Barış, Ama Nasıl? (*)
RECEP NAS
Savaş silahlanmayı, silahlanma da savaşı doğurup duruyor, silah üretimi durmuyor. Savaş var. Kazanacak olan belli, silah üreticileri ... Savaş, savaşa gidenin değil, gönderenin çıkarına. Varsıllar daha varsıl olacak, yoksullar daha da yoksul. Yoksulların içinde de en çok acıyı çocuklar ve kadınlar çekecek. Ya savaşlarda ölen çocuklar, ya ellerine zor kaldırdıkları silahlar verilip savaştırılan çocuklar... Gülten Akın Savaşı Beklerken şiirinde diyor ya, Çocukları koyver, nereye gitseler ne yapsalar / Nasılsa füzeler bombalar onları buluyor. Paris'te 'Zafer Takı'nın altında I. Paylaşım Savaşı'nda ölen Fransız askerlerinin anısına yapılan 'Meçhul Asker anıtı' var. Bu anıtın önünde Fransız kadınlar (1970) bir pankart açıyorlar: Meçhul askerden de meçhul biri var, karısı...
Bertolt Brecht'in dizeleri bunlar: Bittiği
gün en son savaş / Bir yanda yenilenler vardı gene / Bir yanda yenenler
vardı
/ Yenilen yanda yoksullar / Kırılıyordu açlıktan / Yenen
yanda açlıktan kırılıyordu
/ Gene yoksullar.
Savaş var. Demek ki daha çok silah üretilecek, silahlanmaya daha çok pay ayrılacak. Yoksulluğun yok edilmesi için harcanması gereken para, çocukların beslenmesi, sağlığı, eğitimi için kullanılması gereken para silaha gidecek gene.
Birleşmiş Milletler'in (BM) raporuna göre 2020'de 768
milyon insan açlık çekti, 3 milyar
insan yeterli besine ulaşamadı. Beş yaşından küçük
16 milyon çocuk aç, öldü ölecek. Durum böyleyken,
Uluslararası Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü'ne (SIPRI) göre,
dünyada silah harcamaları (2020) 2 trilyon dolara
ulaştı. Dünya ekonomisi yüzde
4,4 küçülürken, silah satışları
yüzde 2,6 arttı.
Elbette barış... Yurtta da barış, dünyada
da barış. Savaşa hayır! Ama barışçı olmak,
teslimiyetçi olmak değil. Barışçı
olmak, barış istersen hazır ol savaşa demek de değil. Güçlülerin oluşturduğu savaşsızlık durumu barış değil,
ateşkesmedir sadece, o da geçici. Barışçıyım
diyen, savaşı yaratan koşulları ortadan kaldırmak için
savaşım verir. Bunun da önkoşulu Atatürk'ün deyişiyle,
bizi yok etmek isteyen emperyalizme, bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı
olmaktır. Savaşsız, özgür bir dünya yaratmak için sömürüye, eşitsizliğe
karşı savaşım vermek gerekir. Silahlar yok edilsin, ama gene silahlarla değil,
barışçıl yöntemlerle. Azeri
mahnısı 'Sulha Davet' ediyor: Bes [yeter] değil mi ey insanlar / Döküldü gan, ahtı gan / Bes değil mi gara torpak / Su içti gözyaşından /
Silahları yandırın, arşa çıksın tütsüsü.
Dünyanın her yerinde savaş nedir bilmeden yaşayan
ilksel (ilkel değil) topluluklara rastlanmıştır. Onlarda bireysel mülkiyet yok, toplumsal mülkiyet
var. Sömürü yok, dolayısıyla bir elde birikmiş servet yok.
Demek ki savaş hep vardı, hep de olacak demek bir aldatmacadır, bilimsel değil.
Eskimolar Avrupalılarla ilk karşılaştıklarında, onların birbirlerini öldürmelerine,
birbirlerinin topraklarını çalmalarına anlam
verememişlerdir. İnsan doğuştan bireyci,
çatışmacı değil. Ne ki özel
mülkiyete dayalı bir toplum çatışmacı
bireyler üretiyor. Savaş 'sahip olma dürtüsü'yle başlamıştır.
Saldırganlık, savaşkanlık da, barışçıllık,
insancıllık da ekonomik, toplumusal, kültürel koşullarla ilintili, kendilerine uygun koşullar
oluştuğunda ortaya çıkarlar. Saldırganlık
kapitalist toplumda kolayca etkinleşebilir. Barışçıllıksa
hakça gelir dağılımının olduğu toplumlarda kök salar. Demek ki önemli
olan barışçıl koşulları yaratmaktır. Kültür, güçlü biyolojik dürtünün bile üstesinden gelir. Barış, bir kültür işidir. Atatürk, sürekli barış için halkların durumunu iyileştirecek uluslararası önlemlerin alınmasını, dünyada
insanların kıskançlıktan, açgözlülükten, kinden
uzaklaşacak biçimde eğitilmelerini istemiştir.
Atom bombasının Hiroşima'ya atılışını
yaşayan çocuklardan biri olan Masataka Oseda yazdığı anısının
sonunda soruyor: Savaşı bitirmek için o korkunç atom bombası gerekli miydi? İnsanlıkla bilim neden
aynı hızla ilerlemiyor?
_______________________________________________________
(*) Bu yazı Cumhuriyet gazetesinde (12 Mart 2022)
yayımlanmıştır.