27 Haziran 2022 Pazartesi

OKUMAK

                                             OKUMAK (*)

                                                                                                                Recep Nas

 

      Okuma, gözlerin yazıyı görüp tanımasından, zihnin anlama çabasından oluşan çok değişkenli, karmaşık bir etkinliktir. Çeşitli işlemleri içerir, görmeyi, anlamayı, seslendirmeyi, anımsamayı, değerlendirmeyi... Görme, seslendirme yönünden fizyolojik, kavrama yönünden bilişsel bir süreçtir. Duyu organlarıyla zihin arasında etkili bir bağlantı kurulmadan okuma etkinliği gerçekleşmez (Göğüş, 1978: 60-63).

     Okurken göz satır üzerinde kaymaz, sıçrar. Bu sıçrama uzun olursa okuma daha iyi, daha hızlı olur (Özsoy-Akçamete, 1996: 101 Ruşen, 1993: 29). İyi bir okumada sıçramalar uzun, dolayısıyla sıçrama sayısı az olur.

     Okur sözcükleri tanır, anlamlarını da bilirse sıçramalar daha uzun olur. Başka bir deyişle, iyi bir okurun gözü bir sıçramada daha çok sözcük görür. Hızlı okurken - anlamı kavramak için- gözün her sözcüğü görmesi gerekmez. İyi okuyan, okuma alışkanlığı olan, çok okuyandır.

     Okumanın amacı, okunanı tam ve doğru olarak anlayabilmedir. Daha ilkokulda kazanılan (ya da kazanılması gereken) 'Okuduğunu anlama gücü' sonraki yıllardaki öğrenmelerin çoğunu etkileyen bir önöğrenmedir (Bloom, 1979: 48).

 

     Sesli Okuma

 

     Sesli okuma, göz, ses organlarının çeşitli devinimlerinden, zihnin anlama çabasından oluşan, karmaşık, girişik bir etkinliktir. Dudak, dil, ağız, ses telleri, kulak, göz, beyin etkin durumdadır (Başaran, 1985: 310). Gözün görüp zihnin kavradığı sözcükleri konuşma organları seslendirir.

     Sesli okuma, dinleyenlere yönelik okumadır. Öyleyse sesli okumanın belli bir hız sınırı vardır, o da olağan bir konuşmanın hızı kadardır. Sesli okuma 'konuşur gibi' okumadır çünkü, metni dinleyen için anlamlandırarak okumadır.

 

     Sessiz Okuma

 

     Sessiz okumada yalnızca gözle zihin çalışır, ses organları devreden çıkar. Algı genişliği vardır, ses - göz genişliği yoktur (Göğüş, 1978: 69).

     Sessiz okuma, yazıyı gözle izleyip anlamı kavrayarak okumadır. Kısaca, gözle okumadır. Göz görür, beyin anlar. Başka bir deyişle, göz fotoğraf çeker, beyin anlamlaştırır. Gözle okumada, dikkat, sözcükleri tanımak için değil, bölümcelerden anlam çıkarmak için yoğunlaşır. Dikkat sadece okunan yazıya yoğunlaştğı için hem hız kazanılır hem de anlama düzeyi yükselir (Özsoy-Akçamete, 1996: 36 Ruşen, 1993: 59). 

   

     Temel Okur-Yazarlık

 

     UNESCO'nun belirlediği ölçüte göre kolay bir metni okulup anlayan, yalın bir tümceyi yazan, imza atan kişi okur-yazardır. Bu, temel okur-yazarlıktır, doğal ki bu yetmez. Önemli olan okuma alışkanlığı kazanmak, okuma kültürü edinmek, okumayı işlevsel kılmaktır. Kişi gereksinme duymuyorsa, içinden gelen bir isteği yoksa, dolayısıyla okumazsa, okumaya okumaya becerisi körelir, gizli okumaz-yazmaz olur çıkar.

     Okuma-yazma öğretmenin amacı kuru kuruya okur-yazarlık becerisi kazandırmak değil, belli alanlarda araştırıcı, bilgilendirici, düşünceyi, duyarlığı geliştirici bir okuma alışkanlığı kazandırmak olmalıdır (Göktürk, 1989: 47).

 

     İşlevsel Okuma

 

     Uygulanmayan, kullanılmayan okur-yazarlık işe yaramaz. Mark Twain'in deyişiyle, okumayan bir insanın, okuyamayan / okuma bilmeyen bir insan karşısında hiçbir üstünlüğü yoktur. Temel okuma-yazma becerisi sürekli işletilirse, geliştirilirse bir anlam, değer kazanır, işlevsel olur. Demek ki kişinin temel okur-yazarlığı okuma alışkanlığına dönüşmeli, işlevselleşmelidir.

     Alanı ne olursa olsun, - anadilinin tüm iletişim olanaklarıyla donatarak  - ilkokuldan üniversiteye kadar herkese okuma sevgisinin, eleştirici, irdeleyici bir okuma alışkanlığının kazandırılması gerekir (Göktürk, 1989: 48). Paulo Freire'nin deyişiyle, okuma- yazma yalnızca teknik bir beceri değildir, bir kültürel siyasa biçimidir.

    

     Eleştirel Düşünme

 

     Kritik, eski Yunanca kökenli bir sözcük. Krino, seçmek, yeğlemek, parçalara ayırmak, yargılamak anlamına geliyor. Ayrıca önemliden önemsizi, değerliden değersizi ayırabilmeyi içeriyor. Krites ise ayırt eden, yargıçlık yapan kişidir (Cemal, 2008).

     Hazır bilgileri sorgulamadan, eleştirmeden, irdelemeden, zihinsel süzgeçten geçirmeden kabullenen, tek doğrulu, tek boyutlu düşünce kalıpları içinde sığlaşan kişiyi yetiştirmek çağdaş eğitimin işi olamaz. Doğruyu bilmek yetmez, doğrunun neden doğru olduğunu da bilmek gerekir. Kaldı ki, Balzac'ın dediği gibi, yanlış doğrunun tersi değil, eksik doğrudur.

     Emin Özdemir'e kulak verelim: Düşünme etkinliği kavramlardan kavram üretmedir. Bilinen kavramlarla, bunların yeni bileşimleriyle yeni düşüncelere ulaşma işidir. Bu beceriyi kazanan kişi düşünce kalıplarının içine sıkışmaz. Onları yan yana getirip üst üste dizer, yığar, yıkar, sonra da yatay, dikey bağlantılar kurar. Böylece düşünce üreten bir kimlik kazanır.  

     Eleştirel düşünme saplantılardan, bağımlılıktan, dogmatizmden arınık bir düşünmedir ( İpşiroğlu, 1991: 301)  Tek doğru değil, birçok doğru vardır.

 

     Eleştirel Okuma

 

     Kişi tam ve doğru anlamak için okur. Ama okuduklarını irdelemeden doğru sayıyorsa, eleştirel süzgeçten geçirmiyorsa, beğendiği yazar için ne yazıyorsa doğrudur diye düşünüyorsa - okuduğunu tam ve doğru anlasa da - iyi bir okur değildir. Bu, bir yetkeye  körü körüne itaattir. Körü körüne itaat ise birey olmayı, bağımsız olmayı engeller. Eleştirel okuma, özcesi kuşkuyla okumadır. Stanley Fish de bunu diyor: Okumak bir metnin yalnızca ne anlama geldiğini keşfetmek değildir, aynı zamanda size neler yaptığını da bir deneyimleme sürecidir.

     Eleştirel okuyan metnin taşığıdı bilgiyi olduğu gibi benimsemez, kabullenmez. Okuduğuna kimi yönden katılır, kimi yönden katılmaz. Karşılaştığı her yeni görüşle hesaplaşır, böylece kendi özgün, bağımsız düşüncesini oluşturur. Kulaktan dolma bilgiyle de yetinmez. Bu bilginin geçerliğini, geçersizliğini başka yazılı kaynakların tanıklığına başvurarak denetler (Göktürk, 1989: 47).

     Enis Batur "İyi okumak, temelde bir muhalefet biçimidir" der. Francis Bacon uyarıyor: Yalanlamak, reddetmek için okuma. İnanmak, kabullenmek için okuma. Nutuk çekmek için de okuma. Tartışmak, karşılaştırmak için oku. Japon atasözü ne güzel: Okuduğun bir şeye inanacaksan, hiç okuma daha iyi. Japoncaya özgü bir sözcük var, taçiyomi. Anlamı, ayakta kitap okumak, trende, durakta, her yerde... Bizim Yunus Emre'nin de diyecekleri var: İlim ilim bilmektir/İlim kendin bilmektir/Sen kendini bilmezsin/Ya nice okumaktır?

     "Okumak, yazılanı okuyup da öylesine geçivermek değildir. Gerçek anlamda okumak, okuduğunu anlamak, anladığını tartışmak, tartıştığını yorumlamak, yorumladığını da kalıcı bir öz çıkarıp onu 'kullanılabilir bilgiler' arasına katma becerisidir. Bu anlamda okuma, kişiyi çok yönlü geliştiren bir kazanımdır" (Erdal Atabek, Cumhuriyet, 04.08.2003).

     Ne ki eleştirel okumak için kişinin birtakım önkoşul bilgilerle, becerilerle donanmış olması gerekir. Okuma düşünsel bir etkinliktir. Metnin iletisini anlamayı, alımlamayı gerektirir. Anlamadan eleştiri yapılamaz. Anlamak içinse metindeki sözcüklerin anlamları, tümce düzeni içindeki ilişkileri, birbirleriyle bağlantıları yakalanacak. Bir sözcüğün birden çok anlamı varsa metindeki anlamı kestirilecek. Sözcüklerin asıl anlamlarıyla değişmeceli (mecazi) anlamları ayırt edilecek. Bu, sözcüklerle didişmek demektir. Emin Özdemir'in deyişiyle, metnin bütünlüğü içinde anadüşünceyi ayıracaksın, anadüşüncenin yandüşüncelerle nasıl varsıllaştırıldığını kavrayacaksın.

     Bölümceler (paragraf) arasındaki bağ, bölümcelerin metnin bütünüyle ilişkisi yakalanacak. Metinde - varsa - özellikle belirtilmemiş, atlanmış, çelişen noktalar ortaya çıkarılacak.

     Yazarın görüşlerini, kanılarını, gözlemlerinle, geçirdiğin yaşantılarınla, daha önce okuduğun kaynakların görüşleriyle, kanılarıyla karşılaştırarak yorumlayacaksın. Bu arada doğal ki sorular soracaksın. Eleştirel okuma sorarak, sorgulayarak çok yönlü düşünmeyi gerektirir çünkü.

     Mortimer J. Adler'in sözü bu: Eleştirel okuma, bir metni bir aşk mektubu okur gibi okumaktır. Aşk mektubu nasıl okunur? Dil ustası Emin Özdemir yanıtlıyor: Sözcüklerin yüzeysel anlamlarıyla yetinmeyip anlamsal bağlarını, değişik anlamlarını düşünmek, satır aralarını okumak, boşlukları doldurmak, dönüp yine yine okumak... Tümcelerin uzunluğu ya da kısalığı, sözcüklerin türü değerlendirilir, noktalama imleri bile...

    Örneğin şöyle bir mektup:

     Senden ayrıldıktan sonra, sözlerin, yola çıkmak üzere olan göçmen kuşlar gibi ağaçtan ağaca uçarken mevsimleri iç içe yaşadım. Kış oldu, içim üşüdü. Bahar oldu, kalbim çiçeklendi. Yaz oldu, ruhum susadı!!! Sen gittin, kuşlar da gitti. Ama kuşlar gene dönecek.

     Ben konuştum, sen sustun. Sen konuştun, ben sustum. İkimiz de kendi duygularımızı çağlayandan akan sular gibi birbirimizin yüreğine boca edip konuşunca kuşlar sustu. Ne demiştin anımsa, ben istesem de umutamam. Unutmam, oysa isterim ki yüreğim serinlesin, içim esenlensin.

     Bahar gene gelir, kuşlar da gelir. Kuşlar cıvıldaşırken biz de tatlı tatlı söyleşiriz. Belki... Belki mi, dedim, yok canım...

    Ne diyor bu? Döner döner okursun, Her okuyuşta tümcelere, sözcüklere yeni yeni anlamlar yüklersin. Yan yana üç ünlem iminin anlamı ne ki, ya üç nokta?

 

 

                                       KAYNAKÇA

 

Başaran, İbrahim Ethem (1985) Eğitim Psikolojisi Ankara: Kendi Yayını

Bloom, Benjamin S. (1979) İnsan Nitelikleri ve Okulda Öğrenme Çev. D. Ali

     Özçelik İstanbul: MEB Yay.

Cemal, Ahmet (2008) "Eleştirel Düşünmenin Dayanılmaz Ağırlığı (1)" Cumhuriyet,

     (20.11.2008)

Göğüş, Beşir (1978) Türkçe ve Yazın Eğitimi İstanbul: Kendi Yay.

Göktürk, Akşit (1989) Sözün Ötesi (Yazılar) İstanbul: İnkılâp Kitabevi

İpşiroğlu, Zehra (1991) "Köktendinci Çocuk Yazınına Eleştirel Bir Yaklaşım" Çağdaş 

     Kültürümüz Cem Yayınevi- ÇYDD Yay. 2 (293-309)

Özsoy, Yahya - Akçamete, Gönül (1996) Hızlı Okuma Teknikleri Ankara: Ecem Yay.

Ruşen, Mustafa (1993) Hızlı Okuma İstanbul: Alfa Yay.

 

---------------------------------------------------------------------

 

(*) Bu yazı ÇİNİKİTAP dergisinde ( Temmuz-Ağustos 2022 Sayı: 73) yayımlanmıştır. (45-46)