir, yok olur.
“Amerikalı
bilim insanları, yeni bilgiler edinmek isteyenlere çalışmadan sonra uyumalarını
öneriyorlar. Bir dizi araştırma sonucunda yeni bilgilerin kalıcı olabilmesi
için beynin mutlaka uykuya ihtiyaç
duyduğu ortaya çıktı. Berkeley Üniversitesi Psikoloğu Matthew Walker’a göre beynimiz, alınan bilgilerin dört saat sonra
uykuyla ‘pekiştirilmesi’ halinde en iyi şekilde çalışıyor.(…) Hipokampusteki ‘posta kutusu’ dolduğunda yeni bilgiler
girmiyor. Hipokampus uyku sırasında derleyip toplandıktan sonra bilgiler daha
fazla bellek kapasitesine sahip prefrontal
kortekse aktarıldığında beynimizde
yeni bilgileri alacak yer açılıyor. Walker’la çalışan ekip kısa bir süre
önce de beynimizin ikinci uyku evresinde yenilendiğini kanıtlamıştı. İkinci uyku evresi derin uykudan sonra başlıyor ve
rüya evresine (Rapit Eye Movement/REM) kadar devam ediyor.”(3)
Vurgulayalım, tüm bunları yeterli, düzenli
uyku sağlar. Yetersiz uykuysa yeni öğrenmeleri bozar, zayıflatır. Uykusuz
olunca proteinler sinapslarda (hücre kapısı) birikiyor, bu da yeni şeyler
öğrenmeyi zorlaştırıyor. Bu durumda, akşamları çalışmak daha verimli gibi
görünüyor, ne ki bu kez de uyku bastırabilir.
Kısacası,
uygun olan, akşamları çalışmak, sabahları da kısa bir tekrar yapmaktır.
Çalışma odasının duvarlarında fotoğraf, poster
vb. olmamalı, bunlar insanı kolaylıkla düş dünyasına götürür, çalışmaktan
uzaklaştırır, işe yoğunlaşmayı engeller. Fotoğraf çalışma masasında da olmamalı,
bu, insanı, anılarını çağrıştırıp çalışmaktan alıkoyar çünkü. Masa düzenli, fazlalıktan
arınmış ve pencereden uzakta olmalı. Masa lambası kullanmak yararlı olur.
Sandalyede dimdik oturulmalı, yayılırsanız
gevşersiniz, bu da uyku getirir. Ayrıca belirtelim, yere uzanarak, koltukta
yayılarak çalışmak yanlıştır.
Çalışırken müzik dinlenilmeli mi? Beyin
aynı anda birçok uyarıcı alabilir, ama bunlardan birinde odaklanır. Uyaran
fazlalığı öğrenmeyi engeller (Gruen,2006:111). Müzik, fon olarak gerginlik, yorgunluk
yaratabilir. Diyelim, bir genç ders çalışırken, radyosu açık, bir yandan da
şarkı dinliyor. Çalınan şarkı da “O ağacın altını şimdi anıyor musun?” Bu genç
geçen yaz karşı cins arkadaşıyla bir
ağacın altında oturduysa, çağrışımlar çağırır, gitti gider, ders dursun bir
kenarda… Gerisi, öf ülen öf! Bir şarkı var ya, ”Şimdi İstanbul’da olmak vardı, anasını
satayım.” İşte, ders çalışan bir şarkıya biner, gider bir yerlere.
Ataol
Behramoğlu’nun ‘Sonbahar Ezgisi” başlıklı şiiri şöyle başlıyor:
Caddeden liseli kızlar geçiyordu
‘Medeni Hukuk’ u usulca kapattım.
İmtihanmış, paraymış, etiketmiş
İnadına bir
sigara yaktım.
Gerçekte hem müzik dinlemek, hem ders
çalışmak olanaksız. Tam burada öğretmen
adayı öğrencilerim itiraz ederler, derler ki, ”Ben ders çalışırken radyom açık
oluyor, ama müziği duymuyorum bile”. İyi işte, duymuyorsan demek ki gereksiz, neden
açıyorsun radyoyu? Öğrencilerin bu sözü, dikkatin bir noktada odaklandığını
kanıtlıyor aslında.
Çalışan işine odaklanmalı, ‘akış’a
geçmeli. Akış, kişinin sevdiği işi yaparken kendini aşma duygusudur, kişinin
kendini bile unuttuğu ruhsal bir durumdur. Akış durumuna geçmek duygusal
zekânın en üst noktasıdır. Akış, kişiye kendini çok iyi duyumsattığından içsel
bir ödüldür de… (Goleman, 1998: 119-124) Dikkat öğrenmenin olmazsa olmazıdır. Ne yapıyorsa onunla ilgilenmeli insan.
Değilse, ilgilenmediğini, ilgisi dışında kalanı aklında tutamaz, anımsayamaz.
Çok kişiden duydum, fıkra dinlerim, okurum ama aklımda tutamam, unutuveririm
derler. Neden? Çünkü ilgilenmiyor, ona odaklanmıyor. Yinelemiyor, fırsat
yaratıp anlatmıyor. Böyle olunca da o bilgi beyinde tutunamıyor, çağrışımı
olmuyor.
Ne ki harita, şekil, grafik vb.
çizerken müzik dinlenebilir tabii, burada sorun olmaz.
Yorgunken, açken, tokken(yemekten
hemen sonra) ders çalışılmaz. Beyin hücresi(nöron), kas hücresinden farklıdır. Onun için ders çalışırken bedensel yorgunluk
olmaz, ders çalışırkenki yorgunluk, atletin, hamalın yorgunluğu gibi değil. Gerçi
çalışırken, yanlış oturmaktan bel ağrıyabilir, boyun tutulabilir, o başka.
Duygusal yorgunluk olabilir ama, ders
çalışmaktan hoşlanılmıyorsa, başka bir şey yapılmak isteniyorsa… Demek ki kişi
ders çalışmayı sevmiyorsa duygusal yönden yorulabilir elbette. Oysa sevilen iş yormaz, zor gelmez.
Bir daha belirtelim, zaman iyi
kullanılmalıdır. Zaman durdurulamaz, biriktirilemez, uzatılamaz, üretilemez, geri
getirilemez.
KAYNAKÇA
Barth,James;Demirtaş
Abdullah(1997) İlköğretim Sosyal Bilgiler
Öğretimi,(Kaynak
Üniteler)Ankara:YÖK Yayını
Enç,Mitat (1981) Eğitim Ruhbilimi,İstanbul:İnkılâp ve
Aka Kitabevleri
Ertürk,Selahattin (1984) Eğitimde “Program” Geliştirme,
5.baskı,Ankara:Yelkentepe Yay.
Goleman, Daniel (1998) Duygusal Zekâ (Çev. B. Seçkin Yüksel)
2. Baskı İstanbul:
Varlık Yay.
Gruen,Arno (2006)Empatinin Yitimi (Çev. İlknur İgan) İstanbul:
Çitlembik Yay.
Nas ,Recep(2006) Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler Öğretimi,3.baskı Bursa:Ezgi Kitabevi
Varış,Fatma (1988)Eğitimde
Program Geliştirme:Teori ve Teknikler, 4. baskı,Ankara:
A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayını
No:157
(1)Sevil Duvarcı, Kaynak: New
Scientist,25 Eylül l999, Cumhuriyet Bilim Teknik 01.01.2000 Sayı:667
(2)Matthew Walker vd. Akt. Rita
Urgan, Kaynak: Newsweek 9-16 Ocak 2012 Cumhuriyet Bilim Teknoloji, 02.03.2012,
Sayı: 1302
(3)Cumhuriyet
Bilim Teknoloji, 05.03.2010,sayı: 1198)
(*)
Bu yazı Öğretmen Dünyası dergisinde
(Ocak 2019 Sayı: 469 yayımlanmıştır.