13 Ağustos 2018 Pazartesi

ÖDEV, YENİDEN


                                                               ÖDEV, YENİDEN (*)





     Giriş



     Ödev, bereketli bir konu. Yaz yaz bitmez, konuş konuş tükenmez. Öğretmenden öğrenciye, ana-babaya kadar çok kişiyi ilgilendiriyor, alanı geniş. Böyle olunca ödev üzerine, bilsin bilmesin, herkesin söyleyecekleri var. Ödev, tartışmaya açık bir mesele. Mesele, çünkü konu olmanın yanı sıra sorun da... Yalnız bizde sanılmasın, bütün dünyada böyle bu. Kimi zaman küllense de sönmüyor, için için yanıyor, gün geliyor, alevleniveriyor. Ödevle ilgili bir düzenleme yapılsa, ödev kaldırıldı dense güncelleşiveriyor, gelsin arkasından bitmez tükenmez tartışmalar… Kimi iyi oldu der, kimi kötü. Kimi yararlarını sayıp döker, kimisi zararlarını. Ama bir sonuca da varılmaz, uzlaşılmaz. Kısır tartışmalar sürer gider, onlarca yıldır böyle bu.

     Şimdi de, yaz tatili başladığında, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz şunları söyledi: “Bundan sonra hiçbir öğretmenimiz öğrencisine ev ödevi vermeyecek. Öğrencilerimizin dikkatlerini daha çok derse yoğunlaştırmalarını, konuyu derste öğrenmelerini istiyoruz. İnanıyoruz ki, çocuklarımız da okulda, sınıfta öğrendiklerini eve gittiklerinde tekrarlayacaklar, öğrendiklerini pekiştirecekler. Bundan sonra ezber olmayacak. (…)” (1)

     Ev ödevlerinin kaçıncı kaldırılışı bu? İzlemeye çalışırım ama, öyle çok ki, sayısını belleyemedim. Birkaç örnek vereyim: 1989, ilk üç sınıfta ödev verilmeyecek. 2008, performans ödevleri evde değil, okulda yapılacak. 2014, performans ödevleri kalkacak. 2016, yarıyıl tatilinde ödev verilmeyecek.



     Memleketimden Ödev Manzaraları



     “Ödev olmasa okula giderim” sözünü birçok ana-baba duymuştur. Aytaç Açıkalın (Prof. Dr.) anlatıyor: “İlkokul öğretmenim rahmetli Ali Rıza Bey’di, onu yüzünden daha birinci sınıfta okuldan kaçtım. Yirmi dokuz harfi, yirmi dokuz sayfa yazmamı istemişti. Oyundan kalan vaktim ise o işe yetmedi” (1999: 82).

     Bir anne gecenin bir vakti çocuğunu tuvalete götürmek için uyandırmak istiyor. Çocuk yarı uykulu, “yeter be, yazdım ya, iki sayfa yazdım, daha yazacak mıyım?” diye sayıklıyor.

     Çocuğu 1. sınıfta okuyan bir anne şunları söyledi: Anaokulundayken kızımın elinden kitap, defter düşmezdi. Ben bazen uyarmak zorunda kalırdım, ‘kızım bırak bunları, oyuncaklarını al eline, oyna” derdim. Bu durumu arkadaşlarıma söylediğimde derlerdi ki, ‘merak etme, okula başlayınca ödevden bıkar.’ Ben ‘Hayır’ derdim, ‘benim kızım hiç bıkmaz.’ Yanılmışım, yakınıyor şimdi, bıktı. Şimdi elinde oyuncaklarla dolaşıyor.” (Nas, 2006c: 225)

       Dedim ya, ödev tartışmalara, dahası çekişmelere neden olabiliyor, TBMM’yi bile karıştırdı. Nedeni, Ankara Şehit Bülent Göçer İlköğretim Okulu 1. sınıf öğrencilerine verilen bir ödev. İlkin bu ödevin öğrenciye mi, veliye mi verildiği tartışıldı, “Sayın Veli” diye seslenildiği için.

     Daha aralık (2010) ayı, çocuklar henüz okuma-yazma bilmiyorlar. Zaten veliye “Yapacaklarını çocuğunuza okumanız önemlidir” deniyor. Nur Serter’in “Ben yapamadım” dediği ödevi, dönemin Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu anılan okula sormuş, tüm öğrenciler anlayıp doğru olarak yapmışlar. Muharrem İnce “Buna inanıyor musunuz?” diye soruyor, “çocuklar değil, veliler yaptı” diyor. Sonra da Bakana “ Siz yapın, eleştirilerimi geri çekeceğim. Bir saat içinde yapın, YÖK başkanıyla birlikte yapın, genel kurulu terk ederim, bir daha da girmem, söz” diyor. İşte o ‘performans ödevi’:

     “Öncelikle verilen harfleri inceleyiniz: e, l, a, t, i, n, o, r, m, u, k, ı, y, s Her birinde 5’er cümle bulunan metin tabloları oluşturunuz. Toplam 4 metin tablosu oluşturunuz. Metin tablolarını renkli kalemlerle özgün olarak, belirlediğiniz ebatlardaki renkli kartonlara hazırlanmış kılavuz çizgilere yine renkli kalemlerle yazabilirsiniz. Yazdığınız her metne bir başlık bulunuz. Kurduğunuz cümlelerin arasında anlam bakımından bütünlük olmasına dikkat ediniz. Yazdığınız metni görsellerle (resim) destekleyiniz. Ödeve uygun bir kapak hazırlayınız.” (2)

       

     Araştırmalar Ne Diyor?



     Ev ödevi gerekli mi, gereksiz mi? Farklı okul türleri, farklı yaş kümeleri üzerinde araştırmalar yapılsa da, elde edilen bulgular üzerinden genelleme yapıldığı için ödevin eğitsel değerinin olup olmadığı hâlâ tartışmaya açık.  Gelişmiş ülkelerde ilk sınıflarda ödev yok. Öğrencinin yaşı, sınıfı gözetilerek ilerleyen sınıflarda ödev verilmeye başlanır. Bizdeyse bunun tam tersi. İlkokulun daha ilk günlerinde ödevle tanışıyor çocuk. Bilişsel farkındalık oluşmadan bir zorunluluk gibi, olmazsa olmazmış gibi verilen ödev çocuğun merakını köreltiyor, duygusal gelişiminde de onulmaz yaralar açıyor. İlkokul çocuğu, ödevimi yaparsam daha iyi öğrenirim, ödev yapmak benim sorumluluğumdur, diye düşünemez. Ana-baba da ödevini yap diye tepesine dikilince okuldan da, öğrenmekten de soğur. Yetişkin için eve iş götürmek neyse, çocuk için de ödev odur. (3)

     Ödev üzerine araştırmalar var, var da bunlara ne ölçüde güvenilir? Araştırma zor iş, hele ödev konusunda yapılıyorsa… Bakın, bu araştırma ne diyor, demek kolay mı, bilimsel bir bakış mı? Öyle ki, ödev yanlısı kendisine dayanak yapacağı araştırma bulur, ödeve karşı olan da ödevin etkisiz olduğu ya da yararlı olmadığı, hatta zararlı olduğuna ilişkin araştırma bulur. Onun için araştırma sonuçlarını ince eleyip sık dokumak gerekir. Çünkü araştırmalarda, örneklem seçiminden tutun da denetleme değişkenlerine kadar belirsizlikler var. Bundan ötürü her görüşe göre araştırma sonucu bulunabilir. Ödevlerin, öğrencilerin düzeylerinin altında ya da üstünde olması, öğretmen tutumları, ana-babanın beklentileri, geri bildirim verilip verilmemesi, ödevin yaratıcılığı geliştirici olup olmaması gibi birçok etken tam olarak açığa kavuşmuyor. Ödevin neden verildiği de (amacı) açık seçik belirtilmiyor. Okul başarısının artması, çocuğun sorumluluk kazanması, öğretmen- öğrenci- anababa arasında iletişimin sağlanması, belirtilen başlıca nedenler bunlar işte. (4)

     Ödeve ilişkin araştırma deyince akla ilk gelen Duke Üniversitesi Ruhbilim Uzmanı Harris Cooper’in araştırması. 2006’da yapılmış bir ‘meta-analiz’ bu. Bu araştırmada ev ödeviyle okul (akademik) başarısı arasında anlamlı bir bağıntı bulunuyor. Başka bir deyişle ev ödevi yapanlar okulda daha başarılı. Ama gözden kaçırılan ya da görmezden gelinen bir bulgu var, bu bağıntı 7. Sınıf ve üstü, yaşı büyük olanlar için geçerli.  Küçük çocuklarda ev ödeviyle okul başarısı arasında anlamlı bir bağıntı yok. (5) En fazla katkı lisede, o da % 25’’in altında. Tasarı (proje) ya da bulgulama (keşfetme) ödeviyse katkı daha fazla. (6)

     Ödev yanlıları Harris Cooper’in bu araştırmasına sığınıyorlar ama, Cooper’in incelediği kimi araştırmalarsa ev ödevinin bedensel, duygusal yorgunluğa yol açacağını, öğrenmeye karşı olumsuz tutumu körükleyeceğini, çocukların ilgi ve yetenekleri yönünde çalışabilecekleri boş zamanlarını sınırlayacağını gösteriyor. Cooper bu görüşü de kabullenip ev ödevinin olası etkilerinin daha kapsamlı bir biçimde araştırılmasını öneriyor. (5)

    Cooper, küçük çocuklarda ev ödeviyle okuldaki başarı arasında çok güçlü bir bağıntı olmasa da, ‘az miktarda’ ev ödevinin tüm öğrenciler için yararlı olacağına inanıyor. Bir de ’10 dakika kuralı’nı salık veriyor. 1. sınıfta 10 dakika, 2. Sınıfta 20 dakika, böyle gidiyor. İyi de, bu ’10 dakika’ sınıftaki hangi öğrenci için?  

     Kimi eğitim uzmanları Cooper’in görüşüne katılmıyorlar. Missouri-St. Louis Üniversitesi Öğretim Üyesi Cathy Vatterott ’10 dakika kuralı’nı desteklese de, ev ödevlerinin ilkokul öğrencilerine yararlı olduğuna ilişkin yeterince kanıt olmadığına inanıyor. Ev ödeviyle okuldaki başarı arasındaki bağıntının bir nedensellik içermediğini belirtiyor ve şu can alıcı soruyu soruyor: Okulda başarılı olmayı ev ödevine mi borçluyuz, yoksa başarılı olanlar mı daha çok ev ödevi yapıyorlar? (5)

     2011 TIMSS’nin (Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması) ‘fen araştırması’na göre, çocuğun ev ödevi için harcadığı süreyle TIMSS’den alınan puan ters orantılı. Başka bir deyişle, az ödev yapan öğrenciler daha başarılı. (4)

     Bir araştırma da Richard Cowan’la Susan Hallam yapmış. 1881’den bu yana dünyadaki eğitim dizgelerini incelemişler. Bu çalışmaya göre, özellikle ilköğretim döneminde verilen ev ödevleri öğrencilerin ruhsal durumlarını olumsuz yönde etkiliyor. Bitmedi, öğretmenlerde de, velilerde de gerilim yaratıyor. (7)

    

     Ödev Örnekleri



     Haluk Şahin anlatıyor: (8)

     Tam uyumak üzereydim ki telefon acı acı çaldı. Açtım, bir arkadaş…

     “Kusura bakma, gecenin bu saatinde rahatsız ediyorum ama, acele yardıma ihtiyacım var”, dedi.   

     “Hayrola, bir şey mi oldu?”

     “Bana söyler misin, şunlar nedir? ITO, ICAO, FUNT, FAO, UNRRA, UPU, IMCO, ECO”

     “Bu sonuncuyu bir yerden kulağım ısırıyor ama…”

     “Dur, daha bitmedi: IRO, WMO, ETICO, WHO, UNAC, IMF…”

     “Haa”, dedim, dâhiyane bir keşif yapmışım gibi, “bunlar İngilizce kısaltmalar… Birtakım örgütlerin adları. Niye lazım gecenin bu saatinde?”

     “Biraz önce bir arkadaşım telefon etti. Özel bir ilkokulun beşinci sınıfında oğlu var. Öğretmeni dün uzun bir liste vermiş. ‘Yarına kadar bunların ne olduğunu bulacaksınız, sınav var’ demiş. Bir kısmını bulmuş çocuk, gerisini bulamayınca ağlamaya başlamış. Annesi sormuş soruşturmuş, o da tamamlayamamış hepsini. Onun da iki gözü iki çeşme…(…)”

*            *                     *

     Yeni açılan bir kültür merkezine gitmiştim, yıl 1999. Kurucuları olan karıkocayla söyleşiyorduk. Bir ara az ötede masaya yumulmuş, kamburunu çıkarmış bir şeyler yazan bir çocuğa takıldı gözlerim. Sordum, çocuklarıymış. 3. Sınıfa geçmiş, ödevini yapıyormuş. Yaz tatilinde, ağustos sıcağında… Ödev denince dayanamam, ilgilendim. Çocuğun önünde aşağıya yazılan ‘Tatil Ödevi’ vardı. İzin verirlerse bunun tıpkıçekimini çektirmek, kitabıma koymak istediğimi söyledim. Abartmıyorum, annenin rengi attı, ya öğretmenin kulağına giderse… Öğretmenin de okulun da adını yazmayacağımı söyledim, güvence verdim. Gene de gönülsüzce verdiler (Nas, 2006a: 356-357).

             

       TATİL PROGRAMI



     830’ kalkış / 900 kahvaltı / 930-1030 Gazete, dergi okuma / 1030-1130 Televizyonda çocuk programı seyretme / 1130-1300 Problem çözme, işlem yapma / 1300-1330 öğle yemeği / 1330-1500 öğle uykusu / 1530-1630 Hikâye okuma / 1630-1730 oyun oynama / 1730-1900 günlük yazma / 1900-1930 akşam yemeği / 1930-2100 televizyon seyretme / 2100 kitap okuma, serbest çalışma (koleksiyon, resim, elişleri yapma)



     Tatilde Yapacaklarımız

     1. Anne ve babamızı dinleyeceğiz, ailemize yardım edeceğiz.  

      2. Büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstereceğiz. (Yazarın notu: Demek ki büyüklere sevgi, küçüklere de saygı yok.)

      3. Güneşte fazla durmayacağız.

      4. Sağlığımıza ve beslenmemize dikkat edeceğiz.(Yemek ayrımı yapmayacağız)

      5. Her gün kitap okuyacağız. Haftada bir, dakika tutacağız. (Dakikada 100 kelimeyi geçmeliyiz.)

     6. Çarpım tablosunu 10’lara kadar ezberleyeceğiz

     7. Günlük tutacağız. (önemli günlerde)

     8. Her gün 3 problem çözeceğiz.

     9. Saymaları çalışacağız (2’şer, 3’er, 4’er, 5’er, 6’şar, 7’şer, 8’er, 9’ar)

     10. Çevremizi temiz tutacağız. (ağaçları, çiçekleri koru)

                                                                                  İYİ TATİLLER

    

     Öğrenciler Ne Diyor?



     Bakanın ödeve ilişkin son açıklamasından sonra, öğretmenlere soruldu mu, diye soranlar var. Peki, öğrencilere soruldu mu? Öğrenciler ne diyor, bir bakalım.

     Kanal B’de (31.10.2010)Yasemin Üçkardeş’in konuğu Ferhunde Öktem (Prof. Dr.). Ev ödevi üzerine konuşuyorlar. Bir video gösterildi, 13-14 çocuk ev ödeviyle ilgili görüşlerini dile getirdiler. Üçü dışında çocuklar ev ödevi gerekli, verilmeli, dediler. Az veriliyor, daha çok verilmeli, diyenler bile oldu. Videoyu izleyen Ferhunde Öktem, şaşırdım, dedi, yüz yüze konuştuğumuzda böyle söylemiyorlar. Yasemin Üçkardeş açıklama yaptı, “çekimi okul bahçesinde yaptık, ondan böyle konuşuyorlar.”

     3. sınıf öğrencisi Sevgi Yılmaz:

     “Öğleden sonracı olduğum için akşam eve geç dönüyorum. O zaman da acıkmış oluyorum. Hemen yemeğimi yiyorum. Biraz oyalanıp ödevimin başına oturuyorum. Bazen annem yardımcı oluyor, bazen de kendim yapıyorum. Ama çoğu kez uykum geliyor. Yarın yaparım, diye yatıyorum. O zaman sabah çok erken kalkıp gene ödevimin başına oturuyorum. Ödevimi yapmadan yatınca uykum da pek rahat olmuyor. Rüyamda ödevleri, okulu görüyorum, sıkıntılı…” (9)

     Işık Lisesi ilk kısmını bu yıl bitirecek olan Merve Berker:

     “Öğretmenimiz bize her zaman fazla ödev veriyor. Çünkü iyi yetişmemizi istiyor. (…) Eve gelince çok acıkıyorum. Acele bir şeyler yiyip, derse gelen öğretmenle ders yapıyorum. (…) Benim amacım iyi bir okulda öğrenim görmek… (…) Elbette, yorulmaz mıyım, yoruluyorum. Bunalıyorum. Belki de bu nedenle tırnak yeme alışkanlığım oldu. Buna annem çok kızıyor. Annem doktordur. Beni tırnak yeme huyumdan vazgeçirmeye çalışıyor.” (9)

     Pendik Lisesi son sınıf öğrencisi Nurel Karataş:

     “Bize de her ders ev ödevi veriliyor. (…) Ev ödevleri çok zamanımı alıyor. (…) Hele ödev sınav zamanına denk düşerse, o zaman ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Ödev yapmayınca, öğretmenler bir not indiriyor, çok parlak bir ödev olunca ancak onun derse biraz katkısı oluyor” (9)

     Bir üniversite öğrencisi çocukluğunu anlatıyor (Neydim, 2001: 140): “(…) [Ö]zlemeye değer bulduğum bir dönem olarak kaldı hafızamda çocukluğum, ilkokul yıllarım…(Ev ödevleri hariç)”

     Çocuklara ‘kitap okuma ödevi verilmeli mi, diye sorulmuş. İşte birkaç yanıt: (10)  

     “(…) Bir de kitap ödevi verilmesini hiç sevmiyorum” (Güneş İdil Altın)

     “Yok, hiç sevmiyorum. (…) Ama sınav olunca insan zorla okuyor ve bu da pek zevkli bir şey değil, yani zorla kitap okumak…” (Alara Günaydın)

     “(…) Bazen okuldan veriyorlar, ödev gibi. Onları hiç sevmiyorum, ama mecburen okuyorum. (…) Ödev kitaplarını okurken sıkılıyorum.” (Öykü Evliya)



     Evlerde Neler Oluyor?



     1.sınıfın ilk aylarında çocuk eve geliyor,

“Anne bu şiiri yazacakmışım”

     Anne bakıyor, uzun bir şiir.

“Kızım, sen bunu nasıl yazarsın?”

“Bilmem, yazacakmışım.”

     Çocuk yemek yiyor, oynuyor, sonra şiiri yazmak için masaya oturuyor, ama uykusu geliyor. Annesi,

     “Ben yazayım” diyor.

“Olmaz anne, öğretmen kızar”

     Ama uykusu iyice bastırınca teslim oluyor.

     “Anne, tamam, yaz. Ama kötü yaz, benim gibi. Öğretmen anlamasın.” (Nas, 2006b: 89)

     Yukarda anılan televizyon izlencesinde Ferhunde Öktem, ”itiraf ediyorum, kızımın ödevini yaptım. Sol elimle yazdım, öğretmen anlamasın diye” dedi.

     ‘itiraf.com’dan bir alıntı (Bu site kapandı, erişim: 2005) : “Ortaokuldayken, annem elişi dersi için benim yerime kazak örmüştü. Ördüğü kazak öğretmenden 9 puan alınca okula gidip, 1 puanı neden kırdın, diye öğretmene çıkışmıştı.”

      Gene itiraf.com’dan: “Saat gecenin ikisi, kızımın dönem ödevini yeni bitirdim. Bu ödeve tam puan gelmezse yuh bana!”

     29 ülkenin incelendiği İngiliz Varkey Vakfı’nın  raporuna göre, gelişmiş ülkelerdeki ana-babalara göre, gelişmekte olan ülkelerin ana-babaları, çocuklarının ev ödevleri için daha çok zaman ayırıyorlar. Ana-babalar Hindistan’da çocuklarına haftada 12 saat yardımcı oluyor, Türkiye’de 9 saat. (11)



     Sonuç



     Bugünkü ödev veriliş biçimiyle çocuklar öğrene öğrene, öğrenmenin ne kadar sıkıcı, bıktırıcı olduğunu öğreniyorlar. “Ev ödevinden nefret ettikçe öğrenmekten de nefret ediyorlar”(Glasser, 1999: 275). Oysa tadını tadan için öğrenme zevkli bir iştir.  Bu bir İngiliz atasözüymüş: Atı zorla dereye götürürsün, ama zorla su içiremezsin. Çocuğa da zorla öğretemezsin, öğrenme isteği içten gelmeli. Çocuk, öğretmen istiyor diye yaptığında, öğretmen istemeyince yapmayabilir.  Ödeve koşullandırılan, hep öğretmence yönlendirilen çocuk kendiliğinden, kendi isteğiyle okumayabilir, çalışmayabilir. Öğretmen ödev verirse çalışırım, vermezse çalışmam diye düşünebilir (Nas, 2006b: 91-92)

     Ev ödevi verilmezse çocuklar çalışmaz diye düşünenler, çocuğu tanımayanlar… Çocuk doğuştan meraklıdır, öğrenme isteğiyle dopdoludur. Yeter ki çocuğun merakı köreltilmesin, kışkırtılsın. Yeter ki evde de okulda da – fiziksel, ruhsal- uygun ortam yaratılsın.

     Sınıfta hedefe götürücü, doyurucu yaşantılar geçiren, ilgisine, yeteneklerine dönük zenginleştirilmiş bir öğretme-öğrenme süreci içinde çalışmalara kendini kaptıran, ‘akış’a geçen çocuk, ders süresi yetmeyince ‘işlerini’ kendiliğinden eve götürür. Çocuk bunu gönüllü yaptığı, öğretmenin zorlaması, beğenip beğenmeyeceği kaygısı olmadığı için gerilim yerini erince, doyuma bırakır. Bu da tek doğru ödül olan ‘içödül’dür. Eğitsel değeri olan çalışma, çocuğun gönüllüce, istekle yaptığı çalışmadır (Nas,  2006c: 87).

     Ödevler de merak uyandırmalı. Değilse ödevler öğrenmeyi sağlamaz, çocuğa da zarar verir. Çünkü çocuğu oyundan alıkoyar, toplumsallaşma zamanından da çalar. Özgür Bolat’ın deyişiyle, öğretmen derste öyle bir merak uyandırmalı ki çocuk evde de öğrenmeyi istemeli, sürdürmeli. Bu durumda okulda ödev verilmez, ama çocuk evde ‘ödev’ yapar. (6) 



                                                     KAYNAKÇA



Açıkalın, Aytaç (1999) İnsan Kaynağının Yönetimi, Geliştirilmesi, Ankara: Pegem Yay.    

Glasser, William (1999) Okulda Kaliteli Eğitim (Çev. Ulaş Kaplan) İstanbul: Beyaz Yay.

Nas, Recep (2006a) Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler Öğretimi 3. baskı Bursa: Ezgi Kitabevi

_________ (2006b) Metinlerle İlkokuma-Yazma Öğretimi 4. baskı Bursa: Ezgi Kitabevi

_________ (2006c) Çocuk İnsandır (Çocuk Eğitimi) Bursa: Ezgi Kitabevi

Neydim, Necdet (Haz./2001) Çocukluğum Nerde Saklı? İstanbul: Bu yayınevi



(1)www.birgun.net 20.06.2018 Erişim:24.06.2018

(2)www.abbasguclu.com Erişim: 23.12.2010


(4)https://tedmem.org/vurus/ev-odevi-ve-mizac (Ziya Selçuk) Erişim:23.06.2018)

(5)Herkese Bilim Teknoloji dergisi 04.08.2017 Sayı: 71


(7)Milliyet, 31.12.1998

(8)Hürriyet Pazar 13.04.1986 Sayı: 15

(9)Hürriyet Pazar, 16.03.1986 Sayı: 11 (Selma Tükel)

(10)Çiğdem Güneş, Cumhuriyet Kitap, 14.10.2010 Sayı: 1078

(11)Herkese Bilim Teknoloji dergisi, 08.06.2018 Sayı: 115

___________________________________________________________________



(*) Bu yazı Öğretmen Dünyası dergisinde (Ağustos 2018 Sayı: 464) yayımlanmıştır. (9-12)