ÇOCUK İNSANDIR (*)
Recep Nas
Saygı ve sevgi, sağlıklı insan
ilişkilerinin temelini oluşturan, sağlamlaştıran iki büyülü sözcük… Ana-baba-çocuk
ilişkilerinde de böyle, amir-memur, öğretmen-öğrenci ilişkilerinde de, tüm
insan ilişkilerinde de böyle. Yalnız insan ilişkilerinde mi? Değil elbet, bütün
insanlarla öbür canlıların ilişkilerinde de söz konusu bu. İnsan-ağaç, insan-çiçek,
insan-hayvan ilişkilerinde de geçerli, gerekli saygı ve sevgi.
Öyle de,’ötekilerle’ ilişkilerimizde
saygı mı ağır basıyor, sevgi mi? Sevdiğimiz bir insana saygılı da olabiliyor
muyuz? İşte bu tartışma götürür bir olgu.
Çocuk sevgisi açısından bakarsak
soruna,’Çocuk sevgisi’ neredeyse kalıplaşmış bir söz, içeriği boşaltılıp
söylenir olmuş, tuzak da burada başlıyor işte. Dilimize dolamışız, ’çocuk
sevgisi’ diyoruz hep. Çocuğa saygıysa, dilimize de, davranışlarımıza da
yansımış değil pek. Bu durum, sevgi nasıl olsa saygıyı da içeriyordur diye düşündüğümüzden
mi; yoğun, içten, sıcak bir sevginin saygıyı aratmayacağını sandığımızdan mı; yoksa
saygıyı dışlayıp ‘saygı-sevgi’ sözcüklerini
yan yana ‘araç-gereç’ der gibi öylesine, laf olsun diye kullandığımızdan mı
kaynaklanıyor?
İşin bir başka boyutu da şu: Saygıdan, saygının
gerekliliğinden söz etsek bile, onu büyükler için düşünüyoruz, büyüklerin hak
ettiği bir kavram olarak algılıyoruz gibi geliyor bana. Atasözümüz var ya, “Su
küçüğün söz büyüğün”. “Sus küçüğün, söz büyüğün” de deniliyor. Küçüklere saygı
duyulmaz. Küçükler korunur, sevilir, saygı büyükler içindir. Yıllar önce bir
öğretim görevlisi arkadaşım bana şöyle demişti,
“Öğrencilerimin kutlamalarına
yanıt verebilmem için ayrı bir kartvizit bastırmam gerekecek.”
Bu ne demek şimdi? Bastırdığı
kartvizitlerde son söz “Saygılarımı sunarım”dı. Ama öğretmen öğrenciye saygı
duymaz ki, sevgi besler. Anlayış bu…
Oysa saygısız sevgi, saygıyla beslenmeyen
sevgi tek başına yeterli değildir.’Salt sevgi’ zamanla nefrete bile dönüşebilir
kolayca. Çokça tanık olunur, rastlanır; iki genç birbirlerini ‘deli gibi’
severler, sonra evlenirler, ama ‘üç gün’ sonra aralarında çatışmalar, sürtüşmeler,
kavgalar başlayıverir. Çünkü birbirlerini olduğu gibi kabullenmezler, birbirlerini
kendilerinin ‘mal’ı gibi görmeye başlarlar, birbirlerinin ‘özel alan’larına
saldırırlar. Bunları da sevdikleri için, sevgi uğruna yaptıklarını düşünürler. Çünkü
aralarında olmayan bir şey vardır: saygı…
Şu sahneler yaşanabiliyor: Karısını
öldürmüş kişiye sorar yargıç,
“Karını neden öldürdün?”
Yanıt:
“ Çok seviyordum efendim.”
Bu nasıl sevgi ah, bu nasıl sevmek…
Bu örneği abartılı buluyorsanız, sorayım: Neden
bebeklerin önlüklerinde “Beni öpme” diye yazıyor? Kim akıl etmişse müthiş bir
buluş bu. Bebek konuşamadığına göre önlüğündeki bu yazıyla şu iletiyi iletiyor:
Beni seviyorsun, anladım. Sevgini göstermek için de şimdi beni, öksürüyor
musun, hapşırıyor musun, nezle misin, bunu düşünmeden, benim isteyip
istemediğimi de aklının ucundan geçirmeden şapur şupur öpeceksin. Dur, ilkin
bana saygı duy ve öpme…
Ayı yavrusunu severken öldürürmüş,
tabak (sepici) da sevdiği deriyi yerden yere çalarmış, bunlar atalarımızın
sözleri.
Bakın, şu sözlerin söylendiğine tanık
olmuşsunuzdur, belki size de söylenmiştir.
“Çocuk mu kandırıyorsun, karşında çocuk mu
var senin?”
Demek ki çocuk kandırılabilir.
“Bana çocuk muamelesi yapma!”
Demek ki çocuğa her türlü kötü ‘muamele’
yapılabilir.
“Beni çocukmuşum gibi azarlama”
Demek ki çocuk azarlanabilir.
“Öyle sinirlendim ki, çocuk olsa iki tokat
vuruverecektim”
Demek ki çocuk dövülebilir.
Bu bakışın, yaklaşımın neresinde çocuğa
saygı? Saygı yok.
Erdal Atabek şöyle diyor:”Küçük
bir çocuğa saygı duymak, onu ciddiye almaktır. Küçük bir çocuğa saygı duymak, onun
kendi kişiliği olduğunu kabul etmektir. Ama bir bebeği-elbette sevdiğimiz için
–kucaklıyoruz, kollarımızın arasında sıkıyoruz, canını yemek istiyoruz, öpücüklere
boğuyoruz. Buna birimiz bırakıyor, ötekimiz başlıyor. Böylece onu ne çok
sevdiğimizi anlatıyoruz. Ama bu arada
bebeğe saygısızlık ediyoruz. Onun bunu isteyip istemediğini düşünmüyoruz. İşte
bu saygısızlıktır.”**
Bir de Bekir Yıldız’ı
dinleyelim: “Sevgiden başlayarak sevgiyi
bulamazsınız, bulmuş olsanız bile koruyamazsınız. Çünkü gerçek sevgi,
karşılıklı güven ve saygı oluşmadan yaratılamaz. Sevginin yarattığı saygı gelip
geçicidir, ama saygı ve güvenin yarattığı sevgi kalıcıdır.”
Şimdi düşünelim, biz çocuklarımıza
saygı duyuyor muyuz, yoksa sadece seviyor muyuz? Kendinize sorun:
·
Çocuğumla konuşurken eğilip göz hizasına geliyor
muyum?
·
Öpmek için izin istiyor muyum?
·
Odasına, kapıyı çalıp izin isteyerek mi
giriyorum?
Bir şey daha, Yaşar Kemal’in deyişiyle, çocuk insandır. Arada ‘da’ yok. Çocuk da
insandır, denmez. Denirse daha baştan çocuğa saygısızlık edilmiş olur.
(*)
Bu yazı Çağdaş Eğitim Kooperatifi’nin
ÇAĞDAŞ BAKIŞ dergisinde (Aralık 2016
Sayı: 21) yayımlanmıştır
** Atabek,
Erdal(1994) Çocuklar, Büyükler ve
Tavşanlar İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi