MASALLAR DA DEĞİŞİR (*)
Recep Nas
Çocukluk
Çocuk yetişkinin küçük bir örneği değil. 'Çocukluk' diye bir olgu, bir dönem var. Çünkü çocuğun kendine özgü bir dünyası var, algılama, düşünme biçimi farklı. Çocuk o, çocukluğunu yaşıyor.
Ama insanlık 'çocukluk' kavramına kolay ulaşmadı. Çocuk vardı ama 'çocukluk' yok sanılıyordu. Çocuğa özgü bir şey yoktu. Öyle ki çocuğa özgü ne giysi ne oyun ne de masal vardı. 'Çocukluk'un ancak 16.yy.da ayırdına varılmıştır. Yine de Batı Avrupa'da çocukluk asıl Aydınlanmayla (18.yy.) ortaya çıkmıştır (Onur 1993: 71).
Çocuk (0 - 6 yaş) canlıcıdır. Nesneleri kendisi gibi canlı olarak düşünür. Bacakları arasına sıkıştırdığı bir dal, zincir kıran ya da dağ deviren bir at oluverir. Yapma bebeği canlıdır, besler, uyutur, konuşur onunla. Bu çocuğu masallardaki uçan halı, "açıl susam açıl" deyince açılan kapı şaşırtmaz. "Gemi batarsa denizin canı acar ama" diyen, "Yıldızlar, Ay'ın çocukları mı?" diye soran çocuk canlıcıdır.
Çocuğun gelişimi, insanlığın gelişiminin bir özetidir. Çocuk bir süre emekler, sonra iki ayağı üzerine kalkar. Canlıcılık (animizm), benmerkezcilik, somut düşünme evrelerinden sonra soyut düşünmeye başlar. İşte, masal, insanlığın çocukluk döneminin ürünüdür. Başka bir deyişle, insanlığın çocukluk döneminin çocuklara armağanıdır masal. Mitolojiler birer masaldır. İnsanlığın çocukluk çağıyla çocuğun masal çağı örtüştüğü için severler çocuklar masalı.
Masal, çocuk için bir gereksinmedir, Sabri Esat Siyavuşgil'in deyişiyle, çocuğun canlıcı, benmerkezci, simgeci ruhu masala sinmiştir (Oğuzkan, 1983: 32) Öyle ki, André Maurois'ya göre, masal olmasaydı çocuklar onu kesinlikle yaratırlardı (Gökşen, 1966 Oğuzkan, 1983)
Çocuğun mantığıyla masalın mantığı ortak bir tabanı paylaşır (Dilidüzgün, 1996: 32). Çocuğun iç dünyasıyla masal dünyası örtüşür. "Çocuğun dünyasında basit olan şaşırtıya, şaşırtıcı olan basite dönüşür. Bu dünyada tuhaf olan şeylere gülünür, beklenmedik durumlara ağlanır" (Astrid Lingren'den akt. İpşiroğlu, 1997: 64))
Çocuk ve Masal
Çocuğa, anadilinin nasıl kullanıldığını ilk öğreten, bu dilin kıvraklığını, varsıllığını, inceliğini - ninnilerin, tekerlemelerin, türkülerin yanı sıra ama onlardan daha geniş ölçüde - ilk gösteren masallardır (Boratav'dan akt. Çocuk Edebiyatı Yıllığı, 1987: 113).
Demek ki masallar, düş gücünü geliştirmesinin yanı sıra anadilinin varsıllıklarını, olanaklarını sunar çocuğa. Varsıl bir iç uyum içeren eğlenceli tekerlemeler çocuğa dilini sevdirir, alışılmadık sözcüklerle de düzgün söyleyebilme yeteneği kazandırır (Yavuz, 2000: 288-290)
Bir tekerleme örneği:
"Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde, enteşeden menteşeden, bir karpuzcu çıktı şu köşeden. Karpuzcudan karpuz aldım, baktım baktım bakakaldım. Sonra aldım bıçağı elime, karpuzun içine daldım. Başladım oymaya, ha oyuyorum, ha oyuyorum, ha oydum, ha oyuyorum, bir türlü sonunu bulamıyorum. en sonunda bir küçük delik yaptım, o delikten içeri daldum, aman efendim neler görüyorum neler, adıyla sanıyla, yeşiliyle alıyla Zümrüdüanka dedikleri durup durmuyor mu tam karşımda... Kafdağı'nın üzerinden süzülerek bana doğru geliyor, geliyor ha geliyor derken, tam yanıma inecekken, bir de baktım uzaklaştı, yeniden uçuşa vardı. O uçarken ben koşarken, ben koşarken o uçarken, vara vara bir dağa vardık. Bir uludağ ki, aman efendim ne dağ ne dağ... Dağ üstünde bir bağ, bağ dibinde bir dağ, daha nice tepe nice dağ. Derken derken, bir de baktım bir değirmen, değirmende var üç merdiven. Merdivenlerden bir tanesi taş, bir tanesi toprak, bir tanesi tahta. Taş merdivenlerden çıktım, tahta merdivenlerden indim, toprak merdivenlere basa basa değirmene girdim. Girdim ki ne göreyim... (...) Göründü dağlar, üzümlü bağlar... O bağlara varalım, dağa taşa konalım, hemen şimdi şuracıkta, duyulmadık, işitilmedik güzelce bir masal kuralım..." (Zebercet Coşkun'dan akt. Yavuz, 1997: 118)
Masalların temel felsefesi şudur: Çile çekmeden, emek harcamadan, beceri göstermeden, kendini kanıtlamadan başarıya, mutluluğa erişilemez. Judith Malika Liberman'ın da belirttiği gibi, masallar iyimser değilse de iyi biter. Başına bir şeyler gelebilir, önemli olan bunlarla nasıl baş edebileceğin... Başına ne gelirse gelsin bunun üstesinden gelebilirsin, yeter ki umudunu yitirme, koru. (Cumhuriyet Pazar, 23.01.2022 Sayı: 1663)
Sütünü içtiği için tilkinin kuyruğunu koparan Koca Nine, yalvar yakar istese de tilkiye kuyruğunu vermez. Sütümü getir, kuyruğunu al der. Tilki kimden yardım istediyse - armut piş ağzıma düş olmayacağı için - hepsi başka bir istekte bulunur. Sonunda "Tilki derenin suyunu almış, tarlaya vermiş. tarladan mısır almış, tavuklara vermiş. Tavuklardan yumurta almış, kuyumcuya vermiş. Kuyumcudan inci almış, kızlara vermiş, kızlar çayırda oynamışlar. Çayırdan otu almış, koyuna vermiş. Koyundan sütü almış, nineye vermiş. Nineden kuyruğunu almış, çekip gitmiş" (Boratav, 1969).
Masallar da Değişir
Halk masalları sözlü yazın geleneğinin ürünleridir, özgün durumlarıyla çocuklar için değil. Ne çocuklar için söylenmiştir ne de çocuklar için yazıya geçirilmiştir. Önceden de belirttildiği gibi, 18. yy.a kadar 'çocukluk' kavramı yok zaten.
Halk masalları, döneminin ahlak anlayışını, kültürünü, yaşam biçimini anlatır. Masal derleyiciler bile o masalları değiştirmişlerdir. Örneğin Grimm (Jacob ve Wilhelm) kardeşler derledikleri masallardan yüz kızartıcı sayılabilecek bölümleri çıkardılar. Masallardaki şidddet öğeleriyse o dönemin anlayışına göre çocuğa uygun bulundu (Wagner, 2013: 16).
Doğal ki 'çocuğa görelik' ilkesi, çağdaş değerler gözetilip yalın, kısa tümcelerle açık bir anlatımla işlenip çocuk yazını içinde yer alabilir masallar.
Nâzım Hikmet de bunu yapıyor. Sevdalı Bulut (1975) adlı kitabının sunuşunda belirtiyor: "Bu kitapçıkta büyük Türk Halkbilimcisi (Pertev Naili) Boratav'ın ve öğrencilerinin dinleyip topladıkları bazı masalları kendime göre işledim. Neden, diyeceksiniz: O masalları bugünün bazı sorunlarına karşılık vermeye yöneltmek için. Masal tekniğine öykünerek değil, ama masal tekniğinden yararlanarak kendim de bazı denemeler yaptım (...)". Nâzım Hikmet, halk masallarının olmazsa olmazı olan "Az gittiler, uz gittiler, dere tepe düz gittiler, bir de arkalarına baktılar, bir arpa boyu yol gitmişler" deyişine de karşı çıkıyor, bu kalıbı değiştiriyor: "Çok gittiler, dere tepe yok ettiler, bir de dönüp baktılar ki, görünmüyor kalkılan yer."
Oğuz Tansel "Ben masallarımı çocukları, gençleri, erişkinleri eğlendirmek, uyutmak için yazmadım; onları bilinçlendirmek, uyarmak için yazdım." diyor ve ekliyor: (...) [Y]ozlaşmamış bir toplumun bireylerinde görülen nitelikler masal kişilerinde çiçeklenir. Bu masallar, çocukların bilincine iyiliği, doğruluğu, güzelliği cezasız, notsuz yerleştirir. Masal kahramanlarının özelliği olan korkusuzluğu, atılganlığı, becerikliliği, güçlükleri yenmeyi benimsetip aşılar çocuklara. Bütün yaratıkları sevmeyi, kötülüklerin cezasız kalmayacaklarını öğretir,"
Aziz Nesin de uyutucu masallara karşı çıkıyor: "Çocuk kitapları deyince akla masallar geliyor. Ama masalları ikiye ayırıp düşünmek gerek. Birinci tür, uyutucu masallar. İkinci tür ise yaşama çabası veren masallar. Kuşkusuz ikinci tür masallar çocuklar için çok yararlı. Özellikle bunlar tarihimizden gelen motiflerle işlenmiş olursa daha da güzel. Dede Korkut, Evliya Çelebi, şimdiye kadar çocuk kitaplarına konu olmuş isimler..." (Öz, 1978: 101).
Demek ki masallar da değişir. Keloğlan masalları da değiştirilebilir, kolayca varsıllaşmayan, emeğe değer veren bir Keloğlan yaratılabilir (Feyzioğlu, 2007: 833). Hayalet, canavar, cadı, dev neden sevimli biçimde işlenmesin, çizilmesin? Casper'dan (Sevimli Hayalet) çocukların korktuğu söylenebilir mi? James Krüss örneklendiriyor: Krallar artık budalaya dönüşüyor, cadılar iyi kalpli meleklere. Aslanlar tehlikeli olmaktan çıkıyor, şövalyeler gülünçleşiyor, devler küçülüyor, cüceler büyüyor (İpşiroğlu, 1997: 47).
Neden ille de belli hayvanlar kötülük simgesi sayılsın, öyle işlensin? Yaşar Kemal, Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı bir masal kitabı yazdı. Ama sonradan, masalda filleri zalimliğin simgesi olarak kullandığı için üzüldü, şöyle dedi: "Eğer insan soyunun bu en zaliminin simgesini, benzeri hayvanlar arasında arayacak olsaydım, belki timsahları bulurdum, boa yılanlarını bulurdum. Yok yok, sanmıyorum ki yeryüzünde bu zalimleri simgeleyecek korkunçlukta bir hayvan türü bulabilelim" (Söğüt, 2015)
Hasan Hüseyin'in (Korkmazgil) sorusuna ne demeli? "Hayvanları kendi mantığımız doğrultusunda konuşturmayı iyi beceriyoruz da, nedense çocuğu konuşturmasını beceremiyoruz. (...) [Ö]nce, seslenmek istediğin çocuğun gözleriyle bak dünyaya, evrene! Kaplumbağa demiş ki... Peki çocuk ne demiş?" (1980: 61)
Ağustosböceği bütün yaz saz çalıp şarkı söyleyerek tembellik, aylaklık mı yapıyor? O bir müzisyen, emek harcıyor, saygındır. Böyleyken ağustoböceğini aşağılayıp karıncaya, yaşamda karşılığı olmayan "çalışan kazanır" diye övgüler mi düzülmeli? Karınca üretmiyor, hazıra konuyor, asıl kraliçeyi, onun larvalarını beslemek için çalışıyor. Yiyip içip keyfine bakmıyor, kış uykusuna yatıyor. Sorgulamadan, makine gibi çalışmanın değil, üretmenin övgüsü yapılmalı (Selçuk, 2016).
Nâzım Hikmet - 1936'da Orhan Selim takma adıyla - şunları söylüyor: "Ben bu masaldaki karıncadan iğrenirim. Ağustosböceğine gelince ona bütün bir yaz kendini düşünmeden türkü çağırdığı için değil; gidip karıncanın kapısını çalacak kadar budalalaştığı için kızarım. Ağustosböceği bütün bir yaz sıcak, sarı kırları sevinçli türküleriyle doldurur. Kırlarda çalışanlar, onun aydınlık sesinden tat duyarlar. Ağustosböceği şarkısını söylemek için soluk tüketir, yalnız kendisi için değil (...)" ( Arslan, 2016).
Sorulara bağlayarak, sorgulayarak okuma yoluyla, çocuğun, eleştirel bakış kazanması, çok yönlü düşünmesi, özdeşleşmeden masala belli bir uzaklıktan bakması, saplantılardan arınmış bir düşünme alışkanlığı kazanması sağlanabilir. Örneğin Kırmızı Şapkalı Kız masalına ilişkin şunlar sorulabilir: Masaldaki neden erkek değil de kız çocuğudur? Büyükannenin ormanda tek başına işi ne? (İpşiroğlu, 1997 : 47 Dilidüzgün, 1996: 39).
Yetişkin kendi dünya görüşünden, önyargılarından arınıp nesnel ölçütlere göre seçmesi gerekir masalı, bu da kolay değil. Örneğin yetişkinin, çocuğu korkutacağı sandığı bir masal çocuk için hiç de korkutucu olmayabilir, bunun tersi de olasıdır.
Selim İleri, 'Korku İtirafları' başlıklı yazısında "Korkulardan, endişelerden uzak yaşıyorken, çok garip olan, korkuların, hatta dehşetin o garip, uçsuz bucaksız, bendeki çekiciliğiydi. Yalnız bu korkular büsbütün yanı başımda olmayacaktı" diyor (Cumhuriyet, 09.04.2002).
Bir araştırmaya (Tekşan vd. 2012: 945) göre de çocuklar kitaplarda korku, hayalet, şiddet öğelerine yer verilmesini istiyorlar. İşte iki öğrencinin söyledikleri:
"Şiddete karşıyım, ama korku kitaplarını seviyorum."
"Kendi hayatımda şiddetten hoşlanmıyorum, ama kitaplarda olunca hoşlanıyorum".
Ne ki "(...) Nefreti, kini, intikamı, değil 'duygu' olarak sözcük olarak bile çocuk yazınından uzak tutmak gerek. Bilinçlendirmenin yolu mutsuzluktan, kinden, nefretten geçmez, çocuk önce sevgiyi ve mutluluğu öğrenmelidir" (Kür, İsmet 1978: 263).
Yineleyelim, masal yazılırken, halk masalları yeniden işlenip oluşturulurken 'çocuğa görelik' ilkesi, çağdaş değerler gözetilmelidir.
Masallar bilinçle kullanılırsa eğitimsel işlev görürler. Ama asıl görev yayınevlerine düşüyor. Yayınevleri yayımlayacakları masalların eğitimci, yazar, ressam, grafiker, halkbilimci ve toplumbilimciden oluşan bir kurulca seçilmesini sağlamalıdır (Yavuz, 2000: 290-292).
KAYNAKÇA
Boratav, Pertev Naili (1969) Az Gittik Uz Gittik Ankara: Bilgi Yay.
ÇOCUK EDEBİYATI YILLIĞI (1987)Yay. Haz. Mustafa Ruhi Şirin İst: Gökyüzü Yay.
Dilidüzgün, Selahattin (1996) Çağdaş Çocuk Yazını İstanbul: YKY
Feyzioğlu, Yücel (2007) "Masallar Çocuklar İçin Neden Gereklidir?"II. Ulusal Çocuk ve
Gençlik Edebiyatı Sempozyumu Yay. Haz. Sedat Sever AÜ EBF Yay.(831-843)
Gökşen, Enver Naci (1966) Örnekleriyle Çocuk Edebiyatımız İstanbul: Okat Yay.
Hasan Hüseyin (1980) "Bizde Çocuk Yazını ve Uluslararası Çocuk Yılı" Sanat Emeği
dergisi Sayı: 27 (53-61)
İpşiroğlu, Zehra (1997) Eğitimde Yeni Arayışlar İstanbul: Adam Yay.
Kür, İsmet (1977) "1977 Nisanında Türkiye'de Çocuk ve Yayınları" Türk Dili dergisi
Sayı: 311
Nâzım Hikmet (1975) Sevdalı Bulut Yay.Haz. Erdal Öz İst: Cem Yay. Arkadaş Kitaplar
Oğuzkan, A. Ferhan (1983) Çocuk Edebiyatı 3. baskı Ankara: Kendi Yayını
Onur, Bekir (1993) "Çağdaş Toplumda Çocukluk Ortadan Kalkıyor mu?" İstanbul: Milliyet
Sanat dergisi Sayı: 310 (7-8
Öz, Erdal (1978) "1977'de Çocuk Edebiyatımız" Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı (97-127)
Selçuk, Bilge (2016) "Ağustosböceği Bir Meşaledir" BirGün Pazar, 07.08.2016
Söğüt, Mine (2015) "Çocuklarınıza Tehlikeli Masallar Okutun" Cumhuriyet, 03.03.2015
Tekşan, Keziban vd. (2012) "Çocuk Edebiyatı Eserlerine Çocukların Penceresinden Bakış"
3. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Sempozyumu Yay. Haz. Sedat Sever vd.
AÜ ÇOGEM Yay. (937-945
Wagner, Achim (2013) "Şehrazat Anlatmaya Başladı" (Çev. Bülent Özçelik) BirGün Kitap
16.02.2013
Yavuz, Muhsine Helimoğlu (1997) Masallar ve Eğitimsel İşlevleri Ankara: Ürün Yay.
____________________(2000) "Çocuklar İçin Hazırlanacak Masal Kitaplarının İçerik, Dil-
Anlatım ve Eğitsel Özelliklerine Genel Bir Bakış" I. Ulusal Çocuk Kitapları Sempozyumu
AÜEBF ve TÖMER Yay. 1
--------------------------------------------------------------------------------
(*) Bu yazı Çağdaş Türk Dili dergisinde (Nisan 2022 Sayı: 410) yayımlanmıştır. (27-32)