“OKUMAK
MI, O DA NE?” (*)
Recep Nas
ÇEK ÜYESİ
Dilimize dolanmıştı ya, denirdi hep. Japonya’da kişi başına yılda 25
kitap, Türkiye’deyse altı (6) kişiye bir (1) kitap düşüyor. Bu ne kadar
doğruydu, bilimsel miydi, dayanakları var mıydı, buna bakılmadan öylesine
söylenirdi, belki hâlâ söyleyenler vardır.
Son istatistikler bunu doğrulamıyor ama. Türkiye Yayıncılar Birliği’ne
göre, 2016’da 666 milyon 866 bin kitap yayımlanmış. Tabii bunların büyük bir
bölümü ders kitabı. Kişi başına düşen kitap sayısı 8,4 Dünya ölçeğinde kitap
çeşidi sayısında Türkiye 11. sırada, yayıncılıkta da öyle, gene 11. Sırada.
Peki, bunca kitap basılıyor da alınıyor mu, alınıyor da okunuyor mu,
okunuyor da içselleştiriliyor mu, anlayıp eleştirel mi okunuyor, alımlanıyor mu?
Enis Batur, “Öyle okurlar tanıdım ki ben” diyor, “yuttukları kitaplarla
dünyalarının şeklini aldılar. Oysa iyi okumak, temelde bir muhalefet biçimidir”
(Cumhuriyet, 05.08. 2001). İpşiroğlu (1989:14-15), üniversite öğrencilerinin
anlama, kavrama, eleştirme güçlerini yoklamak için, Ferit Edgü’nün çok ince bir
alaylamayla yazdığı ‘ Türk Politikacılarının Kültürle ve Sanatla Olan
İlişkileri’ başlıklı denemesini, yazarın adını söylemeden öğrencilerine okur.
Öğrencilere, bu yazıdan ne anladıklarını sorar. Sonuç çarpıcı ve üzücüdür.
Yazıyı, 92 öğrenciden yalnızca 4’ü anlamıştır.
İki istatistiğe daha bakalım. Japonların % 62’si, Almanların % 48’i,
Türklerin %5’i gazete okuyor (Cumhuriyet, Özgen Acar, 18.04.2017). Ahmet Coşar’a
(D&R Genel Müdürü) göre, Türkiye’de kültür kümesinde (kategori) kişi başına
düşen yıllık kitap okuma sayısı 1,5 Yüz kişiden yalnızca dördü kitap okuyor
(Cumhuriyet, Şehriban Kıraç, 06.04.2017)
İstatistikleri bir yana bırakalım, Ferit Edgü’ye kulak verelim (Akt.
İpşiroğlu, 1989: 29-32):
“Yavaş yavaş ölüyor kitap… Okuyanı
düşündüren kitap… Düşünen, düşünmeye çalışan insanların ufkunu açan, onları
daha fazla düşünmeye, daha doğru düşünmeye iteleyen kitap…
(…) Yerleşik ahlaka karşı çıkan, yeni
insanların daha tutarlı, daha özgür, daha mutlu olabileceği yeni bir ahlakı
öneren kitap…
Dünyaya doğru bakmamızı sağlayan kitap…
(…) Milyonlarca gazete okurunun,
milyonlarca televizyon seyircisinin, yüzbinlerce tiyatro seyircisinin bulunduğu
bu ülkede ölüyor kitap… Ölen kitapla birlikte, hiç kimsenin kuşkusu olmasın,
ülkemizin yarınları da ölüyor.
Ülkeyi cahillerle yönetebileceklerini
sanan dar görüşlü politikacılar bu ölümü kolaylaştırmak için ellerinden geleni
yaptılar, yapıyorlar.
Kitabın ölümünün ülkenin yarınlarını
öldürmek olduğunun bilincinde değiller (gibi).
(…) Ve kendileri okumadıkları için
başkalarının okumasına katlanamıyor gibiler.
(…) Yabancı dil bilenler okumuyor.
Yabancı dil bilmeyenler okumuyor.
Gazete okurları okumuyor.
Televizyon, video seyircileri hiç
okumuyor.
Yazarlar okumuyor.
Çizerler okumuyor.
(…) Çok yakın bir gelecekte kitap
mezarlığının kapısına bir ‘Hüvelbâki’ levhası asılacak (…).”
Birisi yazarlığa başlamış, demişler ki,
“Yazarlığa başladın, ama artık okumuyorsun…
“Ne
yani, yazar olduk, hâlâ mı okuyacağız!”
Okur-yazar değil, okumaz-yazar.
Yargıç, sanığa soruyor,
-Okuman-yazman var mı?
-Okumam yok, ama yazarım.
-Peki, söylediklerini bir de yaz bakalım.
Ama sanığın yazdıklarını yargıç okuyamıyor, yazmanından okumasını
istiyor, o da okuyamıyor, mübaşir de okuyamayınca, yargıç,
-Yazını biz okuyamadık, sen oku bakalım, diyor.
-Efendim, ben baştan söyledim, okumam yok, ama yazarım.
Bir okul müdürü de şöyle dermiş,
“Ben okumam, okuturum.”
Belki de çocukların canlarına okuyordur.
Filiz Aygündüz, 500 lise öğrencisine
soruyor: “Neden Okumuyorsunuz?” (Akt. Tüleylioğlu, 2000: 11-12) İşte birkaç
yanıt:
*Zaman kaybı olduğunu düşünüyorum.
*Okurken uykum gelir.
*Zaman bulamıyorum.
*İhtiyaç duymuyorum.
*Kitaplardan dünü öğrenmek yerine günü yaşamayı tercih ederim.
*Arkadaşlarım, “okuyorum” dediğimde hep dalga geçtiler benimle. Bu da
kitaplardan soğumama neden oldu.
*Fazla okumam. Ama yazın sahilde okumayı severdim. Babam “artizlik yapma
lan” deyince vazgeçtim.
Mark Twain’in sözü bu: “ Okuyamayan (okuma bilmeyen) biriyle okumayan
biri arasında hiçbir fark yoktur.”
Peki, okumak isteyenler nasıl kitap arıyor, kitabı nasıl arıyor, bir de
ona bakalım. Başak Tan, aşağıdaki sözlere kulak misafiri olmuş (Karakarga
dergisi, Kasım 2016 Sayı: 8).
*Kolay okunan kitap var mı? (50’li yaşlarda, kadın)
*Ne biçim kitap bunlar yahu, okunur mu bu şimdi, hep yazı! (Öğretim
Görevlisi, 60’lı yaş-larda, kadın)
*Shakespeare’in romanlarını
bulamadım, sadece oyunları var orada, yardımcı olur musunuz lütfen… (
Shakespeare roman yazmamıştır.)
*Sanat tarihi kitabı istiyorum, ama sanatın öyküsü çok ağır. Basit, ince
bir şey olsun, ama ben binaya bakınca diyebileyim ki, bu barok bina… ( Mimarlık
öğrencisi)
*Tanımadığım yazarları
okumuyorum.
*İyi günler! Bir kitap arıyorum da, sizde var mı acaba? Böyle yanı
kırmızı, ama kapağı böyle bejli bir şey, üzerinde sanki kolajlı bir şey var.
Vallahi adını bilmiyorum, ama önemli bir kitap, herkeste var.
*Mantosu Madonnalı Kürk var mı?
(50’li yaşlarda, kadın)
*İyi günler! Savaşla ilgili kitabınız var mı? Hangi savaaaaaş… İşte
böyle insanların öldüğü…
*İyi günler! Ben tam bir kitap
âşığıyım, sevişiyoruz, evlenicez. Ne, 32 lira mı? Kalsın!
Aşağıdaki diyaloglar da benim televizyondan işittiklerim :
Kadın, telefonla bağlanan erkeğe soruyor,
-Şiir sever misiniz?
-Bayramlara gittiğim yok, 23 Nisan falan… Şiir bayramlarda okunur. (STAR
TV, 05.03.2006)
Kadın,
-En son okuduğunuz kitap?
Erkek (52 yaşında, ortaokul çıkışlı),
-Okul kitabı… (STAR TV, 20.05.2008)
Horace Mann’ın dediği gibi, alışkanlık bir halata benzer. Biz her gün
onu oluşturacak iplerden birini dokuruz ve sonunda onu bir daha koparamayız.
İnsanın okudukça okuyası gelir, okumadıkça da okumaz. A. Blanqui ne güzel
demiş: Mide açlığa alışamaz, ama beyin
çabucak alışır.
KAYNAKÇA
İpşiroğlu, Zehra (1989) Düşünmeyi Öğrenme ve Öğretme (2. baskı)
İstanbul: Afa Yay.
Tüleylioğlu, Orhan (2000) “Okumak mı, o da
Ne?” Okumak mı, o da Ne? İstanbul:
Cumhuriyet Kitap Kulübü
(*) Bu yazı Çağdaş Eğitim Kooperatifi’nin ÇAĞDAŞ
BAKIŞ dergisinde (Haziran 2017 Sayı: 23) yayımlanmıştır.